biRLiK ve beraberliğe en fazla ihtiyaç duydukları bir dönemde, Türk milliyetçileri maalesef ‘çözülmenin’, ‘bölünmenin’, ‘dağılmanın’ eşiğinde can çekişiyorlar!.

Onlar, ‘kendi kabuklarına’ çekilince, haliyle meydan ‘hainlere’, ‘bölücülere’, ‘işbirlikçilere’ kalıyor!.. istedikleri gibi at koşturuyorlar!.. ‘insanların yüreklerinde kor haline gelen özlemi yeniden ateşleyecek bir kıvılcım olmayınca’, memlekette olup bitenlere karşı ‘milli refleksini’ ortaya koyacak adam da bulunamıyor!.

Kuva-yı Milliye, Türk milliyetçilerinin yeniden bir araya gelmesi, birleşmesi, bütünleşmesidir!..
gerçek olanları meydanda her yer taksim her yer direniş diye bağırmaktadır.
türk milliyetçiliğine hayatına adamış insanlardır.

kimse bizlere ders vermeye kalkmasın.

Bu ülkenin milliyetçileri de bizleriz islamcıları da bizleriz, demokratları da bizleriz.
değerleri hep zorda kalınınca anlaşılan insanlardır.
sistem rahatlayınca yine unutulurlar. bu nedenle ihanete alışıklardır, sevdaları karşılığında üret de istemezler.
(bkz: Mustafa kemal Atatürk)

En büyük örneğidir.
Türk milliyetçileri, bu topraklarda her zaman hürriyetin koçbaşı olmuştur.
1. Ve 2. Meşrutiyetler, cumhuriyet, kadın hakları gibi birçok ilerleme Türk milliyetçileri sayesinde bu topraklarda can bulmuştur.
Milliyetçileri "gerici" ve/veya "demode" diye tanımlayan sözde aydınlar, batı kökenli algı oyunlarını Türkiye'ye uyarlayanlardır.
Bu yüzden Türk Milliyetciliğinizle gurur duyun...
Türklük şuurunun ilerlemesine engel olan tüm devşirmelerin önünde siper olun..
ırkçılık yapıyorsunuz diyerek insanları milliyetçi olmaktan alıkoymaya çalışıyorlar. ki ikisi arasında kalın çizgiler var. kanmayın!
Bir çoğu ideolojik olarak zehirlendi. Acınacak bir haldeler.
aslında son 15 yıl türkiye açısından çok enteresan değişimlere yol açtı.

önce herkesi radikalleştirdi, milliyetçileri ırkçılığa, ulusalcıları din düşmanlığına kadar götürdü.

şimdi ise bir pes etmişlik var. radikalleşen ve birbirinden uzaklaşan kesimler düşmanın bu şekilde alaşağı edilemeyeceğini anladı ve kısmen de olsa birbirine yakınlaştı.

bu yakınlaşma 20 yıl önce olsa ülke için bir umut olabilirdi belki.

şu an ise sadece uçurumdan yuvarlanan insanların refleks olarak birbirine sarılmasından öte gitmiyor.

elden de ne yazık ki fazlası gelmiyor.

bu ülkede "ideolojik milliyetçi" kavramı pek bilinmiyor. sorsan herkes milliyetçi. akp'ye oy verenler de chp'ye oy verenler de kendini bu gruba dahil görüyor.

vatanını sevmek, ırkına sahip çıkmak kültürel milliyetçiliktir. bunu siyasallaştırmak bambaşka bir olay.
Hepimiz türk milliyetçisiyiz kardeşim ama atatürkün koyduğu normlardaki milliyetçilik olursa. işi faşizme şövenizme vardırmadığın sürece atatürk milliyetçiliği katalizördür.
dünya üzerinde siyasi görüşler arasında nüfusa oranı ile temsiliyet oranı arasında karşılaştırmada en düşük çıkacak kişilerdir.

bu ülkede sokaktan adam çevirsen milliyetçiyim der. hatta bu oran ciddi ciddi %60 gibi bir kesimi bile bulabilir. fakat bu gerçek milliyetçilik değildir elbette. kültürel milliyetçilik denir buna.

