bugün

3 kere okumama rağmen hala birşey anlayamadığım kitapdır. kafam basmıyor sanırım, evet.
kitabın sadeleştirilmiş versiyonları vardır. isimlerini söylemeyeceğim okumak isteyen insan zaten bulur.

edit: niye eksilediniz amk kötü bir şey mi dedim?
deli saçmasıdır.

buradan çıkan sonuç şudur:

deli bile olsan allah diyebildiğin sürece sana inanan birileri çıkacaktır.
atsız atamın şu yazısı bu başlığa cuk diye oturuyor.

--spoiler--

“Saîd-i Nursî” adında cahil bir Kürdün peşine takılmış cahil bir sürü, Nur risalesi talebeleri de Saîd-i Nursî”nin o çetrefil ve cahil Kürt Türkçesiyle yazdığı risaleleri atom fiziği ve Einstein nazariyesi okur gibi toplanıp okuyan bir yığın zavallıdır.

Saîd-i Nursî denilen adam, eskiden Saîd-i Kürd-î diye bir takım risaleler yayınlayan, Türkçe bilmez, daha nokta ile virgülün nerede kullanılacağını bilmekten âciz, Şafiî mezhebinden bir Kürttür. Mütareke yıllarında istanbul sokaklarında millî Kürt kılığı ile dolaşarak caka yapmıştır. Bu cakacı Kürt kendisine “Bedîüzzaman” demekte, müridleri de bu adı bir övünçmüş gibi kullanarak şeyhlerini bu adla ululamaktadır. Bedîüzzaman, “zamanın harikası” demektir. Kürt Said cidden zamanın harikasıdır. Yirminci yüzyıl gibi bir zamanda bu bilgisizliği ve iptidaîliği ile ortaya atılmakta gösterdiği pişkinlikle zamanın harikası, bundan daha fazla olarak da onbinlerce, belki yüzbinlerce Türk”ü ardına takmakta gösterdiği başarıyla gerçekten zamanın bir harikasıdır.

Zamanın bu harikası, bu Kürt Said, aslında bir Kürt milliyetçisidir. Nasıl Moskofçular Türk milletini yıkmak için ortaya sosyal adalet ilkesiyle atılıyor, yoksulların davasını benimsemiş görünüyorlarsa, Kürt Said de ortaya Müslümanlık ve kardeşlik çığırtkanlığı ile çıkıyor. Kürtçülük davasını açıkça güdemiyeceği için, Türkçülüğü yıkacak ağuları Müslümanlık ve Nurculuk diye ileri sürüyor. Müritlerine veya kendi tabiriyle Risâle-i Nur şakirtlerine evlenmeyi yasak ediyor. Çünkü evlenip çocuk sahibi olurlarsa, o çocukların kötü ve dinsiz olma ihtimali varmış. Tabiî, dağdaki Kürdün bu büyük ve ilâhî buyruktan haberi olamıyacağı için, o evlenecek ve Kürtler çoğalacak. Herkesin sözüne inanan saf Türkler ise, büyük mürşidin buyruğu ile evlenmiyecek, böylelikle Türk soyu azalacak ve Kürt Şeyh Said”in 1924”de yapamadığını, Kürt Molla Said (yani Bedîüzzaman) kırk yıl sonra yapmış olacak.

Kadını şeytanın askeri sayarak evlenmeyi yasak eden dinin, Zerdüşt dini olduğunu bilmeden koyu Müslümanlık adı altında bir nevi Mazdeizm yaptıklarının farkında olmayan bu beyinsizler sürüsüne ne demeli? Urfa”daki mezarının bir baş belası haline gelmemesi için, söylentilere göre, General Mucip Ataklı tarafından ortadan kaldırılmasından sonra, bu kaldırmaya inanmayarak Kürt Said”in oradan uçtuğuna inanacak kadar şuursuz olanlara ne denebilir? Millî talihsizlik, akıl hastanesi kliniklerinde yatması gerekenlerin halk arasında dolaşmasındadır. Ciddi tedbirler alınmazsa, bu dinî cinayet daha yıllarca sürecektir.''

