bugün
- akepeye oy verenlerin tipleri28
- 1 115 000 tl lik restoran hesabı8
- yobazlar ve gericilerdeki pakistan hayranlığı28
- menzil şeyhinin çakarlı aracı15
- bunlar çürük bunlar sürtük diyen cumhurbaşkanı10
- ekrem imamoğlu88
- kabataş yalanı23
- 22 cm penise sakso çekmek8
- pazardan ne alsam9
- hayvanseverlik adı altında insan düşmanlığı yapmak15
- cumhurbaşkanlığı yolunda kaç chp'li telef olacak11
- anın görüntüsü14
- mahmud abbas9
- iyi giyinen kadınlar16
- akp için 3 kelime yakıştır11
- fay hattına kazıp kontrollü kırmak34
- kedi besleyen kızların ortak özellikleri16
- kisinin 17 yasina verecegi ogut15
- allah ı niçin göremiyoruz9
- kasko fiyatları8
- erdoğan ikinci atatürk'tür11
- filistini destekleyen yahudi delege11
- pakistan ve hindistan denze düşse kimi kurtarırsın17
- yola saçılan içkileri talan eden izmirliler12
- karınız istese sözlüğü bırakır mısınız15
- espressolab24
- erdoğan sonrası hükümet34
- her çarşamba 20 lik çıtır için aynı otele gitmek12
- gulmekicinyaratilmis13
- aykolik'in akbilini doldurmak11
- aykolik masklavi buluşması8
- galatasaray lı olmanın çok masraflı olması27
- bantla bantla da nereye kadar12
- okunan kitabı anlatamamak9
- asya'nın en iyi 100 üniversitesinin 4'ü türkiye de20
- en uzun bekletilmiş erkek10
- akpli arkadaşınızı banyoda yıkar mısınız8
- yolda namaz kılan davarlar16
- deprem oldu19
- aykolik yetkili olsun kampanyası23
- 4 hak mezhep9
- aşağılık insanlar11
- sırrı süreyya önder28
- fotokopici bi erkek39
- kendisinden ayrılan kadını rahatsız eden erkek15
- 27 nisan 2025 eyüpspor galatasaray maçı28
- aknaz beyaz peynir11
- bir erkeğe alınacak en güzel hediye20
- papa francis'in serveti9
- yazarların ölüme en çok yaklaştıkları an16


entry'ler (555)
Tanrım, çok soru sordum.
Bir kişide defalarca kezmiş gibi yanıldım.
Sen bize nasıl inanacaksın?
Bir kişide defalarca kezmiş gibi yanıldım.
Sen bize nasıl inanacaksın?
Mutlu olduğumda dışsal olarak daha çenebaz olduğumu aksi halde de zihnimin gevezeleştiğini fark ettiğim hadisedir.
Büyük aldatmacalı bir versustur. Doğal görünümlü makyaj adı altında bile neler neler sürülüyor. Ahh ah!
Oluşturmak için çaba harcadığımdır.
Arada adana tv'yi açıp tatildeymişim ama kötü bir oteldeymişim hissini verdirtiyorum kendime mesela.
Arada adana tv'yi açıp tatildeymişim ama kötü bir oteldeymişim hissini verdirtiyorum kendime mesela.
Amerikalı tarihçi. narsisizm kültürü adlı kitabında şöyle der:
Duygusal olarak sığ,yakın ilişkilerden korkan sahte bir içgörüye sahip, cinselliğin karmaşasına düşkün, yaşlılık ve ölüm korkularıyla dolu yeni narsistler geleceğe olan ilgilerini yitirmişlerdir.
Duygusal olarak sığ,yakın ilişkilerden korkan sahte bir içgörüye sahip, cinselliğin karmaşasına düşkün, yaşlılık ve ölüm korkularıyla dolu yeni narsistler geleceğe olan ilgilerini yitirmişlerdir.
Keşke aynı zamanda şarkıyı bulması için dinlettiğimiz sesin kaydını da tutsa dediğim mucizeli uygulama.
Evine alkollü diye bıraktığımız arkadaşımızın, kendisinden ses geldiğini iddia ederek "ötme bülbül ötme" şarkısını hediye ettiği araç.
Ara ara yükleyip sayesinde stres dağıttığım oyun.
Ama geçen gece telefonda değil de alnımda oynadım. Demir toplarla büyük camları kırdım. Ben geçen gece kaderimi degistirdim biraz.
Ama geçen gece telefonda değil de alnımda oynadım. Demir toplarla büyük camları kırdım. Ben geçen gece kaderimi degistirdim biraz.
Gayet tatlı bir müzik grubu kendileri.
