bugün

Güllerim soldu.
https://youtu.be/INkHbvfOH5s
Yarın sınavı olmasına rağmen eve yeni gelip sadece ve sadece çalışmaya çalışıp gökten gelen bir vahiyle sınavı verebileceğini düşünmek ...
korkuyorum.
ulan yine yakınımda, bugün yakıyoruz her şeyi bakalım ne çıkacak.
Tanrının bana en büyük cezası şudur ki;
Seninle çok geç tanıştırmasıdır. Galiba bana şöyle seslendi.
Sana mutlu bir hayat verebilirdim ama vermedim yaşa şimdi nasıl yaşarsan.
Bu aralar o kadar çok özlem duyuyorum ki geçmişe en çokta çocukluğuma.çocukluktan kalma bir alışkanlıkta var bende.mesela:
Gökyüzünü saatlerce izlemeyi,hayvanları,ağaç yapraklarını,karıncaları çok severim ben ve onlarla iletişim kurduğum da mutlu olurum ama içimde ne o sevgi ne de o mutluluk var.kendime söz vermiştim kimse gülüşlerimi alamaz benden diye ama alınmış nasıl oldu bilmiyorum. Benim için en büyük hazine sevgiyken şimdi ne? gerçekten bilemiyorum ...
Böyle bir boşlukta olursun ruh gibisindir hani işte öyleyim

Hiç bir şey beni mutlu etmiyor edemiyor ki kendi mutluluklarımı kendim yaratırken şimdi neden böyleyim?ne neden niçin niye o kadar halsiz bitkin ve yorgunum ki(ütopyamı bile düşünemiyorum)
soramıyorum bile kendime bu soruları çoğu zaman.kocaman bir belirsizlik var...
karamsar olmaktan nefret ediyorum ama en yakınımdaki insanlardan tutta en uzağımdaki insanlara kadar herkes içimdeki kocamannn,büsbüyük sevgiyi yok etti sanırım. Kaşlarımı çatmaktan beliren çizgilerim daha da çok derinleşmeye, netleşmeye başladı dudak çevresindeki çizgilerimden daha belirginler artık.
gülüşlerim için hareket etmesi gereken yanaklarım yerini sinirlenince kendiliğinden hareket eden kaşlarıma bıraktı diye bütün suç bende de ben mi abartıyorum olan biteni hemde abartmak hiç huyum değilken..insaoğlununsa bütün suç ilk suçlu ben miyim yine?
Sevgilisinin nişanlı olduğunu öğrenmiş bir kadının psikolojisi nasılsa ben de tam olarak öyleyim. Bir günde on yıl yaslandim.
Kimseyle konuşasım gelmiyor bana neyin var diye soruyorlar başım ağrıyor diyorum ama bilmiyorlar ki nedenini bende bilmiyorum.
Gelmeyeceğini bile bile bekliyorum.
Geçen gün şirketin asansöründe stop düğmesine basan bendim. işe yarıyor mu diye kontrol etmek istemiştim. Evet, asansör durdu fakat tekrar çalıştıramadım, 10 dk içeride kaldım. Sonra da güvenliği arayıp yardım istedim. Kameralar çalışmıyormuş neyse ki. Yani arada test etmek lazım böyle şeyleri.
Aslında çok korkağım .

Ama çevremde benim ğirişkenliğimi ve dik oluşumu örnek gösterirler..

Fakat gerçek böyle değil çocukluğumdan beri karar alırken korkarım ama bunu çok güzel gizlerim..

Ve girişken zannettikleri adam aslında köşeye sıkışınca saldıran bir kedi okadar.
önce eski sevdiceğim, sonrasında da sözlenmek üzere olduğum sevdiceğim son 2 gün içerisinde bana tekrardan ulaştı. biri intihar eşiğinde olması ile nefretimi alt üst etti, diğeri saçma bahanelerle konuşmaya çalıştı. tam her şeye alışmışken neden tekrar ortaya çıkıyorlar bilmiyorum ama her ikisinin de amk. tekrar gelecekseniz ne diye gidersiniz ki?
Ne söylediğini çok anlamıyorum, çünkü hem yakın hem uzak bana. Numarası var, lakin telefondan olmaz ona dümdüz söylemeli miyim yoksa arada sırada yoklamalı heyecanını diri mi tutmalıyım. Şu da var, mükemmel kadınları ancak iyi bir zamanlama ile elde edersin. Lanet olsun o kadar kapalı kutu ki sadece insanda kuşku uyandırabiliyor. Gerçi bir kaç kez söyledi olsun yinede şu an durum farklı. Varlığın dert yokluğun ayrı dert. Çalışalım boşver.
çok şeyle çelişki içerisinde olmayı, hayatı karşına almayı, varlığına isyan etmeyi... düşüncelerinin merkezine aldığın zaman kendinle olan savaşını hayatın son bulmadan bitiremiyosun. hayata son vermek pek mümkün görünmeyince kendini yiyosun, alkol ve sigara da buna yardımcı oluyor. alkollü olduğum için kendimi iyi ifade edemiyorum fakat hayat mütemadiyen bok gibi ve benden daha iyi hayat yaşadığını iddia eden adam kaç paran var amk?

