bugün

büyükler için yazılmış bir çocuk kitabı...bruno bir alman, ve shmuel bir yahudi. çocuk oyuncuların performansı tek kelime ile mükemmel. içimden shmuel bükük boynunu kaldırsa da gözlerini görsem, diye geçirdim.

ben o zaman dil kursu londra'ya için gitmişim, sınıfta da bir yahudiyle iyi arkadaş olmuşuz...oradaki kütüphanelerin birinde araştırma yapıyoruz, derken gözüne bu kitap ilişiyor ve okumam için tavsiye ediyor. okudum ben de.
okuduktan sonra dünyam değişmedi, ama türkler için yapılması çok güç olan bir şeyi denedim, ve kendimi bir yahudinin yerine koydum. nazi almanyasındaki soykırımı düşündüm. geçtim ırkçılığı falan, resmen insanlıktan çıkmışçasına bir katliamdan bahsediyoruz.

"abi bunlar da iyi ki soykırıma uğramışlar. şunların yaptığı filme, propagandaya bak amk! her fırsatta bi sübliminal mesaj" düşüncesinden sıyrıldım. hoş, israil'in şu an filistin'e yaptıklarından onlarca kitap ve film çıkar, aynı bokun lacivertine geliyoruz ama...o zamanlarda da bu insanlar harbiden acı çekmişler. filmine denk geldim az önce, şöyle bir cümle etti nazinin teki; "if you find a nice jews, then you are the best explorer in the world." işte bütün yahudileri "kesin bi bit yeniği vardır" kafasıyla değerlendirmek, bizi bu nazi ile aynı kefeye koyar. hayır! bütün yahudiler "pis" değildir. vicdan sahibi yahudi arkadaşı olanlar beni anlayacaktır. filmi de hoş olmuş. izlenmesi salık verilir.


---sıpoylır---

tam bir algıda seçicilik örneği aslında. insan içinden diyor ki, bruno'nun babası geç kalmasa da kurtarsa oğlunu...babası oğlunu mu kurtarsın!? peki ya diğerleri? sanki o gaz odasında, "yahudiler ölse de olur, ama bruno kurtulsaydı iyiydi be" diye, filmin vermek istediği mesajdan apayrı bir düşünceye kapılır gibi oluyor insan.

---sıpoylır--

yazar notu: hayret lan! türkçesi kesin absürt bi çeviri olur diye bekliyordum. ama birebir türkçesi ile çizgili pijamalı çocuk imiş. ecayib *
John Boyne'un aynı adı taşıyan kitabının sinemaya uyarlanmış, ABD ve ingiltere ortak yapımı 1 saat 34 dk'lık etkileyici filmin adı..

--spoiler--

Başlangıçta bir çocuğun masumca düşüncesiyle 2.Dünya Savaşı yıllarının anlatıldığı filmde, yahudi katliamında büyük bir görev üstlenmiş bir babanın evladını aynı uğurda nasıl kaybettiğini acıklı bir şekilde gözler önüne serilmektedir.

--spoiler--
ozetle ikinci dunya savasi yillarindaki nazi-yahudi hadisesi islenmektedir. ancak olaya bir cocugun gozunden baktirilmasi filme dramatik bir boyut katmis, (sanki olayin kendisi yeterince dramatik degilmis gibi) film daha bir degisik boyut kazanmistir.

filmde gecen yaklasik olarak su diyalog filmin genel temasina isaret eder:

if you find a nice jews, then you are the best explorer in the world.

guzel filmdir vesselam. piyanistte gonulden gecenler, bu filmde senaryoya dokulmustur zannimca.
Nazi yanlılarına izlettirilip vicdan sikertmesi yaşatılması gerekilen filmdir. Gerçi faşist biri için vicdan kelimesini kullanmak ne kadar mantıklıdır bilinmez.
bir alman subayinin cocugunun gözün den ikinci dünya savaşı.Aşırı milliyetçiligin ırkçılıga olan kısa köprüsünü gösteren.Tarih derslerinin hemen hemen tüm ulus devletlerde olduğu çocukların beynini nasıl zehirlemek için kullanıldığını gösteren.Sonu bir hayli üzücü olan film.
almanların yapmış olduğu yahudi soykırımını, farklı bir pencereden anlatan izlenesi film.