--spoiler--
ahiret hakkında kuranda olmayan pek çok masalı içeren Allah ı bazen tevratın yehovası gibi şahsileştiren acaip kozmik bir varlık gibi sunan çok bilen çok yanılır sözünün örneğidir. peygamberimizde olmayan kuranda olmayan kadın düşmanlığı saidi nurside fazlasıyla vardır bu konuda incil ve tevrattaki kadın tasvirlerini sıkı savunur(kurandan önceki kitaplar kadını hep kötü yönleriyle sunar, Pavlus mektupları risale i nura bu konuda temel oluşturmuş olabilir ilk Hristiyanların kadın düşmanlığı nurculardada yaygındır.)salomeden delilaha isabelden belkısa kadınlar genelde kötü karakterlerdir)Hz. Meryem bile oğlu Hz. isa tarafıdan bilinçsiz kadın ezilir azarlanır, Hz. isa çarmıha gerilmeden önce kötü evlat olduğum için özür dilerim anne diye af diler). ilk zamanlarda TBMM ninde Atatürk ünde ittifak etmek istediği ama çabuk fikri ayrılığa düştükleri yandaşıda karşıtıda doğru dürüst tanımadan bağnazca bağlı veya düşman olduğu tarihi kişilik. şeyh uçmaz mürit uçurur deyişini bugünkü takipçileri çok iyi göstermektedir.
akıl hastası ve yalancı peygamber said-i kürdi soytarısının kendisinin yazmadığını, kendisine yazdırıldığını, kendisine levh-i mahfuz'dan ilham olunduğunu, kimsenin ne eleştirmeye, ne de bir harfini değiştirmeye kadir olmadığını iddia ettiği sayıklamalarıdır.
insanlara ahlaki ve etik Değerler katmak yerine daha çok bir Örgütsel döküman gibi paralel devlet Yapılanması Üyelerini yönlendirmede ve bu Yapıya finansal manevra alanı sağlamada kullanılan doktrinler bütünü.
youtube'deki din kanallarının ateistlere herhangi bir örnek verirken referans aldığı kaynak. anlamadığım, eğer bu allah veyahut başka bir tanrı tarafından indirilmeyen bir kitapsa ne diye bundan örnek veriyorlar kurandan örnek vereceklerine ? daha mı kutsal ?
Benim de bir seyirttiğim kitap.

Sözler, barla lahikası ve asa-yı musa.
Her satırda çok şey mi anlatmaya çalışıyor yoksa hiçbir şey mi anlayamadım efendim. Belki de sürgün yıllarında eldeki imkanla bu kadarı çıktı onu bilemem ancak;
Müritleri tarafından göklere çıkarılması komik. inanın Fethullah Gülen'in bu konuda çok daha başarılı kitapları var.(edebi manada,başıma bir şey gelmeyecekse)

Risale-i nur kuran'ın ne alt metnidir ne günümüz hayatı için bir taslaktır ne de iyi bir fanzin.
iki satırını okumamış salakların ezbere cümlelerle eleştirdiği şaheser, tefsir, rahmet, ilim.

200-300kelime öğrenip okuyacaklar alt tarafı, yaptıkları tatavaya bak ya.

Okuyalım, okutturalım.

Canım üstad. ❤️
görsel
bir teksas, tommix degildir.
yukarıda içinden bilmem kaç satır alıntılar verilen, said-i kürdi nam akıl hastası soytarının, sahte peygamberin yazdığı küfürnamedir.

lan yalancı müritler, "iki satırını okumamışsınız" diyorsunuz!.. burada yazılanlar ne? kibir abidesi malum soytarının hezeyanları, küfürleri değil mi? siz hele bunca küfrün, hezeyanın izahını yapın.

üstelik said-i kürdi'nin sayıklamalarının bir çok kapsamlı eleştirileri de var. işte biri:

(bkz: risale i nur un eleştirisi)
Irkçı itlerin kör gözlerine sağır kulaklarına tesir edemeyecek kadar ulvidir.

Bunlar kürdi, kürt diyerek aşağıladığını zannededursun.

Ahmeti mehmete mi vurduracaksınız demiş tüm kafa taslarınızı gömmüştür ama anlayamazsınız.
3000 kelime ile hayat geçiren, öğrenci olan, öğretmenlik, esnaflık, meslek icra eden, dedikodu yapan, sözlük yazan bir kitlenin anlaması güç olan elbette.

Ah ah medeniyet.

Pazarda manavda sokakta 200.000 kelime ile günlük diyaloglar yaşayan bir medeniyetten 3000 kelime ile dava savunan insanların beğenmediği şah eser...

Tamam tamam

Ama bence öyle yaağğnee, deyin çıkın işin içinden.

Türkiye müslümanlarına allahın bir büyük sadakası olan eserler.