ideolojik milliyetçilik bu ülkede oldukça düşüktür. hatta %8 oranındadır benim tahminimce. mhp'ye oy vermek değildir bunun ölçüsü. fakat şu bir gerçektir ki milliyetçiliğe sempatizan hatta bu konuda az çok bilgisi olan nüfus oldukça yüksektir. bu orandır kastım olan.

nedir mesela ? bir kerkük türkmenlerinin meselesini bir konuşursak sokakta geçen vatandaş gelsin bize katılsın yada devlet olsun her türlü destek olalım v.b. çok şekilde laf ederler. bu dünyanın her yerinde aynı değildir. almanya'da bir almana avusturya ana vatana katılsın dersen olumlu bakmaz hatta tersleyebilir. finlilerin çoğunluğu eski karelia bölgesini geri istemez.

peki milliyetçiler bu büyük tabana rağmen niye temsil oranı düşük ?

bunun en büyük sebebi siyasi alternatifsizliktir. bugün mhp ile sınırlı kalmıştır. diğer milliyetçi partiler zaman zaman parlasa da belli bir seviyenin üstüne çıkamamıştır. baraj sebebiyle temsil hakkı bulamamış bu yüzden sesi çıkmamıştır. kaldı ki çok büyük siyasi oluşumlar kurulamamıştır doğru dürüst. bunları bir inceleyelim:

bbp: rahmetli yazıcıoğlu ayrıldıktan sonra kurdu ve yıllarca siyaseti bu partide sürdürdü. iyi örgütlendi ama meclise giremeyeceği bilindiği için halkın sempatisiyle sınırlı kaldı. muhafazakarlık konusunda akp'den, milliyetçilik konusunda mhp'den çok geri kaldı ve başarılı olamadı.

hepar: osman paşa tek kişilik dev kadro gibi davrandığı partidir. iyi bir asker olmasına rağmen politikacı olarak ağırlığını hissettiremedi. halk ile kaynaşmayı ve bütün şehirlerde organize olmayı başaramadı. teröristleri tehdit eden sert dilinin halkta karşılığı olmadı.

millet partisi: aykut edebali'nin yıllardır ısrarla savunduğu parti bu zamana kadar hiçbir başarı elde edebilmiş değil.

ulusal parti: kemalist çizgide olsa da ırkçılığa varacak derecede milliyetçiliği savunan bir diğer parti. internet üzerinde güçlü bir gazete dışında pek kaynağa sahip değiller. ayrıca dünya üzerindeki ünlü sosyalistleri çok fazla sahiplenmesi ve yeni bir yol kurmaya çalışması sebebiyle iki tarafında sevmesine rağmen desteklemesini engelliyor.

bağımsız türkiye partisi: aslında hem muhafazakar olup, hem de alevi ve şii haklarını savunabilen bu ülkeye çok güzel örnek olmuş bir partidir. fakat ucu çok açık vaatleri sebebiyle dikkat çekmek yerine halkın eğlencesi durumuna düşmüş partidir.

bunların yanında irili ufaklı diğer oluşumlarda var elbette fakat onları yazarak vakit kaybetmeye gerek yok. türk milliyetçiliği mhp'nin içine hapsolmuş can vermektedir. 50 senelik tarihi olan, yurt dışı türkleri ile iyi bağlantılara sahip ve dünyanın en kalabalık sivil toplum örgütlerinden birisi olan ülkü ocağına sahip mhp çağın gerisinde kalmakta.

bu saatten sonra milliyetçiler için başka parti çok zordur ama imkansız değildir. bu tek kişi ile yürütülecek bir oluşum olmamalıdır. tam aksine siyasi geçmişi olan çok fazla insanın böyle bir uğraşa girmesi gerekir. mhp muhalifleri iyi bir örnek olabilir. yanlarına mansur yavaş, behçet saatçı gibi isimlerinden yanında eski akp, chp tabanlı çok fazla kişiyi çekebilirlerse artık bahçeli'nin kişisel partisine dönmüş mhp'yi siyasetin çöplüğüne gönderebilirler.
96 sonrası doğanları iptal etsinler amk. bıktım vallahi bıktım. bir türkçü olarak usandım bunlardan.

yahu yabancı sitelerde odin'e türk diyen mi dersin, 1.5m ermeni katlettik deyip bundan şakalar çıkartan mı dersin, ötüken gözlü turan bkaışlım diye iğrenç, vıcık vıcık, leş mi leş edebiyat yapan mı dersin offff of. yıldım.

ziya gökalp'i, yusuf akçura'yı tanımıyor kodumun gerzekleri.

edit: neyse alttaki orospu çocuğundan zekiler en azından.
96 bilmem ama o sınırı 93-94'e çeksek bile şikayet etmeyeceğim topluluktur.

