bugün

bir ülke ancak milli sermayesi oranında güçlüdür, yoksa dünyanın en kodumu oturtan ordusuna sahip olun isterseniz, ekonominizi kim yönlendiriyorsa onun sözünü dinlemek zorunda kalırsınız. bu nedenle varlığını bağımsız bir şekilde sürdürmek isteyen her ülke yabancı sermaye karşısında en azından kendi topraklarında ezilmeyecek kadar güçlü olmak durumundadır. milli sermayenin belirli bir olgunluğa erişmesinden sonra yabancı sermayeye kapılar açılabilir. bunun en belirgin örneğini sanayi devrimi döneminde ülkede üretilebilen ürünlerin ithalatını yasaklayan ingiltere verir. ancak bizim ülkemizde kavram kargaşası her alanda olduğu gibi özelleştirmede de kendini göstermektedir.

evet özelleştirme rekabet doğuracağından, ürün ve hizmet kalitesi yükselir.
kurumun verimliliği artar.
devlet gider kalemlerinden birinin yükünden kurtulur.
vergi mükellefi yaratır.

ancak memlekette ne var ne yoksa "babasının malı gibi" satmak, hele ki bunların stratejik öneme sahip olması, daha da vahimi yabancı sermayeye devredilmesi ancak ve ancak bizim gibi 3. dünya ülkelerinde, işlerin rüşvetle yürüdüğü, yönetenlerin cüzdan derdinde olduğu bir ortamda mümkündür.
dünya politik sistemi artık askeri esaslı değil ekonomik nüfuz alanı oluşturma ve enerji politikaları üzerine kuruludur. bu nedenle özelleştirme bir tercih değil zorunluluktur. ancak gerici zihniyetin batıdan gelen herşeye şeytan icadı olarak bakarken, özelleştirmeyi kutsamaları da düşündürücüdür.
özelleştirmeyi faturayı daha rahat yatırmak, interneti daha hızlı kullanmak gibi ucuz örneklerle destekleyen su katılmamış kapitalist sığ zihniyete göre; ülke sermayesinin yabancılara ölü eşşek fiyatına peşkeş çekilmesini istemeyen, Arap sermayesinin kendi ülkesindeki stoklara sahip olmasını istemeyen aklıselim zihniyettir. yapılan özelleştirmelerden gelen paralarla bugün vatandaşa daha iyi sağlık, eğitim, ulaşım gibi hizmetler sunulmasının yanında zamların yapılmaması, maaşların artması, vergilerin düşmesi gerekiyor, fakat su katılmamış kapitalist sığ zihniyet özelleştirmeyi kendi kıytırık ucuz sıkıntısının ortadan kalkmasıyla örnekler ve destekler.
54 milyon dolarlık piyasas değeri biçilen devlet işletmesinin 3,4 milyon dolara satılmasına karşı çıkan zihniyettir. aradaki farkın kimlere gittiği de işte orada burada özelleştirme iyidir dediklerinden belli. yoksa düşünen bir insanın buna destek vermesi imkansız.

satacak birşey kalmayınca nelerini satacaklar acaba? nişanyan gibi gel ortak kullanalım mi diyecekler? o zman ortakçısı çok çıkar o oturma organlarının!
devlet, yönettiği halkla rekabete girecek, kendi fabrikası olacak, ağa olacak, ağanın pohunun üstüne poh edilmeyecek, güzel olacak he mi?
Zamanında millet işe gitmeden yattığı yerden para kazanıyor diye çemkiren zihniyettir. Bugunse yattığı yerden para kazanamayacaklar diye çemkiren zihniyettir. Sanırım bu zihniyetin amacı ölümüğne muhalefettir.
özelleştirmenin türüne göre değişir. sen telekom gibi ülkenin güvenlik vb. açılardan can damarlarından biri olan, altın yumurtlayan tavuğunu üç otuz paraya daha kendi başını boktan çıkartamayan lübnanlılara satarsan buna elbette karşı çıkılır, çıkılmalıdır.
yabancılara özelleştirildiğinde kötü ancak ülkemizin şirketleri tarafından özelleştirldiğinde gerekli ve iyi olan durumdur.
bu yüzden bu zihniyeti iki yönlü olarak incelemek gerekir.
"ben yönetmeyi beceremiyorum, çünkü; emmioğlu, dayıoğlu, onun oğlunun oğlu var, dışarıda bırakamadığım. dolayısıyle kuruma kâr da ettiremiyorum. en iyisi; al sen yönet. eti senin, kemiği de senin, kârı da senin, hatta tapusu da senin olsun(49 yıl, 99 yıl, gönlünden ne koparsa artık)" düsturunu anlayamamış ve bunun kötü olduğunu düşünen zihniyettir. (bkz: ne garip) *
özelleştirmenin usullerini eleştiren insanları "özelleştirme karşıtı" zanneden zihniyetin, kendi bilgisizliğinden kaynaklanan veya yalakalık sınırını ne kadar aşabildiklerini göstermek için yaftaladıkları zihniyettir.