Müellifi kürttür. Ne güzel kürttür.
Kuran ı Kerim in bir nevi cümle cümle açıklandığı kırmızı kitaplar bütününe verilen ad.
Sana ne lan,

istediğimi yapar istediğimi de savunurum.

Cevap veremeyince şahsıma mı hakaret edeceksin.

Ucuz numaralar bunlar.

Pardon ama şahsımızın kabahatlari pir u pak davaları lekeleyemez.
Anlamını bilmediğiniz kelimeler içeriyorsa önce o kelimelerin anlamlarını öğrenin öyle okuyun amk.
Cahilliğinizi de bu kadar belli etmeyin.

Herifler okuduğunu anlamıyor üstüne de ahkam kesiyor vay amk.

Cahilliğin vücut bulmuş halisiniz.
bir takım tiplerin kuran'dan üstün tuttuğu kitaptır.

şimdi bu zevatlar kuran'a eş kitapları kaynak diye gösteriyorsa, kuran yeter diyenleri dinsizlikle suçluyorsa bu allah'ın kuran'ı eksik yolladığı anlamına gelmez mi?

o halde risale-i nur'u kuran'a eş tutmak şirk değil mi?

ulan bir de bize laf ederler. vay aq.
Açın bir muhtasar lugat, şu cep lugatlardan sadece ve sadece m ve t harflerini biraz çalışın.

Şu sözlerden rastgele üç beş sayfa okuyun, sonra gelin şuraya pis cahiller.

Tahayyul ne bilmez, intisab ne bilmez, içtihati müçtehidi bilmez, tefsir ne bilmez, tevhidi zaten bilen yok, esma tanıyan yok.

Kürt rererö, ajan, deli.

Her dahiye deli denmiş bir dünyada zaten anlayamazsınız, macellana da deli
Dediler, galileoyu da astı bunlar, keplere cadı dediler he işte aynısı, deli
Deli...
Arkadaşım bana yardıracağına aç o 35 kelimeyi öğren.

Kaldı ki beni bilir misin kimim neyim tanır mısın şurada üç beş trollemeye kanıp sen nasıl lookin gibiler dersin.

Ve bunu sadece cehaletinden ve bir cevap veremediğinden yapıyorsun.

Bilmiyorsan konuşma. Cevap veremez ama lookin rererö.

Düşün işte lookin gibileri bile büyülemiş, lookin gibilerin bile anlayabileceği basitlikte eserler.

Ama sen anlamıyorsun ama lookin anlıyor ve kalkmış boyuna posuna bakmadan savunabiliyor bile. Lookin bile...

Yazık. Sen de bana küfret keşke karanlığa küfrederek mücadele edebilsek.

Al lugat okursun.
görsel
Şüphesiz ki cahille yapılan her mücadele kaybedilmiştir.
Ergenken okudum baya ağır bir dili var..
özellikle günümüz gençlerinin daha çok müracaat ettiği , okumayanların kesinlikle okuması gerektiği , youtube da çınaraltı çay house hayalhanem gibi kanallarda gençlerin kafasındaki sorulara yanıt vermek için kullanılan Kur an ı Kerim tefsiri yani açıklamasıdır . Osmanlıca yazılmıştır ama çok güzel örneklemelerde bulunur
müşrik olduğunu tespit ettiğime üzüldüğüm yazarın (bkz: said nursi) kitabıdır. içerisinde açık ve net küfürler ve hiç bir yerde duymadığım hatta Mekke müşriklerinin dahi deme cesareti gösteremeyeceği kadar büyük şirkler var.

aşağıya bunları alıntılıyorum hepsini külliyattan kontrol ettim değiştirme yok herbiri harfiyyen yazıyor.

özellikle abdülkadir Geylani nin kün feyekün (ol der olur) sıfatı olduğu iddiası olabilecek en uç şirktir.

