bugün

entry'ler (211)

13 mayıs 2011 grup yorum konserinin basılması

kürtçü faşistlerden beklenen ve şaşırtmayan "eylem".
grup yorum üyeleri de herhalde bu olaydan sonra bu kürtçü faşistlerin saldırılarına uğrayan türkiye'deki diğer insanların,kesimlerin,grupların neler hissettiğini bizzat empati yaparak anlayabilmişlerdir.

mhp lilerin faşist sözüne sinirlenmesi

faşizmin ne olduğunu bilmedikleri kadar ülkücülüğün ü'sünden de haberi olmayan öküzlerin bir yakıştırması olduğu için sinirlenmeleri oldukça gereksiz bir yaklaşımdır.

bu öküzler - yani ne faşizmi ne de ülkücülüğü bilip de buna rağmen bilmedikleri kelimeleri cümle içinde kullanmaya çalışanlar- ülkücülük diye tabir edilen akımın hiçbir teorisyenini , hiçbir fikir adamını bugüne kadar eleştirmek amacıyla da olsa zahmet edip okumadıkları için ( niye okusun ki öküz , das kapital'i okumayıp marksistim diyen öküzlerdir bunlar ) bu fikriyata sahip olanların komünizme karşı oldukları kadar faşizme de karşı olduklarını bilmezler. bunu duyunca da anormal karşılarlar. çünkü bu öküzler (tıpkı bir kısım ülkücü öküzlerin yaptığı gibi) gavurların kendilerine dayattıkları kavramları , yalanları , lokmaları yutmayı çok severler. iki kutuplu bir dünya , "soğuk savaş" gibi bir masalı da zamanında yuttukları ve aradan yıllar geçmesine rağmen halen bu lokmayı midelerinde sindirdikleri için elbette onlara göre her komünizm fikrini benimsemeyen insan faşist olacaktır. çünkü hayran oldukları gavurlardan , avrupalılardan bunu böyle görmüşlerdir. ve bu düz mantık onların şiarı olmuştur. zaten fikriyatlarının temel felsefesi de daima bir düşmanın varlığına duydukları muhtaciyete dayanır. yani komünistler kapitaliste muhtaçtırlar, komünistler faşiste muhtaçtırlar. nitekim ağa babaları marx da hindistan'ın ingilizlerce sömürüsünü bu gerekçelerle desteklemiş ; komünizmin hindistan'a ve doğuya gelebilmesi için buralara önce kapitalizmin gelmesi gerektiğini söylemiştir.

neyse uzatmayalım. bizdeki bu sonradan görme tazeler daha portakalda vitaminken ülkücülük diye tabir edilen fikriyatın teorisyenlerinin eserlerinde "kızıl emperyalizme karşı olduğumuz kadar kara emperyalizme de karşıyız" yazmaktaydı. onların anadoluculukları , türk milletinin dinamiklerine , değerlerine , inançlarına bağlılıklarının bir gereği olarak zaten komünizm , faşizm ve sonu her -izm'le biten batı mahreçli kavrama karşı olmaları ve bunların karşısına kendi milletlerinin değerlerini , inançlarını , fikir sistemlerini , geleneklerini çıkarmaları kaçınılmazdı. münevver, inançlı , aydın ülkücüler nitekim öyle de yaptılar. (seyyid ahmed arvasi , erol güngör , galip erdem vs.)

hatta bu fikriyatın ırkçılık kısmına kaçanlarından bir örnek vermek gerekirse onlar bile faşizme bir fikir olarak karşı çıkmışlardır. ünlü ırkçı nihal atsız'ın mussolini'ye yazdığı o ünlü meydan okuyucu şiiri pek meşhurdur.

