bugün

entry'ler (232)

mürteci sözlük

müsbet hareketi düstur edinip kendi mesleğinin muhabbeti ile devam eden sözlüktür.

ne zaman ki hakikati arayanlar yerine hakikat pazarlayanlar geldi,
ne zaman ki odunun eğrisi doğrusu olmaz, meclise girsin yeter ki diyenler bulundu,
ne zaman ki ilim yerine eğlence ve safsata ile vakit geçirmek için kullanıldı,

işte o zaman gözümüzden düşecek, şimdiki tahta klübemiz olmaktan çıkacaktır. *

etraf

arapçadaki e önden takısının çoğul yapması durumu ile "taraflar" manasına gelen kelime..

etfal : tıfıllar (şişli etfal hastanesi)
eşya : şeyler

gibi

allahuekber diyen adam

allahu ekber diyen adam muhtemelen allah'ın mucizevi * sanatı karşısındaki hayret ateşini söndürmeye çalışıyordur.

(s. 16. sz)

evladım sizin ananız babanız yok mu

sözlükte küfretmenin dayanılmaz hafifliği ile seviyesizce konuşan insanlara söylenecek söz.

din ve devlet işlerinin birbiriyle birleşmesi

laiklik karşıtı durum.

bana sorarsan kuzum :

kainatta bir zerrenin dahi levhi mahfuzda kayıtlı olduğu halin dışında bulunamayacağına inanan biriyim, din işleri ile devlet işlerinin ayrı olmasını nasıl kabul edeyim..
*

pahalı olan her şey güzeldir

cennet ucuz değil.

allah

dinimizde tanrı'nın ism-i hassı.. yani özel ismi.. allah bütün sıfat-ı cemaliyeyi mündemiç bir isimdir.

mesela bir sahabe var çok sadık olduğu için "sıddık" demişler.
o kişi aynı zamanda vefanın bir numaralı timsali olduğu için de "vefa insanı" diye bir isim koymuşlar.
aynı zamanda o yanından hiç ayrılmadığı kişi tarafından "dost" olarak adlandırılır.. bunları artırabilirsiniz.. ama o kişinin özel bir ismi vardır ki o da hazreti ebu bekir radiyallahu anh tır. sizin isminiz hasan size hasan yerine "hey insan nasılsın" denmesini istemezsiniz; bu sebeptendir ki allah'a tanrı demek pek muvafık düşmez. allahtan başka tanrı yoktur denilebilir.

doğru ve hakikat arasındaki fark

bizi yanıltan farktır.

doğru kişiden kişiye değişebilir, daha bir görecelidir. bir silindire yandan bakan birisi gördüğü nesnenin bir dikdörtgen olduğunu söyler ve bu doğrudur. yukarıdan bakan ise bir daire gördüğünü söyler ve bu da doğrudur. ama hakikatte/mahiyet-i nefsül emriyesinde o bir silindirdir. o yüzden hak ortaya çıksın mülahazasıyla yapılan tesadüm-ü efkâr (fikir münazaraları) hakikatin her köşesini aydınlatır, o meselenin hakikatini bize gösterir. Her köşesini aydınlatamasa bile iki boyutlu bakan birisini üç boyutlu bakmaya yöneltir, silindire yandan bakan en azından kıvrımlı birşeyler olduğunu anlar.

Bir mütefekkir bu meseleyi anlatırken bir bardak suyun 5 kişiye göre 5 farklı hükmü olabileceğini misal olarak getirmişti.

Birisinin hastalığına devadır onun için farzdır.
Birisi için ise zehir gibi gelir.
birisi afiyetle içsin ona mübahtır.

medres i yusufiye

(bkz: medrese i yusufiye)

yaran otobüs diyalogları

geçen kızılaya gidiyorum.. milli kütüphane tarafında durağın yeri değişmiş, otobüs durunca yolcu

- bura durak mı ? diye seslendi orta kapıdan.. şoför istifini bozmadan aynadan baktı ve

- yok manav !

fethullah gülen cemaati

yaklaşık bir milyon kişinin bildiği büyük bir sır. *

kuran daki çelişkiler

ibni abbas'ın -sizin ifadenizle- ayar verdiği bir durumdur. hadis kütüb-ü sitte'den..