şimdi bu yaftalayan zihniyete göre, zarar eden devlet kurumları satılmaktadır, devlet kurumlarında çalışanlar yan gelip yatmaktalardır, devlet kurumlarda yenilik yapamamaktadır falan fıstık.

devlet basma üretmez arkadaş, devlet plastik üretmez, devlet basit sektörlerden çekilmelidir eyvallah ancak devlet tekel halinde elinde tuttuğu stratejik kurumları da topyekün, 3-30 paraya satamaz!

şimdi öncelikle telekom'u ele alalım. 4 yıllık kârına satılmıştır. ayrıca, satışı yapıldıktan hemen sonra kurumlar vergisi indirilerek kuruma kazanç sağlanmış, hesaplama olarak da yaklaşık olarak 3 yıllık kârına denk gelmiştir. ayrıca aynı türk telekom'un devlet elindeyken tüpraş ile beraber ülkenin en çok vergi ödeyen kurumu iken, özelleştirdikten sonra listede çok ama çok geride kalmış, son dönemde listeye dahi girememiştir. üstelik aria, aycell tarafından satın alınıp türk telekom bünyesine katıldıktan sonra, avea da dahil olmak üzere verilmiştir. telsim'in satışını düşünün bir de ne kadar etti? avea+türk telekom= 6,6 milyar dolar!

ulular ulusu yüce demokrasi meteoru tayyip erdoğan çıkar konuşur "bunlar devlet elindeyken zarar ediyordu" diye. tüpraş mı zarar ediyordu pek sayın demokrasi meteoru? türk telekom mu?

bazı ergenler çıkar "internet" edebiyatı yaparlar, türk telekom özelleştikten sonra ne kadar fiberoptik kablo döşemiştir? kaç kilometre hat yer altına alınmıştır? kaç milyon liralık yatırım yapmıştır?

örneğin, tekel'in alkollü içecekler bölümü mey içki'ye 292 milyon dolara satıldı. içerisinde 190 milyon dolarlık stokla! aynı mey içki, 292 milyon dolara aldığı kurumun %90'ını sadece 1,5 yıl sonra 810 milyon dolara amerikan şirketi texas pasific group'a sattı! 1,5 yılda mey içki, insanlar sahte içkiden imamın kayığına bindikten sonra giriştiği bilyeli şişe teknolojisi ve rakının şişesinin değiştirilmesi dışında ne yaptı da, firmanın değeri 1,5 yılda 3 kat(!) arttı? soruyorum arkadaş, aradaki 600 milyon dolarlık değer nereye gitti? aradan 5 sene geçer, 10 sene geçer müthiş yatırımlarla firmanın değeri artar anlarım, 1,5 yılda ne yaptın arkadaş? 1,5 yılda böylesi büyük bir ticari başarı yakalayabilmişsen bir 1,5 yıl daha bekleseydin de şirket değeri 1,8 milyar dolara çıksaydı?

soruyorum, tekel'in alkollü içecek bölümünün özelleştirmesi "özelleştirme" midir, yoksa "peşkeş" midir?

seydişehir alüminyum fabrikası 305 milyon dolara, rizeli ekrem cengiz'in cengiz holding'e satıldı içindeki yaklaşık 50 milyon dolarlık stokla! burada ampul kafalı zihniyetin alkışlayacağı birkaç kelam etmek isterim. ulular ulusu yüce demokrasi meteoru recep tayyip erdoğan bir yerde şöyle nara attı; "seydişehir devlet elindeyken zarar ediyordu! özelleştirdik, şimdi kâr ediyor!" evet başbakan haklı, devlet elindeyken zarar ediyordu, satıldıktan sonra kâr etmeye başladı. düz mantıkla ne kadar güzel değil mi? işte bu düz mantıklı sağılmaya pek meraklı montofon cinsi arkadaşlar alkışlarlar.