(musolloni ki ; bu herifin kendisi faşizme heveslenmeden önce gençliğinde sıkı bir sosyalist hatta savaş karşıtıydı daha sonra görüşleri ulusal sosyalizme yani faşizme evrildi. yani faşizme de yine batı mahreçli bir başka ideolocya olan sosyalizmden geçiş yaptı ki bu daha kolay birşeydir , tüm bu modern gerzekliklere yabancı olan türk milletinin bu ideolojilerin birer sözcüsü ve bağlısı olabilmesi oldukça zordur. olmaya çalışanları da işin sonunda böyle sözlüklerde , internet aleminde dolanan özenti , sonradan görme tazeler olup çıkarlar)

ayrıca pek mühimdir : http://www.bilgicik.com/yazi/fasist-huseyin-nihal-atsiz/

dünün ülkücülerine - mhp'lilerine neden faşist denilemeyeceğini kısaca anlattık. peki ey periferi , dün dündür bugün bugündür , mazi kalbimde bir yaradır , nasıl geçti habersiz o güzelim yıllarım , şimdi yeni şeyler söylemek lazım cancağızım diyorsanız bugünün mhp'lilerine gelebiliriz. bugün gelinen noktaya baktığımızda cehalet toplumumuzun her kesiminde olduğu gibi ülkücüleri de , mhp'lileri de esir almıştır. ülkücülerin geçmişle bağları kopmıştur. çok az bir azınlık samimi duygularla köklerine sıkı sıkıya bağlı kalmayı devam ettirmiştir. her cemiyet içinde yer alan iyi niyetli azınlıkları geçersek yığınlar ise faşist bile olamayacak düzeydedir. çünkü bu illeti olabilmek için bile belli bir bilgi seviyesi , genel kültür gerekmektedir. neyse belki de yığınların böyle olmaları ülkemiz açısından bazen daha hayırlı olabilir , dolu tarafından bakmak lazım.

ayhan baran

davudi ses deyiminin birebir, canlı örneği olan 1929 doğumlu sanatçı kişilik.
TRT Müzik Dairesi Başkanlığı'nın yayınladığı üç CD'den oluşan Geçmişten Günümüze Ayhan Baran adlı eserde çalışmaları derlenmiş...

güneş dil teorisi

nihad sami banarli'nın türkçenin sırları adlı kitabında belirttiğine göre atatürk'ün , türk dilini o zamanın aydınları ve dilcileri arasında oldukça revaçta olan "öztürkçecilik" akımından kurtarabilmek için ileri sürdüğü teori. ilk başlarda bu öztürkçecilik yanlışına kendisi de kapılan atatürk zamanla türkçe'nin bu olmadığını ve böyle de olamayacağını acı bir biçimde farketmiş ve tarihi bir hatadan dönerek bu uygulamadan resmen vazgeçtiğini daha sonraki yıllarda sık sık vurgulamıştır. (gazi'nin topladığı bir mecliste yanında bulunan ünlü şair yahya kemal'e ses, açık deniz ve geçmiş yaz adlı şiirlerini okuttuğu ve ardından arkadaşlarına dönerek "işte esas türkçe budur" dediği , bu büyük yanlıştan dönüşte yahya kemal beyatlı'nın büyük payı olduğu aynı kitapta rivayet edilir.)

işte bu noktada türk milletinin hevesini ve kendine olan güvenini sarsmamak adına , biraz milletimizin gururunu da okşayacak bu teori öne çıkarılmıştır. özetle bu teoriye göre ; türkçe'ye arapça,farsça, fransızca ve diğer dillerden geçmiş olan kelimeler aslında yabancı dillerden geçmiş kelimeler değil, tamamen türkçeleşmiş, türkleşmiş yani artık bize ait olan kelimelerdir. işte bu tez öne sürülerek güzelim türk dilini katleden öztürkçecilik akımı frenlenmiş ve sözde türkçeleşme, sadeleşme adına yapılan uydurukçuluğun ve kelime katliamlarının önü biraz olsun kesilmeye çalışılmıştır.

bülent akyürek

garip bir adam.* allah bilir gerçi , neler yaşadığını tam olarak bilemem ama gözlemlediğim kadarıyla ateist bir yaşamdan müslümanlığa dönüşünde toplum içinde çektiği aşırı yalnızlık duygusu fazla etkili olmuşa benziyor.(bu kötü bişey değil, aslında hepimiz aynıyız) islami camiaya "ait" bir yazar olmakla bu duygusunu biraz olsun bastırmış gibi. Müslüman gençlerle beraber vakit geçirirken yüzüne yansıyan mutluluk ve biraz da çocuksu sevinç bunu fark ettiriyor. Bir romanı dışında başka hiçbir kitabını okumadım. Modern yaşamı eleştirip, yerlere vurma ve milletimize özgü bazı klişeleri yerme meselesinde fazla mesai harcamış birisi. ancak onun için bir tehlike var : o da tekrara düşme ve artık tıpkı eleştirdiği o klişeler gibi klişe söylemler ortaya çıkarma, ilk baştaki özgünlüğünü yavaşça kaybetme. ben kişisel gelişime savaş açmaktan çok , daha kalıcı işler yapmasını isterim bu kalemin. mesela yine temelinde ve anafikrinde "anti-modernizm" olan edebi romanlar yazabilir.