"ırkçıysak ne olacak"
"biz faşist değil siz kürtsünüz"
"ülkücüler türkçü değildir"
"tüm dünya türk"
"hakkari, şırnak asimile olmuş türkmen şehri"

bu sözler bildiğin twitter ve çeşitli ortamlarda yabancılar ile tartışılırkende söyleniyor. fucking k*rds, stupid donkey fuckers gibi derin siyasi analizlerini saklamıyor bu ergenler.

bu arada ülkücülerin hepsine mal diyenlerin türkiye'ye hakkıyla tek nobel ödülü getiren kişininde ülkücü olduğunu ve daha birkaç gün önce ülkücü bir kızın* hatırlatmak isterim*.
milletin halkın taşıdığı bir çok değere düşman olanlar milliyetçi geçiniyor bu tür insanlara ne denir bilemiyorum.
halkını sevmeyen, aşağılayan milliyetçi mi olur?
Eskiden okuyan ve araştıran türk milliyetçileri vardı. Şimdikilerin ise okuyacakları tek kitap silah kullanma klavuzu. Maalesef.
Ülkücüler ile karıştırılmamalıdır.
Milliyetçilik degil, soyculuk denilmelidir.
Kürtçülerin, gomanistlerin, politik doğrucuların, solcuların, siyasal islamcıların, fetöcülerin totosunu cayır cayır yakan kişilerdir. Bu ülkenin yegane bekçileridirler ve bu gruplar gibi hayallerle yaşayan parazitler değildirler. En çok da türk ordusunda bulunurlar. Türklüklerine bağlıdırlar. Türk düşmanlarının analarını ağlatacakları, günü sabırla bekliyorlardır.
aynı aday ile olacak hali yoktu ya.
Herkes Erdoğan a oy vermeyecek.

Umarım ki 2018 deki gibi kazanır.

Bir süre daha lazım.

Kılıçdaroğlu gelirse vay halimize.
Kur'an da "ve-Salih el-Mü'minin(mü'minlerin ıslah edici olanları)", sünnet-i Rasulüllah da "Sevd-ı Azam" olarak taltif edilen, dergâh-ı Uluhiyette duaları müstecab olan ve -hassaten- Allah(Azim eş Şan)'ın "görünmez ordularını!" -Çanakkale, Kut el-Ammara ve Sakarya da olduğu gibi- "teksif etme kudretine sahip" seçkin erlerdir.
(bkz: )https://www.uludagsozluk.com/e/46326983/
- Türk milliyetçiliğimizin "en mutena bir nişanesi olarak" bu hadiseyi -iftiharla- buraya kayd edelim -

"1641 senesinde Şanlıurfa’da, Yusuf Nâbî isminde bir çocuk dünyaya gelir. Büyüdükçe hikemi şiirler yazmaya başlar. Peygamber âşığı olarak büyüyen bu güzel insan 1678 tarihinde, o zamanın devlet ricaliyle birlikte Hac vazifesini ifâ için yola düşer. Nâbî çok heyecanlıdır. Zira peygamber âşığı olan bir şair için Medine onulmaz bir mutluluktur. Lakin yol çok uzundur. Yolda bir müddet dinlenirler.

Herkes oldukça yorgundur. içlerinden bazıları istirahate çekilirler. Tam bu esnada Yusuf Nâbî’nin dikkatini biri çeker. Dikkatini çeken bu adam bir paşadır ve paşa ayaklarını Medine’ye, âlemlere rahmet olarak gönderilen Efendimizin (a.s.v.) mübarek istirahatgâhına doğru uzatarak yatmaktadır. Nâbî’yi derin bir elem sarar. O anda kalbine iltica eden ilham ile şu naatı okur:

“Sakın terk-i edepten, kûy-i Mahbûb-i Hudâ`dır bu;

Nazargâh-ı ilâhîdir, Makam-ı Mustafâ`dır bu.