Bir adam gelerek, ibnu Abbas (ra)a "Ben Kuranda bazı ayetler görüyorum onlar bana aralarında ihtilaflı geliyor" dedi. ibnu Abbas (ra): "Nelermiş onlar?" diye sorunca adam şu ayetleri okudu: "Sura üflendiği zaman, aralarında o gün (böbürlenecekleri) soyları sopları olmadığı gibi, (birbirlerinin halini) de soramazlar" (Müminun, 101). Halbuki şu ayet de var: "Birbirlerine dönüp soruşurlar" (Saffat, 27). Bir ayette şöyle denir: "O gün inkar edip peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allahtan bir söz gizleyemezler" (Nisa, 42). Halbuki şu ayet var: "Sonra, Rabbimiz Allaha and olsun ki bizler puta tapanlar değildik, demekten başka çare bulamazlar" (Enam, 23). Naziat suresinde: "Ey inkarcılar! Sizi yaratmak mı daha zordur, yoksa göğü yaratmak mı? Ki onu Allah bina edip yükseltmiş ve ona şekil vermiştir. Gecesini karanlık yapmış, gündüzümü aydınlatmıştır. Ardından yeri düzenlemiştir" (27-30) buyuruyor. Burada göğün yaratılışı yerin yaratılışından öncedir. Halbuki şu ayette yerin yaratılışı göğün yaratılışından öncedir: "Ey Muhammed onlara de ki: "Siz yeri iki günde yaratanı mı inkar ediyor ve Ona eşler koşuyorsunuz! O alemlerin Habbedir. O yeryüzüne sabit dağlar yerleştirdi, onu bereketli kıldı. Arayanlar için yeryüzünde gıdalarım normal olarak dört gün (dört mevsim) içinde yetiştirmesi kanununu koydu. Sonra duman halinde bulunan göğe yöneldi. Ona ve yeryüzüne "isteyerek veya istemeyerek buyruğuma gelin"dedi, ikisi de: "isteyerek geldik" dediler (Fussilet, 9-11). Kuranda: "Allah affedici, merhametli oldu", "Allah aziz ve hakim oldu", "Allah işitici ve görücü oldu" denmektedir. Sanki, Allah eskiden böyle olmuş bitmiş gibi ifade edilmektedir." ibnu Abbas (ra) şu cevabı verdi: "Sura ilk üflemede onların aralarında hiçbir bağ olamaz, Allahın diledikleri dışında herkes gökte olsun yerde olsun bu ilk üflemede baygın düşer, işte bu baygınlık anında bağ da yok, hal hatır sorma da yok. Sonra ikinci üfleme var. Bu üflemede birbirlerine gelip soruşurlar." ibnu Abbas devam etti: ".,,Rabbimiz Allaha and olsun ki biz puta tapanlar değildik" ayeti ile; "..Allahtan bir şey gizleyemezler" ayetine gelince: "Allah Teala ihlas sahiplerinin günahlarını affeder. Bunun üzerine müşrikler: "Gelin biz de: "Müşrik değildik" diyelim" derler. Allah da onların ağızlarını mühürler. Vücudlarındaki her bir uzuv yaptığı işleri söyler. O sırada, Allahın hiçbir sözü gizlemediği bilinir. Onun yanında: "inkar edenler: "Keşke Müslüman olsaydık" temennisinde bulunacaklardır" (Hicr, 2). Diğer soruna gelince: Allah yeri iki günde yarattı. Sonra göğe yöneldi, başka iki günde de onu yedi kat olarak tanzim etti, sonra diğer iki günde arzı düzenledi yani yaydı, arzdan su ve otlak çıkardı. Arzda dağlar, ağaçlar, tepeler ve arzla sema arasında bulunan şeyleri yarattı. Bunu Cenab-ı Hakk: "Ardından yeri düzenlemiştir" (Naziat, 30) kelam-ı şerifleriyle ifade buyurmaktadır. Böylece arz ve içindekiler dört günde yaratılmış olmaktadır. Semavat da iki günde yaratılmış olmaktadır. "Allah affedici, merhametli oldu" kelamına gelince, Allah kendisini bu şekilde isimlemiştir, yani O hep böyle olmuştur ve böyle olacaktır. Allah her ne irade buyurdu ise irade buyurduğu şey mutlaka olmuştur.Yazık sana, Kuran (ayetleri) sana ihtilaflı gelmemeli. Çünkü onun tamamı Aziz ve Celil olan Allahtandır."

avrupa nın hızla müslümanlaşması

anadolu insanının eğitim seferberliği vesilesinin de etkili olduğu durumdur.
arnavutluktan bizim üniversiteye gelen onlarca arkadaşım var, hepsi sonradan müslüman. *

18 yaşını doldurduğu anda evlenen erkek

kanunen ve ahlaken yanlış bir şey yapmamış olan erkektir. fakat henüz yaşın küçük olması dolayısıyla sağlıklı karar verilmemiş olabilir.

