bugün

manevi olarak eksiklik hissetmek, benliğini bulamamak.
durduk yere içinizden bir titreme gelir, buna ruh üşümesi denilebilir. olay yaşandığın da genel olarak halkımız aklım da der.
(bkz: ruhuyla sevmek)
Ne kadar çok otel, pansiyon odasında ne kadar çok zaman yalnız kalmış. Birkaç sefer dışında, hep yalnız. Evliliğin ilk yıllarını saymayalım. Kocası tarafından tapılan bir kadının ilk evlilik yıllarında otel odalarına ilişkin tek anlam, sürekli bir boşalım halidir. Dediklerine göre, ilk aşkından öç alırcasına seviyormuş kocasını. Onu hep istiyormuş.
Erkek zaten doymak bilmemektedir: Kollarıma gel hadi, atla!
Terbiyeli köpek, hemen atlıyormuş.
Yine gel, hop!
Yine geliyorum, ıyk ıyk ıyk ıyk!..
Bir kez uyarılmaya görsün,
genç kadın da bitmeyen
bir orgazma yakalandığını anlar.
Hem neden yalan söylesin ki, bunda da hoşnutsuz kalınacak bir yan bulmaz. Sadece uyku saatleri birbirine karışmış, arada bir deniz kıyısına indiğinde ise afyonlanmış bir hali varmış. Fakat erkekçiği kartal kanatlarını görkemle çırpıyor, yüreklendirici:
Unutma, tatildeyiz.
Evet, tatil...
Oteli sevdin değil mi?
Ucunda ayrılık olmadıktan sonra...
O halde: Sürekli gidilir.
iyi otelse iyisinde,
kötüyse kötüsünde.
Burada da mı?
Ama bitanem, ne önemi var, tatildeyiz.

Ruh Üşümesi / Adalet Ağaoğlu
üşüyen bir ruh ancak bir baska üşümüş ruhla ısıtılır derim ben...gerisi hikaye..nafile debelenmeler... birbirine sürtünecek; üşümüş iki üşengec ruh ve ısınacak...
-tanrım, ateşi icat ettim..yok yok ateş beni icat etti...

ötesinin yalan ve talan olduğunu söylemiş miydim!...
beden dururken kimsenin kimsenin ruhuna bakmaması sonucu, git gide daha maddeci ama bir okadar da yalnız olan insanoğlunun içinde hissedip de bir türlü anlam veremediği o buz gibi katılık duygusuna neden olan ruhsal durum.
kendini kapatırsın, uzaklaşırsın her şeyden ve kendini yabancı hisedersin herşeye, o zaman üşürsün işte tüm ruhunla.
birinin ruhunu öpmeyi unuttuğunuzda olur öyle..
adalet agaoglu adli yazarin bir yapiti.
adalet agaoglu' nun dilini yaratici, yapiti da basarili buluyorum; ama gereksiz betimlemelerin kitabi sardigini da soylemeliyim. eser kisilerin ic sesleri uzerinde durmus, icimizdeki o hissizlik ve urpertiyi islemistir.
elini tuttu kadının, elindeki kan dolaşımının sıcaklığıyla ısıtacağını sanıyordu ruhunuda. bir buz dağına çarptığının farkında değildi. "ellerin ne kadar sıcak" dedi. kadının ruhundaki buzdağının soğukluğu parmak uçlarındaydı oysa. "hissetmek" dedi kadın içinden, ne tuhaf şeydi. "hissetmiyorum, ellerim parmak uçlarım üşüyor, ruhum üşüyor" demek istedi buz gibi nefesiyle. elini tuttuğunda hissedemediğini, kadının giderken son bir defa baktığı gözlerinde gördü. kristal gözyaşları duruyordu öylece ve biliyordu bu gidişin kendi ruhunun buz devrini başlatacağını adam.
gözlerin ruhuma değdiğinde bir sıcaklıktır alır kaybeder benliğimi,
hani kirpiğine kar taneleri takılan gözlerin,
hani gülünce göz bebeklerin kahkaha atarcasına güzelleşen gözlerin
hani vücudumun ihtiyacı olan tüm tuzu bir damlasında barındıran gözlerin...
filmlerde olur hep, kız baygındır ve film siyah-beyaz.
sevgilisi öpünce kızı öptüğü yerden itibaren bir renklenme başlar yayılır tüm ekrana.
gözlerin ruhumdan başlayan bir sıcaklıkla yayılır etrafa bir tek bakışında.
nefesini ensemde hissettiğimde
tam saçlarımın bitiş noktasına buharla karışık sevgin çarpar eklemlerime.
soğuk, üşüyen, karlarla kaplı ruhum çözülme sürecine girmektedir.
tüm santigratlarda ve kelvinlerde sevinçli bir yükseliştir yaşanan
ve avuç içlerimde tere dönüşür dudağının boynumdaki teması,
çatlamışsa ellerim ve dudaklarım
ayak uçlarımda dayanılmaz bir donma hissi varsa
buz mavisiyse kalp atışlarımın rengi;
hep sarılmadığından, daha sıkı sarmadığındandır beni.
ve saçların dökülünce alnına, sıcak bir meltem geçer kış ortasıda yüreğimden..

edit; olumsuz oylayan arkadaşa içtenlikle soruyorum; sıcak başına mı vurdu, ısıtanın mı yok ?
ruhu ciplak birakmak cesurun ve vazgecmi$in karari olabilir.
ama kuru ve ayaz kalabaliklarda nu takilmak kendini ancak acik hale getirir, kelimenin her anlamiyla. ba$ta soyledik, cesur adam i$idir.

oyle cirilciplak yurur gecerken cizilir, kanar. aciyla beslendigi icin dokunmaz. ama soguk fenadir. $ansliysa, donmaya yakin kendi gibi birine tumuyle yapi$arak isinir biraz, kar$indakinin gozlerine bakmaktan kacinarak. ciplak ya o da, utanmasin diye.

sonra yine ayazin icine yurur, teninde ikizlerinden birinin ucan sicakligiyla. ruh catlaklarini aciklayan da bu ani isi degi$iklikleri olmali; yol yol yariklar... ne fena! (kedi'ye)
(bkz: ruhun boşluğa düşmesi)
Şimdisiz, geçmişsiz, bütün üşüyen zaman... kendi kalabalığına yenik düşmektir kimi zaman....
kendi kalabalığına yenik düşme halidir. yalnızlığında boğulmaktır bazen...
kalabalık içinde yalnız kalmanın yan etkisidir. uzun sürebilir. belki de ömür boyu...
ruhuyla uyum sağlayamamaktan dolayı duyulan soğukluk hissidir.
(bkz: ruh üşümesi)