bugün

--spoiler--
o neydi yarabbim filmi. ya abicigim yapamıcaksanız yapmayın bu tarz filmleri. bu ne ya. ''derya onuru seviyo derya onuru seviyo'' pardon ama zikerim ben böyle iç sesi. yer yer gerecek derken o ses ne komedi konuşuyor öyle. konu basit, oyunculuk ben amatörüm abi diye bagırıyor. filmin ortasında püff sesleri ile dışarı çıkanlara sesleniyorum. en iyisini yaptınız. ekşi sözlük reklamı da fiyakalı olmadı kendimce.
--spoiler--
hızı suda- 1300 metre/saniye, çam ağcı tahtasında da- 1700 metre/saniye olan, işitebilinir titreşimlerdir.
turgut uyar bu şiiri okurken, ki ussuz durursan sen de duyabilirsin, sesimi keserim. sesini keserim her şeyin. bir tek ses yeter. o da bu ses:

"seni sonsuz biçimde buldum o biçimi almıştın
sandviçlerle, kötü şehirle, terle başbaşa kalmıştın
yürüdü üstüne herkesin neonu, herkesin babaannesi
herkesin en eski olan kökü, en eski hanesi
yeşili bozup suya çevirdin, akşamı sonsuz uzattın
ne buldunsa o akşama uygun, ne buldunsa ona kattın
sen bir atmacanın en uzun çığlığısın, her türlü gökte
göğü büyüttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın
seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun
gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
ruhum, ateş yüreğim, kokum birlikte öyle..."

çok güzel şiir di mi? lakin bir turgut uyar şiiri, asla bir kere okunduğuyla kalmamalı. başa dönelim sevgili reji...

"seni sonsuz biçimde buldum o biçimi almıştın
sandviçlerle, kötü şehirle, terle başbaşa kalmıştın
yürüdü üstüne herkesin neonu, herkesin babaannesi
herkesin en eski olan kökü, en eski hanesi
yeşili bozup suya çevirdin, akşamı sonsuz uzattın
ne buldunsa o akşama uygun, ne buldunsa ona kattın
sen bir atmacanın en uzun çığlığısın, her türlü gökte
göğü büyüttün, otobüsleri aldın, şehirleri ufalttın
seversin diye söylerim her şeyi, sana uygun olsun
çünkü her şeyin birbirine uygununu sen bulursun
gel ellerini ver en güzel ellerini öyle
ruhum, ateş yüreğim, kokum birlikte öyle..."

böylesi daha güzel di mi?

mesai saatleri dahilinde çaktırmadan turgut uyar okuyanlar, bi gün masa altı votka yapmalısınız usta için. evet, kesinlikle...

meşguldüm ben. yorgundum. dalmıştım. sarhoş değildim ama hatırlayamadım. belki de sarhoş olmalıydım. buralardan bir votka kokusu geçmeliydi. şehri dolaşıp dolaşıp geri gelmeliydi. tam buraya. bu yazıya.

neyse...
çok güzel şiir di mi? uyar babanın, bu şiiri kime yazdığını biliyorsun.
peki sana şu fani hayatında, böylesine bir şey yazman için, böylesine ilham veren bir güzel oldu mu hiç?
peki o ilham servis edildi de, sen alabildin mi?

"bir yağmur yağsa da beraber ıslansak" senfoni'si var şimdi istanbullu bir yaz yağmurunun damlalarında. çok açık ve seçik ifade ediyorum böyle bir şiir -ses- yazmadan şu hayattan geçip gitmek istemem. bunu en ulvi amaç bellerim hatta. belledim. az önce. biraz önce. hani dedim ya, yağmur... ses... votka kokusu hayali... güzel... ilham... filan...

böyle belledim şimdilik.
şimdilik,
ya sonra?

"aşkım da değişebilir gerçeklerim de..."

hakkında yapılan hiç bir konuşma, ki genelde hepsi lakırdıdır, ki bu dahil, şiirin kendisinin muaazzamlığının yanından bile geçemez. o yüzden bi daha bi daha bi daha okumak bu şiiri. bi daha... be hey canına yandığımın turgur uyar'ı... tazeliyorum votkanı...

"seni sonsuz biçimde buldum o biçimi almıştın...
kimi zaman bir nefestir nefesini adadığın bir ömrü bir ana sığdırdığın.

