bugün

Jim carrey in izlenmeye değer sayili filmlerinden biridir.
bir insanın hayatının çalınmasını en iyi anlatan filmdir.filmde bundan kurtulmak isteyen fiji'ye gitmeye çalışan truman burbank anlatılmaktadır.
(bkz: biri bizi gözetliyor)
jim carey kadar andrew niccolunde ayakta alkışlanası filmdir.
çok güzeldir unutulmazlardandır
hikayesinin çok güzel olduğu ve insanın içindeki fikirlerin içinde bulunduğu, kendini dünyada oılduğu zannettigi mekanı anlatan film...
o koca stüdyodan yelkenli ile kaçarken havaya!! çarpması vardır ya..bitirir adamı...
gerçekten jim carrey nin ne kadar büyük bir oyuncu olduğunu gösteren bir film...bıkmadan usanmadan her yerde şartlar ne olursa olsun izlenilebilir...dersanede bile...jim carrey nin kaçma girişimleri güldürdüğü kadar bir o kadar da duygulandırır...
ulan zaten küçükken aydede bizi islerdi hep filmden sonra acaba oldum bir an. sonra ulan benim hayatım nedir ki dedim. sonra da film olur icabında diyerekten gene işkillendim. bu ne kameramı? haa kulaammış...
zaman zaman her insan kendini o filmdeki jim carrey gibi hisseder..yaw ulen herkes rol yapıyor herhalde..demez miyiz hiç ?
jim carrey'nin şirin suratı ve köpek yavrusu gibi gözlerine doyma fırsatı bulabileceğiniz, sisteme sağlam eleştiri getirebilmiş nadir hollywood yapımlarından biri.bir diğeri için (bkz: chicago)
komedi filmi diye oturduğum,izlerken daraldığım kalkarken iyi bir küfür ettiğim *jim carrey draması
sinema tarihindeki en yaratıcı film. böyle farklı bir senaryo görülmemiştir ayakta alkışlıyorum denecek türde bir film..
(bkz: big brother)
yönetmenin, Truman'ın "sen kimsin?" sorusuna verdiği "yaratıcı!" yanıtı tanrıya gönderme yapmaktadır.Bizi izleyen,bizi kurgulayan bizimle oynayan bir yaratıcı karşısındaki insanoğlu'nun zavallılığını anlatır.
öyle bi film ki insanı ya banada yapılıyorsa diye şüphe içine düşürüp,filmin sonunda bu filmide benim için yapmış olmasınlar diye düşündürüyor.
insanı paranoyak yapabilecek ve jim carrey e haksızlık etmememiz gerektiğini bize anlatan film...
1984 ün izlerinin görüldüğü insanın içindeki röntgencilik iştahını, televizyon bağımlılını , kısıtlanmış davranışları ve bilinçleri çok güzel bir şekilde sunan filmdir.
senaryonun, oyunculukların ve görüntülerin güzelliğiyle gerçekten insanın hem fikir ve duygu dünyasına hem de görsel zevkine hitap etmeyi başarmış bir filmdir. sinema tarihinde unutlmayacak güzellikte birçok sahne de barındırmaktadır. hem bu kadar felsefi yaklaşımları barındırması hem de sürükleyiciliğinden ödün vermemesi takdir edilesidir. her hollywood filminde olduğu gibi romantik bir aşk öyküsüyle de soslanmıştır ancak bu senaryonun akışına güzel monte edilmiştir, klişeleşmemiştir. sonun -yine- mutlu olduğuysa bence tartışmaya açıktır. truman dışarıdan, o farkında olmadan, manipüle edilen dünyasında, yönetmenin finalde dediği gibi, zorluklardan ve kötülüklerden uzak yaşatılmıştır. kapıyı açıp gerçek dünyaya karıştığında "özgür" olacaktır, aşkına kavuşacaktır ama aynı zamanda çok travmatik bir süreçten geçeceği kesindir.
George Orwell'in 1984 romanınındaki 'Büyük Biraderin Gözü Sende' cümlesini akıllara getirten film, hayatımızda karşılaştığımız gerçeklerden şüphe etmemize neden olur.Tıpkı filmdeki gibi, içinde yaşadığımız gerçek hergün farklı şekillerde yeniden üretilmekte ve kurgulanmış gerçeklik olarak bize sunulmaktadır, 21. yüzyılın imajlar dünyasında.Hepimiz farkında olmadan ya da bilerek birer Truman'ı oynuyoruz yalanla gerçek arasında...
Jim carrey'in oynadigi bir film ayni zamanda yönetmenligini peter weir yapmistir...
ve sanirim filmin sonunda her izleyenin kafasinda bir soru isareti birakmistir... (acaba diye bir soru isareti)
etrafınızda dolaşan kamera sayısını düşündüğünüzde hemen hemen benzerini yaşadığımız film.
belki bir kez daha izlesem fikrim değişebilir ama sinema da bu filmi izlerken inanlımaz sıkıldığımı ve izlediğim en saçma filmlerden biri olduğuna karar verdiğimi hatırlıyorum..

edit: değişti bile..e okuldan kaçmanın prison break olduğu orta okul velet yıllarıymış tabi..
yelkeninin burnu arzının duvarını deldiğinde, açılan kapıdan çıkıp çıkmamak noktasında; bize, yaşamımızda sadece bir ya da iki kez seçim hakkı sunabilecek bir açmazda karar vermenin dayanılmaz ağırlığını düşündürten; böyle durumlarda, inanamıyorum, ne kelek kararlar vermiştim ben! dedirtebilen; insana, acaba benim yelkenim, arzımın (arzumun diye de okunabilir) duvarını kaç kez delebildi? diye sordurtan film.
an itibariyle bir kez daha izlemeye nail oldugum ve tekrar hayran kaldığım eser.senaristi biraz araştırınca şöyle bilgiler çıkar karşımıza: the truman show, gattaca, s1m0ne. kah senarist kah yönetmendir bu filmlerde.senarist kişi için (bkz: andrew niccol)
bütün filmler arasında en iyi senaryo odulunu almıs film.

ayrıca Jim Carrey altın kürede en iyi erkek oyuncu ödülünü aldıktan sonra filmin yönetmeni Peter Weir icin "benim komik bir yüzden daha fazlası olduğumu gösterme fırsatını bana verdiği için teşekkür ederim" demistir. hakikaten de bu filmde Jim Carrey'nin sadece bir komedi oyuncusu olmadıgı ortaya cıkıyor.
jim carrey'in 5 güzel filminden biridir.

the mask
liar liar
dumb and dumber
Bruce Almighty
gelmiş geçmiş en iyi senaryo ödülüne sahip film.