görsel
Ben artık yakınların düğünlerine katılıp, kucağımda kızımla dans edeceğim seviyeye atlamak istiyorum..
iyi yürekli oldunuz mu kötülükler ve şer bir bir etrafınızdan uzaklaşıyor.
Yeni tanıştığım birinin memnun oldum demek için elini sıkmaya kalktığımda hep sol elimi veriyorum. Karşımdaki acayip afallıyor. Valla bilerek yapmıyorum ama sol elim gidiyor napim.
Not : solak değilim.
az önce bi kızla muhabbet ederken, konu yemek yemekten açıldı. her neyse yediğim şeylerden bahsettim sonra şöyle bi muhabbet oldu;

-oha yemediğin bi insan eti kalmış

+onu yemedim ya, yediğim insanlar oldu ama o anlamda değil. asdasd

-ne anlamda?

+yemek, yiyişmek falan

-neyse ben işe döneyim.

cidden bu şakayı yapamayacaksam hayatın ne anlamı var arkadaşlar. hayır gerçekten mallar mı denk geliyor, ben de mi sorun var anlamadım.
Biri var, bana hiç uygun değil dediğim ne varsa onların toplamı gibi. Buna rağmen kafamdan atamıyorum, onu düşündükçe ilk bahar gelmiş gibi mutlu oluyorum. Sanki yemeden içmeden yüz yıllarca yaşayabilirmişim gibi hissediyorum. Yürürken aniden aklıma geliyor gülümsüyorum.

Kalbin ve beynin bir kişi ile dolup taşması bana göre sağlıklı değil. Başka hiçbir şeye yer kalmıyor, bunu nasıl dengede tutacağımı da bilmiyorum..
genelde silik bir tipim. bir kız beni görünce şöyle iyice süzmez ya da dönüp bi daha bakmaz.
pek ilgi çekici sayılmam.
bazen sensörlü lambalar tarafından da görmezden geliniyorum. her neyse.

metroda giderken bazı kızları erkekleri uzun uzun süzerken, göz teması kurmaya çalışırken yakalıyorum. tabi beni farketmiyorlar. seyrediyorum.

bana göz ucuyla bakmayan kızların başkalarının içine düşecek gibi olmaları beni çok rahatsız etmiyor. onu da söyleyeyim.

sanırım ilgi çekici bir görüntüm olsaydı hayat daha eğlenceli, aksiyonlu ve hararetli olabilirdi benim adıma.

mesela bir kız tarafından sarih şekilde süzülen bir erkeğin ne söylemesi ne yapması gerektiğini tahayyül edemem. ama merak ediyorum. bana öyle bakışlar atılsaydı konuşamazdım ondan da eminim.

ehhh anyway fuck it.
Bazen insan gözünün önündeki cevheri görmez değerini anlamaz.Büyülenmiş gibi nutku tutulur onun için hiçbir şey yapmaz elinde olmadan.Yaşadığınız anların,insanların kıymetini bilin.
inanılmaz sinirliyim, sinirli olmamın sebebi iş yerimdeki aklî sorunları olan bir çalışan. Bu kişinin işe başladığımdan beri olan (yaklaşık 1 sene) bana karşı davranışları inanılmaz rahatsız ediyor. Söylediği sözler, yaptığı imalar o kadar damarıma basıyorki en sonunda patlayacağım. Kafamda çok çirkin kavgalar kuruyorum. Onu hastalığıyla vurmak, yaptığı dengesizlikleri bir bir suratına vurmak istiyorum. Bu beni kötü biri yapar mı? Beni bu şekilde sınırlarıma zorlaması kazandığını mı gösterir? Bir de bu hafta babam kalp ameliyatı geçirecek, tüm bunların yanında öyle canım sıkkın ki en ufak şeye patlayabilirim.
anlamsızlığını başlığından alan bir blogum var. hiçbir şey tam değil. biraz. ve bu eksikliklerin ne olduğu belli değil. şey.