--spoiler--
Risale-i Nur’un şefaatçı kabul edilmesiŞuâlar, Onüçüncü Şua’da geçen;…Bütün arkadaşlar lâ ilâhe illallah zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekteydi. O sırada hatırımıza geldi, Risale-i Nur’u aşkla ve bir saikle üç-beş defa şefaatçi ederek Cenab-ı Hak’tan halâs ettik.(Bu apaçık şirk değil midir?) Elhamdulillah derhal sakin oldu…Risalei Nur’un darda kalanlara ve günahkârlara yardım etmesi “Darda kalmış kişi dua ettiği za­man onun yar­dımına kim yetişiyor da sıkıntıyı gideriyor ve sizi yeryüzü­nün hâkimleri ya­pıyor? Allah ile be­raber başka bir tanrı mı var? Ne kadar az düşünüyorsu­nuz..” (Neml 27/62) “De ki, Allah’ın dışında kuruntu­sunu ettikle­ri­nizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gi­der­meye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yeti­rebilirler. (isrâ 17/56) ayetlerini hatırda tutarak aşağıdaki bölümü okuyalım.. Sikke-i Tasdik-i Gaybî’de geçen bir şiirde: “Cürmümüzle külhan gibi pürnârız, Dert elinden hem her gün zâr u zârız. Affet bizi madem sana hep yârız, Ey nur-u rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur! Çevrildi ateşle bu koca dünya, Bir cehennem gibi kaynadı derya. Yetiş imdada ey şâh-ı evliya! Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risaletü’n-Nur!” Risalei nurlar sığınılacak, af dilenecek makam, âlemlerin rahmeti olarak gösterilmektedir. Bu şiir yukarıdaki ayetlere ve Kur’ana göre şirktir. Çünkü af istenecek, sığınılacak, yardım istenecek Risale değil Allah; alemlerin rahmet nuru Risaleler değil Kur’an-ı Kerim’dir. Risale-i Nur’un ve talebelerinin manevî kişiliğinin Gavs-ı Âzam olması islama göre “Gavs” (kendisine sığınanlara yardım eden) sadece Allah ‘tır. “yalnızca Sen’den yardım dileriz.” Ayetinin ışığında Kur’an; yardım istemek için bizleri Allah’a yöneltir. Aksi inanç ise şirktir. Fakat bakalım Risaleler yardım için kimlere yönlendiriyor.. Kastamonu Lâhikası’nda geçen;“Ben, eskide, Risale-i Nur’un şahs-ı mânevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam’da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, “Ferdiyet” dahi bulunduğundan, âhirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır.” Sözüyle Said Nursi Risale-i Nur’u “Gavs” olarak kabul etmiş olup şirk işlemiş oluyor.Risalelerin koruyucu kabul edilmesi Emirdağ Lahikası, Yirmi Yedinci Mektup’da geçen: “ bîçare Ceylan yanıma geldi, dedi: “Biz yanıyoruz, mahvolduk.” Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyet-ül Kübra’nın bir kısım matbu’ nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı. Ben de Risale-i Nur’u ve Âyet-ül Kübra’yı şefaatçı yapıp: “Ya Rabbi kurtar” dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumundabütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur’un ve Âyet-ül Kübra’nın hıfzında (korumasında) olan mağazaya kat’iyyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı.” Sözleriyle Said Nursi Risalelerin yangına engel olduğunu, mağazayı koruduğunu iddia ederek şirk işlemiştir. Vahdeti vucud inancının kabul edilmesi Öncelikle, Vahdeti Vucud inancının kurucusu olan ibn Arabî’nin inandığı Allah’ın, Kur’an’ın anlattığı Allah olmadığını belirtelim, zira onun Allahı, her an yoktan yaratan, ahlâkî sıfatlara sahip olan şahsî bir Allah değildir. ibn