filmde almanlar, yahudiler yüzünden 1.dünya savaşını kazanamadıklarını iddia ediyorlar. ve üstüne saçma sapan birkaç sebep daha katıp yahudileri katlediyorlar.

türklerin de 1.dünya savaşını kazanamama sebeplerinden biri ermenilerdi. ve üstüne eklenecek birkaç saçma sebep de bulabilirdik ve sözde ermeni soykırımı gerçek olabilirdi.

ancak iddialara baktığımızda, sözde ermeni soykırımının ne kadar komik olduğunu bu film sayesinde de bir kez daha fark edebiliriz.

çok merak ediyorum, şu filmi ya da piyanisti izleyen ermeniler, gerçekten de 1915 yılında yaşanan olayların 'soykırım' olduğunu, hangi vicdanla iddia edebiliyorlar? gerçekten komik.
olabilecek en ismiyle uyumlu filmdir benim gözümde. ismi ile müsemma. cidden adı "çizgili pijamalı çocuk" dışında bir şey olamazdı. sayılı derecede beğendiğim çocuk oyunculardan oldu çizgili pijamalı çocuk. o nasıl yüz mimikleridir, nasıl bir utangaçlık maskesidir içim eridi resmen.
--spoiler--

Çocukların ikisi de öldü, biz neden sadece bruno'ya ağladık.

--spoiler--

Yazarının başlığı henüz açılmamış. Sözlük bu halde işte. Gerekli araştırmayı yapıp John boyne başlığı açılacaktır.
John Boyne'un romanından Mark Herman'ın uyarladğı ve yönettiği 2008 yılı yapımı nokta atışı yapan çok başarılı bir film.

başarılı (!) bir nazi subayının sekiz yaşındaki oğlu bruno yeni tayin oldukları çiftlik evine bir türlü alışamamıştır. eski evini ve arkadaşlarını özleyen bruno yasak olmasına rağmen evlerinin arka bahçesine geçmeye başlar. oranın aslında bir toplama kampı olduğunun farkına varamayan bruno zaman içersinde Shmuel adındaki yahudi bir çocukla arkadaş olmaya başlar.

savaşı ve ırkçılığı bir çocuğun gözünden anlatan herkesin izlemesi gereken yapım, çeşitli festivallerde de iki ödül kazanmıştır.
bugün sabah izlediğim ve şiddetle izlenmesini tavsiye edebileceğim güzel film.

hepimiz biliyoruz 2. dünya savaşı yıllarında ki almanların yahudi nefretini! hani hep söylenir adolf hitler yahudilerden sabun yaptı falan diye! ve hepimiz yine adolf hitler'in "Bir gün gelecek, yahudileri tamamen ortadan kaldıramadığım için bana küfredeceksiniz!" sözünü biliyoruz!

işte bu filmde bu nefret açık bir şekilde gözler önüne seriliyor!

--spoiler--
film de 8 yaşında ki yahudi Shmuel, bir alman askeri tarafından sırf komutanın oğlu bruno ile konuştu diye tekme tokat dövülür!
--spoiler--

evet bu kadar bilindik ve sıradan gibi görünen bir durumu ufak bir çocuğun* gözünden anlatmak, gerçekten seçilmiş zekice bir yol bana göre! film bu sayede çok daha trajik ve etkileyici hale getirilmiş!
john boyne’un aynı isimdeki romanından uyarlanmış 2008 ingiltere yapımı bir Mark Herman filmidir.

Hikaye ikinci dünya savaşı sırasında yaşamış küçük bir çocuğun gözünden anlatılıyor. Film, Babası bir nazi komutanı olan bruno ve ailesinin toplama kampına yakın bir yere taşınmasıyla başlıyor. Yeni evinde yalnız ve mutsuz hisseden bruno bir gün etrafı keşfe çıkar, o sırada kampın dikenli telleri ardında yahudi bir çocuk olan shmuel ile tanışır. Yaşanan gerçekliklerden habersiz bu iki çocuk, aralarındaki dikenli tele rağmen, yasak bir arkadaşlığa başlar.

görsel
Bütünlük olarak bakıldığında anlatılan savaş sırasındaki almanya değil, tamamen değer sistemi. Ve filmin çeşitli zayıf yönlerine rağmen sonundan etikilenmemek namümkün.