şimdi efendim, seydişehir alüminyum fabrikası'nın son 20-25 yılda devlet elindeyken kâr ettiği tek dönem refah-yol dönemidir. o dönemde hükümet, oymapınar hidroelektrik santrali'nden sağlanan elektriği "bedava" olarak bu fabrikaya tahsis etti. fabrikanın zarar etmesinin sebebi, enerjinin pahalı olması ve maliyetin artmasıdır. refah-yol haricindeki hükümetler döneminde bu elektrik fabrikaya fatura edilmiş ve fabrika da zarar etmiştir. gelelim özelleştirmeye, özelleştirilirken oymapınar hidroelektrik santrali de "eşantiyon" niyetine "bedava" denilebilecek bir paraya fabrika paketine eklenerek, cengiz holding'e satıldı ve böylece seydişehir alüminyum fabrikası'nın bedava elektrik almasına olanak sağlandı! e haliyle, fabrika kâr etmeye başladı. eğer, devlet elindeyken de enerji "bedava" olsaydı, fabrika zarar değil, kâr ederdi. ulular ulusu yüce demokrasi meteoru montofon cinsi arkadaşların araştırmaktan aciz dimağlara sahip olduğunu bildiğinden bol keseden sallayıp, yemin etse başı ağrımayacak şekilde "devletteyken zarar ediyordu, sattık kâr ediyor" demekte.

seydişehir hikayesi burada bitmiyor elbette! oymapınar hidroelektrik santrali antalya'nın elinden alınıp, fabrikaya monte edilince antalya'da elektrik açığı ortaya çıkıyor ve dönemin enerji ve tabii kaynaklar bakanı hilmi güler "antalya'da elektrik açığı var, doğalgaz çevrim santrali yapacağız" diyor ve 200 milyon dolar maliyetle antalya'ya doğalgaz santrali inşaatı başlatılıyor aksa tarafından. iş burada bitiyor mu? bitmiyor. botaş ankara'dan antalya'ya organize sanayi bölgesi ve evsel kullanım için doğalgaz boru hattı döşüyor bir de santral gereksinimi ortaya çıkınca botaş özetle, "ben santrali de kapsayacak kapasitede boru döşemedim" diyor. ulular ulusu hükümetimiz de kararı verip, evsel ihtiyacı askıya alıp, mevcut hattın sadece organize sanayi bölgesi ve doğalgaz çevrim santarline hizmet vermesini salık veriyor. evsel ihtiyaç için ise yepyeni ihaleler ve yandaş firmalara döşetilecek yeni boru hatları!

soruyorum, seydişehir alüminyum fabrikası'nın özelleştirmesi "özelleştirme" midir, yoksa "peşkeş" midir? seydişehir'in özelleştirilmesi ile devlet ne kazanmıştır? ayrıca doğalgaz çevrim santralleri ile alakalı olarak belki ilginizi çeker; (bkz: elektrikte oynanan büyük oyun)

örneklere devam; yarımca limanı! bu liman erdemir demir-çelik fabrikası bünyesinde bir limandı. ulular ulusu hükümetimiz erdemir'i özelleştirme kararı alınca, erdemir yönetimine "yarımca limanı çok stratejik bir liman, erdemir'i yabancı bir şirket alırsa bu stratejik limana da sahip olur o sebeple yarımca'yı, erdemir'in bünyesinden çıkaralım" deyip, 35 milyon dolar bedelle erdemir'den satın alıyor!

buraya kadar her şey normal değil mi? sonra yabancıya satılmasın diye 35 milyon dolara alınan liman, bizden biri şeyh muhammed bin raşid el maktum'un şirketi dubai ports'a 105 milyon dolara sattı. durun daha bitmedi. biliyorsunuz ulular ulusu hükümetimizin haydarpaşa limanı'nın olduğu yere galataport diye bir projesi var ve sami ofer ile anlaşılmış durumda. bu proje bittiğinde oradaki yük limanı kalkacak ve otomatik olarak buradaki yoğunluk yarımca limanı'na kayacak ve ilgili limanın değeri 1,5-2 milyar dolarlık bir değere ulaşacak.

soruyorum, yarımca limanı'nın özelleştirilmesi "özelleştirme" midir, yoksa "peşkeş" midir?

