bugün

entry'ler (267)

the wire

dizi tarihinin en sağlam dizisi.

http://listelist.com/the-wire-dizisi/

yaran facebook uyarıları

az önce bir tanesiyle karşılaştığım uyarılardır.
şöyle ki: "ahmet henüz SMS mesajları alamıyor. SMS mesajlarını açması için kendisini teşvik etmek istiyor musun?"
teşvik ne lan!!! onu teşvik edecekmişim sms mesajları için.

günün tek cümlelik özeti

''Tam düşecekken tutunduğum tuğlayı kendime Rabb bellemeyeceğim.'' (ismet Özel)

aduket tarikatı

garip garip hareketler yapan insanların oluşturduğu tarikat. şuradan izleyebilirsiniz: https://www.facebook.com/...502002668673&comments

noviembre

"parayı kabul etmek sanatı satmak demektir" temalı harika film. üzerine söylenebilecek bir ton şey var. ama temelde harika hazırlanmış, oyunculukları filmde kullanılan kostümler kadar güzel olan, hayatıma belgesel tiyatro kavramını bir daha çıkmamak üzere sokan bir film bu. ama şu da var:

spoiler

+ öncelikle filmin yaşlı kahramanlarıyla genç kahramanlarının birbirlerine benzerliklerine inanamadım.
(bu madde editi: şimdi gülüyorum bu ilk yazdığıma.ne kadar da safmışım.)

+ her film yönetmeninin izlerini taşır. şöyle yazayım ya da: her ciddi yönetmen kendi ideolojisini ya da dünya görüşünü eserine yansıtır. bu apaçık bir durum. burada da sanatla ilgili tüm bu söylemler yönetmenin dünya görüşünü yansıtıyor bize. para için yapılan sanatın bir hiç olduğunu, sanatın bireyi dolayısıyla da toplumu değiştirebileceğini ve yine dolayısıyla dünyayı daha yaşanabilir bir yer haline getirebileceğini, insanın bu sayede başka insanlara bakarken din, etnisite gibi kavramlardan bağımsız hareket edebileceğini yönetmen direk veriyor bize. dallandırıp budaklandırmıyor yani. dümdüz veriyor bu görüşü bize. bunu yaparken kendisiyle de çelişiyor tabii biraz. ama olsun, her insan çelişki yaşar. hiç önemli değil...

+ öncelikle filmde (aslında film değil, bildiğin belgesel) seyirciyi ti'ye alan bir sürü oyun var. bunu fark etmemiz çok zor, çünkü görünürdeki hikayeye çok fena kaptırıyoruz kendimizi. söz gelimi alfredo ve arkadaşlarının yaptıklarını hayranlıkla izliyoruz, alfredo'nun kardeşine üzülüyoruz, ailesine ve yaşantısına bakıp alfredo'nun gizemli taraflarını çözümlemeye çalışıyoruz, yaşadıkları aşka aşık oluyoruz falan filan... ama tüm bunlar olurken filmin kurgu tarafını gözden kaçırıyoruz. filmin içinde buna dair ip uçları var. mesela yaşlı kahramanlara bakacak olursak belgeselin yapım yılı 2030. zira adamlar çok yaşlı ve geçmiş diyerek sözünü ettikleri yıllar 1998-2001 arası. birincisi bu. sonra baş kahraman alfredo filmde (aslında belgesel:) başkalarını da tongaya düşürüyor. filmin başlarında ailesinin kazada öldüğünü söyleyerek hocayı, sanat eserlerini gezerken de sevgilisini tongaya düşürüyor. bunları önemsemiyoruz çünkü bunun filmin bir parçası olduğunu düşünüyoruz. ayrıca hocasının, kaza olayının gerçek olmadığını nasıl öğrendiğini de bir türlü anlayamıyoruz. hoca fırça atıyor, eleman ortamı terk ediyor.
+ filmin bir yerinde de yine eduardo'ya verip veriştirirken "mesih oyununa daima çıplak çıkardık. ta ki, eduardo denen o üçkâğıtçı gelene kadar. o hıyarın yüzünden sutyen ve peştamal bile giymiştik. inanabiliyor musunuz! hem de 1999'da!" diyor. sanki 1920'li yıllardan söz ediyor. o tarihte çıplaklık sorun oluşturmuyor ama peştemal giymek toplumda infiale sebep oluyormuş gibi...

+ yaşlı olan kahramanların anlatımına bakacak olursak "benliklerini kaybetmelerine" sebep olan eduardo denilen şahıs tam bir şeytan. yaşlı kahramanlardan birisi "eduardo echevarria ile kontrat imzalamak ölüm fermanımızı imzalamak oldu" diyor. oysa ki (en azından benim gözümden) eduardo o kadar da kötü birisi değil. yönetmen burada da bir oyun oynamış galiba bize.