Acının da dile gelme hakkı olduğunu savunan adorno, auschwitz üzerine yazılan ve yapılanları geçerli kılsa da bundan çok daha öncesinde bir tartışma başlatmıştı; “auschwitz'den sonra şiir yazmak barbarcadır”. Biliyorsunuz bu yapıtlara sanat gözüyle bakılmaması gerektiğini savunanlar da var zira toplama kamplarında yok edilen insanlara “estetik” açıdan yaklaşmaya çalışmak olanaksızdır.
--spoiler--
+ schumel sen babanla gurur duyuyor musun?
- evet
+ her zaman mı?
- evet

bu diyalog yaşanırken bruno'nun kafası sorularla doluydu, acaba babam mı o insanları tutsak eden diye sorguluyordu bir şeylerin yolunda gitmediğinin farkındaydı. ardından babası ve diğer komutanlar kamplar için çekilen sahte filmi izlerken pencereden bruno da izliyordu ve babası çıktığında koşup, sarıldı. "yahudiler düşman" dı öğretmeninin öğrettiğine göre hem düşman olmalarına rağmen o sahte filmdeki kamp muhteşemdi, bu kadar iyiydi almanlar (!)
--spoiler--

filmin en güzel yanı bruno'nun sorduğu sorularda saklıydı aslında..

öğretmen: yahudiler kötüdür!
bruno: hepsi mi? yani hiç iyi yahudi olamaz mı?

--spoiler--
filmdeki en etkileyici sahne ise schumel ile bruno'nun el ele tutuşarak ölmesiydi.
--spoiler--

biz büyüdükçe empati yeteneğimizi de saflığımızı da merhametimizi de kaybediyoruz.
insanı kedere salan filmdir. Artık klişeleşmiş bir konuyu başka bir boyuttan göstererek beni etkilemiş filmdir.
konusu bakından bakarsak başlangıç olarak klasik bir nazilerin yahudilere yaptığı soykırım filmi. buna benzer yine çocukların kullanıldığı bir kaç film yapılmış ve hepsi de yine bu güzellikte olmuştur zaten. yani tipik bir film senaryo bakımından.

filmle ilgili belki en önemli hata almanların o aksanlarıyla ingilizce konuşması. insan soruyor hiç mi almanaca bilen adam yok onları oynat şu filmde ya da en azından seslendirmeyi almanca yaptır diye. dil seçiminden kesinlikle kaybetmiştir.

şimdi gelelim filme:

--spoiler--

film senaryo olarak klişe olarak nitelendirecek olsa da diyaloglar, iki çocuk ve çizgili pijamalarıyla diğerlerinden ayrılıyor. özellikle iki çocuğun diyaloglarında iki tarafın farklı algılarına değinmesi, iki tarafın birbirinin dünyasına özenmesi güzel durmuş. zira özgürlük bruno'ya göre schumel'inken schumel durumdan bihaber ancak özgürlüğün bruno'da olduğu kanaatinde.

yine bruno'nun schumel'e babanla gurur duyuyor musun dediği kısım ironik ve bir o kadar üzerine düşünülen kısmı. ve bruno'nun sorduğu suçun ne sorusuna schumel'in verdiği cevap ise bir o kadar kan dondurucu. ''suçum yahudi olmak''.

aslında büyükler her seferinde kendilerini kandırmanın, dünyaya bakışlarını değiştirmenin bir yolunu buluyor. ancak çocuklar isterse hocalar vasıtasıyla tarihte olmuş denilen üç beş boktan olayla o kadar kolay kandırılmıyor. aslında çocuklar savaş konusunda büyüklerinden daha yetişkinler.

--spoiler--
Hayatımda izlediğim filmler arasında şüphesiz ki beni en çok etkileyen film. Nazi Almanya'sının filmleri çok fazla ve klişeleşmiş kurgular üzerinde dönmesine rağmen bu film farklı dostlar. Bu film gerçekten farklı. izleyin, izlettirin.