örnekler bitmez, biliyorsunuz iett arazisi az önce bahsettiğimiz şeyh muhammed bin raşid el maktum'un firmasına satıldı. vergi hariç 705 milyon dolara! vergi dahil edildiğinde yaklaşık olarak 900 milyon dolarlık bir bedele ulaşıyor. iyi güzel, buraya kadar sorun yok! sorun şurada, aynı yer daha önce "pazarlık usulü" ile "aynı firmaya" yaklaşık 100 milyon dolara satıldı! satış yargıdan dönünce, mecburen ihaleye gidildi ve aynı şirket, vergi hariç yaklaşık 7 kat daha fazla bir bedelle aldı. pardon, alamadı henüz çünkü, ihalenin üzerinden neredeyse 3 yıl geçmek üzere ve şeyh muhammed bin raşid el maktum henüz 1 cent bile ödemedi! sebep olarak ise arazinin mahkemelik olmasını gösteriyor ancak, zorlu grubu karayolları arazisini almış, o arazi de mahkemelik olmasına rağmen parasını tıkır tıkır ödemişti. işin tuhaf tarafı, şeyh muhammed bin raşid el maktum parayı ödememiş olmasına rağmen, istanbul büyükşehir belediyesi hakkı olan şekilde ihaleyi iptal etmemektedir. soruyorum, alışverişin her safhası ortada, her şey gayet normal mi sizce?

örneklere devam edip, güncel bir olayla örneklere son verip bağlamak istiyorum. tekel'in tütün fabrikaları özelleştirildi fabrika işçilerinin birçoğu hâlâ devlet elinde olan depolara kaydırıldı sonra da 4c kapsamına sokularak özlük hakları gasp edilmeye çalışıldı. işçiler de haklarının gasp edilmesine karşı eyleme giriştiler. eyleme girişmeleri özlük hakkı davası, yoksa tekel'in depolarında çalışmak gibi bir inatları, davaları yok. kaydırın başka kurumlara çalıştırın bu adamları özlük haklarına dokunmadan! tabi öyle olursa, ulular ulusu yüce demokrasi meteoru nasıl milleti montofon cinsi arkadaşlarla bir tutup sallamaktadır, "yan gelip yatıyorlar" sormak gerekmez mi, "senin özelleştirmen sebebiyle satılan fabrikaların sonucu olarak şu anda depolarda bir şey olmuyor, o sebeple "şu anda" yatıyorlar?" diye? sormak gerekmez mi, "özlük hakkı gaspı ne zamandan beri yetim hakkını yedirtmemek" oldu? sen bu adamları depolarda çalıştırma, başka bir kuruma geçir madem neden bunu yapmıyorsun da kendince saçma yorumlar üretiyorsun?

ha bir de en son tekel işçilerini "ideolojik davranmakla" suçladı. ben bu arkadaşın "ideolojik" kelimesinden ne anladığını cidden merak ediyorum. kendisi eleştirilmişse, protesto edilmişse, suçlanmışsa kesinlikle "ideolojik" kelimesi çıkar ağzından. adamın ideolojisi ekmeği, özlük hakları! peki senin ideolojin ne? senin ideolojin ne de, sana farklı bir ideolojik yaklaşımla hareket ediliyor?

her şeyi özelleştirip, özel sektör fahiş zamlar yapınca da "zammı biz yapmıyoruz, özel sektör yapıyor" gibi bir halka şikayet etme geri zekalılığı gösteriyor ki bazıları takdir etmemek elde değil. cidden mantofon cinsi arkadaşların ağzına layık otları iyi veriyorlar.

vel hasıl, özelleştirme yapılır. her ağzını açtığında bazı montofon cinsleri "avrupa'da şu kurum özelleştirilmiş ağbi" diye. düz mantık bakar, bak bakalım özelleştirme şekline, özelleştirme bedeline? özelleştirme salt "kurum özel bir firmanın eline geçsin de, nasıl geçerse geçsin" mantığıyla yapılmaz orada. dünyada 2 çeşit özelleştirme vardır. biri batı avrupa'da ve kuzey amerika'daki anglo-sakson tipi özelleştirme diğeri de öncelikle kâr eden kurum ve kuruluşları 3-30 paraya (özellikle yabancıya) satıldığı arjantin tipi özelleştirmedir. buyur arjantin de özelleştirme yapıyor hacım, bir de oraya bak ne halde? montofon cinsi olanların önce bu özelleştirme tiplerini öğrenip, sonra da bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmamayı iyice hazmettikten sonra ülkemde yapılan özelleştirme şekillerini eleştiren kişileri "özelleştirme karşıtı" olarak yaftalamamayı öğrenmesi gerekir.