Arabî, inandığı Allah’ı insana bağımlı kılmakta, insanı bir bakıma Allah’ın yaratıcısı kabul etmekte ve böylece insanı ilâhlaştırmakla din dairesinden çıkmış bulunmaktadır. Şimdi bu küfür ve şirk dolu inançla ilgili Said Nusi’nin cümlelerine bakalım..Lem’alar, Yirmisekizinci Lem’a; “Öyle de: Vahdet-ül-Vücûd mes’elesi gibi hakaik-ı ulviye,(yüce bir hakikat) ehl-i gaflet ve esbab içinde dalan avamlara girse, tabiat telâkki edilir ve üç mühim zarar verir.” Lem’alar, Dokuzuncu Lem’a; “…. Muhyiddin-î Arabî demiş: “Ruhun mahlukiyeti inkişafından ibarettir.” O suâl ile benim gibi zaif bir biçareyi Muhyiddin-î Arabî gibi müthiş bir harika-i hakikat, bir dâhiye-i ilm-i esrâra karşı mübarezeye mecbur ediyorsun. Fakat madem nusûs-u Kur’ana istinaden bahse girişeceğim, ben sinek dahi olsam o kartaldan daha yüksek uçabilirim. Belki: Hazret-î Muhyiddin aldatmaz, fakat aldanır. Hâdîdir, fakat her kitabında mühdî olamıyor. Gördüğü doğrudur. Fakat hakikat değildir.”Vahdet-ül-Vücud ise bir meşreb ve bir hal ve bir nâkıs mertebedir. Fakat zevkli, neş’eli olduğundan, seyr ü sülûkta o mertebeye girdikleri vakit çoğu çıkmak istemiyorlar, orada kalıyorlar; en münteha mertebe zannediyorlar.”Nur Risaleleri’nde oldukça yumuşatılarak geçiştirilmiş olan konu hakkında Said Nursî’nin ifadeleri birbirini tutmamaktadır. Getirdiği izahlarda tutarlılık olduğu söylenemez. Bu şirk inancını bir yandan “tevhide gark olmak, tevhide dalmak, Hüdâperestlik, zevkî bir tevhîd, ulvî hakikatlar” vb. sözlerle nitelemektedir; diğer yandan da islâmî esaslara aykırılığını bildiğinden “bunu avam anlayamaz” tarzında bir gerekçe ile insanları bu öğretiden men etmeye çalışmaktadır. Bu ne menem bir tevhittir ki, “avamın eline geçince onları firavunlaştırma, nefislerini mâbûd edinme” gibi gizli (potansiyel) bir tehlikeyi de içermektedir. Said Nursi’ye “Bediüzzaman” lakabı verilmesi Bedii’in sözlükte iki anlamı vardır: Biri; örneği ve benzeri olmayanı yaratmaktır. ikinci anlamı ise; “örneği ve benzeri olmayan, harika varlıktır. Kur’ana göre bu özellikler yalnız Allah’a aittir:“O (Allah), göklerin ve yerin bedi’idir.”(Bakara 117) Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, Sekizinci Şua’da konuyla ilgili;“…Hem şimdi anlıyorum ki: Eskiden beri benim liyakatım olmadığı halde bana verilen Bediüzzaman lâkabı benim değildir. Belki, Risale-i Nur’un mânevî bir ismi idi. Zâhir bir tercümanına âriyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş.” cümlesi geçer. Öyleyse soralım: Neden bu sıfatı Şakirtlerden başka hiç kimse âlimleri için kullanmıyor? Tarihte bu sıfatı kullanan hangi peygamber, hangi âlim var? El cevab: Yok. Çünkü bu apaçık bir şirktir, bunun lamı cimi de olamaz. Fakat Risale-i Nur’un tercümanı, müritlerince yakıştırılan bu sıfatı kabullenmiş eyvallah demiştir. Hz. Ali’nin ve evliyaların Geleceği (Gaybı) bildiği iddiasıSikke-i Tasdik-i Gaybî, Onsekizinci Lem’ada geçen; “….Hz. Ali diyor: “…. Evveli dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun, sözümüze şüphe edenler zelil olur.” Sike-i Tasdiki Gaybi Sekizinci Lemada geçen; “…ulûm-u evvelîn ve ahirîni bildiğini müftehirane iddia eden Hz. Ali (R.A.)