Grupla tanıştım, ay aman canlı dinledimden çok şarkılarını nasıl ezberledim tarafı daha cazip geliyor anlatmaya.
Şarkılarını dinledim. Hıçkırdım. Baska şarkılar dinledim. Hıçkırdım. Güldüm. Tadim kaçtı. Arkadaşlarım bırakmadı. Sevmediğim futbol takımının pijamalarını giydim. Hıçkırdım. Balkonda oturdum. Çalma modunu tekli tekrara alıp, yastık altına koydum. Derinden akustik bir efekt verdim. Sabaha kadar döndü durdu. Uyanınca kafamı dağıtmak için bulaşık yıkarken "ama bizi bizden çalar her gün yüzümüze bakarlar. Gez dolaş, git yavaş yavaş yaşa bu hayatı..."
Grupla tanıştım, ay aman canlı dinledimden çok şarkılarını nasıl ezberledim tarafı daha cazip geliyor anlatmaya.
Şarkılarını dinledim. Hıçkırdım. Baska şarkılar dinledim. Hıçkırdım. Güldüm. Tadim kaçtı. Arkadaşlarım bırakmadı. Sevmediğim futbol takımının pijamalarını giydim. Hıçkırdım. Balkonda oturdum. Çalma modunu tekli tekrara alıp, yastık altına koydum. Derinden akustik bir efekt verdim. Sabaha kadar döndü durdu. Uyanınca kafamı dağıtmak için bulaşık yıkarken "ama bizi bizden çalar her gün yüzümüze bakarlar. Gez dolaş, git yavaş yavaş yaşa bu hayatı..."
polen isimli grubun yanlış bilmiyorsam çıkış şarkısıdır. Şarkıyı canlı dinleme şansım oldu. Bir dakikalık hali var ama keşke daha uzun bir kayıt alabilseydim dedirtti. Spotify'da da şarkı mevcut.
Dipli not: şarkının ilk bölümüne bayağı bırakıyorum kendimi.
"Yüzyıllık yalnızlığım var
Ama sorsan alışmam."
Dipli not: şarkının ilk bölümüne bayağı bırakıyorum kendimi.
"Yüzyıllık yalnızlığım var
Ama sorsan alışmam."
Kırmızı papuçları ve hala uzun saçı olan yazar.
Uzun süre sonra metrobüste karşılaştım. Ben körükte giderken o çaprazımda oturuyor şu an. Bir kere göz ucuyla baktı. Neden küstük, neye kızdık hatırlamıyorum. Ama ben olsam ben de yer vermezdim. Çünkü fıtığım var. Tuhaf oldu yabancı olmak. Neyse, belim ağrıyor başka dert istemiyorum.
Uzun süre sonra metrobüste karşılaştım. Ben körükte giderken o çaprazımda oturuyor şu an. Bir kere göz ucuyla baktı. Neden küstük, neye kızdık hatırlamıyorum. Ama ben olsam ben de yer vermezdim. Çünkü fıtığım var. Tuhaf oldu yabancı olmak. Neyse, belim ağrıyor başka dert istemiyorum.
birhan keskin - Ba
“insanın hayatla kurduğu ilişki en çok ellerinden okunurmuş. Ellerimden okunuyor: Sakin, zarif, yavaş, kuru. Usul usul saça, yaprağa, suya, kapıya değiyor. Usulca günü geceye, geceyi güne çeviriyor. Ellerim, hayata karşı yeni bir merhamet.“
“insanın hayatla kurduğu ilişki en çok ellerinden okunurmuş. Ellerimden okunuyor: Sakin, zarif, yavaş, kuru. Usul usul saça, yaprağa, suya, kapıya değiyor. Usulca günü geceye, geceyi güne çeviriyor. Ellerim, hayata karşı yeni bir merhamet.“
büyümüş burunda tüten şeylerdir.
Turnikelerin altından geçince ses edilmemesi, yorulduğun zaman kollarını uzatır uzanmaz birinin kucağında taşınmak, “çocuk o boşver.” Denilip ayıplanmamak, aileyle geçirilen daha çok zaman, anaanne köyünde çamın altında bütün kuzenlerle tek battaniye altında korkunçlu hikaye anlatma geceleri, en büyük sorunumun bile aslında küçümencik olması...
Turnikelerin altından geçince ses edilmemesi, yorulduğun zaman kollarını uzatır uzanmaz birinin kucağında taşınmak, “çocuk o boşver.” Denilip ayıplanmamak, aileyle geçirilen daha çok zaman, anaanne köyünde çamın altında bütün kuzenlerle tek battaniye altında korkunçlu hikaye anlatma geceleri, en büyük sorunumun bile aslında küçümencik olması...
