bugün

entry'ler (62)

kahire

ezanları güzel medeniyet başkenti...

kürt denince akla gelenler

modern zamanların acıya en çok alıştırılmış topluluğu... ayrıca vicdanlı her türk'ün, kendi devletininin politikaları nedeniyle, hissetmesi gereken pişmanlığın nedeni...

joseph conrad

karanlığın yüreği (heart of darkness) kitabının ikinci sayfasında:
en sonunda, kavisli ve ağır inişiyle güneş alçaldı, sanki oluşturduğumuz kalabalığın üzerindeki karanlık ağırlığa değince ölümcül bir yara alıp da sönecekmiş gibi, akkor rengi, ışınsız, ıssız, donuk bir kızıla dönüştü' diye bir cümle geçiyor. varın kitabın gerisini siz düşünün...

tim jacoby

manchester üniversitesinde politika, türk siyaseti, kürt sorunu, çatışma çözümlemeleri gibi çalışmalar yapan sevimli tatlı akademisyen... van ve civar doğu şehirlerinde yaptığı mülakatları kürt sorunu üzerine yaptığı çalışmalarda kullanmıştır... ara ara türkiyeye gelir...sosyal iktidar ve türk devleti kitabı vardır... detayla
http://www.hcri.ac.uk/abo...aff_profile/tim/index.htm

soda

almanya isvicre ingiltere gibi bircok batı ülkesinde aslında su niyetine icilen sıvı. sparkling water derler ingilizcede... almancada ise wasser mit gas, merak edenlere ispanyolcada aqua con gas'tır...
ilk isvicre tecrübemde gittigim evde su istedigimde ikisi gazlı (az gazlı ve cok gazlı olmak üzere) biri gazsız olmak üzere 3 cesit su getirmişlerdi ve ben tabi afallamıştım.

all or nothing

kadın derki neredeydin tum gun
adam yetti artık hersey, kendi kendime kalmam gerekiyordu ve kapadım herseyi gittim der...
kadın sonra bir patlar...yani bu sahneyi cekmek, cekmeyi dusunmek, kadının o caresizligini ve ben de yeter artık demek istiyorum ama diyemiyorum deyisinin dogallıgını anlatabilmek ancak bu kadar basarılı olabilirdi...

iki üç işçi sınıfı ailenin sıradan ve banal hayatlarını anlatıyor mike leigh filmde...bizi de dusunduruyor baya...sorgulamamıza neden oluyor hayatta bircok seyi...bizim de 'I have had enough' dedigimiz anlar oluyor hayatımızda...bunları dusunuveriyoruz filmi izlerken...sonra sınıflar arası esitsizlige kahrolsun diyoruz..bir manifesto yazıp tum esitsizliklerin kalkmasını istiyoruz diyesimiz geliyor..ancak bakıyoruz boyle birsey olacak gibi degil, yakıyoruz bi kuba purosu daha...

ama niyeyse umudu hala koruyoruz...

an education

klasik bir buyuk adam kucuk kadın sarmalını anlatan film... ancak odaklanılması gereken nokta bence bu degil...

kızın idealist ogretmeninin 'bak kızım, you should go to oxford' a dedigi bir kac dakikalık konusmadır filmin ozeti...yani o vuruldugunu sandıgın adam bugun var yarın yok..pacavra gibi seni attıgında bir kıyıya diyeceksin ki ulan benim manyak kafam niye oxford a gitmedim...boşver bu genclik hayallerini diye ısrar ediyor ogretmen ama kız tabii dinlermi... kafa paris parfumlerinde chanel elbiselerde...hangi kız olsa o psikolojide gerci giderdi adama..

ama sorun da burda zaten...film olanı anlatıyor...yani bunun olacagı belliydi..dolayısıyla bize birsey sunmuyor...bir nebze gercekcilikten ote...

haaa sunu da diyebilirsiniz ulan kac tane burjuva erkek, klasik işçi sınıfı ailesinin kızıyla bu tip birşey yaşar...orda haklısınız...

neyse, velhasıl eglenerek izleyeceginiz bir film...en azındna kız bakılası, hayran olunası, hattta asık olunası bir kız...

sözlük yazarlarının en son okuduğu kitaplar

alain de botton - aşk üzerine.

kadınların erkeklerde ilk baktığı yer

ilk gördüğü yeri.

hülya avşar ın kızı zehra nın flörte başlaması

http://www.thesun.co.uk/s...e/news/article2233878.ece

gibi haberleri bir kac sene sonra ülkemizin naciz gazetelerinde gorebilecegimizin isareti olan gelisme...

sinan albayrak

basak dasman'dan mart ayında ayrıldıktan sonra araba ev vb tum malvarlıgını satıp gazze ye yerlesmek üzere mavi marmaraya binen, ancak gitmeden once basak'ın son bir kez daha goruselim dedikten sonraki 3 gun icinde otele getirdigi nikah memuresinin nikahlarını kıyması sonucunda evlenen, ve cıktıgı gazze seferi'nden sag salim donen ve bu hikaye ile adından sıkc soz ettiren sahıs...

