bugün

yozgat'a biraz mecburiyetten biraz da farklı hayallerle giden (bir insan yozgat ile ilgili niye yüksek beklenti içine girer ki zaten, belli ki çaresizlik düşürmüş yolunu *) yavuz'un; gazinoda alışılmışın dışında tür müzik deneyip de umduğunu bulamayıp, üstüne bir de kendiyle getirdiği öğrencisi neşe'yi yarı yolda bırakmak istememesiyle doğan umutsuzluğunu ve zorluklarını konu alan fazıl coşkun filmi.

--spoiler--
parasızlıktan düğün salonunda sahneye çıkıp da l ete indien okuması kahkaha attırdı. *
--spoiler--
ercan kesal’a yazılan rol ve diyalogların ve ses olayının dışında bence genel olarak başarılı ve gerçekçi bir film.
Ayrıca filmin ismi ilk bakışta filmle çok alakasızmış gibi görünse de metaforik bir anlamda filmin özetidir aslında.
filmin adını dahi duyduğunda kulağında o malum müzik belirir. nasıl güzel filmdir.
"Bazen insan konuştuğunda kayda değer bir gelişme olmayacağını bildiğinden susar ve buna yaşanmışlık denir."

görsel
imamın olmadığı yerde keçiye evliya çelebi denmesiyle zamanında müzisyen kimliği almış , belli ki kısıtlı bi repertuara sahip bi abiyle , istanbulda kendine hiç bi yer edinememiş bi kızın yozgat'a gidince değişen hayat hikayelerini çok güzel anlatmış kara mizah öğelerini güzel barındıran film.
yönetmen eğer istese bu oyunculara başka şarkılarda söylettirirdi ama dikkat ettiyseniz sahnede devamlı aynı şarkıyı dinliyorlar. adam evinde de bu şarkıyı dinliyor hatta.
arabesk müzikle olan savaşı da var adamın tabii ama bir yandan da kendini hiç yenilememiş ve hala ben çok iyi müzisyenim bla bla diye sağda solda tepinmeye çalışan siktiriboktan adamların çok güzel bir özetini de vermiş anlayana.
tırıvırı radyocu karakteri ise tam anlamıyla muhteşem. şarkıyla beraber şiir okumalar olsun "ben seni kelebeğin kanadı ayının g.tü gibi sevdim " gibi güzellemeli dandik şiirler olsun gerçekten bu köylü mü kentli mi ne idüğü belirsiz lümpen radyocu ekolünü özetlemiş.
kızın istanbulda kalsa hiç bişey olamayacak , kimse tarafından sevilmeyecek olması fakat yalnız ve kolay erişilebilir (zor olmayan diyelim)kadının elmastan daha değerli olduğu anadolu ilinde iki erkek tarafından paylaşılamaması hatta teklifler yağdırılmasıda çok güzel bir bakış açısı olmuş.

mevzuyu anlayabilene güzel film açıkcası.
görünüşe göre herkes çok sevmiş, benden 10 üzerinden 4 alabildiğine dua etmesi gerek. şimdi şöyle, her şeyden önce kamera gereksiz hareketli. bir sanat filminde kamera durağan olmalı, çünkü önemli olan şey görüntü. oyunculuklar gereksiz kasıntı, millet nasıl sevdi anlam veremiyorum gerçekten çok kasıntı karakterler var. gerçi filmin havası gereği olarak kasıntı bu karakterler. senaryo iyi niyetli bir düşünce ama gerçekten oturmamış yani, neden bilmiyorum olmamış. benden bu kadar, notu böyleydi.

iyi geceler sözlük.
Detayları ile tam bir ülke panaroması sunan Tarık Tufan senaryosuyla M. Fazıl Coşkun yönetmenliğine Ercan Kesal şov olan film.
''ama merak etme eskiler diyorlar ki, önden dökülürse diyor asaletten, tepeden dökülürse sefaletten, enseden dökülürse rezaletten, kahırdan dökülürmüş.''
Bir türlü seyredemediğim hakkında olumlu şeyler duyduğum yapım.
tarık tufan'ın net yalın tavrının hissedildiği filmdir. anlatacağı konuyu bulandırmadan oldukça net bir şekilde ortaya koymaktadır. l'ete indien şarkısını aklımıza kazımıştır. filmin farklı bir havası var her izleyiciye hitap etmeyebilir.
sanat filmi. anlamazsın sen.
filmin ismini ilk duyunca yozgat ile blues ne alaka denir, merak edilir. seyredince anlaşıldı ki yozgat ile blues' un bir araya gelip gelmeme ihtimali filmin konusuymuş.