eğitim sistemine olan inancımı daha ilk okuldayken kaybettim ben. bir geometri dersinde sevgili öğretmen kardeş önce noktayı filan anlattı. bakın bu nokta aslında sonsuz bir şeydir ancak biz bunu şu işaretle imgeleştirme yoluna gideriz dedi. sınıf arkadaşım olan simgeye baktım. o da bir şey anlamamıştı. sonra ezgiye baktım. ona da aşıktım galiba. konu nokta olsa bile ezgiye bir bakardım işte. neyse. dersler ilerledi. biz ışın diye bir şeye geldik. tabii geçen zaman içinde sonsuzluk üzerine düşünüp pek de imgelendirme metoduna uygun olmadığını düşünüyordum kendimce. sonra ışını anlatmaya başladı hoca. başladığı nokta belirlidir ama bir ucu sonsuza gider filan diyor. el kaldırdım. söz hakkı aldım. hocam dedim sonsuzluğu başlangıç noktası olarak kabul etmek size nasıl hissettiriyor dedim. sen ne demek istiyorsun sayın öğrencim dedi. ben kolejde okudum da biraz. hem de burslu öğrenciydim. var olan formülleri en hızlı şekilde öğrenip sınavlarda derece yapıyordum. derece dediğim de birincilik. ama kantinde hep sonunculuktur bu bursluluk. çocuğunuz olursa burslu okutmayın derim. burslu çocuklar çikolatayı sevmez bakın. araştırın. bizim paramız kolej kantininde geçmezdi işte. ya da yetmezdi. ayakkabı olaylarına hiç girmiyorum zaten. ben ilk kez adidas ayakkabı aldığımda nasıl hissettiğimi anlatamam size. sonuç olarak ışından haberi olmayan eğitimciler yetiştiren fakülteler ile biz daha çok burslu oluruz. dünya kolejdir. piyasa da kolej kantini. bizim paramız o kantinde geçmez abiler.

bu aralar yine insanın kendine fazla yakın olduğunu düşünmeye başladım. insan kendini fark etmek için kendine fazla yakın. kendi büyük resmini göremiyor. gereği kadar objektif bir tutum takınamıyor kendine karşı. belki de kaçınılmazlığın kapsama alanına girer bu da. bilinmez. ama her şeye rağmen. herkes ederi kadar ağalar.

ne vakit uzunca bir yolda yürüsem aklıma hep edip cansever gelir. ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç diye mırıldanırım. bir sigara yakarım. belki de bu sebeptendir yürürken sigara içmeye karşı saplantılı bir tutum sahibiyim. bu arada tomrisi her zaman edibin hak ettiğine inanırım. ancak her zaman hak ettiklerimize sahip olamıyoruz o ayrı.

son olarak da rahatsızlıklarım her gün artıyor. her an artıyor. her baktığım yerde yeni rahatsız edici şeyler görebiliyorum. her ne kadar evrime karşı en istikrarlı tutum sahibi organ göz olsa da bence hiçbir şeyin ölçütü olamaz bu görme işi. hiçbir şey demek de fazla genel oldu. bazı şeylerin ölçütü olamaz. bazı şeyler de anlamsız oldu. sanırım bir iddiada bulunacaksak listeleme yapmak en iyisi.

bu arada belirsizliği severim. yani belirliliğe göre daha çok diyebilirim. sevginin izafiliğine inanırım. bu sebeple bir şeyi tek başına derecelendirmeyi zor görüyorum. ancak karşıma birden çok seçenek çıktığı zaman hangisini tercih edeceğim konusunda tereddüt yaşamam. yine de bütün ihtimallerin karşıma çıkmasından yanayım. yancı olmayı hiç sevmem. hatta oyuncu olmak da değil asıl hedefim. her zaman oyunun sahibi ya da en azından o oyunun mucidi filan olmalıyım. yoksa oyalanmış gibi hissederim. hislerime değer veririm. ancak değer verdiğim şeylere karşı bir şey hissetmek zorunda da değilim. gittikçe anlamsızlaşmaya başladım sanırım. yaşasın diyalektik materyalizm.
zamanında sosyal medya mecrelarından birinde murat ülker'in bir postunu görmüştüm; twitter'ın instagram'dan kaç sene önce kurulduğunu ancak an itibariyle instagram post sayısının twitter'ı geçtiğini belirten bir bilgi paylaşmıştı.

üniversite öğrencilik yıllarımdan beri bir kaç farklı hesap ile bu sözlükte yazarlık yaptım,yapıyorum. bu başlıktaki değişim murat ülker'in paylaştığı bilginin bir diğer yansıması gibi; daha çabuk erişilen görüntü, düşünme gereksinimi ihtiva eden yazıdan daha kıymetli bir hal aldı, alıyor. tüketim toplumuna evrilmenin bir gereksinimi bu hızla tüketme olayı. benim bunu tüketim toplumunun ağababası murat ülker'in paylaştığı bir bilgi ile öğrenmem de farklı bir ironi çeşidi.

velhasıl keşke yine birileri 00:00'da bir şeyler itiraf etme gayretinde olsa da beğenilme duyusunun müptelalarını aynı saatte görmesek.