bugün

1949 tarihli bir film-noir klasiği.carol reed'in yönettiği filmde joseph cotten, orson welles ve alida valli döktürürler.hintli müzisyen anton karas'ın müzikleri de şahanedir.
ışık-gölge oyunları, alan derinliği, çarpık açılar ve filmin tamamına sinmiş bir melankoli.mutlaka izlenmeli...
(bkz: üçüncü adam)
kullanılan müziğin ilginç bir hikayeye sahip olduğu film. film ekibi bir akşam gittikleri barda hintli müzisyen anton karas'ın sitarıyla çaldığı şarkıdan çok etkilenirler ve onunla hemen orada bir anlaşma yaparlar. o efsane müzik de bu şekilde filme katılmış olur.
--spoiler--
-italya'da 30 yıl boyunca Borgialar hükmetti...Kan, savaş, cinayet, terör vardı... ama bir Michelangelo bir Da Vinci ve rönesans yine o dönemde çıktı...
isviçre'de de 500 yıl boyunca huzur, refah vardı... ne üretebildiler dersin? Guguklu saat...
--spoiler--
ne yazık ki filmin sürprizini bildiğimden başından sonuna kadar yaylanarak izledim. benim için sadece son dönemde ilgi duyduğum bir türün* bir örneği gibi geldi. hatta, bazı klasik ögelerin** bulunmayışı beklentilerimi yıkmıştı. sonra bu yılgınlıkla görüntülere odaklanayım dedim ve hayatımda gördüğüm en güzel görüntü yönetmenliğine şahit oldum. (sonradan öğrendim ki oscar almış zaten görüntü yönetmeni)
derken filmin sonuna geldik. dilerseniz bir spoiler vereyim.

--spoiler--
filmin sonunda "esas oğlan" ve "eski dost esas kötü adam"* karşılaşır. komiserin sesini duyarız "onu gördüğün yerde hakla martins!". orson abimiz tam mazgallara tutunmuş dışarı çıkmaya çabalamaktadır.
sonra bir el silah sesi duyarız ve görüntü kararır.
şimdi tahmin yürütmeye başlarız, klişeleşmiş mutlu sona o kadar alışmışızdır ki benim aklımdan ilk geçen son: "eski arkadaşı olduğu için kötü adamı öldüremez, silahı boşa sıkar. ve kötü adamın eski manitasına sarılarak mutlu yarınlara koşar" oldu. sonra mezarlık sahnesi belirince "allah allah kendini mi vurdu lan bu adam" dedim. farkındaysanız en olası olanı düşünmek dahi istemiyorum. çünkü yıllardır izlediğim tüm filmlerde filmin sonunda bi egzantiriklik olur bi şekilde kimsenin kalbi kırılmadan adam kıza kavuşur diye bellemişim. oysa film en olası olanı yaptı.
--spoiler--
graham greene ' in bir kitabı. Kitabın kahramanı Holly adında western romanları yazarak hayatını kazanan alkolik bir adam . Bu adama eski bir arkadaşı olan Harry bir iş teklifi ile geliyor fakat geldiği gün öldürülüyor . Bunu haber alan Holly araştırmaları neticesinde tehlikeli bir dünyanın kapısını aralıyor ve olaylar başlıyor...
ingilizce ele alırsak... normal biri için he, sevgiliyle araya giren için it!
(bkz: atilla ilhan)

(bkz: üçüncü şahsın şiiri)

gözlerin gözlerime değince, felaketim olurdu, ağlardım...
(bkz: third wheel)
ikinci adamdan sonra gelen adamdır.
yamulmuyorsam bülent ecevit'i anlatan bu isimde bir kitap vardı.
gün itibarıyla imdb top 250' de 62. sıradadır. imdb puanı 8.4/10.
Tadında bir film noir. Ancak senaryosu o kadar etkili kullanılamamış. Çok fazla açıklar var, hemen yakalayabiliyorsunuz. Sürükleyici birşey ortaya çıkmamış. Bir sonra ki sahneyi seyirci çok rahat kafasında oynatabilir. Hal böyle olunca bu durum benim canımı biraz da olsa sıktı. Biraz zorlayıcı ve ufkumun genişleyebileceği bir senaryo bekliyordum. Bunların aksine filmin avantajları çok fazla. En büyük avantajı ışık ve kamera kullanımı. Adeta şehirle iç içe geçiyorsunuz. Bu da büyük bir avantaj teşkil ediyor tabii.

Özellikle dönme dolap sahnesi çok yaratıcı. Orada geçen diyaloglarla içinde bulundukları ortamla alakalı. Filmin sonuna doğru olan sahnelerde tam bir doğa harikasıydı bana göre. Kapalı bir mekan ancak bu şekilde harika kullanılabilirdi.

Son birşey daha var. Karakterler nedense bana çok silik geldi. Hiçbirinden almak istediğimi tam olarak olamadım. Filmi izlemelisiniz.. Cezbedici bir film noir örneğidir.
bu filmin başrol oyuncusu Joseph Cottendir. lakin Orson Welles çok az görünmesine rağmen daha ön plana çıkar. işte öyle bir adamdır .