bugün

paulo coelho'nun karısı cristina'ya adadığı kitabıdır.
paul cohello'nun kısmen daha iyi olan kitabıdır. portobella cadısını okuduktan sonra bu kanıya daha çabuk varıyor insan.
--spoiler--
hiçbir şeyi geri almayı bekleme, yaptıkların için takdir edilmeyi bekleme, ne kadar zeki olduğunun keşfedilmesini bekleme ya da aşkının anlaşılmasını. daireyi tamamla. gururlu, yetersiz ya da kibirli olduğun için değil, sadece artık onun senin yaşamında yeri olmadığı için. kapıyı kapat, plağı değiştir, evi temizle, tozdan kurtul. geçmişte olduğun kişiyi bırak ve şu anda kimsen o ol!
--spoiler--
paulo coelho'nun diğer kitapları gibi "simyacı"nın gölgesinde kalmış bir başka eser.
--spoiler--
tarihte belli bir noktada birisi dönüyor ve diyor ki: "iki insan evlendiğinde hayatlarının geri kalanı boyunca, donmuş gibi bir arada kalmalılar.
--spoiler--
simyacıyı çok beğenerek okumuştum. daha sonra piedra ırmağının kenarında kitabını sabırla okumaya çalıştım, ince bir kitap olduğu için bitirebildiğimi hatırlıyorum. konusunu hatırlamıyorum bile. zahir de okuyamayıp yarıda bıraktığım bir kitaptır. son bıraktığımda hiç bir yere gitmeyen, sıkıcı bir kitaptı.
(bkz: batın)
sıkıcı olmakla beraber yaşama dair, aşka dair simyacıdan daha yoğun mesajlar barındıran kitap.
kitaplarında insanüstü güçleri işlemeyi seven paulo coelho'nun henüz bitirdiğim kitabı. ortalamanın üzerinde bi etki bıraktı diyebilirm.
1) görünen, varlığı aşikar olan, dış görünüş gibi anlamları olan arapça kelime.
2) kur'an'da allah'ın güzel isimlerinden biri (ezzahir).
3) paulo coelho'nun bir romanı.
4) jorge luis borges'in çok özel bir bozuk parayı konu alan bir hikayesi.
--spoiler--
Ben böyle her seyle kavga ederken, duydum ki diger insanlar özgükten bahsediyorlar ve bu biricik haklarını savundukça, ailelerinin isteklerine daha fazla boyun eğiyorlar; yaşamlarının geri kalanını birlikte geçirmeye söz verdikleri insanlarla evliliklerine, ekonomiye, yaptıkları diyetlere, yarım kalmış projelere, 'Hayır' ya da 'Bitti' demeyi bir türlü beceremedikleri sevgililerine, hiç sevmedikleri insanlarla öğle yemeği yemeye mecbur oldukları hafta sonlarına esir oluyorlar. Lükse, lüksün görüntüsüne, lüksün görüntüsünün görüntüsüne köle olanlar. Ve birbirinin aynı günler ve geceler geçirenler, 'macera' kelimesinin sadece kitaplarda geçen bir sözcük ya da daima açık duran televizyonda bir hayal olduğu günler ve geceler; ve ne zaman önlerinde yeni bir kapı açılsa,
"ilgilenmiyorum. Havamda değilim," diyenler.
Oysa hiç denemedikleri bir şey için hazır olup olmadıklarını nereden bilebilirler? Ancak bunu sormanın bir anlamı yok; gerçek ise içinde büyüdükleri ve alışkın oldukları dünya düzeninin bozulmasından korkmalarıdır.
--spoiler--
(bkz: tezahür)
--spoiler--
Güneşin, denizlerin, rüzgarların enerjisinden yararlanabiliriz.Ancak, insanoğlunun sevginin enerjisinden yararlanmayı öğrendiği gün, ateşin keşfedildiği gün kadar önemli olacak
--spoiler--
--spoiler--
Seni kendimden bile daha çok seviyorum.' Eğer bunu söyleyebilirsem kendimle barış içinde yaşamayı sürdürebilirim, çünkü bu aşk beni rehin aldı.