+ bokunu çıkarmadan öze geleyim: bu namussuz, seyirciyi de -yani bizi de- dahil ediyor oyuna (hani hep izleyiciyi de oyuna dahil etme vurgusu var ya. hah o vurgu bu vurgu işte). bu filmi izlerken, sokaklarda o belgesel tiyatroyu bön bön izleyen kalabalık var ya. hah, işte o kalabalık biziz aslında. yönetmen anladığım kadarıyla filmin başlarında tiyatro hocasının alfredo'ya yaptığını yapıyor, yani kıvama getiriyor. orada da hatırlarsanız hoca duygusal açıdan bir giriş yapmıştı ve alfredo gayet kıvama gelmişti. sonrasında da gayet güzel bir hikaye uydurmuştu. yönetmen abi de bunu uyduruyor işte. belki de böyle birisi yok. tamamen kurgu yani. belgesel demiştim ya. unutun onu. yaşlı kahramanların da genç kahramanların da süper oynadığı harika bir film bu (türküm, doğruyum, çelişkenim:). nihayetinde yönetmen böylece amacına ulaşmış ve izleyiciyi oyuna dahil etmiş.

+ sevgili sevgilimle karşılıklı konuşma sonrasında fark ettiğim (fark ettiğimiz) birkaç noktayı daha belirtmek isterim. filmde (ya da belgeselde işte her ne skimse) yaşlı kahramanlar konuşurken ara ara gösterilen november ekibinin eskiye dair fotoğraflarını her gördüğümde hep "vay amına koyim lan nasıl bulmuşlar bu adamlara bu kadar benzer oyuncuları" tepkisini verdim. şimdi de diyorum ki kafamı skiim. arada hiçbir benzerlik yok, çünkü o fotoğraflardaki elemanlar zaten oyuncuların ta kendisi. bu da yönetmenin bize bir oyunu yani.

+ olan bitenle ilgili bir nokta daha fark ettim. sokakta bağımsız bir şekilde izleyenleri de oyuna dahil ederek oynadıkları oyunlarda hiçbir zaman bir taşkınlık ya da bir tepki almıyorlar (en azından ben öyle hatırlıyorum). ne zaman ki eduardo ile anlaşıp o düzlemde bir oyun planlıyorlar ve oyunu sergiliyorlar, işte o zaman dani'nin davranışları yüzünden ipler kopuyor. seyircilerden sataşanlar oluyor ve kavga çıkıyor. oysa ki benzer ipe sapa gelmez davranışları oyunlarını bağımsız bir şekilde sokaklarda sergilerken de gösteriyorlardı. burada da sahne tiyatrosunun içerdiği yapaylıkla sokak tiyatrosunun içerdiği doğallığı gözümüze sokuyor yönetmen.

+ filmin içine bilmece yerleştiren başka yönetmenler de var. nolan bunu iyi yapar mesela. onun filmlerini izlerken (kendi adıma) normalden iki kat dikkatli olmaya çalışırım, çünkü filmin bir yerlerinde bazı ipuçları verir nolan. o ipuçlarını toplamak filmi anlamlandırmaya yarar. bu filmde bunu yapamıyorsunuz, çünkü yönetmen ta en baştan "bu bir film değildir, bu kasım adlı tiyatro ekibinin hayatını anlatan bir belgeseldir" kalıbını beynimize yerleştiriyor. biz de doğal olarak sex yapan aslanları izler modunda izliyoruz bu filmi. yönetmenin aralara serpiştirdiği yaşlı karakterlerin konuşmaları da bu durumu besliyor tabii. ama durum hiç de öyle değil. bu, tam anlamıyla bir film, hem de en güzelinden, en yaratıcısından, en üçkağıtçısından. kristofır nolın bok yemiş bu adamın yanında (bana göre).

spoiler

mücahit durmuşoğlu

yeni dönemde osmaniye'den ak parti milletvekili adayı olmaya hazırlanan aday adayı. adaylığına kesin gözüyle bakılıyor çünkü adam temayül yoklamalarında 469 oyla birinci oldu osmaniye'de. muhtemelen önümüzdeki dönemde milletvekili sıralarında görecez bu abiyi. diyeceksiniz ki sana ne. diyecem ki ne bileyim işte memleket adana ya, az da olsa ilgilendiriyor bu olaylar beni.

editcan: web sitesi de varmış fılaşlı mılaşlı hemi de. http://www.mucahitdurmusoglu.com

ventolin

ekşi'de otomobil ve özellikle de honda jazz'la ilgili girileriyle tanınan yazar.

