bugün

2013-2014 yılları üstüme üstüme geliyor. Sanırım yeni bir başlangıcın arefesindeyim. Yeni insanlar, yeni bir iş ve yeni ortamlar gerek bana. Hayırlısı...
içip içip ağlamak istiyorum.
Normalde dedikoduyu çok severim ama bu iş yerinde yapılan dedikodular midemi bulandırıyor. Tehlikeliler çünkü , keyifli vakit geçirmek için gülmek için yapılan kimsenin kulaklarına varmayan zararsız konuşmalar değil bunlar, bilinçli olarak yayılsın , insanlar etkilensin diye yapılan art niyetli dedikodular. insan bu gibi durumlarda kendini ancak ağzını kapalı tutup kulaklarını dahada açarak koruyabilir.
Ne hayatlar var dedirten başlıktır. Tutamıyoruz kendimizi, anlatıveriyoruz.
Hiçbir dünya malını yahut insanı kendinizden çok sevmeyin yoksa ya onu kaybediyorsunuz ya da kendinizi mahvediyorsunuz.
Aşık olma ihtiyacı hissindeyim şu sıralar.
onu kaybetmekten cidden korkuyorum. hayatıma kim yön verdiyse hepsini kaybettim, yok ettim, veya yön vermeye çalıştıysa elimin tersiyle ettim. sanırım bu son şansım ve seni kaybetmek istemiyorum. umarım bunları okuyorsundur.
Yaklaşık bir saat önce balkonda sigara içerken farkettim de
Birini düşünüp özlemenin, aramız açılınca üzülmenin, yanına giderken heyecanlanmanın eksikliğini hissediyorum ben artık.
Alın size en samimi itiraf.
Araba sürmeyi öyle ya da böyle öğreneceğim ki sürüyorum da. Ancak hep derler babayla bu iş olmaz. Adam bana kırk yıllık şoför muamelesi yapıyor inanılmaz manevralar yapmamı bekleyip yapamayınca şevkimi kırıyor. Yahu neden böyle yapıyorsun kırma şevkimi desem de maalesef anlamıyor. Babaannemle bu konuyu konuştum bana "kendisi bir zamanlar duvarlara tosluyordu" dedi. Bu kadın gerçekten çok yiğit. Üstelik her an öyle bir tehlike olsa da şuana kadar şehir içi ya da şehirler arası arabayı sürtmedim bile. Bence bu bile bir umut. Hayır yani millet kurallara uymayıp magandalık yapıyor tüm aşağılık kompleksini trafikte atıyor ben kurallara uyup normal davranınca bilmiyor oluyorum. Hayır kardeşim sinyal vermeden dönene, çat diye önüme doğru sürene karşı tedbirliyim. Kendime de inanıyorum.
Geçen gün ilk entryme kadar gittim ve bütün entrylerimi okudum ve dedim ki “oha! Ne kadar saçma şeyler yazmışım. Eğer başkasının yerinde olsam kendimi donuza alırdım.” sonra o iğrenç entrylerimi sildim. Yaklaşık 150 entry silmişimdir. Bir de öyle saçma şeyler yazdığım için çok utandım.
Evet hala uyuyamadim.
artik birsey kalmadı her aksam buraya yazmaktan her seyi ogrendiniz yani.
mütemadiyen kendimi yere atıp ayaklarımı zemine vura vura oyuncağından olmuş çocuk arsızlığıyla çırpınarak ağlama isteğiyle doluyum ama durum böyle değilmiş gibi yaşamaya devam ediyorum.
beni kırmış, üzmüş, yıpratmış sonrada çekip gitmiş kim varsa eğer hayatıma döndüklerinde bir bir iyi karşılanıyorlar.

hayır minnoş* yüreğim buna el vermiyor.
kapıda çikolata tutup, kolonya döküyorum ellerine.

sonra onlar yine benim kalbimi kırıp öylece gidiyorlar.
bu sefer de arkalarından su dökerek “iyi yolculuklar” diliyorum.
sonra yine aynı döngü ve asla akıllanmıyorum.
kendime bir kaç isim buldum şuan.
“saf/salak” olabilir, diyebiliriz. evet güzel yakıştı.