(bkz: L ete indien)
fazla detay içermeyen diyaloglara sahip, yer yer konuşmalarda ses sıkıntısı bulunan bir film. başrolünde abdullah gül'ün oynaması ise ayrı bir detay; görsel
görsel

yer yer güldüren sahne ve diyalogları vardır.

izlemeniz için merak uyandıran bir diğer unsursa; filmdeki hiç bir karakteri sevmeyeceksiniz, insan biraz kendine yakın hisseder-benimser de bu filmde o yok.
laga luga yapmayan,doğrudan meseleye giren, hayatın ve dönemin gerçeklerine bire bir uyan filmdir.

belki otoritelerin çok dikkate almayacağı bir film olacaktır ancak kendi kişisel listemde ilk on un içindedir.
sinopsisi ile küçük farklılıklar barındıran film:

Yetmişli yılların popüler şarkılarını söyleyen Yavuz (58) artık kariyerinde bir çöküş eşiğine düşmüş ve bir alışveriş merkezinin zemin katında, küçük bir ses sistemi eşliğinde, düzensiz aralıklarla müşterilere şarkılar söylemektedir. Bunun yanı sıra bir belediyenin düzenlediği ücretsiz müzik kursunda katılımcılara müzik dersleri vermektedir. Karısının ölümünden sonra iyice yalnızlaşmış ve sonrasında hiçbir kadınla ilişki yaşamamıştır.

Neşe (30),Yavuz’un belediye kursundan öğrencisidir. Marketlerde sucuk standında müşterilere sucuk tanıtımı yapmaktadır. Sesi güzel, müziğe ilgili bir kızdır. Ancak yoksulluk şartları gereği ucuz işlerde hayatını geçindirmeye çalışmaktadır.

Yavuz alışveriş merkezindeki idareciye daha düzenli ve sık aralıklarla şarkı söylemek istediğini iletir. Ancak olumsuz yanıt alır. Fakat bir gazinoda müzik grubu arandığı haberini alır. Elinde bir telefonla dışarı çıkar.

Türkiye’nin ortasında yer alan fakat her şeye uzak kalmış Yozgat’ta bir gazinoda kadın ve erkekten oluşan bir müzik grubu aranmaktadır. Yavuz, Neşe’ye birlikte gitmeyi teklif eder. Neşe’nin hayatında terk edemeyeceği hiçbir şey yoktur ve kabul eder teklifi. Yavuz ve Neşe, hayatlarındaki tüm umutsuzlukları bir kenara bırakarak, Yozgat’a doğru yol alırlar. Peki bu yeni ve tuhaf birliktelik nasıl devam edecektir? Hayatlarında ilk kez gittikleri bu taşra şehrinde nelerle karşılaşacaklardır?Yavuz ve Neşe Yozgat’ta teklif aldıkları gazinoda şarkı söylemeye başlarlar. Gazino patronu, eski gazino havasını değiştirip, modern bir hava yakalamak için istanbul’dan şarkıcı getirme fikrini bulmuştur. Bu arada gazinoda fiziksel bazı değişiklikler yapmıştır.

Neşe, tavırlarıyla Yavuz’un hayatına bir kadın sıcaklığı getirir. Bu sıcaklıkla Yavuz, hayatında bir heyecan duymaya başladığını hisseder. Yeni gittiği taşra şehrinde bir genç kadının ilgisini hissetmeye ve küçük de olsa karşılık vermeye başlamıştır.

ikili bir süre sonra Yozgat’ta yaşayan berberlik yapan Sabri’yle (30) tanışırlar. Sabri’nin hayatında iki amacı vardır; bir kızla evlenmek ve kendi kuaför dükkanını açmak. Ancak bugüne kadar görüştüğü kızlardan sürekli olumsuz yanıt alması Sabri’yi iyice umutsuz hale sokmuştur.

Sabri ile Neşe arasında bir ilişki gelişmeye başlar. Yavuz bu durumu fark ettiğinde içten içe endişeye düşmüştür. Neşe ile Sabri gün geçtikçe yakınlaşmaktadırlar.

Ancak asıl durumu zorlaştıran şey; çalıştıkları gazinoda işler çok kötü gittiği için patronun sadece haftada bir gün çıkabileceklerini ve ne yazık ki bu aralar para veremeyeceğini söylemesidir.