tüm bunlar dışında karşılıklı bir ya da yarım saatlik bir sohbetten çıkardığım kadarıyla kişilik olarak muhteşem bir insandır. özellikle mütevazılığıyla hayran bıraktırır...

*not : buradaki garip "acayip" manasında kullanılmamıştır.

rübab ı şikeste

Fikret'in çağdaşı olan 1845 doğumlu Fransız şair Emile Bergerat da şiir kitabına aynı manaya (kırık saz) gelen ismi vermiştir. Fransızcası : "Lyre brisée"

fungus

70'li yıllara ait bir alman folk-rock müzik grubu.

dinden döneni öldürün

dinden dönmek , hadis'in söz konusu olduğu tarihin şartları göz önüne alındığında düşman ordusunun tarafına geçmek sayıldığından sadece eli silah tutan, savaşabilecek haldeki dinden dönen erkekler için geçerli olan bir hadistir. özellikle hanefi mezhebine göre dinden dönen kadınlar öldürülmez.

israil pkk ilişkisi

http://www.aktifhaber.com/iste-israil-pkk-askinin-belgesi-384654h.htm

nadir şah

1736'dan öldürülüşü 1747'ye kadar iran'ı idare etmiş afşar boyuna mensup asker kökenli devlet adamı.
askeri dehası , osmanlılara , özbeklere ve özellikle kuzey iran'da ruslara karşı olan başarılı savaşları sebebiyle iran'da yıldızı parlamış ve yükselmiştir. afgan hükümdarı eşref'i yenmiştir. kendisi iran'ın etrafındaki tehlikeleri bertaraf edip, devlete hakim olduktan sonra , safevi şahlarından 3.abbas'ı veya 2.tahmasb'ı tahta oturmak istemişse de devletin ileri gelenleri kendisinin idareyi ele almasını istemişlerdir. Bunun üzerine nadir şah , iran'da kendi soyundan devam edecek bir afşar hanedanlığı kurmuş ve böylece safevi hanedanlığı son bulmuştur.

nadir şah hüküm sürdüğü dönem boyunca islam dünyasındaki itilafları kaldırmak için çok büyük uğraşlar vermiştir. hz.ayşe ve halifelere sövülmesini yasaklamıştır. Caferilik mezhebini ehl-i sünnet inancına uygun olarak yeniden düzenlemek için çabalamıştır. Osmanlı'ya da bunu kabul ettirmek ve bu mezhebi resmen tanıtmak istese de Osmanlı ulemasının bu durumu şer'i olarak sakıncalı bulmasından ötürü bu hususta itilaf sağlanamamıştır. ayrıca nadir , 1743'te sünni ve şii ulemayı necef kentine toplamıştır.

1747'de , onun hakimiyetinin fazla yayılmasından rahatsız olan , yine kendi boyuna mensup bazı afşar ve kaçar kabile reislerinin bir tertibiyle çadırında uyurken öldürülmüştür. Bütün oğulları ve (biri hariç) torunları da aynı şekilde öldürülmüştür.

fethullah gülen islam dininin martin luther idir

bir bakıma doğru olabilecek önerme.

millete her ne kadar onca gazı verip kiliseye karşı kışkırtsa da , alman katolik prenslerinin şerrinden tırstığı için , köylü- ihtilalci hareketlerini asla desteklemeyen , anabaptistlerin kıyımına, thomas münzer'in katline ses çıkarmayan hatta bu hareketlerle bir ilgisi olmadığını açık açık belirtip yani önce gaz verdiklerini sonra yarı yolda bırakan , özel mülkiyetin ve ferdiyetçiliğin en ateşli savunucusu olup avrupa'da kapitalizmin temellerini atan ve sadece orta sınıfın sesi olan , her zaman halka alman prenslerine itaat etmelerini salık vererek ılımlı bir muhalif portresi çizen luther'e baktığımızda fethullah gülen'i hatırlayabiliriz.