iş hayatının insana kazandırdıkları

göte giren ve çıkmayan (çıkarılamayan) kazıklar neticesinde hafızalarda yer edinen bilgilerdir. özel bir okulda öğretmen olduğum için benim açımdan şunlardır:
- iş ortamındaki hiç kimseye güvenme.
- yöneticilerin allah birdir dese de inanma, şüphe et.
- yöneticilerinin söylediklerini ciddiye alma, zira tam bir gün sonra söylediğinin tam tersini söyleyebilir ve eski söylediğini inkar edebilir.
- sözleşme imzalanırken seni ikna etmek için söyledikleri "kendi isteğinle ayrılsan bile bu kurum sana tazminatını verir" benzeri sözlere kesinlikle itimat etme. ellerinden gelse götünü skerler.
- tam anlamıyla tanımadığın, kişiliğinden emin olmadığın insanlara özel hayatından kesitler sunma. manşetlerden düşmeyebilirsin, hiç umulmadık bir anda özel hayatınla ilgili bu sözleri yöneticilerinden duyabilirsin.
- her zaman soğukkanlı ol. özellikle yöneticin, gerginleştiğinde eli ayağına dolaşan, iki lafı bir araya getiremeyen birisiyse alabildiğine soğukkanlı ol, herifi çıldırt.
- her zaman herkese karşı politik ol. hakkını savun ama bazı isteklere de "hı hı, tamam o zaman" demekten geri durma.
- salaklık etme, gerekirse iki yüzlü ol (politik olmanın bir parçası aslında bu da). çevrendeki herkes riyakarlık yapıyorsa sen de bu anlamda küçük kaçamaklar yapmayı ihmal etme. şu bir gerçek ki, para kazanman lazım işte ak yaa...
- seni çileden çıkaran insanlara karşı sert çıkışlar yapıp iş arkadaşlarının antipatisini kazanma. düşman edindiğin kişinin ağına düşmesini bekle. er ya da geç düşecektir.
- kovulmaktan korkma. zira tazminatını almanın tek yolu bu olabilir.
- bir anlamda ekmek kapın olan anne babalara karşı dik dur. bilgi her şeydir. senin alanınla ilgili karşına geçip ahkam kesmelerine izin verme. gerekirse tatlı sert çıkışlar yapmaktan kaçınma.
- sosyal psikolojiye inan. karşına alıp konuştuğun insanlar sana bire bir görüşmelerde söyleyemeyeceği, söylemeye cesaret edemeyeceği sözleri bir veli toplantısında ansızın dile getirebilirler. bunu, diğerlerinin de desteğini alacaklarını umarak yaparlar. böyle durumlarda hiçbir zaman boyun eğme. ortamın gerilmesinden korkma (hayatın gerginlikle geçti zaten ak. daha ne kadar gerilebilir ki).
- öğrencilerinin anne babalarına zerre kadar güvenme. zira onların sana iyi davranmalarının belki de tek sebebi çocuklarının seni sevmesi hatta sana tapmasıdır. kimin ne zaman nasıl bir çıkış yapacağını bilemezsin. çok iyi dediğin kişi bir bakmışsın ki yaratığa dönmüş. "lan ne yapacam ben bu baş belasıyla" diye seni kara kara düşündürten kişi de bir bakmışsın ki en yırtık savunucun olmuş.
- ayrıca bir daha öğrencine çiçek verme. verirsen de "çocuklar bir tane çiçek var. bu çiçeği ezgi'ye veriyorum çünkü annesi yakında doğum yapacak. ezgicim bu çiçeği annene götür." deme. dersen de o günün sevgililer günü olmamasına dikkat et. kocası yanlış anlayabilir.
- duygusal olma, kuruma bağlanma, yöneticilerinin seni sevdiğini falan zannetme, ayrılacağımı nasıl söylesem ki diye düşünme. daha iyi bir teklif gelirse zerre kadar tereddüt etme ve arkanı dön, git. çünkü onlar yeri geldiğinde, adının önce altını çizer sonra üstünü çizerler.