Bir arkadaşım 18 yaşını doldurunca evlendi. Bilkent Uluslararasını burslu kazanmıştı. 3 senede bitirdi ve şu an 20 yaşında.. Askerliği bitince henüz 21 olmamış olacak. Garip biri, ama yanlış bir şey yapmamış görünüyor.

liseyi bitirir bitirmez evlenen kız

üniversiteye geçince onun bunun elinde mel'abe olup, hayatını yaşadığını zanneden fakat erkeklerin zevk aracı olmaktan ve kullanılan bir mal olarak görülmekten öteye gidemeyen kızlardan (!) daha akıllıca bir iş yapmış olan kişidir.. * Bir de zannederler ya aşk yaşadıklarını..

yaratılış

kabul etmeyenlerin "hayat" (ruh ya da mekanizmayı ayakta tutan şey) ve "vücud" (varolmanın çıkış noktası neresidir?) kavramlarını açıklayamayacakları şeydir.

Bu ikisine ek olarak "nur" ve "rahmet" vardır ki onlar efkârı teşviş eder belki. * *

türkçe deki en anlamlı kelime

"şey" kelimesi.

evrim teorisi

alternatifi "akıllı tasarım" olarak kabul edilir şimdilik.
*
http://tr.wikipedia.org/w...4%B1ll%C4%B1_tasar%C4%B1m

ezanın kerameti

07.06.2009 günü abdullah aymaz'ın muhteşem köşe yazısı.. müslüman olmak isteyen arjantinliler..

Arjantin'de bulunduğu günlerin hatırasını yâd ederken Ömer Bey şunları söyledi: 2004 yılı Ramazan ayında iftar etkinlikleri sırasında vakfımıza, komşumuz bir hanımefendi geldi; "Her sene aralık ayının üçünde, yirmi senedir devam eden bir geleneğimiz var...
Ülkemizde bulunan her dinin mensubu insanlar kendi dinlerinin mûsikîlerini tanıtırlar. Bakıyorum siz böyle güzel şeyler yapıyorsunuz. Bu geleneğimize de katılsanız çok iyi olur. Ben, kültür ve dinlerden sorumlu vali yardımcısıyım. ismim Alisia Vazgues." dedi. Tamam deyip arkadaşlarla kendi aramızda neler yapabiliriz diye müzakere ettik. Sonra Hafız Ahmet arkadaşımızın önce bir ezan okuyup arkasından Meryem Sûresi'ni tilavet etmesini ve ispanyolca mealini vermeyi kararlaştırdık. Bize, program için sadece 12 dakikamız olduğunu söylediler. Dördüncü sırada yer vermişlerdi. Meydan binlerce insan tarafından doldurulmuştu. Yüksekçe bir yere dinî gruplar çıkıyor, müziklerini icra ediyor, insanlar kendince dans ediyordu. Sıra bize geldi; Hafız Ahmet arkadaşımız ezan okumaya başlayınca dans edenler durdu, bağıranlar sustu! Herkes dikkat kesilmiş, ezanı dinliyordu. Arkadan Kur'an okumaya başladı. Meali verildi ve tam 12 dakikada programımız bitti. Ama o muazzam topluluk "Tekrar isteriz! Tekrar isteriz!" diye bağırıyordu. Tertip heyeti, tekrar etmemizi söyledi. Aynı şevk ile ezan ve Kur'an tekrar edildi. Meydan kaynıyordu. Televizyon kanalları, bunu en önemli haberleri arasına koyup verdiler. Türk bayrağı ile vakfımızın adres ve telefonları da belirtildiği için aylarca sağdan soldan telefonlar aldık. Kendilerinin asıllarının Müslüman olduğunu, ama islâmiyet bilgilerinin kalmadığını söyleyenler, Müslüman olmayı arzu edenler vardı...

