bugün

"Hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok...

Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için."

"Her insan kendi sevgisini taşımıyor mu?"

"Alışılagelmiş ilişkilere karşı çıktığın an, insanı yadırgıyorlar..."

Tezer Özlü
"Hiç değilse susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok...

Aranızda dolaşmak için giyiniyorum. Hem de iyi giyiniyorum. iyi giyinene iyi yer verdiğiniz için."

Tezer Özlü
eski bahçe adlı öyküsü çok güzeldir. kendisi de çok güzeldir. keşke ölmeseydi. iyi bir camel içiçisidir ayrıca.
Sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla... hiç bağdaşan yönüm yok. Aranızda dolaşmak için giyiniyorum.

Aranızda dolaşmak için çalışıyorum. istediğimi çalışmama izin vermediğiniz için. içgüdülerimi hiçbir iş'te uygulamama izin vermediğiniz için.

Hiçbir çaba harcamadan bunları yapabiliyorum, ama bir şey yapıldı sanıyorsunuz.
Yaşamım boyunca içimi kemirttiniz.

Evlerinizle. Okullarınızla. iş yerlerinizle. Özel ya da resmi kurumlarınızla içimi kemirttiniz. Ölmek istedim, diriltiniz. Yazı yazmak istedim, aç kalırsın, dediniz. Aç kalmayı denedim, serum verdiniz. Delirdim, kafama elektrik verdiniz.

Hiç aile olmayacak insanla bir araya geldim, gene aile olduk.

Ben bütün bunların dışındayım. Şimdi tek konuğu olduğum bu otelden ayrılırken, hangi otobüs ya da tren istasyonuna, hangi havaalanına ya da hangi limana doğru gideceğimi bilmediğim bu sabahta, iyi, başarılı, düzenli bir insandan başka her şey olduğumu duyuyorum!

Tezer Özlü
yaşasaydı , adına entry ler açılmasına ya da hakkında yazılar yazılmasına ne tepki vereceğini merak ettiğim yazar.
(bkz: )kalanlar
bu dünyaya yakışmayacak kadar güzel bir kadın. kitaplarını bir kere okumak, cümlelerin altını bir kere çizmek yetmiyor. tekrar tekrar okuyup, kalın çizgiler çekmek gerek düşüncelerine. bu dünyada başka bir kadındı tezer özlü. nilgin marmara gibi, onun içinde bu dünya bir bekleme salonuydu. artık yok, hiç bir zaman olmadı zaten.

"

iki Avrupalı yanıma yaklaşıyor:

- Yunan adalarından bine gitmek istersen, yaşamın tehlikedeyse, motor var, sen bırakabiliriz,

diyorlar.

- Öyle bir şey yok,

diyorum.

Öğleden sonra, öteki koyda Süm'le oturuyoruz.

- Sabah, Sorgun'a birlikte yürüdüğüm çocukla yattım,

diyorum.

- Sen delisin,

diyor.

- Beni rahat bırakın, rahat dolaşmak, dilediğimi yapmak istiyorum,

diyorum.

- Hayır, hastalandın. istanbul'a gitmelisin,

diyor.

Kumsalda koşmaya başlıyorum.

- Delidir! Yakalayın!

diye arkamdan bağırıyor. işte o an gene deliriyorum.

Gece. Köy evinde mum ışığında oturuyoruz. Bir erkeğin elini tutuyorum. Onun elini tutmasam, kendimi gerçekten boşlukta duyuyorum. Beynim gene boşluğa fırlayacak gibi oluyor. Sert, keskin davranışlı, kişiliğini henüz pek anlayamadığım bir kocam daha var. Fırtına gibi köy odasına giriyor. işte o an gerçekten deliriyorum. Biraz istediğim gibi davranmaya başladığımda, götürülüp, demir parmaklıklar gerisine kitleniyorum. Oysa bu adamla, beni doktor ve kliniklerin eline bırakmasın diye evlendim. Evlenirken ondan tek istediğim bu oldu. Hastalanırsam evde kalmak, plaklarımla, kitaplarımla sevdiğim bir iki eşyayla olmak ve çay içebilmek istiyordum. Sabaha karşı Antalya’dan kalkan bir uçağa yetişmek için, muhtarın arabasına biniyoruz. Kliniklere dayanacak güçü henüz toparlayabilmiş değilim. Gitmek istemiyorum. "

leo ferre'nin konseri
"Bir şeyin değişeceği beni ürkütüyor, bir şeyin değişmeyeceği de."

"Hiç kimseyle yaşlannmak istemiyorum. Kendimle bile."

"Çocukluğumuzun üzerine kabus gibi çöken eski kuşaklar, bilinçli yıllarımızı da elimizden almayı başaramayacak. Biz mutlu isek, mutlu olmayı istediğimiz ve bunun için çaba harcadığımız için mutluyuz."