not: çok uzun bir yazı oldu ve buraya kadar okuyan kişiye de teşekkür etmeyi kendime bir borç bilirim.
--spoiler--
Kamu sektörünce yapılan sosyal yatırımların ve hizmetlerin özel sektörce etkin bir şekilde yapılmasının mümkün olacağına dair önemli teorik destekler söz konusudur. Mülkiyet haklarının fazla olduğu durumlarla az olduğu ya da kamusal olduğu durumlar karşılaştırıldığında en iyi sonuçlar birinciden yana alınır. Teorik bakış açısından hareketle kamu sosyal yatırım ve hizmetlerinin özel sektörce karşılanması halinde daha etkin olacağı sonucuna varılabilir.
--spoiler--

(bkz: Steve H Hanke)

http://www.canaktan.org/e...-ozellestirme-teorisi.htm
klasik akp zırvasıdır.
bu adamlar götlerindeki don özelleşse yine ne var diyecek kadar artık akıl tutulmasında oldukları için telekom gibi stratejik kurumların " zarar ediyor " gibi yaran ifadeler ile peşkeş çekilmesine ses etmez.
tekel içindeki 150 milyon dolar malla birlikte 300 milyon dolara peşkeş çekildi.
sonra alan adam 1 sene sonra 900 milyon dolara sattı.

telekom olayı var bi de.
6.5 milyar dolara satıldı.
ve telekom yılda ortalama 2 katrilyon kar elde ediyor.
yani telekomda 4 yıllık kara peşke çekilmiş oldu.

ee akp yalakası düşünemeyen beyinlerin bu hesapları yapmaya vakti yoktur.
çünkü akp gelse bunları, evlerini özelleştirse yinede yaşasın özelleşme derler.

ne diyorduk üstadım;
(bkz: tüyü bitmememiş yetimin hakkını yiyenler)
(bkz: Özelleştirme ile peşkeş çekme arasındaki farklar)
sorun rezil rüsva yapılan özelleştirmelerdir. özelleştirmenin kendisi değil.

eşşek gibi tesisi ölü fare fiyatına satan zihniyetlere tepkidir.
Kısa vadede kâr sağlayan özelleştirmenin, uzun vadede düşünüldüğünde zararlı olduğunu bilen insandır.
yooo memleketin kendi kuruluşlarının yabancılara peşkeş çekilmesinin nesi kötü ki ? değilmi ?
pek tabiki telekom italyanlara v.s. kurumlar fransızlara satılabilir.

örneğin yargıtay, danıştay, sayıştay ve meclisi de ingilizler ve amerikalılar arasında paylaşalım olmazmı ?

yabancıya satmak yerine kendi öz vatandaşlarına satsaydılar güzel olabilirdi. ama zamanında ülkeni senden almak için seninle savaşan tiplere satmak aslında vatan hainliğinin daniskasıdır.

(bkz: sen boşver özelleştirmeyide git bize bi çay demle)
gerçekten kötü olduğunu düşünen zihniyettir.* iyi olduğunu düşünen zihniyetten bin kat daha aklı başında olan zihniyettir. yaptığınız tek savunma: "devlet kurumları zarar ediyor, kamu kuruluşu diye sikleyen olmuyor" iyi de canım kardeşim bunun çözümü hemen satmak mıdır ? düzeltmek için formül geliştirilemez mi ? kar etmesi sağlanamaz mı ? ayrıca ne oldu şimfi telekomu sattı da şimdi amına koyuyor paranın devlet yapsaydı bunu !

iyi o zaman bilgisayar en ufak hata versin onarmak yerine format atalım kurtulalım. aynı bok işte.
günümüzün uluslararası ekonomik sisteminde liberalizm geçerlidir. zira g8 ülkelerinin hemen hemen hepsi liberal ekonomik sistemi benimsemiş ülkelerdir. bunun anlamı devletin ekonomideki rolünün minimuma indirilmesidir. durum böyleyken uluslararası ekonomik sistemin aksine devletçi politikalar mı uygulayalım. bence şunu hep unutuyoruz. bir sistemde güçlü değilsek önce o sistemin kurallarına göre güç kazanıp sonra kendi kurallarımızı koymalıyız. aksini yapanlar her zamanlar başarısız olmuştur. gerçek şudur ki dünyada ekonomik olarak en güçlü ülkelerden birisi değiliz. bu nedenle uluslararası ekonomide güç kazanmak zorundayız. bunu yapmanın yolu da uluslararası ekonomiye yön veren doktrinleri de kendi ülkemizde uygulamaktır.