Peki Yavuz ne yapacak? Bir yandan Yozgat’taki gazinoda kötüleşen işler nedeniyle kovulma aşamasına gelmiştir, diğer yandan da Neşe, başka bir erkeğe doğru savrulmaktadır.

içinde harekete geçen aşkı ve yeni bir başlangıç umudunu kaybetmek tehlikesini yaşayan Yavuz ne yapacaktır? Neşe’nin dünyasına giren iki erkekten hangisini seçeceği, film boyunca izleyicinin merakını büyütecektir.
"radyocu(insan-ı)kamil" karakterinin bin bir değişik türüyle karşılaşmış biri olarak bolca tebessüm etmemi sağlamış filmdir.
uzun zamandır böylesi incelikte bir türk filmi izlememiştim.

--spoiler--

--spoiler--
"herkes şiir okuyabilir çok rahat. bir kere çok iyi şiir okuyabilmek için edebiyatı bilmen gerekiyor. yani çocukluğumdan beri şiir yazıyorum ben ve şairleri biliyorum. tevfik fikret’ ten tut orhan veli , mehmet akif , necip fazıl, nazım hikmet. nazım müthiş bir adam mesela. en son çıkan kitabı toplu şiirleri okudum inanılmaz etkiliyor beni .
izlenesi bir türk filmi. konuşmalar bazen tam duyulamıyor, o da olsa daha keyifle izlenebilirdi. yalnız maddi bir getiri için değil, aynı zamanda ortamdan uzaklaşıp kafayı da dağıtmak için yozgat'a turneye gelen hayatı sorunlu bir (orta yaşlarda) ses sanatçısı ile onun peşine takılıp vokal yapmaya gelen bir kızın yozgat'taki macerasını konu alıyor. hikaye çok karmaşık değil, ama yurdumdaki yaşam tarzları ve sanatçı sorunsalları üzerine kafa yordurmayı başarıyor.
sinematografisi, alt gürültü, genel plan, sıkışık kadraj, sinopsisten çekilebilirlik hali, tarzı, ses bandıydı, dekoruydu oyuncu derinliği falan pek öyle sanatsal bir yorum yapamayacağım ama yavaş durağan durdurabilen düşündüren, hissettiren bir film. işte bu hoşuma gitti. marvel karekterlerinin saniyesi boşa gitmeyen aksiyon sahnelerinden daha etkileyici ve gerçekçi. belki de zevk meselesidir ve ercan kesal küften sonra yine müthiş bir oyunculuk saygılar...
güzel film. ercan kesal'ın oyunculuğuna ise diyecek yok.
Abartıldığı kadar yoktur. Sıradan bi sanat filmi bence.
yozgat'ın götünü kaldıran film. şimdi bu film çıkınca makatını silktiğimin yozgatlıları bir havalara girer işte hepimiz sanatçıyız falan filan.
Fragmanından anlaşılan pek bir konunun/olayın geçmediği inceden espirilerin göndermelerin yapıldığı tematik tarzı bir filmdir. son günlerde vizyona girmiştir.
ankara gordion'da vizyona girmesiyle beni şaşırtmış olan film. tek başıma izledim ama olsun, yine de bu da bir başarı.
ince esprilerini unutmayacağım film oldu.
filmden çıkmış o sürekli dönen şarkıyı mırıldanıyorken önümüzdeki çift bize dönüp kahkaha atarak "siz de mi yozgat blues izlediniz?" dedi. "çok mu belli ediyoruz" derken mutlu bir akşam diledik birbirimize ve yola devam ettik. sanırım bu diyalog da beni tavlayan bir unsur oldu.
filmi izleyin. özellikle adamın arabeskle mücadelesi ve her seferinde yenilmesi biraz size dokunacaktır.
kadınla iletişim kuramayan adamın neden böyle bir fedakarlık yaptığından henüz emin değilim ben aşk hissetmedim doğrusu. belki biraz adam da ait olma duygusu kendini gösterirken tökezledi diyebilirim.
Size ağzınız bir karış açık kalacak demiyorum fakat izleseniz fena olmaz diyorum. Filmi teknik yönde eleştirecek vasfım yok fakat bir peruğa anlam yüklenmiş ve bunu seyirci kafası karışmadan alımlayabiliyorsa ortada iyi bir anlatım var diyebiliriz.

https://www.youtube.com/watch?v=INcAX_F8PI4
hakkında bir eleştiri çıkmış: http://jiyan.org/2013/12/...iz-olsa-ayni-zeytinburnu/
güncel Önemli Başlıklar