"Kültür bir şeye cesaret edebilme sorunudur. Okumaya cesaret edebilme, bir görüşe inanmaya cesaret edebilme, görüşlerini açıklayabilme cesaretidir."

"Güç ve korku her zaman yanyanadır."

"Uzandığımda her şey üzerime yığıldı. Tavana kadar uzanan çini soba, duvar kağıtları, kentler. Yorgunum."

"Gece, gündüzün devamı değildir."

"Meyhanelerde umutsuz bir bekleyiş vardır- kendi kendini bekleyiş."

insanın başkalarına söyledikleri kendi duymak istedikleridir. Yazdıkları, okumak istedikleridir. Sevmesi, sevilmeyi istediği biçimdedir."

"Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda yaşamım bitti. Bilmiyorum, nerede, ne zaman. Ve işte o bittiği yerde başladı. Acının sonunda. Acı ile."

"Bittim, yaşamımı kapattım."

Cümleler,Kalanlar
Tezer Özlü
"Zaman hiç geçmiyor. Hep aynı ince bacaklar. Kafamı yorganın altından çıkaramıyorum. Çıkarırsam düslerim yok oluyorlar. ince kemikli bir eli var. Benim elimi bıraktı. Büyük bir yapıya girdi. Orada ölecek birisi var. Öldü belki de. Ben bahçede kaldım. Havuzun kenarında oturdum. Onu bekledim. Gelsin. Elimi tutsun diye."

tezer özlü
"birdenbire çok yorulduğumu,taşıyamayacağım kadar yaşantı üslendiğimi ölürcesine algıladım.kitapsız,sanatçısız,tartışmasız bir yaşamın özlemi sardı benliğimi."
--spoiler--
Yaşam özlemini doyuracak bir olgu mümkün mü.
Yirmi yıl sonra aynı şarkılar çalıyor. Elli üç yıl öncesi çekilmiş bir film gösteriliyor. Yirmili yılların giysileri vitrinleri dolduruyor. Açlık, savaş, geri kalmışlık ve inanılmaz felaketlerle ilgili haberleri kitleler, masal dinler gibi dinliyor. işte böylesi bir yaşam önümüzden gelip gidiyor. Sen kendi duvarlarının gerisine çekiliyorsun. O, kendi duvarlarının gerisine çekiliyor. Bir başka kentte. Bir başka ülkede. Herkes bir başka kentte. Herkes bir başka dili konuşuyor. Ya da anlamaya çalışıyor. Aynı dili konuşan iki kişi yok. Her sözü, insanın kendisi için söylediğine inanıyorsun. Her söylenen söz, bir biçimde insanın kendi kendini onaylaması. Karşısındakine bir şey anlatmak istese de, gene kendi gerçeğini, bilmişliğini ya da doğru algılayışını kanıtlamak için söylenen sözler. Bir bedenin üzerinde dolaşan her el, kendi bedenini okşamak istercesine dolaşıyor öteki beden üzerinde.
--spoiler--

yaşamın ucuna yolculuk (sayfa 12)
"Oysa ben tüm yaşamı gökyüzü altında bir tatil olarak görüyorum"
''insan yirmi yaşında ya toplumun akılla bağdaşmayan düzenine girer yada var olur.''
''Neden bunalımları çözümleyemiyoruz? Neden dost olmadan,erkek-kadın,karı-koca olmaya çabalıyoruz? Yirmi yaşlarının başındaki insanlar böyle mi olmalı? Sevişmek için, ilkin nikah imzası mı atmalı? Ya da yalnız kalıp, yıllar yılı erkek-kadın özlemiyle kendi kendilerine mi boşalmalılar? Erkekler, kadın resimlerine mi bakıp heyecanlanmalılar? ilk kadını genelevde mi tanımalılar? Karı-kocalar birbirlerinin gövdelerine"mal" gözüyle mi bakmalı? insanın doğal yapısı bu davranışların tümüne aykırı. Bizim insanlarımızın insan sevmesi, insan okşaması çocukluktan engelleniyor..saptırılıyor,çarpıtılıyor."
hic kimseyle birlikte yaşlanmak istemiyorum. kendimle bile.