…” Said-i Nursi Şuâlar, On Dördüncü Şuâ “…Hattâ, evliyanın bir kısmı, keramet-i gaybiyelerinde Risale-i Nur’u aynı o âhir zamanın hidâyet edicisi olduğu, bu tahkikatla teville anlaşılır diyorlar.” Siracü’n-Nûr isimli kitapta;“…Evet Hazret-i Ali Radıyallahü Anh, “Kaside-i Celcelûtiye”de iki suretle Risâle-i Nur’dan haber verdiği gibi..”,Denizli Müdâfâsı’nda ise Hz.Ali haşa Said’in geleceğini haber verir ve Said’le konuşur; “Hz. Ali’nin kasidesinde ebced hesabıyla, “binüçyüzellide Said-i Kürdî gelecektir” çıkıyor. Hülâgû’dan ve latin hurufundan ve islâm deccalından ve bir kısım ulemâların yanlışlarından kat’i haber veren imam-ı Ali o cümle ile biçare Said’e diyor: “Sen o zamana yetişeceksin. Cenab-ı Hak’tan muhafazanı niyaz eyle”Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, Sekizinci Şua’da;“… Birden bir ihtar-ı gaybî gibi kalbime denildi: imam-ı Ali Radıyallahü anhü Risale-i Nur ile çok meşguldür. Mecmuundan haber verdiği gibi kıymetdâr risalelerine de işaret derecesinde remzedip îma ediyor. Eğer sarîh bir surette gaybdan haber vermek (çok zararları bulunduğundan hikmete münafi olduğu cihetle) hikmet-i ilâhiye tarafından yasak olmasa idi tasrih edecekti.” (Güya Hz. Ali, gerçek bir şekilde gaybı biliyor fakat Allah, bu gaybın açıkça haber verilmesini yasakladığı için sadece işaret yoluyla söylüyor!!!)Said Nursî ve Nur Risaleleri hakkında verilen bunca haberin (!) yanı sıra daha başka haberler de (!) vardır. Bunların en yoğun olanı “Keramet-i Gavsiye” adıyla takdim edilen Şeyh Abdülkadir Geylânî’nin haberleridir.Sike-i Tasdiki Gaybi Sekizinci Lemada geçen;“On dördüncü asırda “El-Kürdî” lâkabiyle yâdedilen Molla Said, benim müridimdir. O fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden, Allah’ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle onun muhafızıyım.”Hz. Ali’nin Risaleyi şefaatçi kılıp yardım istediği iddiası “Allah’tan başka bir dostunuz ve şefaatçınız yoktur. Düşünüp öğüt almıyor musunuz?” (Secde 4) “De ki: Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. ” ( Neml, 65)Allah’ın kitabındaki bu ve benzeri ayetleri bizden de iyi bilen Hz. Ali acaba Said-i Nursi’nin dediği gibi yapmış mıdır? Bakalım bu konuda Said-i Nursi ne diyor? Şuâlar, On Beşinci Şuâ’da Hz.Ali’nin gaybı bildiği ve Risaleden yardım istediği geçer; “ Birinci Kelime ­لا إله إلا الله tır. Bundaki hüccet ise matbu’ Âyetü’l-Kübra Risalesidir. O emsalsiz hüccetin harikalığı içindir ki; imam-ı Ali (R.A.), Nur’un eczalarından haber verdiği sırada وبالآية الكبرى أمني من الفجت (Ayetül Kübrâ hakkı için beni ani ölümden koru) deyip o Âyetü’l-Kübra’yı şefaatçı yaparak…” Bu iddia, Hz. Ali’ye (r.a.) atılmış bir iftiradır; çünkü Hz. Ali Allah’ın Kitabını en iyi bilenlerdendir. Hz. Ali, şahadeti ile bitecek olayların bile sonuçlarını kestirememişken, kendisinden yüzyıllar sonra gelecek bir adamdan ve onun risalelerinden haber verecek… Üstelik onca sıkıntısının arasında oturacak ebced ve cifir hesapları yaparak, bu kitaplardan yardım isteyecek. Allah’tan başkasından yardım isteyip ölülere sığınma ve ölmüş bir insanın kendisinden yüzlerce yıl sonra yaşayan başka insanlara yardım ettiği iddiası“De ki, Allah’ın dışında kuruntu­sunu ettikle­ri­nizi çağırın bakalım; onlar, sıkıntınızı ne gi­der­meye, ne de bir başka tarafa çevirmeye güç yeti­rebilirler”. (isrâ 17/56) “Onları çağırsanız, çağrınızı işitmezler; işitmiş