iki ismin de takiyyeci olması , mevcut düzen ile otoritelere ölümüne itaatkar olmaları bizleri bu karşılaştırmaya itebilir.

tabi bu siyasi benzerlik dışında din alanında gülen hareketinin yürüttüğü bazı özel uygulamalar ve "yenilikler" sebebiyle de benzerlikler görülebilir.
islam'da yer almayan , "ben yaptım , oldu lan" tarzı yeni ibadet formları uydurmak gibi ilginç alışkanlıkları da görülmüştür bu arkadaşların.

(en bilinen ve yakın geçmişte şahit olduğum bir örnek : kurban bayramında on - onbeş kişiden para toplayıp "peygamber için kurban kesmek!" vs. vb.)

teröristlerin müslüman olması

http://www.ensonhaber.com/kandilde-apo-posteri-yaninda-meryem-ana-posteri-2011-01-06.html

takiyüddin ibn manıf

14 Haziran 1526 , Şam doğumlu Osmanlı gökbilimcisi.
Osmanlı'da ilk rasathaneyi kurmuş kişi. galata gözlemevi'nin kurucusu alim ve mucit.

http://tarihvemedeniyet.org/2009/12/6-silindirli-takiyuddin-rasidin-ilham-veren-pompasi/

http://www.timeturk.com/tr/makale/salim-ayduz/bir-osmanli-dahisi-ve-mucidi-takiyuddin-i-rasid.html

chp nin mutlu noeller afişi

http://www.yenialanya.com/haber_detay.asp?haberID=14716

akpli alanya belediyesinin, alanya'da 1.noel pazarı'nı açmasını anımsatır...

misima yukio

--spoiler--
Mişima Japonya'nın modernleşmesi ve geleneksel değerlerini yitirmesine karşı sert bir muhalefet tavrı gösterdi ve samuray değerlerini savundu.

25 Kasım 1970'de Mişima ve beraberindeki Tatenokai üyelerinden dördü Japonya Silahlı Kuvvetlerinin Tōkyō'daki Ichigaya Kampını ziyaret etmişler, komutanı sandalyesine bağlamışlar ve imparatorluğun haklarının yeniden tesis edilmesi için hazırladıkları manifestoyu ve taleplerini okuduktan sonra Mişima seppuku (geleneksel Japon intihar biçimi) yaparak intihar etmiş, Tatenokai üyelerinden Hiroyasu Koga ise intiharın tamamlanması için Mişima'nın başını kılıçla kesmiştir.

Mişima intiharını bir yıl öncesinden hazırlamış Tatenokai üyeleri dışında hiç kimse yazarın intihar hazırlığından haberdar olmamıştı. Mişima'nın kendisi intiharı sırasında hazır bulunacak Tatenokai üyelerinin mahkemedeki kendilerini savunmak zorunda kalacaklarını önceden bilerek onlar için geride nakit bırakmıştı.
--spoiler--
http://tr.wikipedia.org/wiki/Yukio_Mi%C5%9Fima

(bkz: Bir Maskenin itirafları)

batı özentisi noel kutlayan ülke

iyi bir sömürge ülkesidir. tam da batılı abilerinin istediği gibidir. aferindir.
ezikliğini ve yenilmişliğini bu kadar şevkle kutlayan başka bir ülke olamaz.

elbette ; yahu bu hristiyan batı dünyası niye bize ve kendi dışındaki tüm dünyaya kendi takvimini dayatıyor? niye onlar dayatıyor da biz birşey dayatamıyoruz? niye onlar kurban bayramında beş kişi birleşip danaya girmiyorlar da biz yılbaşında beş kişi toplanıp hediyeleşiyoruz? niye hep kendi özümüzden taviz veren biziz de , onlar değil? niye bu kadar ezik, kompleksli ve acınacak haldeyiz? gibi sorular ve düşüncelere sahip olmayan, böyle büyük bir meseleyle zaten derdi olmayan, artık ezilmişliği ve zilleti kanıksamış pek çok boş beleş insanın üzerinde yaşadığı ülkedir.