(bkz: tezer ozlu) (bkz: kalanlar)
çocukluğun soğuk geceleri kitabıyla can acıtan yazar.
okumayı bıraktığım kadın. okutturmuyorum da.
"Nasılsa her gittiğin yerde kendinsin."
--spoiler--
sınırlar kadar hiçbir kısıtlamadan sıkılmadım ve kendi sınırlarım içinde sınırsızlığımı kurdum. hiç değilse bana özgü bir sınırsızlık, kendi suskum kendi çığlığımın sınırsızlığı.
--spoiler--

--spoiler--
insanın gerçek yeteneğini, tüm yaşamını, varoluşunu verdiği iç dünyasının olgularının sizler için hiçbir değeri yok. bırakıyorsunuz insan onları kendisiyle birlikte gömsün. ama hayır, en azından susarak hepsini yüzünüze haykırmak istiyorum. sizin düzeninizle, akıl anlayışınızla, namus anlayışınızla, başarı anlayışınızla hiç bağdaşan yönüm yok.

yaşamım boyunca içimi kemirttiniz. evlerinizle, okullarınızla,iş yerlerinizle, özel ya da resmi kuruluşlarınızla içimi kemirttiniz.
--spoiler--

--spoiler--
Her sevginin başlangıcı ve süreci, o sevginin bitişinin getireceği boşluk ve yalnızlık ile dolu. Belirsizlikler arasında belirlemeye çalıştığımız yaşam gibi. Sevgi isteği, kendi kendine yaşamı kanıtlama isteği kadar büyük.

Belki kendilerine yaşamı kanıtlamaya gerek duymayan insanlar, sevgileri de derinliğine duymadan, acıya dönüştürmeden yaşayıp gidiyorlar. Ya da sevgiyi sevgi, beraberliği beraberlik, ayrılığı ayrılık, yaşamı yaşam, ölümü ölüm olarak yaşıyorlar.

Oysa yaşam ölümle, ölüm yaşamla tanımlı. Ama sen. Senin için her beraberlik ayrılış, her ayrılış beraberlik, sevgi sevgisizlik, duyum duyumsuzluğun başldadığı an.

Birisinin teniyle yanyana olmak, kendi varoluşumu unutmak mı. Ya da daha derin algılamak mı. Kendi varoluşum. Her varoluş kendisiyle birlikte ölümü getirmiyor mu.
--spoiler--

--spoiler--
Sevgi, istenilen bir olguya aktarılır, aktarılabilir. Çeşitli anlara, çeşitli insanlara, çeşitli kentlere, caddelere, tepelere aktarılabilir. insan ne denli derin düşünebiliyorsa, sevgisi o denli derindir. O denli doyumsuzdur. Ve acısı da o denli büyük. Yaşam acısı.

Sen düşüncelerle yaşıyorsun, diğerleri gerçeklerle.

Ondan, bu duygudan, bu istekten, içimizde yaşatma çabası gösterdiğimiz bu sevgi özleminden, özlemin biçimlendirdiği kişiden, düşüncelerimizin biçimlendirdiği derin bağlarda, bu duygular kendi dünyamızda, yalnızlığımızda kalsa da, bir rahatlık, bir kalıcılık, bir hoşnutluk akıyor. Susarken, yürürken, sigara içerken, bakarken, uyurken, severken, boşalırken.

Bu duyguyu yitirmediği sürece insanın bunalımı bile anlamlı. Duygular bir kişi olarak belirmese de. Ama insan bu duygularını, birinin tenine, bedenine aktarabilirse, bunu başardığı an yaşam inandırıcı oluyor.

insan hiç geçmesin istiyor varoluşu. Bu duyguyu yitirmemen gerek. insanda biçimlenmese de. Bu duygu beni yenen, içimde yaşayan ve ölen canlıyı yenen tek duygu.
--spoiler--

--spoiler--
düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. hiçbir şey, hiçbir korku... aklını en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma. ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. sakin ol. öylece dur. yaşamdan geç. anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelere otur. artık hiçbir yerdesin.

tüm raylardan git, denizin her türlü girisinin tadını çıkart. çılgınlığın boyutları yok. sallanan, boyutsuz bir boşluk. orada daha yüksek, daha geniş, daha derin algılanıyor, boyut yok. oluşumunu yaratan spermalara kadar geri gidebilir düşüncen. kendi embriyonluğunu anımsayabilirsin, annenin karnında geçirdiğin ayları, orada kalıp gün ışığı görmek istemeyişini. çılgınlığın evreninde yükselmeye başladığın anlar ne büyük acı verir. gövdenin ayırdığı anlar.
--spoiler--
kitaplarında sık sık Pavese den alıntılar yapmasından (bkz: Cesare Pavese) ye olan hayranlığını anlamamak mümkün değildir.
yirmi yaşım ile otuz yaşım arasında aklın bittiği yerleri ve çıldırmanın sınırlarını aradım. çıldırmanın beni ne kadar ilgilendirdiğini bilmiyorum, bu yüzden onu kendi kafamda ve beynimde yaşamaya kalktım. akıl ve çılgınlık arasındaki ufak, yıldırım hızına sahip atlayışı sözcüklerle nasıl anlatabilirim. beyin, düşünce kendini özgürleştiriyor, fırlıyor, bir roket gibi evrene, boşluğa, sonsuz boşluğa. onunla birlikte gövde de. ya da gövde kalıyor da, düşünce gövdeyi koparıp sonsuz boşluğa doğru uçmaya başlıyor. acı veren bir şey bu. çok acı veren. ürküten. hem de nasıl ürküten! çılgınlığı bilmeden aklın sınırları son derece can sıkıcı. kabul edilemez. yetersiz. aklın dünyası dışında başka şeyler olmalıydı. ben çılgınlık dünyasının en derin, en uzun, en sonsuz yolculuğunu yaptım.