Sabahları anne ve babamı işe gitmeden yakalayabilirsem arkalarından sinsice gelip tontiş yanaklarını ve göbeklerini mıncıklarken heyeceleyerek söylediğim kelime.
Geç kalktığımdaysa babaannemin kendi gençliğini hatırlayarak sitemli Bir şekilde "ohoğoğ, yeni mi uyandın sen? tünaydın."a evirdiği enerji emen karşılaşaması.
Geç kalktığımdaysa babaannemin kendi gençliğini hatırlayarak sitemli Bir şekilde "ohoğoğ, yeni mi uyandın sen? tünaydın."a evirdiği enerji emen karşılaşaması.
Beraberinde bol bol su içmeyi gerektiren eylem. Yoksa, hık!
masa dergisi'nin ikinci sayısında hikayesine rastladığım yazar. Tanışın isterim.
Canan Saka - Düşmez
“Biz hiç duramayalım diye yazılmıştı tüm mutlu sonlar, bütün o filmler, kitaplar, masallar. Bu hayatın, eninde sonunda bize bir mutlu son vereceğine inanmamız için kurgulanmıştı her şey. Çok çalış, çok koş, çok iste, çok, çok, daha çok… Ki varabilesin hayatın o harika, pembe panjurlu mutlu sonuna. ”
Dün gece on beş saat çalıştıktan sonra otelden çıktım. Çalışanlardan ikisi birbirine girmiş, gelmemişler. Olan bana oldu tabii. Şikâyet etmiyorum, kimseye de bir şey söylemedim zaten. Çünkü biliyorum, bunun böyle olması benim suçum. Hayat bana hep adil davrandı. Başıma gelen her iyi şeyin ve kötü şeyin bizzat sebebi benim.
O yüzden cehenneme gittiğimde “Harlayın ateşi!” diyeceğim. “Ben adalet istiyorum. Buysa eğer cezam, buyursun yaksın.”
Babam “işe gidip gelirken yürü, zayıfla biraz” diyor. Bir de “iş yerinde sana haksızlık yapılmasına izin verme, sen çalışmak zorunda değilsin. Sen bana yük değilsin” diyor. Babam, çocuğunu korumaya çalışan sıradan bir baba. Fakat bilmiyor ki… Ben ona yüküm, yedi milyar nüfusu olan dünyada yeryüzüne, bastığı toprağa yük olan da bir tek benim. Bütün evlerin, bütün hayatların, bütün sokakların fazlası bir tek benim.
“Sürekli kaçıyorsun” demişti bir arkadaşım bir gün. Evet, kaçtım. işime gelmeyen her şeyi görmezden geldim. Dayanamayacağım derecede burnuma kadar geldiklerindeyse kaçtım, arkamda yıkık dökük hayatımı bırakıp…
Bir sürü başka hayatım var. Hiçbirini hiç kimse bilmiyor. Bazılarını ben bile unuttum. Her seferinde inandım, bu kez yepyeni ve en güzel olacak olan hayatımı kuracağıma.
Her seferinde de battım dibine. Hepimiz çok kariyerli, çok CEO olmak için gelmedik ya bu hayata! Benim en iyi yaptığım şey de bir boku düzgünce yapamamak olsun. Olsun, varsın.
“On beş saat çalıştım bugün, bir dondurmayı hak ettim” dedim. Dondurma dolabını gördüğüm ilk dükkâna girdim. “Hanımefendiye bakın!” deyince biri, dükkândaki üç çalışan birden geldi yanıma.
- Kâsede dondurmanız yok mu?
- Maalesef ama bakın bunlardan bir alınca ikincisi bedava.
- Tamam, biraz kiloluyum da o kadar değil.
Güldürdüm adamı. Sonra o bedavalı dondurmadan aldım bir tane. Ufak bir çırak var, ona verdim bedavasını, iyi bir insan olduğumdan değil, öyle gerektiğinden, iyilik yapmaktan başka çaremiz olmadığında yaptığımız iyilikler de iyi insan hanemize yazılır mı? Elimdeki fazla dondurmayı çöpe atmak yerine çırağa vermem beni harika bir insan yapar mı? Ama her küçük hareketimize elli tane anlam yüklemeden yaşayamayız, değil mi?
Yürüdüm. Yürüdüm… Bir sürü şey düşündüm yürürken. O geceyi, diğer gecelerden farklı hale getirmedi hiçbir fikir. Yürüdüm yine de.