ayrıca burada hiç bir zaman rahatça yazamıyorum.
tabi bilmiyorsunuz ama kendimi bir topluluk önünde konuşma yapacak kadar heyecanlı hissediyorum.
nedenini henüz çözemedim. oysa biz bize yazıyoruz. *

neyse, bu burada dursun ve okudukça salaklığım yüzüme güzelce çarpsın.
Kimseyi inandıramıyorum ama eşyalarım kayboluyor ve asla bulamıyorum. Eski evde benim için özel olan bir şeyi kaybettim. Evden başka yerde olamazdı. Taşınırken de mutlaka ortaya çıkardı ama çıkmadı. Sonra yüksek lisans tezimi yazarken masamın üzerindeki kaynak ortadan kayboldu. Hala ortada yok. Küpe teki değil ki bu, bulunamasın. Dün gece de kulaklıkla telefonumla müzik dinledim. Sabah telefonumu elime aldım bir iş için, sonra baktım kulaklık yok. Odama baktım, oturma odasına baktım, salona baktım ama yok.

Paranormal işler döndüğünü düşünüyorum ama kalkıp cinciye üfürükçüye gidecek halim yok. Annemler bana hala inanmıyorlar. Bir yere koydun ama bulamıyorsun diyorlar. Hayır, öyle olsa elbet çıkardı. Ne yapmam gerektiğini gerçekten bilmiyorum.
Duygusuz bir domuzum.
yalan yok, yıllar sonra karşı karşıya geleceğimi bilmek içimde tarifi zor bir his uyandırdı.
-tanımadığım güzel kızlarla konuşurken bocalarım.
-kadınların araba sürmekte başarılı olabildiklerini düşünmüyorum.
-7 aylıkken sünnet olduğumda sünnetçi amcanın mübarek ellerine ve yüzüne bir miktar işemişim.
-geceleri yatarken asla çorapsız yatmam, yatamam. çok soğuk gelir bana. ve tabi herkes gibi ayaklarımı battaniyenin iki arasına koyup öyle uyurum.
-bir şey ve hiçbir yazımına çok dikkat ettiğim halde karıştırdığım zamanlar oluyor, umarım bu halleri doğrudur.
-kadınların özellikle kız çocuklarının yağmurda çaresizce ıslanmalarına denk geliyorum bazen. işte bu beni çok hüzünlendiriyor.
-başıma bir iş gelmeyecekse toplu taşıma araçlarını sevmiyorum.
-kahve dünyası gibi mekanlardaki çikolata şelalesine dilimi uzatmak gibi bir fantazim yok değil.
-ilk çıkma teklifimi ortaokuldayken ilk aşkıma yaptım. 7. sınıfta bir bilgisayar dersinde nergisin yaptığı slayt ödevinin sonuna "seni seviyorum, benimle çıkar mısın" yazmıştım sanki kim olduğumu bilecekmiş gibi. slayttaki küçük, masum süprizi görüp görmediğini bilmiyorum, umarım tahtada sınıfa sunum yaparken sınıfla birlikte o'da görmemiştir. o günün akşamına facebooktan kalpler içinde aynı yazıları yazmıştım. "özür dilerim ama kabul edemem" demişti. bazen hala görüyorum mahallemin kızını. annesi çok severdi beni ama maalesef iş nergiste bitiyordu.
-dedem akciğer kanserinden öldüğü için hala daha anneme sigara içtiğimi söyleyemiyorum.
-çoğu kişi anlamıyor olsa da benim için "peki" sözcüğü hiç olumlu anlam taşımaz. ya kızdığım, üzüldüğüm ya da kestirip atmak için kullanırım.
-biri beni dikkatlice izlerken birşey yapamam. yazı yazamam veya oyun oynayamam mesela.
-şiddete de meyilliyim ama insanları buna bir türlü ikna edemiyorum. çiçek gibi adamsın diyorlar, anlamıyorum gerçekten. derste kaç kere hocalarıma kalem sapladım sayısını bilmem.
-çoğu zaman çok düşünceli görünürüm ama sadece görünürüm. bomboş bakıyorumdur halbuki. belki de bazen hiç bir şey düşünmemeyi başarabilen nadir insanlardanım. insanlar boş bakışlarımı "daldı gitti yine" olarak yorumlarlar.
-gizli faşistim. ayrıca pis bir emperyalistim. artık birileri her yeri ele geçirse de kurtulsak anasını satıym. sırf sinir stress...
-yapmadığım şeyler için bile utanç duyabiliyorum. bazen kendi kendime, yaşadığım bir olayı düşünürken "ulan öyle değil de böyle olsaydı ne kötü olurdu" diyerek olmayan bir olay yüzünden utanıyorum ve kendimi paralıyorum resmen.
-bu başlığı pek sevdim, arada gelip ağzıma sıçabilirim.
Az önce yazar oldum ailecek şoktayiz.
Normalde 8 saatte bir almam gereken ilacı bir çılgınlık edip 6 saatte bir almaya başladım. Şimdi bu 4 saate indi. Yakında saat başı ilaç alicam diye korkuyorum. Bağımlılık yaptı resmen pençesinden kurtulamıyorum.