(bu soruları sormak için müslüman olmaya gerek yok. bu ülkede yaşamak ve bu milletin kültürüne mensup olmak yeter. bu kavrayışa sahip olan insan "bi kerem noel ayrı yılbaşı ayrı ki olmm" komikliğine zaten düşmeyecek kadar bilinç ve şuur sahibidir. nasıl avrupa medeniyeti ; ateistiyle, deistiyle herşeye rağmen yine de kültürel açıdan hristiyan bir avrupa olarak kaldıysa...)

hemen de not : gayrimüslim vatandaşların kutladığı noel'e saygılıyım. ama kendini müslüman olarak tanımlayıp da "kime benzerseniz onlardansınız" hadis-i kutsi'sinden bi haber yaşayanlara ve yılbaşını kutyalanlara şahsen saygım yok. biraz ilkeli olun kardeşim. hadi eyvallah. eyyorlamam bu kadar.

gog

--spoiler--
ilahi komedya : ölüleri ve dirileri kötülemek maksadıyla bir dirinin ölüler çukurunda seyahatı.

don kişot : bir sıska deli ile bir şişko delinin dayak peşinde diyar diyar dolaşmaları.

hamlet : öldürülen babasının intikamını almak için kendisini seven bir genç kızı ve bir sürü adamı öldüren alçak.

gulliverin gezileri : cüceler arasında dev , devler arasında bücür , her gittiği yerde rahatsızlık veren ve gülünç olan orta boylu adamın maceraları.

madame bovary : canı sıkılıp kocasını aldatan ve nihayet kendisini zehirleyen taşralı bir kadının sıkıcı hikayesi.

suç ve ceza : fakir ve hummalar içindeki bir delikanlının ihtiyar bir kadını öldürüşü , sonra da enayi çaldıklarından istifade edemiyor ve gidip polise teslim oluyor.
--spoiler--
(bkz: giovanni papini)

kadir mısıroğlu

moskof mezalimi adlı kitabında hiç bir kaynak göstermeden , istiklal harbi esnasında rusya'nın türkiye'ye silah yardımı yaptığının külliyen yalan olduğunu yazmış ilginç zattır. (zaten kitabın genelinde hiçbir kaynak yok, sonunda kaynakça kısmı yok) tarihçiliği zayıftır. tarihçi görmeyen milletimizin Koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi derler vecizimiz misali sarıldığı kişidir. tabi arada sırada söylediği doğru şeyler çıkabilir, çıkmıştır. ingiliz sempatisiyle de dikkatleri çekmiş bir kişiliktir ayrıca.

28 şubat süreci

http://www.gazete5.com/haber/samil-tayyar-28-subat-abd-talimati-ile-yazisi-15-aralik-201-67357.htm

burasi devlete meydan okunacak yer degildir

"burası millete meydan okunacak yer değildir! Türkiye'de günlük hayatta kimse kimsenin inançsızlığına karışmıyor.
Amma velakin bu meclis ki, 23 nisan 1920 cuma günü, kurbanlar kesilerek, tekbirler getirilerek, memleketin dört bir yanından gelen hocaların eşliğinde açılmıştır. (aaa ne kadar da laikliğe aykırı bir eylem ile açılmış! cık cık cık) Hatta çıkardığı ilk anayasa'da türkiye cumhuriyeti'nin dini islamdır ibaresi yer almıştır. O meclis ki "burdur milletvekili ve islam şairi" -resmi kayıtlarda geçen ifadeyle- mehmet akif ersoy'un içinde bulunduğu meclistir.

meclise adını veren o "büyük millet" ki , islami soslu vaadlere kanarak bu meclisi desteklemiştir. o yüzden kendini bilmez ve tarihten bihaber şu beyefendiye haddini bildiriniz..."

şeklinde cevaplanabilecek saldırıdır. tabi söz konusu diyaloğa özne olan mezkur şahıs artık mefta olduğu için daha fazlasını demek yakışık olmuyor. allah taksiratını affetsin.