San Paolo şehri kurulmadan önce Endülüs'ten gelen Müslümanların Arjantin'de kurdukları bir Kurtuba şehri var. Orada da her milletten insan kendi ülkesini tanıtabilecek büyük bir program hazırlamıştı. Oraya da davet edildik. Büyükelçiliğimiz, Ermenilerin olay çıkarabileceği endişesi içindeydi. Vakıf olarak iyi bir hazırlık yaptık. Güzel bir çadır kurduk. Dönerimizi hazırladık. ispanyolca kitapları dizdik. Elimizde büyük bir Kur'an-ı Kerim vardı, onu önemli bir yere açık vaziyette koyduk... Herkes sıraya girmiş, onu görmek istiyordu. Kuyruk uzayıp gidiyordu. Bunun üzerine beş adet daha Kur'an-ı Kerim getirip koyduk. Yine sıralar ve kuyruklar vardı. Hocaefendi'nin yüz adetten fazla Ölçüler kitabı vardı. Onar yirmişer, bir hanımefendi tarafından alınıp alınıp götürüldü. Acaba kitapları imha mı ediyor diye şüphelendik. Kendisine niye bu kitapların hepsini aldığını sorduk. "Ben avukatım... Kitaptaki 'adalet' konusu çok dikkatimi çekti. Bütün hukukçu dostlarıma birer tane hediye ettim. Müthiş ve güzel ifadeler var. Bunların kaynağının islâmiyet olduğunu düşünüyorum." dedi. Daha sonra islâm ile ilgili pek çok kitap okudu ve Müslüman olmayı tercih etti.

Kurtuba'daki bu tanıtımda en çok bizim çadır ilgi ile ziyaret edildiği için en büyük televizyon kanalı bizimle iki saat görüşme yaptı. Türkiye tanıtım kasetlerimiz vardı, onları da yayınladı. Kurtuba'da bir pizzacıya gittik. Başı yarı kapalı bir hanım işletiyor. Çocukları birbirlerine Ali, Hamza benzeri sözlerle hitap ediyorlardı. Masaya çağırıp isimlerini yazdırdık. Baktık, yazılar doğru. Kadına "Müslüman mısınız?" diye sorduk. "Hayır" dedi. "Çocukların ismi niye Ali, Hamza?" dedik. "Dedem ölürken, çocukların olunca bu isimleri koyarsın, diye vasiyet etmişti." dedi. Vakit geçiyordu. "Acaba bize temiz bir sergi verebilir misiniz, ibadet etmek istiyoruz?" dedik. Getirdi; biz namaz kılarken arkada ağladığını fark ettik. Nedenini sorunca, "Dedemin de böyle yatıp kalktığını hatırladım. Demek ibadet ediyormuş." dedi. Sonra arkadaşlar, kocası ve büyük oğlu ile de tanıştılar. Böylece dostluğumuz, beraberliğimiz arttı...

rte nin dile yüklediği mana

06.06.2009 yedinci uluslararası türkçe olimpiyatı ana gününde konuşan başbakan recep tayyip erdoğan'ın konuşmasında yer verdiği mesele.. *
olimpiyatların ana gününü aski spor salonunda izlemek nasip oldu. her şey çok güzel, coşku sevinç ve gözyaşı hat safhada.. 40 sene önce böyle şeylerin olacağı anlatılsa bakırköye gönderilmeye müstehak olunacak bir organizasyon. fakat bir eksik vardı..

dedim ki bütün bu olimpiyatlar şarkılar türküler şiirler aslında sadece dil ve türkçe amaçlı değil.. keşke, keşke nasıl fetihlerin olduğunu bi haykırabilseler. birkaç gün önce meb şura salonunda güney afrikalı bir öğrencinin nasıl müslüman olduğunu anlatması, arnavut öğrencilerin nasıl fevc fevc islam'a dehalet ettiğinin gösterilmesi, gönül erlerinin asıl ızdırabının "iman hizmeti" olduğunun bilinmesi.. keşke dedim.. ama olsun, hiç olmazsa bu hizmete menfi bakanların aklında tereddüt dahi oluşturulsa bir hizmettir. olsun, serdar ortaçlar ebru gündeşlerin jüri üyeliği yapması daha bir açılıma, daireyi genişletmeye sebep olur.

sonra başbakan çıktı biraz olsun yüreğime su serpti : "Dil bizde aynı zamanda 'gönül' anlamına geliyor. Edebiyatımızda 'ehli dil' tabiri vardır, bu 'gönül ehli' demektir. Dünyanın bir ucunda Türkçe konuşan biriyle ortaklık işte bu gönül ve dil birliğiyle gerçekleşiyor. Bugüne kadar bu gayretin içinde yer alan öğretmen kardeşlerime teşekkür ediyorum."

çok mutlu oldum çok, hiç aklıma gelmemişti.. dil bekası hak fenası istedi mülk ü tenim..