O kadar yüksek doza rağmen gram düzelme olmaması da çıldırtıyor. Üfürükçüye gidicem artık son çare.
uzun bir aradan sonra bu gün sinemaya gittim. sanırım en son 2016 yılında gitmiştim. ama içimde kocaman bir boşluk ve inanılmaz bir eksiklik vardı...iş arkadaşlarım yanımda olmasına rağmen -ki 10 kişilik bir gruptuk- kendimi yapayalnız hissettim o koca salonda.
kısacası sözlük, yalnızlığım kalabalık gruplar içinde de hala devam ediyor ve bundan çok yoruldum.
insanlara vermek ve anlık bir mutluluk yaratmak için çiçeklerin koparılmasını cinayet olarak görüyorum.
Şuan yatağımda uzanarak hayata dair sorgulamalar yapıyorum. Bu zamana kadar ne yaşadım ne yaşattım diye. Ne yaptım da böyle oldum diye. Eskiden daha neşeli girdiği ortama renk katan bir insandim. Şimdi ise yeni bir insanla tanışmaya bile çok üşeniyorum. Eski hayatımı özlüyorum.
Daha 19 yaşındayken bir bebek yoğun bakımda diye kan için anons geçildi yurttan öğrencileri aldılar bende gittim. Benden boy kilo sorunu diyerek kan almadılar. O gun çok zoruma gitti. Lan diyorum bebek yoğun bakımda ben azcik bitkin düşsem ne olacak? O zamandan beri Ne zaman kan konusu geçse yada gerekse benden almıyorlar diyorum. Boy dedi ya e artık uzayacak değiliz.

Şimdi yine aklıma geldi bir bakayım şartı neymiş dedim. icime dert oluyordu hep çünkü. Şuan öğrendim ki sorun sadece kiloymus. Ben meğer o zaman 48 kiloyum diye kan verememisim. 29 yaşındayım daha yeni öğreniyorum.. Sinirim mi bozulsun güleyim mi bilemedim.
Bir kaç defa -yaklaşık 1 sene kadar- takıntılarım ve rahatsız olduğum belli başlı sesler yüzünden tedavi olmaya çalışıyorum. Şu an tedaviyi bıraktım, dayanamıyorum. Bu zamana kadar böyle acizce gördüğüm herkesi tek tek çıkardım aslında hayatımdan. Çünkü bir insandan umudunuz yoksa o kişi yanınızda -yanımda- olamaz. Uygulanan yanlış bir tedavi yöntemi zihnimi ve psikolojimi berbat bir hale getirdi. Hala yere sağlam basıyor olabilsem de zaman zaman yere yığılıp kalıyorum. Bazı şeyler unutulmaz.