olsalar bile size karşılık veremezler; kıyâmet günü de sizin ortak saymanızı tanımazlar. Hiç kimse sana, her şeyin iç yüzünü bilen Allah gibi, haber ver­emez.” (Fatır 35/14) Bu ayetleri hatırda tutarak aşağıdaki yazılara bir bakalım.Sike-i Tasdiki Gaybi Sekizinci Lemada geçen;“On dördüncü asırda “El-Kürdî” lâkabiyle yâdedilen Molla Said, benim müridimdir. O fitne ve belâ asrının her şer ve fitnesinden, Allah’ın izniyle ve havl-i kuvvetiyle onun muhafızıyım.” …. Gavs’ın o müridi mahfuz kalmıştır. Korktuğu şer ve mehâlikten bir hıfz-ı gaybî ile kurtulmuştur” “O Gavs’ın müridi olan Said-ül-Kürdî, …. Allah’ın izniyle, havl ve kuvvet-i Rabbânî ile ona imdad etmişim ve istimdadına yetişmişim.” “ve Gavs-ı Azam’ın ceddi ve üstadı olan Hz. Ali (R.A.; …. Risale-i Nur şâkirdleri … o müthiş mehalike karşı sarsılmadıkları halde imdat-ı ruhaniye ve kuvve-i maneviyenin takviyesine pek çok muhtaç oldukları bir zamanda o ulûm-u evvelîn ve ahirîni bildiğini müftehirane iddia eden Hz. Ali (R.A.) hiç mümkün müdür ki; Evladından olan Gavs-ı Geylani’den geri kalsın. .. Risale-i Nur şâkirdlerinin imdadına yetişmesin. Elbette bu suretle yetişir ve yetişti. “Ben sekiz-dokuz yaşında iken, nahiyemizde ve etrafında bütün ahali Nakşî Tarikatında ve orada Gavs-ı Hîzan adıyla meşhur bir zattan yardım isterken, ben akrabama ve bütün ahaliye aykırı olarak “Yâ Gavs-ı Geylanî” derdim. Çocukluk itibariyle ceviz gibi ehemmiyetsiz bir şeyim kaybolsa, “Yâ Şeyh! Sana bir fatiha, sen benim bu şeyimi buldur” derdim. Şaşırtıcıdır ama yemin ederim ki, böyle bin defa Hazret-i Şeyh, himmet ve duasıyla imdadıma yetişmiştir.” “Demek Cenâb-ı Hak o kudsî üstadımı, bir melek-i sıyanet gibi bana muhafız kılmış” Gençlik Rehberinde geçen;“ Hz.Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâm’dan imdat ve Risale-i Nur’un şahs-ı mânevisinden himmet dileyerek çalışıyoruz” Mektubat, Birinci Mektubta geçen; “Hattâ Seyyid-üş-şüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahü Anh, mükerrer vakıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi.”. Barla Lâhikası, Yirmi yedinci Mektupta geçen;“ Hele Gavs-ı A’zam Şeyh Geylânî Hazretlerinin kerâmet ve ihbârât-ı gaybiyesini hemşîreniz o kadar lezzet ve muhabbetle dinliyor ki, üç sene evvelisi hastalığa tutulduğu vakit, o halinde ve kısmen aklı başında olmadığı zamanlar bahçede ağaçların dallarını tutup, “Yâ Abdülkâdir-i Geylânî, Yâ Veysel Karânî, meded!” diye bağırıp sallanıyordu.”Kendisinden yüzyıllar önce ölmüş bir insandan yardım istemek, bu insanın yardım ettiğini iddia etmek, Allah’tan başkasına sığınıp o kişiden yardım istemek Kurana göre şirktir. Bunun tevili, kıvırması olamaz.“Mescitler, kuşkusuz Allah’ındır. Allah ile beraber bir başkasına dua etmeyin! (…) De ki: ‘Ben ancak Rabbime yalvarırım ve hiç kimseyi ona ortak koşmam.’” (Cin,18-20)Evliya zannedilen bazı insanların ilahlaştırılmasıBarla Lâhikası Yirmiyedinci Mektupta geçen; “Özellikle, Allah adamı Hz. Abdülkadir, Gavs-ı A’zam, “ol” der “olur” dairesinin kutbu” (…)Sike-i Tasdiki Gaybi Sekizinci Lemada geçen; “Hazret-i Şeyhin vefatından sonra hayatta oldukları gibi tasarrufları ehl-i velâyetce kabûl edilen üç evliya-yı azîmenin en âzamı o Hazret-i Gavs-ı Geylânî’dir.” Mektubat, Birinci Mektubta geçen;