Ünlü, başarılı, zengin bir yazarın savaş muhabirliği yapan karısı Esther bir gün ansızın ortadan kaybolur. Esther kaçırılmış mıdır, öldürülmüş müdür, yoksa kocasını mı terk etmiştir? Çok sevdiği karısını bulmak için yanıp tutuşan yazar, Esther'in en son birlikte görüldüğü Kazak genci Mikhail'le birlikte Fransa'dan ispanya'ya, Hırvatistan'dan Orta Asya steplerine uzanan bir yolculukta bulur kendini. Bu büyülü yolculuk giderek bir 'iç yolculuğa' dönüşecek, yazar yazgının gücü ve aşkın doğasını yeniden keşfedecek, yaşamına yeni değerler biçecektir...
--spoiler--
Zahir: Görünen, var olan ve görmezden gelinemeyen...
'Yaşantımız içinde bir an için var olan canlı ya da cansız bir varlık, birden bizim için tek bir amaç, düşünebileceğimiz tek bir imge haline bürünüyor...Zihnimizde onu kutsal bir yere koyuyoruz. Asla değişmeyecek ve sürekli artan bir bağlılıkla bütün benliğimizi ve düşüncemizi kaplamasına izin veriyoruz.'
Paulo Coelho 'Zahir'
Alametleriyle vücudu aşikar olan; her yerde, her zaman tasarruflarıyla, kudretiyle, kibriyasıyla tecelli eden, görünen.
--spoiler--
''Kin duygusundan kaynaklanan enerji seni hiçbir yere götürmez;ama kendisini aşk yoluyla gösteren bağışlama enerjisi yaşamını olumlu yönde etkileyecektir.''

''Teoride tümüyle güzel ama pratikte olanaksız cafcaflı sözler söyleyen Tibetli bir bilge gibi konuştun şimdi.Unutma,daha önce de incindim ben.''

''kesinlikle ve hala,içinde anne ve babasından göz yaşlarını saklaması gereken güçsüz okul çocuğunu,o küçük çocuğu taşıyorsun.bir türlü kız arkadaşı olamayan ve sporda asla başarılı olamamış sıska küçük oğlanın izlerini hala taşıyorsun.yaşamında sana yapılan bazı haksızlıkların bıraktığı izleri henüz iyileştirmeyi başaramamışsın.ama bunun iyi bir tarafı da biliyor musun?''

''bunu sana kim söyledi?''

''sadece biliyorum.gözlerinde görebiliyorum ve sana bir yararı olmaz.tüm yaptığı kendin için üzülmeni sağlayan sürekli bir arzuyu beslemek,çünkü senden daha güçlü insanların kurbanı oldun sen.yoksa bu senin bir başka sınıra dayanmanı ve seni inciten insanlara vurmaya hazır bir intikamcıya dönüşmeni sağlar.sence bu zaman kaybı değil mi?''

''Yalnızca insanoğluna özgü bir şey.''

''Ah,öyle ama akıllıca ya da mantıklı değil.bu dünyada geçirdiğin süreye biraz saygı göster ve bil ki Tanrı seni daima bağışlar ve her zaman bağışlamaya devam edecek.''
--spoiler--
--spoiler--
acı dolu günleri inkar etmiyorum; izlerini madalyalar gibi taşıyorum içimde.özgürlüğün bedelinin çok yüksek olduğunu biliyorum, en az köleliğin bedeli kadar yüksek; aradaki tek fark özgürlüğün bedelini keyif ve gözyaşlarıyla karışmış bile olsa bir tebessümle ödüyorsunuz.

***

birinci, ikinci ve üçüncü karımın aşkını kazanmak için savaştım.birinci, ikinci ve üçüncü karımı terkedecek cesareti bulabilmek için savaştım, çünkü onlara duyduğum aşk bitmiyordu ve gitmek zorundaydım; ta ki beni bulmak için bu dünyaya gelmiş o kişiyi buluncaya kadar ve o bu üç kadından biri değildi.

***
daha önemli şeyleri unutabilmek için daima serüven arıyorsun.damarlarında akan adrenalini sürekli hissetmek istiyorsun ve onlardan akması gereken tek şeyin kan olması gerektiğini unutuyorsun.

***
sadece merhaba demeye karar veriyorum.sanki hiç gitmemiş gibi.sanki yalnızca bir gün geçmiş gibi, iki yıl, dokuz ay on bir gün ve on bir saat değil.