en acı veren yolculuğu. tüm öbür acılar, akıldan çılgınlığa geçişle karşılaştırıldığında kabul edilir. çılgınlık yoluyla kurtuluşumu ne büyük bir cesaretle tamamladım, tüm acılardan, tüm gövdelerden, güneşlerden, ana-babalardan ve çocuklardan, güvenden ve güvensizlikten, tüm düzenlerden.
düzen ve güven kadar ürkütücü bir şey yoktur. hiçbir şey. hiçbir korku… aklını en acı olana, en derine, en sonsuza atmışsan korkma. ne sessizlikten, ne dolunaydan, ne ölümlülükten, ne ölümsüzlükten, ne seslerden, ne gün doğuşundan, ne gün batışından. sakin ol. öylece dur. yaşamdan geç. anlamsız konuşmaları dinle, galerileri gez, kahvelere otur- artık hiçbir yerdesin.

tüm raylardan git, denizin her türlü grisinin tadını çıkart. çılgınlığın boyutları yok. sallanan, boyutsuz bir boşluk. orada daha yüksek, daha geniş, daha derin algılanıyor, boyut yok. oluşumunu yaratan spermalara dek geri gidebilir düşüncen. kendi embriyonluğunu anımsayabilirsin, annenin karnında geçirdiğin ayları, orada kalıp gün ışığı görmek istemeyişini. çılgınlığın evreninde yükselmeye başladığın anlar ne büyük acı verir. gövdenin ayrıdığı anlar.

otuz yaşım ile kırk arasında ne akıllı ne de çılgındım. bu ikisinin ötesinde kalıp olup bitene seyirci oldum ve dünyayı kavradığımı sandım. i̇lk kez gördüm denizlerini. i̇lk kez güneşin altında yattım. gecelerinde dolaştım. bir çocuk bile doğurdum, benim anneme yabancı olduğum gibi o da bana yabancı. evet dünyayı kavradığımı sandım. politikası, toplumsal yapıları, sömürenleri, sömürülenleri ile ilgilendim.ben ne sömüren ne de sömürülendim. kırk yaşımda başlamam ya da bitirmem gerekeni bitirdiğimi sanıyordum. bir insan yaşamı kırk yıl da olabilir… olmalı.

bir ölüm özlemi değil bu. özlemlerim kalmadı. ben aslında sürekli özlüyor ve bir özlem durumunda yaşıyorum.. bu yüzden özlemlerim yok. yalnız bir kavrama bu. bütünselliğin kavranması. bitirilmişliğin. bir yolculuğun sonu. başlangıcı olmayan yatay bir yolculuğun sonu. kendi yuvarladığım çevresinde dönen bir yolculuğun. şimdi okunmuş kitapları yeniden okuyorum. şimdi bildik müzikleri yeniden dinliyorum. yenmiş yemekleri yeniden yiyiyorum. sevip yitirdiklerimi yeniden seviyorum. şimdi uykusuzluğumu yeniden uyuyorum. şimdi açlığımla yeniden acıkıyorum.şimdi gittiğim kentlere yeniden gidiyorum.şimdi havada uçuyor, raylarda, su yüzeylerinde, yaşama ve ölüme karşı duyduğum aynı umarsamazlıkla dolaşıyorum.tartışmaları biliyorum. duyguları. korkuları. sözcükleri. her dili anlıyorum. anlıyor ama kavrayamıyorum.


tezer özlü
berlin 31 ekim 19
--spoiler--
bir yüksekliğin, bir başıma olduğum bir yüksekliğin en ucundayım.
inemiyorum.
yaşayamıyorum
ölemiyorum.
--spoiler--
Yazılarının ve haliyle düşünsel atmosferinin kavranılabilmesi için Pavese'nin okunmasının zaruri olduğu yazar
"burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkes" sözüyle beni etkilemiş olan muhterem edebiyat yazarlarımızdan.
bugün yaşadıklarımızı tezer özlü yıllar önce şu sözlerle özetlemiş:burası bizim değil, bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi.haklı değil mi sizce de ?
http://www.birgun.net/ele...2&month=01&day=20

hakkında yazılmış bir güzel yazı.