Yürüyüp bir yere varmam ya da olduğum yerde kalmam bir şeyleri değiştirecekmiş gibi yürüdüm. Sanki herhangi bir yol, herhangi bir yere varabilirmiş gibi yürüdüm.
Yürüyüp de varacağım o dağın tepesine değil de yol kenarındaki ağaçlara baktım, çiçekleri kokladım, karıncalarla konuştum. Ellerimi dokunduğum ağaçlara bıraktım. Ayaklarımı yola teslim ettim. Durmaya niyetlendiğim an yıkılıp döküldü dünya.
Bir yere sabitlenip de yazacağımı sandığım mutlu son, yalandı. Hayatın bir mutlu sonu yokmuş, öğrendim. Yolun keyfini çıkarabilirsen ne âlâ…
Biz hiç duramayalım diye yazılmıştı tüm mutlu sonlar, bütün o filmler, kitaplar, masallar. Bu hayatın, eninde sonunda bize bir mutlu son vereceğine inanmamız için kurgulanmıştı her şey. Çok çalış, çok koş, çok iste, çok, çok, daha çok… Ki varabilesin hayatın o harika, pembe panjurlu mutlu sonuna. En harika senaryo seninki olsa bile, bir emekli maaşı ve işe yaramazlık hissiyle bitireceksin ömrünü.
Yürüyüp giderken korktum, bugünkü korkularımı bir gün kaybedeceğim diye. Bir yerde sabitlenip kalmaktan korktum. Bir adama, bir çocuğa, bir işe sabitlenip kalmaktan korktum.
Yürüyüşümü yavaşlatacak hiçbir şeyi istemedim. Bir adam çok âşık olmasın bana mesela, bana çok âşık bir adamı bırakıp da yürüyüp gidemem ben. Bir gün gözümde “Senin yüzünden gidemedim ben” bakışını görecekse eğer, olmasın bir çocuğum. Çok param olmasın, o çok parayı kazanmak için bir yerlerde sıkışıp kalmasın hayatım. Sorumluluktan kaçmak mı diyeceksiniz buna? Kaçıyorum, evet. izninizle sizin çizdiğiniz o çok sorumluluklu hayatı yaşamak istemiyorum. Ben yürüyüp de sizin mutlu sonlarınıza varamıyorum. Bırakın, şu köşede durup çiçekleri seveyim.
Kalbimi parçaladı o sahip olamayacağım sevgili eş, o güzel çocuklar, o büyük pencereli huzurlu ev. Kaçtım, bütün bunları kurup bir gün kendi ellerimle parçalamaktan.
Hiç durmadan yürüdüm.
Eve vardım sonra. Annem uyumayıp beni beklemişti, her gece yaptığı gibi. Ben de her gece olduğu gibi “N'aber kanka?” dedim ona.
“iyiyim, kuzum. Sen nasılsın?“
"iyiyim” dedim.
iyiydim.
Canan Saka - Düşmez
“Biz hiç duramayalım diye yazılmıştı tüm mutlu sonlar, bütün o filmler, kitaplar, masallar. Bu hayatın, eninde sonunda bize bir mutlu son vereceğine inanmamız için kurgulanmıştı her şey. Çok çalış, çok koş, çok iste, çok, çok, daha çok… Ki varabilesin hayatın o harika, pembe panjurlu mutlu sonuna. ”
Dün gece on beş saat çalıştıktan sonra otelden çıktım. Çalışanlardan ikisi birbirine girmiş, gelmemişler. Olan bana oldu tabii. Şikâyet etmiyorum, kimseye de bir şey söylemedim zaten. Çünkü biliyorum, bunun böyle olması benim suçum. Hayat bana hep adil davrandı. Başıma gelen her iyi şeyin ve kötü şeyin bizzat sebebi benim.
O yüzden cehenneme gittiğimde “Harlayın ateşi!” diyeceğim. “Ben adalet istiyorum. Buysa eğer cezam, buyursun yaksın.”
Babam “işe gidip gelirken yürü, zayıfla biraz” diyor. Bir de “iş yerinde sana haksızlık yapılmasına izin verme, sen çalışmak zorunda değilsin. Sen bana yük değilsin” diyor. Babam, çocuğunu korumaya çalışan sıradan bir baba. Fakat bilmiyor ki… Ben ona yüküm, yedi milyar nüfusu olan dünyada yeryüzüne, bastığı toprağa yük olan da bir tek benim. Bütün evlerin, bütün hayatların, bütün sokakların fazlası bir tek benim.