“Hattâ Seyyid-üş-şüheda olan Hazret-i Hamza Radıyallahü Anh, mükerrer vakıatla kendine iltica eden adamları muhafaza etmesi.. ve dünyevî işlerini görmesi ve gördürmesi çok vâkıatla, bu tabaka-i hayat tenvir ve isbat edilmiş.”

Mektubat, Birinci Mektubta geçen; “Hazret-i Hızır Aleyhisselâm hayatta mıdır?…Elcevap: Hayattadır, … Hazret-i Hızır ve ilyas Aleyhimesselâmın hayatlarıdır ki bir derece serbesttir. Yâni bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler… Tevatür derecesinde ehl-i şuhûd ve keşif olan evliyânın, Hazret-i Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder.”Sözler, Onaltıncı Söz/Birinci Şua/Üçüncüsü;. “işte şu sırdandır ki mahiyeti nur ve hüviyeti nuraniye olan Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, dünyada bütün ümmetinin salâvatlarını birden işitir ve kıyamette bütün asfiya ile bir anda görüşür. Birbirisine mâni olmaz. Hattâ evliyâdan, ziyade nuraniyet kesbeden ve abdâl denilen bir kısmı, bir anda birçok yerlerde müşahede ediliyormuş. Aynı zat, ayrı ayrı çok işleri görüyormuş.”Sözler, 657’de geçen; “…Velilerin abdâlı, çok yerlerde bir anda zuhur eder, görünür”.Bediüzzaman Said Nursî, Afyon Hayatı; “… Aynen bunun gibi; Denizli’de, camilerde beni gördükleri gibi hattâ resmen ihbar da edilmiş, müdür ve gardiyana aksetmiş. Bazılar telâş ederek, “Kim ona hapishane kapısını açıyor?” demişler. Hem burada dahi aynen öyle oluyor. Halbuki, benim çok kusurlu ve ehemmiyetsiz şahsiyetime, pek cüz’î bir hârika isnadına bedel, Risale-i Nur’un harikalarını isbat edip gösteren “Sikke-i Gaybîye Mecmuası” yüz derece, belki bin derece ziyade Nurlara itimad kazandırır ve makbuliyetine imza basar. Hususan, Nur’un kahraman talebeleri ve onlar hakikaten hârika hallerimle ve kalemleriyle imza basıyorlar.”Allah Tealâ, kimilerini yaratırken, kimilerini öldürür. Kendisine edilen tüm dualara karşılık verir. Sesleri birbirine karıştırmadan ancak o işitir. Her şeyi ancak o görür, o bilir. Her türlü eksiklikten münezzeh olan sadece o; tüm kemal sıfatlarıyla muttasıf olan da sadece odur. Onun dışındaki herkes ve her şeyin eksiklikten bir nasibi vardır. Melekler ve peygamberler ise onun kullarıdır. Aynı anda birçok yerde olup, birçok işler yapamazlar. Her şeyi işitip, göremezler. Şüphesiz ki; işleri evirip çevirmede, yönetmede, âlemlere tasarrufta yüce Allah’ın hiçbir şeriki (ortağı) yoktur. Hay olan, hiç ölmeyen sadece Allah’tır. O, şöyle buyurur: “Allah, her şeyin yaratıcısıdır. O, her şeyin yöneticisidir.” (39/62)“Bilmedin mi ki, göklerin ve yerin mülkü (hükümranlığı, yönetimi, mülkiyeti) yalnız Allah’ındır. Sizin için Allah’tan başka ne bir koruyucu, ne de bir yardımcı vardır.” (2/107)Şirk, Allah’a mahsus olan sıfatlardan herhangi birini, münezzeh ve yüce Allah’tan başkasına isnat etmektir. Bu sıfatlar KÜN FE YEKÛN (”ol” der olur) ile tabir edilen irade ile âlemde tasarruf etmek, yahut hastaya şifa icadı, rızkını daraltacak yahut öfke sebebiyle onu hasta yapacak, yahut bedbaht edecek derecede bir şahsa lânet etme ve gücenme, öfkelenme, yahut bir şahsa rızkını genişletecek, bedenine sağlık verecek, kendini mes’ut kılacak derecede rahmet etmek gibi sıfatlardır. Said-i Nursi’nin Kıyamet tarihini belirtmesiAllah; “Kıyamet vakti yaklaştı. Allah’tan başka onun vaktini bilen de yok.” (53/57-58) buyurduğu halde Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, Birinci Şuada; “.. Ve’l-ilmu indallahi lâ ya’lemu’l-gaybe illallâhu Hattâ ye’tiyallahu bu emrihi (şedde sayılır) fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi bin beşyüz kırkbeş (1545) olup kâfirlerin başında kıyamet kopmasına îmâ eder… Bu îmalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat’î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalar ile bir nevi kanaat bir gâlip ihtimal gelebilir. (…)” denilerek Allaha şirk koşulmaktadır.Said Nursî’nin, hesap aralarına “Allah’tan başka, hiç kimse gaybı bilmez” anlamına gelen “lâ ya‘lemu’l-gaybe illallâhu” cümlesini koyması, adeta fasıkların büyük günahları bile bile işlerlerken “tövbe, tövbe” demelerini andırmaktadır.

--spoiler--
Bazı dini meseleleri hikayeleştirip basite indirgemeden anlayamayacak kadar aptal olanlar için ilaç gibidir.

Din bu, lastik gibi malumunuz.

Adam da kendince sündürmüş bir yannı.

Yiyene afiyet bal şeker.
güncel Önemli Başlıklar