"yıllarca sesini duymadığım oldu. yıllarca yüzünü görmediğim hem de hiç. bazen günlerce aklıma gelmezdin bile. severdim ama seni. bu nasıl bir sevgiydi sensiz yaşıyordum. hatta senin varlığına rağmen seviyordum da, öyle sanıyordum şimdi anladım sevmiyormuşum. sesini duymak istemiyordum bazen. sesin acıtıyordu çünkü, sesin hiç gelmeyecek şafak vaktini hatırlatıyordu. sen yoktun.

bir tek sesin var bende senden kalan senden yadigar
bir tek sesin var bende ondan vazgeçer miyim kendimden geçer miyim?
özledim çok özledim
bakışının bittiği noktada ölmez miyim?
gel desen gelmez miyim ?

seni seviyorum

elleri hiç dinlemedim
bitecek olsa biterdi bitmedi benimle kaldı
16 baharı sattım 17. bahardayım

sesin kaç bahar eskitti benim sessizliğim senin yokluğun
ayrı çoğrafyalar ayrı insanlar ayrı diller

hep bir kumral ten üstünde ezildim

ben bir hayali bekledim sen o kişiysen

gelecek misin ?

sesimsin sessizliğim "
içimdeki john nash'in fısıldadıklarını duymamı sağlayandır.
insan için en etkileyici olanı kendisinin ki olan şey.*
mehmet günsür ve serra yılmaz 'ın alınlarına sürülmüş bir kara lekedir benim için.
2010 türkiye yapımı gerilim filmidir. başrollerde selma ergeç ve Mehmet Günsür var.
aslında film hakkında söyleyecek pek bir şey yok. mehmet günsur'un yakışıklılığı ve goethe hakkında radyocu adamın söylediği sözler harcinde ele tutulur hiçbir şeyi yok bu filmin. ne gerebilmiş ne başka bir şey yapabilmiş. son derecede sıkıcı ve bazı sahnelerde komik. sonuda tahmin edilebilir. gerçi ben sonuna kadar izledim belki bu ses denen şey başka bir şey de olablir diye ama yok nafile.
kişiliktir.

önce sesini sevdim sonra seni
usulca aktı sesin ve önce kim bu dedim kim
sonra gözlerine kilitlendim en son dudaklarında kaybolduğumu anımsıyorum.

tonlamaların içinde bir benim rengimi tonlamasanda hiç kızmadın ben sana.
rengini tüm alacalı renklere çevirsende ben bekledim tek renge dönmeni.

kimi geceler sesini yastık altında sakladığımda kokunda olsa derdim
hem sesin hem kokun ama anca biri benimdi. bekledim.

hep bekliyorum zaten kurmalı saate döndüm hani şu ortasında yerden yem yiyen turuncu tavuklu saat var ya o gibiyim şimdi. bekliyorum.

sesini gönder bana bir mektuba saklasam bir ömür benle kalsa
nefesini gönder bana dudaklarıma sürsem senin tadını alsam
fikrini gönder bana aklında olayım bu bana huzur versin.

sen yine susma konuş sesini ver bana çok yalnızım bildiğin gibi değil.

yüzlerce cümle kuruyorum belki ama çok ihtiyacım var sana. duy!
sağlık emekçileri sendikasının kısaltılmış şeklidir.içerisinde az da olsa doktorlar da örgütlüdür.
bazı anlarda bazı tonları tabiri caizse adamın amına koyar.
ses insanın kimliğidir, derler..

üç sesle varolabilirmiş bir insan..
önce duyulmadan canlandırılan, sonra dolaylı şekilde duyulunca şekillenen, en sonunda da doğrudan işitilince aslı ortaya koyan..

işitilmediği dakikalarda oluşan hemen her türlü hissi yerle bir edebilirmiş sesi ile insan.. tabii bu gücü de işitilmesindeki engellere bağlıymış..

"sesini duydum, içim ısındı" varmış, gerçekmiş..
hem de öyle gerçekmiş ki, "erol taş o" sezisinin yanlışlığını -tam düşünülmese de- en net gösteren ispatmış..

yazıların insanı anlatması yetersizmiş, başka her türlü iletişimin de.. dokunmaktan da daha başka şekilde bağlayanmış ses, en hızlı etki gösteren..

şarkı söylerken olan sesin herkese anlamı olabilirmiş de, konuşma sesi bambaşkaymış.. el tutma isteği uyandıranmış sanki, sanki sokulmaya iten..

ayrılmalarda çok şeyden kopmamak istenir de.. "merhaba"yı öylece doğaldan duymama düşüncesi en içte kem kıpırtıları başlatanlardanmış..
diğer kopulacakların da varlığıyla bağlayanmış..
ne olacak, ne olabilir, nedir ki, diye beklerken salak saçma bir sonla sizi dehleyen film olmuştur. gerilim filminden komedi filmine doğru kayışın en baba örneğidir.

--spoiler--
sen de bi sus artık yaa
--spoiler--
*
insana ait olan ve görüntüsüz, şekilsiz de olsa sadece ona özgü olan takribi 15 yaşından sonra ölene kadar kullanacağı etiketi.
--spoiler--
göremediğin bir şeyden nasıl kaçarsın ?
--spoiler--

gün itibaryle vizyona girmiş, başrollerini selma ergeç ve mehmet günsur'un paylaştığı gerilim filmi.
http://www.ses-film.com/index.html