bugün

sabahları one more cup of coffee dinleyerek güne başlıyorum böyle elimde kahve falan dolanıyorum ortalıkta sonra bir yere oturup şarkıya odaklanıyorum. sanırım günün en durağan sanki yokmuşcasına olan zamanı gibi.
orta okulda 8. sınıftayken hemen hemen bütün sınavları çaldım. ohh be rahatladım.
sözlük, hipermarketlerden vs. alışveriş yaptıktan sonra, mahalledeki bakkalın önünden geçerken yaşadığım stres hiçbir şeyde yok, adam beni orada dövse, sesimi çıkarmayacağım gibi hissediyorum, sanki mecburmuşum gibi ondan alışveriş yapmaya. ne takıyorsam, yürü git işte.
bazen bazı türkçe kelimelere dilim dönmüyor. ivana sert gibi konuştuğumu söylüyorlar. bunun nedenini ise bilmiyorum.
Kaza ile omuz omuza çarpışsak,
" Şükür, yarı yarıya sarıldık. " derim..
sanatın her alanına hizmet etmiş bir ülkede sanat tarihi okuduğum için çok mutluyum. ancak ne yazık ki buzdağının görünmeyen kısmı sarsıyor mutluluğumu. http://www.ntvmsnbc.com/id/25201225/ adresinde haberle günden güne körelen mutluluğuma bir darbe daha iniyor. sanırım okulu bitirdiğimde bu bakanlığın hizmetine gireceğime kendi kendime bahçemi kazar bizden önceki komşunun ektiklerini inceler, sıvası dökülmüş akraba evlerini restore ederim daha iyi. kendimden özür dilerim sanat tarihi okumak için kendime baskı yaptığım yıllar için.
bkz olarak girdiğim entryleri silen mod. bi msj at da az muhabbet edek la. *
Öyle bir çık ki karşıma; Her baktığımda ilk defa görüyormuşum gibi,az kalsın ölüyormuşum gibi; hissedeyim seni..
yazarların birinden erdal bakkalın nerede olduğunu öğrendim. dün sabah yola çıktım ve gittim buldum erdal bakkalı. önünde fotoğrafımı çektim. gözlüklü çocuğun okuluda hemen yanındaymış bakkalın küçücük bir okul. mecnunun evini aradım ama bulamadım. bir ara dört beş kişilik bir grup burda çekim yapılır falan gibi bişeyler konuşuyodu. sanırım teknik ekiptenlerdi. neyse velhasılı sözlük çok mutlu oldum. böylede küçük şeylerden mutlu olabilmek ne güzel.
ben hiçbir zaman iyi bir insan olmadım.
internete bağımlı yaşıyorum, kopsam çok daha mutlu olacağımı biliyorum ama bırakımıyorum.
el attığımın dötü kalkıyor, ellemeden de duramıyorum .
özgüven çok önemliymiş bir şeyleri başarmak için. "olmaz olmaz" demeyin, oluyor. her şey oluyor bu yanar döner alemde. ama özgüven de öyle gökten zembille inmiyor. bilgi, kültür, deneyim = (baş harfleri birleştir) göt gerektiriyor. kısacası eğer korkaksan özgüven sahibi de olamazsın.
insanın, verdiği kararlardan dolayı pişman olmaması çok çok, çok büyük bir erdem bence.

john steinbeck, the east of eden'da charles karakterinden şöyle bahsederdi, hatırladığım kadarıyla:

"charles, adam ile oynadığı tüm oyunları kazanır, kardeşine her alanda üstünlük kurardı. fakat bir gün adam'ın şansı yaver gitti, tamamen şanstı. çelik çomak oynarken, sopayı kardeşinden çok uzaklara fırlattı.

"sadece şanstı," dedi adam.

charles'ın yüzü değişti. adam'a doğru karanlık bir ifadeyle yaklaştı, ve elindeki sopayı suratına vurdu. adam hemen yere düştü, elleriyle yüzünü korudu. yüzü kan içindeydi. charles tekmeler atıyor, adam kendini korumaya çalışıyordu.

işi bittikten sonra, charles eve gitti. adam da peşinden geldi, yemeğe oturdular. cyrus, oğullarının arasındaki kavgayı adam'ın yüzünde gördü, charles'a baktı. charles'ın yüzünde duygu yoktu, pişman olmamıştı. kesinlikle, pişmanlık yoktu. acıma da.

charles'ın en büyük erdemi buydu işte, hiçbir zaman, hiçbir şeyden pişman olmazdı."

çok büyük bir şey bu sözlük. insanın aşması gereken bir şey, hem de sonradan öğrenilebilecek bir beceri bile denilebilir. verdiğiniz kararlar, yaptığınız fedakarlıklar aklınızla ruhunuz arasındaki o deriden duvarı aşındırdıkça, pişmanlık yetiniz azalıyor. zamanla duygusuz hissetseniz de, kontrol altına aldığınız sürece paranoyalardan ve vicdan azabından kurtuluyorsunuz.

ama tehlikeli bir durum var, acıma hissini kaybetmemek gerekiyor.

her zaman olduğu gibi insan dengeye mahkum..
daha 2 gün önce midemi üşütüp hastanelerde sürünmüş olmama rağmen hala sevdiğim soğuk tatlıları yiyip soğuk su içmek istiyorum.
sözlükte konuştuğu tek kişi vardı oda yok.*
bugün
bugünü
unutmak
istiyorum
ve
bunu
sözlüğe
itiraf
ediyorum.
çok sıkılıyorum sözlük.
her pazar 'ibrahim sadriden-bugün pazar ve ben seni çok özledim' şarkısını paylaşrak face'i piç eden arkadaşlara kazıklı sopayla dalmak geçiyor içimden.
sözde çevrem çok geniş, peheeey yardım lazım olduğunda gelicek bi sürü arkadaşım var vıdı vıdı, bi boka yaramıyolarmış valla sözlük, her zaman olduğu gibi iş yine benim başıma kaldı.
evleneceğim insan sevgililer günü, doğum günü vs. önemsememeli.
tanıdığım tüm insanlardan uzun zamandır arkama bakmadan kaçıyorum. nedenini hala bilmiyorum ama onlarla yeniden bir arada olmak bana cazip gelmiyor. yeni insanlarla tanışsam herşey düzelir belki diyorum ama yeni insanlarla ne yapabilirim ki sorusu takılıyor aklıma. onlar da eskirse ben ne yaparım sorusu daha beter tabi. ama işte ben böyle bir hal içindeyim...
5 mayıs 2010 tarihinden bu yana tek bir cevizi sürekli olarak yanımda taşıyorum. daha ne kadar taşıyacağımı da bilmiyorum.
illuminatiyi hiç siklemiyorum.
KPSS-2011/2: Devlet Personel Başkanlığı
Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Kadro ve Pozisyonlarına 2. Yerleştirme Sonuçları

sayfasında yine;

HERHANGi BiR KADROYA YERLEŞEMEDiNiZ

yazısını okuyunca yine canım çıkana kadar ağladım.

bugüne kadar yaklaşık 12 kez görmüş olsamda her seferinde aynı şekilde ağlıyorum. çünkü bıktım.