“Sürekli kaçıyorsun” demişti bir arkadaşım bir gün. Evet, kaçtım. işime gelmeyen her şeyi görmezden geldim. Dayanamayacağım derecede burnuma kadar geldiklerindeyse kaçtım, arkamda yıkık dökük hayatımı bırakıp…
Bir sürü başka hayatım var. Hiçbirini hiç kimse bilmiyor. Bazılarını ben bile unuttum. Her seferinde inandım, bu kez yepyeni ve en güzel olacak olan hayatımı kuracağıma.
Her seferinde de battım dibine. Hepimiz çok kariyerli, çok CEO olmak için gelmedik ya bu hayata! Benim en iyi yaptığım şey de bir boku düzgünce yapamamak olsun. Olsun, varsın.
“On beş saat çalıştım bugün, bir dondurmayı hak ettim” dedim. Dondurma dolabını gördüğüm ilk dükkâna girdim. “Hanımefendiye bakın!” deyince biri, dükkândaki üç çalışan birden geldi yanıma.
- Kâsede dondurmanız yok mu?
- Maalesef ama bakın bunlardan bir alınca ikincisi bedava.
- Tamam, biraz kiloluyum da o kadar değil.
Güldürdüm adamı. Sonra o bedavalı dondurmadan aldım bir tane. Ufak bir çırak var, ona verdim bedavasını, iyi bir insan olduğumdan değil, öyle gerektiğinden, iyilik yapmaktan başka çaremiz olmadığında yaptığımız iyilikler de iyi insan hanemize yazılır mı? Elimdeki fazla dondurmayı çöpe atmak yerine çırağa vermem beni harika bir insan yapar mı? Ama her küçük hareketimize elli tane anlam yüklemeden yaşayamayız, değil mi?
Yürüdüm. Yürüdüm… Bir sürü şey düşündüm yürürken. O geceyi, diğer gecelerden farklı hale getirmedi hiçbir fikir. Yürüdüm yine de.
Yürüyüp bir yere varmam ya da olduğum yerde kalmam bir şeyleri değiştirecekmiş gibi yürüdüm. Sanki herhangi bir yol, herhangi bir yere varabilirmiş gibi yürüdüm.
Yürüyüp de varacağım o dağın tepesine değil de yol kenarındaki ağaçlara baktım, çiçekleri kokladım, karıncalarla konuştum. Ellerimi dokunduğum ağaçlara bıraktım. Ayaklarımı yola teslim ettim. Durmaya niyetlendiğim an yıkılıp döküldü dünya.
Bir yere sabitlenip de yazacağımı sandığım mutlu son, yalandı. Hayatın bir mutlu sonu yokmuş, öğrendim. Yolun keyfini çıkarabilirsen ne âlâ…
Biz hiç duramayalım diye yazılmıştı tüm mutlu sonlar, bütün o filmler, kitaplar, masallar. Bu hayatın, eninde sonunda bize bir mutlu son vereceğine inanmamız için kurgulanmıştı her şey. Çok çalış, çok koş, çok iste, çok, çok, daha çok… Ki varabilesin hayatın o harika, pembe panjurlu mutlu sonuna. En harika senaryo seninki olsa bile, bir emekli maaşı ve işe yaramazlık hissiyle bitireceksin ömrünü.
Yürüyüp giderken korktum, bugünkü korkularımı bir gün kaybedeceğim diye. Bir yerde sabitlenip kalmaktan korktum. Bir adama, bir çocuğa, bir işe sabitlenip kalmaktan korktum.
Yürüyüşümü yavaşlatacak hiçbir şeyi istemedim. Bir adam çok âşık olmasın bana mesela, bana çok âşık bir adamı bırakıp da yürüyüp gidemem ben. Bir gün gözümde “Senin yüzünden gidemedim ben” bakışını görecekse eğer, olmasın bir çocuğum. Çok param olmasın, o çok parayı kazanmak için bir yerlerde sıkışıp kalmasın hayatım. Sorumluluktan kaçmak mı diyeceksiniz buna? Kaçıyorum, evet. izninizle sizin çizdiğiniz o çok sorumluluklu hayatı yaşamak istemiyorum. Ben yürüyüp de sizin mutlu sonlarınıza varamıyorum. Bırakın, şu köşede durup çiçekleri seveyim.
Kalbimi parçaladı o sahip olamayacağım sevgili eş, o güzel çocuklar, o büyük pencereli huzurlu ev. Kaçtım, bütün bunları kurup bir gün kendi ellerimle parçalamaktan.
Hiç durmadan yürüdüm.
Eve vardım sonra. Annem uyumayıp beni beklemişti, her gece yaptığı gibi. Ben de her gece olduğu gibi “N'aber kanka?” dedim ona.
“iyiyim, kuzum. Sen nasılsın?“
"iyiyim” dedim.
iyiydim.