haşmet babaoğlu

alain de botton'un Turk versiyonu diyebiliriz...kendisi hıncal uluc ile ask tek kişilik midir iki kişilik midir konusunda girdiği tartısmadan yuzunun akıyla ayrılmasını bilmiş ve AŞK'ın nasıl da tek kişilik bir yolculuk oldugunu ifade etmiştir.Ege kıyılarındaki tüm şirin kasabaları bilir...Canı sıkıldıkca oraya gitmesiyle meshurdur...aslında iyi bir film karakteri olur ondan...ama daha bu yeteneğini farkedemedi herhalde...

500 days of summer

summer'ın 'there is no such a thing of love, its fantasy' diyerek klasik batı'daki materyal bakış açısını en güzel şekilde dışavuran film.

bu bakış açısına maruz kalan bir dogulu iseniz işinizin ne kadar zor olduğunu anlatmaya gerek yok herhalde. bu açıdan baktığımızda filmdeki tom karakteri klasik bir dogu asıgını canlandırıyor. salak gibi asık oluyor, bitmeyen umudunu canlı tutacak mekanizmalar uretiyor, bunu yaparken de kendini buna yogun bir sekilde inandırıyor, ve bizi kahreden o expectations and reality sahnesini yaşatıyor. sinema tarihine gecmesi gereken bir sahne bence.

istanbul aydın üniversitesi

kapitalizmin eğitim sektörüne el atışının tezahürü...

7 aralık 2009 tokat saldırısı

Resadiye'de gerceklesmesinin son genel secimlerde oylarin %50'sinin Milliyetci Hareket Partisine, %49'unun da AKP'ye verilmis olmasiyla aciklanabilecek olan hain saldiri.

narlıca atan kardeşler

bursa'dan sakarya'ya otobusle gitmenin mumkun olmasini saglayan yegane firmadir kendileri. bir nebi monopole sahiptirler. fiyatlari bir gun 2 katina cikarsalar musteriler (ki genelde bunlar universite ogrencileridir) caresiz yine bu firma ile seyahat ederler...

istanbul aydın üniversitesi

kolej görünümlü üniversite

(bkz: doğan görünümlü şahin)

stajyer

Batı toplumlarındaki hemcinslerinin aksine Türkiye'de ezilmesi gerekli imiş gibi görülen iş kolunda istihdam edilen kişiler.

birçok firmada ve kurumda ayak işlerine koşsunlar diye alınır. ne de olsa para verilmez kendilerine. insaflı patronlar sigortalarını ödemek zahmetine katlanır en azından.

bu arada bu sabah bizim kurumda da başladı. bir arkadaşla stajyer arasında şöyle bir diyalog geçti:

Stjyr: dosyaları bitirdim efendim

Arkdş: emin misin?

Stjyer: evet, efendim!

Arkdş: (bitmiş dosyaları göstererek) peki bunlar ne?

Stjyr: tabii efendim, hemen başlıyorum.

badminton

öğrenilmeye pek ihtiyaç duyulmadan yapılabilecek spor türü.
eğreti tenis de denilebilir.

eskihisar topcular feribot seferi

istanbuldan yaklasık 50-60 km uzaklıkta olan izmit in gebze ilcesine baglı bir köy olan eskihisar dan baslayıp yaklasık 45 dakika süren, arabanızla veyahutta otobusle gittiginize bakmaksızın bulunduğunuz araçtan cıkıp ilk once feribotun kalkısını arabalarla feribotun sag ve sol yanında bulunan kenarları arasındaki koridorda izledikten sonra ust kata cıkıp feribotun yukarısındaki kafe tarzı mekanda cayınızı yudumlayısınızın ardından, onceden ücretli ancak su anda bedava olan kapılarının arkasında neredeyse yer kalmayacak sekilde yazı yazılmıs olan tuvaletlerde def-i hacetinizi giderdikten sonra aracınıza geri dondugunuz, bir yolculuktan sonra karsı kıyıdaki yalova ya 25 km civarında olan sizi meshur seyyar satıcılarının elma, portakal, ekmek, gazete ve mevsimine gore diger meyve sebze ve yiyecek turleri ile karsıladıkları topcular adlı iskeleye varılması ile son bulan sürectir.
istanbul bursa (ve istanbulun dogusuna dogru giden neredeyse tum otobusler) arasında sefer yapan tüm otobüsler bu seferi kullanmaktadırlar. cunku bu sefer onların izmit tarafından dolasarak 1.5 saat kaybetmelerine mani olmakta ve biz yolcuları daha kısa sürede hedefimize vardırmaktadır.