Felekte mâh-ı nev, Bâbus-selâmın sîne-çâkidir;

Bunun kandîli, cevzâ matla-ı nûr-i ziyâdır bu.



Habîb-i Kibriyâ`nın, hâbgâhıdır fazîlette;

Tefevvuk kerde-i arş-ı Cenâb-ı Kibriyâ`dır bu.



Bu hâkin pertevinden oldu, deycûr-i adem zâil;

Amâdan açtı mevcûdât, çeşmin tûtiyâdır bu.



Murââd-ı edeb şartıyla gir Nâbî bu dergâha;

Metâf-i kudsiyândır, bûsegâh-ı enbiyâdır bu.”

Paşa, saygısızlığını ikaz eden bu şiir karşısında utanır. Hemen toparlanarak Nâbî’ye döner ve der ki:

- Bu şiiri ne zaman yazdın?

- Az önce yazdım.

- Peki bu şiiri başkalarına okudun mu?

- Hayır ilk defa okudum. Sizden başka da duyan olmadı.

Paşa bunun üzerine bu mevzunun aralarında bir sır olarak kalmasını rica eder. Nâbî bu ricaya sükût ile cevap verir ve konu kapanır. Ardından kafile yol çıkar.

Bir sabah ezanı vaktinde Medine’ye ulaşırlar. Şehre edeple girerler. Lakin ezandan önce müezzinlerin dudaklarından dökülen cümlelere şaşırır kalırlar. Medine’de bulunan bütün müezzinler aynı cümleleri söylüyorlardı. Müezzinler ezandan önce bir naat okuyordu. Paşa ve Nâbî şaşkınlıklar içerisindedir. Çünkü bu naat, Nâbî’nin paşaya okuduğu naattır. Hemen mescide varırlar. Sabah namazının ardından müezzinin yanına giderler. Nâbî müezzine sorar:

- Ezandan önce bir naat okudunuz. Bu natı nerden öğrendiniz?

- Söyleyemem. Sır.

- Fakat az önce okuduğunuz naat bana ait.

- Senin ismin Nâbî mi?

- Evet.

- Öyleyse dinle. Bu gece Allah Rasulü (a.s.v.) rüyamızda bize: “Ümmetimden Nâbî isimli bir şair beni ziyarete geliyor. Bu zat, bana karşı son derece büyük bir sevgi ile doludur. Bu âşkını ifade için şöyle bir naat yazmıştır. Siz, bu naatı bu sabah minarelerden onun buraya beni ziyarete gelişi şerefine okuyun.”

Nâbî’nin gözleri dolu doludur. Boynu neredeyse iki büklüm olmaktan yere değer. Sevincini anlatacak tarif bulamaz. Diğer bir taraftan ise paşanın utancı vardır. Paşa utancını nasıl dile getirdi bilinmez ama Nâbî’nin dudaklarından şu sözler döküldü:

- Demek ki Peygamber Efendimiz (a.s.v.) bana “Ümmetim!” dedi. Demek ki iki cihan güneşi beni ümmetliğe kabul etti. Elhamdülillah."
(Veş-şukrü Lillah)
- Kur'an mü'mini Türk Milliyetçilerinin yolu, "Kendilerine nimet verilenlerin" yoludur, gazab edilenler(yahudiler) ve sapıklar(hıristiyanlar)'ın yolu değil.

("Kur'an mü'mini Türk" tabirini ilk defa -Rahmetli- Yaşar Nuri Öztürk hocadan duyduk!)
Davalarını satmalarıyla bilinirler:
Devlet Bahçeli
Sinan Oğan.
- Tesirde ısrarcıyız; "Rabbim Allah, kitabım Kur'an" diyoruz, tarifimiz de "istiklâl Marşı"dır. Tesir gücümüz, düşmanlarına -bir aylık mesafe uzaktan- korku salan Peygamberimiz(S.A.V.)'ın "Ümmeti-Milleti-Ordusu" olmaktan, yani "Türk" olmaktan geliyor. Belki de -ÇATIŞMAYA GiRMEDEN KAZANACAĞIMIZ- bir "Tebük Seferi"nin istemi üzerindeyiz.