bugün

Hayatlarımız.. Hep birer arayış öyküsü.
Kimi para derdinde, kimi aşk; kimi huzur derdinde, kimi umut.

Yine bir arayış öyküsüydü Şevket Süreyya Aydemir'in (büyük usta) arayışı. Onunki bir an için Turan'dı, bir an için millet, huzur.
Sonu ise çoğu zaman hüsran, çoğu zaman acıydı.

Acı.
Acı bir kitaptır Suyu Arayan Adam. Sadece "okumak" yetmez. "Anlamak" gerekir.

"Anadolu'nun Çilekeş Türkleri"nin Osmanlı sultasındaki sessiz ezilişleri iyice fark edildiğinde insan hüzne boğulur.
Yeni evlendirdiği çocuğuyla savaşa giden Çiftçi Baba'nın,
Belki hayatında hiç bir zaman gidemeyeceği, gitse de yaşayamacağı diyarlar uğruna savaşmak için tek varlığını: canını ortaya koyan insanların öyküsüdür Suyu Arayan Adam.

Bir millet, bir devlet aşkının öyküsü.

Ya da kısaca, Aydemir'in öyküsü. Sevgilisinin gözlerine bakarak öldürülmeyi seçen.
Onun rüyasına dalıp -kimse için akıtamadığı- gözyaşlarını akıtan.
hayatin pesinde kosan insandir. ab-i hayat icindedir de aynaya kafasini vuruncaya kadar akli basina gelmez bir turlu. donup dolasip gelecegi yer basladigi yerdir. (bkz: egri uzay teoremi), (bkz: simurg), (bkz: sonsuz uzay)*.
mamafih pek de matah bir şey değildir.mühim olan suyu bulan adamdır.herkes arar bir kişi bulur.
--spoiler--
"bir adam vardı. suyu arıyordu. toprağı üç kulaç, beş kulaç kazdı. suyu bulamadı.

on kulaç, on beş kulaç kazdı. gene suyu bulamadı.

sonra yerin derinliklerinde kara kaya tabalakalarına rastladı. yeise düştü, gücü sona erdi ve suyu bulmaktan ümidini kesti.

fakat bir ses ona:

-daha derinlere in, daha derinlere! dedi.

daha derinlere indi ve suyu buldu."
--spoiler--
mühim olan suyu aramaktır.

derinlerde,
kaz kaz kaz kaz.

mühim olan kazmak... mühim olan vazgeçmemek...
Okunulduğunda Kurtuluş Savaşın'da kazanılan zaferle bir ölüyü diriltmenin ne olduğunu göreceğiniz Şevket Süreyya Aydemir romanı.
Tek adam , ikinci adam ve enver paşa serilerinden sonra okunası kitaptır. Şimdi başlayayım dese 9 kitap sonra anca sıra gelir. En iyisi mi sondan başla. *
şevket süreyya aydemir üstadın yaşanan gerçek tarihi roman kıvamında yazdığı eser.

okunması gerekli on kitap nedir? deseniz, biri budur.
şevket süreyya'nın servünenini anlatan enfes kitap.
şevket süreyya aydemirin hayat hikayesini anlatan kitaptır. okunası ibret alınasıdır.
otobiyografi tutkunlarının başucu kitaplarından biridir. kitap sadece yazarın hayatını değil 20. yüzyıl türkiyesini de akıcı bir dille anlatır.
her cümlesi beynimize mıh gibi çakılan kitap. yaşadığımız şartların kıymetini bilmemiz gerektiğini ve vatanın gerçekten tırnaklarla kazıyarak kazanıldığının ibret vereci öyksünü anlatır.

''... hepsini toplasan 20 yıl eder asker ocağında... şimdi de buralarda sürterim işte... ama hani bugün de '' haydi gel '' deseler, gidesim gelir içimden oğul, gidesim gelir gene... ''
otobiyografi konusunda ötesi yoktur hakikaten başucu eseridir.ayrıca nazım hikmetin komünizmin romantizmine aşık olduğu anlatılır kitapta.
Turan hayallerinin boşluğunu anlatan adam.
http://suyuarayanadamm.blogspot.com.tr/
Balkan Harbi öncesi Osmanlı toplumunun ruh halini yansıttığı bir bölüm:

--spoiler--
''Sınıfların duvarlarına asılan haritalarda, bu büyük imparatorluğun toprakları, toz pembe bir renkte gösterilirdi. Bu topraklar bana dünya kadar geniş görünüyordu. Ama onları gene de dar buluyordum. Afrika'nın ortasındaki Büyük Sahra'ya kadar Trablus- Bingazi(Libya), sonra Habeşistan'a kadar Mısır, Sudan bu toprakların içinden görünüyordu. Hatta Tunus beyliği bile pembe bir çizgi ile sınırlandırılmıştı ki, bu rengin manası bir nevi himayeydi. Sonra Hint Denizi'ne kadar Yemen ve bütün Arabistan kıtası bizimdi. Irak, Suriye, Sina ve nihayet iran ve Rus sınırlarına kadar Anadolu bu topraklara dahildi.

Girit'ten, Kıbrıs'tan Ege adalarından başka, bütün Trakyalar, bütün Rumeli vilayetleri devletimizindir. Hatta Balkanlarda Bulgaristan'ın yarısı da bu himaye çizgisi içinde bizim sayılırdı. Makedonya'nın ve Arnavutluk'un ötesinde Bosna- Hersek kıtası da pembe renge boyanarak, imparatorluğun sınırı Sava'ya, Dalmaçya'ya kadar uzatılırdı.
Ders aralarında çocuklar, bu haritaların başına toplanırdık. Devletimizin sınırlarına bakardık. Bu sınırların çevrelediği topraklara:
— Bizim topraklarımız,
derdik. Bu sözleri seve seve ve sık sık tekrarlardık:
— Bizim topraklarımız! Bizim devletimiz!
Bu ihtiraslı duyguların uyandırdığı hayal genişliği altında, kafamda çocukça da olsa, birtakım hükümlerin berrak ve aydınlık olarak yerleştiğini görüyordum. Artık şunu biliyordum ki, vatan devlet sınırlarının varabildiği her yerdi. Sınırlarımız nerelere varıyorsa, vatanımız orasıydı, Bu sınırlar ise, ordumuzun gidebildiği yerlerdi. imparatorluğun orduları nerede iseler, vatanın sınırları da oradaydı.
O halde ordu vatanın temeliydi. Devleti yaşatan ordumuzdu. Biz de bu ordunun çocuklarıydık. Onun gelecekteki savaşçılarındandık. O halde gelecek için bir hedefimiz, bir görevimiz vardı: Biz birer cihangir olmalıydık...''
--spoiler--
ilber hoca'nın okunmasını tavsiye ettiği kitaptır.