yeni türk ticaret kanunu

yeni yürürlüğe girmiş kanunlar silsilesidir. yapılan değişikliklerin bir kısmı aşağıdaki gibidir:
- yolculukta yolcuya da (kurallara uymak, kokuya sebep olan yiyecekler yememek gibi) firmalara da (yolcuyu rahat ettirmek, yolculuğun vaktinde başlaması gibi) sorumluluklar yüklemektedir.
- kamyon ve dolmuşlardaki "rampaların ustasıyım, gözlerinin hastasıyım" tarzı yazılar kaldırılacak. (böyle kamyon mu olur amına koyim!)
- firmalar yolculara kazalardan dolayı tazminat ödeyecek.
- bileti başkasına satan firma 100-1500 tl arası ceza ödeyecek.
- tehlikeli bir eşya taşınacaksa gönderen bunu taşıyıcıya açık bir dille yazılı olarak bildirecek.
- taşıyıcı eşyayı zamanında teslim etmek zorunda. aksi takdirde ceza ödeyecek.
- ev ve büro eşyalarının taşınmasında taşıyıcının yükümlülükleri, eşyaların sökülüp takılmasını da içerecek.
- gemi kazalarında yolcular tazminat alabilecek.
- sigortacı, sözleşme yapılması ve devamında sözleşmeyle ilgili bilgi verme ve sigortalının hakları konusunda, karşı tarafı aydınlatmak zorunda. sigorta ettiren de her türlü bilgi ve belgeyi sigortacıya vermek zorunda.
- sigortalı güvence kapsamında değişiklik yapılmamasına rağmen prim yükseltilmesi karşılığında sigortayı sonlandırabilecek.
- sigortacı da primler zamanında ödenmezse sözleşmeden vazeçebilecek.
- yanlış tedavi uygulayan doktor, yanlış savunma yapan avukat, kötü yönetim sergileyen şirket yetkilisi yüzünden ortaya çıkan zararı sorumluluk sigortası kapsamında sigorta şirketi karşılayacak.
- her şirketin bir internet sitesi olacak. şirket bilgilerine internet sitesi de yazılacak.
- iş yerlerine yanıltıcı belge asanlara 2 yıla kadar hapis cezası verilecek.
- işletmeler "sezon sonu indirimi" adı altında kampanya düzenleyemeyecek.
- reklamı yapılan ürün yerine başka bir ürün satılamayacak.
- saldırgan satış (kapıdan satış, yolda çevirerek satış) yapılamayacak.
- kooperatifler ticaret şirketi sayılacak.
- sermaye şirketlerinde toplantılar online gerçekleştirilebilecek.

başka maddeler de var değişen ya da yeni eklenen.

mutluluğun resmi

gündeme bağlı olarak bir arkadaşımın değiştirdiği şiirdir. şu şekilde:
"sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
işin kolayına kaçmadan ama..
sen mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin
2011 şubatı ortalarında Mısır'ın resmini yapabilir misin
çok şükür çok şükür bugünü de gördüm ölsem de gam yemem gayrının
resmini yapabilir misin üstat"

takım tutmayan ve yemek yapan erkek

hiç kimseye kendini beğendirme ya da sevdirme gayreti içinde olmayan erkek modelidir. evliyse eğer, hayatın paylaşımdan başka bir şey olmadığının farkında olan kişidir. futbolun şiddet aşılamaktan ve boyun eğdirmekten başka bir boka yaramadığını da iyi bilmektedir. çamaşır da asar ütü de yapar, zira kadın ve erkek davranışlarını oluşturan ve yönlendiren toplumu sikine takmamaktadır...

pitbull

sadece ve sadece sahipleri yüzünden canavara dönüşen zavallı bir köpek türü. ona sahip olan (daha doğrusu olduğunu zanneden) insanımsıların, kendilerini çevreye kanıtlama sevdası yüzünden saldırgan olarak yetiştirdikleri güzel canlı. bir köpek, sahibi (ne demekse artık) ne ise odur. tanıdık geliyor değil mi? hepimiz anne-babamız neyse oyuz işte. onlar da bizim gibi, hiç fark yok hem de...

yarra yering

(bkz: amına going)

emoi

uydurmaca fransızca sözcük. okunuşu "emuğa"...

ne ermeniyim ne kürtüm türk oğlu türküm

türkiyede faşizmin yapı taşı olan olan söz bütünü. hastalıklı insanın hastalıklı düşüncesi...

19 ocak 2007

bu ülkede daha az "iyi" insanın yaşamaya başladığı bir başka gün, kara gün...

hrant dink

3 yıl önce bugün öldürülmesiyle ayağındaki ayakkabının delik olduğunu öğrendiğimiz güzel insan. bu topraklarda gözü vardı ama "alıp götürmek için değil, en dibine gömülmek için". bu kadar ölümden sonra lanet olsun bu topraklara...

michael c hall

iyileşmesini sabırsızlıkla beklediğim insan. jackson'dan sonra bu michael'ı da kaybedersem bünyem kaldırmayabilir...

sözlükçülerin formspring sayfaları

http://www.formspring.me/mendebur

sherlock holmes

snatch ya da rocknrolla'daki tadın zerresini alamadığım bir guy ritchie filmi. ama olsun yine de seyirliktir.