***
paulo coelho - zahir.

--spoiler--

anlayamadığım şey şu ki esther, eşine onu bulmak için geldiğinde şöyle diyor.

''seni yıllardır bekliyordum. penelope'nin odysseus'u beklediği gibi bekledim, romeo'nun jüliet'i, beatrice'nin dante'yi beklediği gibi.boş stepler senin anılarınla, birlikte geçirdiğimiz zamanlarla, gezdiğimiz ülkelerle, keyiflerimizle, kavgalarımızla dopdoluydu.o zaman geriye ayaklarımın bıraktığı izlere dönüp baktım ve seni göremedim.''
bir sayfa sonra da şöyle diyor.
''hamileyim.buraya bir süre için gelen ve sonra da giden birisinden.''
anlamadım herhalde diye tekrar okudum önceki sayfayı.''nasıl ya hani beklemiştin sen onu'' diye sormadan edemedim kitabın sonunda.
--spoiler--

- incinmiş onurumla daha fazla boğuşmuyorum, her köşede, her barda ve sinemada, her akşam yemeğinde Zahir'i artık aramıyorum, gazetelerde artık Zahir'i bulmaya çalışmıyorum. Tam tersi, var olduğu için memnunum; benim hiç bilmediğim bir şeyi, sevmeye yeteneğim olduğunu bana gösterdi ve bu beni onurlandırıyor. Zâhir'i kabulleniyorum ve onun bana kutsallığın ya da deliliğin yolunu göstermesine izin vereceğim.

- Nasıl oluyor da iki yıl sonra bile hâlâ onu unutmayı beceremiyordum? Onu daha fazla düşünmeyi kaldıramazdım, tüm olasılıkları gözden geçiriyor ve çeşitli çözüm yolları arıyordum: durumu kabul etmeye karar vermek, kitap yazmak, yoga yapmak, hayır işleriyle uğraşmak, arkadaşlarımı görmek, yemeğe çıkmak, sinemaya (kitaplardan uyarlananlara değil tabii, daima özellikle beyazperde için yazılan filmleri seçerek), tiyatroya, baleye, futbol maçlarına gitmek gibi. Zahir daima kazandı, o daima oradaydı ve "Keşke o da benimle burada olsaydı," diye düşünmeme neden oluyordu.

--spoiler--
--spoiler--
bir zamanlar karşılaştığımız bir kişi ya da düşünce, başka hiçbir şeye yer vermeyecek biçimde yavaş yavaş bütün düşüncelerimizi kaplar. bu durum bir tür delilik ya da kutsal bir düşünceye kendini kaptırmak şeklinde tanımlanabilir.
--spoiler--
Yarattıklarıyla varlığı aşikâr olan.
paulo coelho kaleminden çıkan bir roman. kitaplıkta görüp ismi ilgimi çekti ve can sıkıntısından okuyayım bari dedim fakat bir solukta bitirdim. paulo coelho'nun okuduğum ilk kitabı ve tarzı hoşuma gitti. simyacıyı da okumayı düşünüyorum. ayrıca kitap iran'da çok sayıda satış yapmış fakat bu patlamadan sonra yasaklanmış ve zahir toplatılmış. acaba herhangi bir iran evinde bu kitaptan var mıdır merak etmekteyim.
Bitirdigimde hem agladim hem hassiktir dedim.
bir paulo coelho klasiği. okuduğum en güzel kitaplardan biriydi. ama simyacı, veronika ölmek istiyor, elif gibi kitapları okuyunca insan anlıyor ki paulo coelho kitapları hep birbirinin tekrarı gibi. koskoca yazara burun kıvırmak haddime değil ama çok farklı beklentiler olmasın hep içimizdeki kendimizi bulmaya çalışacak, kendimizi gerçekleştirmeye çalışacağız bu kitaplarda. aslında paulo coelho haksız da değil insanın hayat amacı nedir ki başka?
paulo coelho'nun kitabıdır. birkaç alıntı;

" zahir daima kazandı, o daima oradaydı. keşke o da benimle burada olsaydı. ben de bir kez olsun kazanabilseydim. "

" öyle bir şey olmuştu ki zahir benim için; neredeyse artık kendi sözlerimle çelişiyordum. şimdi bir hedefim vardı: zahir'in gözlerinin içine bir kez daha bakmak. "