ayrıca şu da unutulmasın ki özelleştirme yoluyla satılan her şirket çatır çatır devlete vergisini ödemektedir. yani sanılanın aksine özelleştirilen şirketler kazanırken devlet zarar etmemekte, vergi yoluyla devlet de kazanmaktadır.
özelleştirmelerin, devlete vergi yoluyla para kazandırdığı yanılgısına düşmeyen zihniyettir. vergi sistemi; dolaylı vergilendirme sistemi üzerine kuruludur. yani kdv, ötv vs. yani tüketicinin katlandığı vergiler. ekonomi, siyaset gibi hakkında hiç bir şey bilmeseniz bile öyle atıp tutabileceğiniz bir mevzu değildir. ayrıca dünyada liberalizm geçerli değildir.
vergilendirmeyi yalnızca dolaylı vergiler olarak algılayanlar için;

(bkz: doğan yayın holdinge vergi cezası)

ayrıca yasalarda 'vergi kaçırma' suçu vardır. şirketlerin vergi vermediği iddiası, böyle bir suçun varlığını anlamsız hale getirir.
hayatının odağına insanı oturtmuş zihniyettir.
tekel'i özelleştirip, özelleştirilen herşeyi tek elleştirmek.

özal ile başlayan, piripak ak parti iktidarı ile de * doruklarına çıkılan 'ulusal özelleştirme ve güzelleştirme hareketi' ile devletin ve dolayısıyla vatandaşın olan kamu mallarının, yağma şeklinde özel sektöre satışıdır. Hayır özelleşip, küçük yatırımcıya bir faydası olsa gene susarız, özelleşen herşey neredeyse tek elde toplanıyor. Kısaca, tekel'i özelleştirip herşeyi yine tek elde topluyorlar. yandaş tekel
(bkz: özelleştirme yapılınca ülke satılıyor sanmak)
özellestirme devletin kücülmesidir. devlet sadece "hakem" konumunda olur, sadece kontrolör rolüne bürünür, diger her isi "özel sirketler" yapar. bu bir kapitalist modeldir. iyi isledigi bir ülke vardir, o da abd. abd devletinde diger bir sürü devlette " devletin tekelinde" olan hersey özel sirketlere aittir. adamlarin para basan matbaalari bile özel sirketinmis.

ancak, "öezellestirme" adi altinda memleketi yabancilara peskes cekmek, abd deki özellestirmeden cok farkli bir durumdur. evet, abd de hersey özeldir, ama yüzde 99 olarak bütün o sirketler "abd menseli" sirketlerdir. para, abd´de kalir, vergisini de abd devleti alir.

ama sen, mercedes in otobüslerini türkiye´de yapmasina izin verip, pazari da sonuna kadar onlara acarsan, yaptigin ise "aptallik" denir. cünkü mercedes, bir türk sirketi degildir, karin vergilendirilmesi isi, türkiye disinda, almanya´da yapilacak "isin kaymagini "türk insanin kanini emmek suretiyle, almanya yemis olacaktir.

carrefour denilen dev sirketi senin kücük endüstrilerinin karsisina cikartirsan, o seninkileri yutar. o onlari yutunca sonucta paralar "fransa" ya akmis olur.

buna "özellestirme" degil, "kapitülasyon" denir, ancak sadece ismi öyle degildir. üstelik kapitülasyon dan daha da kötüdür,cünkü kapitülasyon da hic olmazsa adamlar kendileri üretiyorlardi, bu örnekteyse, kendileri zahmet edip tasin altina ellerini koymuyorlar, seni köle gibi calistirip, sana yaptirip, buna ragmen isin kaymagini yiyorlar.

buna, herhalde ki "özellestirme " denmez. ama kendi icerisinde, model olarak özellestirme, o toplumun gelismesi acisindan kullanilacak olursa, herhalde ki iyi birseydir, ancak türkiye´de yapilan is, bu degil türkiye yi peskes cekmektir. sen üc kurus sermayenle herhalde ki, the coca cola company´e karsi duramazsin, adam, rekabet icin birkac yil malini bedava bile dagitir, ona hicbir sey olmaz, ama sen topu atarsin. bunlar cok iyi düsünülmesi gereken adimlardir, türkiye bu adimlari iyi düsünmeden, ve iyi hazirlanmadan atmis, ve böylece "birilerinin kucagina oturmustur".