bugün

paranın asıl yararı,
bir şeyleri satın alma olanağı vermesi değil;
parayı düşünme zorunda bırakmamasıdır.
paranın günümüzdeki en iyi tanımı ''güç'' tür.
araçlıktan çıkmış, amaç olarak görülen kir.
7den 70'e herkesin işine gelen oyuncak. Olsa da Oynasak.
(bkz: paraperest)
Maddi ve manevi değeri arasındakı fark sanırım başka hiçbiseyde yoktur.
insanların kafalarını bozduğu buluş. para para para. *
insanın fazlasını bulduğunda değişmemesi gerekendir. hala yaşamaya çalışan insanlar vardır çünkü.
bir mübadele aracıdır. ben demiyorum adam smith diyor.
insanoğlunun yarattığı ve uğrunda en çok çalıştığı, taptığı tanrıdır.
Para ile saat satın alınabilir ama zaman satın alınamaz

Para ile yatak satın alınabilir ama uyku satın alınamaz

Para ile kitap satın alınabilir ama bilim satın alınamaz

Para ile hastane satın alınabilir ama sağlık satın alınamaz

Para ile rütbe, mevki satın alınabilir ama saygı satın alınamaz

Para ile kan satın alınabilir ama hayat alınamaz

Para ile seks satın alınabilir ama sevgi alınamaz

http://www.mirkanbaran.com
herkesin ömrü boyunca elde etmek için uğraştığı şey. arada para önemli değil abi yaptığın işi seveceksin diyenler olur bunlar yalandır.
müdürümüm 48.600 tl verip renault fluence, denetim ekibi tetkikçilerimizden birinin ise 56.000 tl vererek renault latitude almasını sağlayan hedeler bütünü.

biri o caanım arabaya latut demekte, diğeri de başka bir modelden bahsederken skenik*, croys*, gibi telaffuzlar kullanmakta.
para, sen nelere kadirsin!
para= hayat.
isci sinifi icin var olan ancak iscinin cebine pek de ugramayan tuhaf kagit parcasi. Fikrimce Dunyada tam takir makinalasmanin ardindan ihtiyac duyulmayacaktir.
Ek bilgi: dunyada var olan paralarin sadece %3u elle tutulabilir haldedir. Geri kalan %97 ise elektronik rakamdan ibaret.*
para yaradır!
para, değişim aracı.
insanlığı değiştirmiştir.
insanoğlu takasa gelmiştir.
öğrencinin iyi bir ortamdan sonra 2. olarak ihtiyaç duyduğu ancak ortama girebilmesi için kullandığı ibret verici kağıt.
abd'nin şu an bastıkça aslında olmayan bir şekilde borçlanmasıdır.
iki hakiyem var. ilki parası olan ama mutsuz ve ikincisi de belki de para bulamadığı için mutsuz ya da para bulsa bir şeyleri düzeltip mutlu olabilecek iki insan hakkında.

parası -daha doğrusu babasının parası- olan bir kız var. özel okullarda okumuş, istediği her şeyi istediği an alabilen, altında arabası olmadan gezmeyen -ki sonradan ruhsatı kendi adına bir jipi bile olacak- eviyle, arkadaşlarıyla, aile yaşantısıyla ve parasıyla mutlu mesut yaşayabilen, hayat standartları ortalamanın hayli üzerinde olan bir kız.

sonra bir gün kız bir çocuğa aşık oluyor. 1 sene farklı şehirlerde yaşıyorlar sevgilisiyle. kız en fazla 1 sene dayanabiliyor onsuzluğa. ve okulunu, ailesini, arkadaşlarını, hayatını -arabasını, parasını- bırakıp çocuğun peşine gidiyor. bir okul kazanıyor. yapabiliyor, gidebiliyor çünkü ailesinin parası var. olmasa nasıl başaracaksın? nasıl bir okul kazanacaksın? kazanırsın, yine gidersin ama para büyük kolaylık. tam da o sevdiği çocuk için bir şeyler yapmaya çalışırken sevgilisi de bir şeyler yapıveriyor, üzülüyor kız. çok ağlıyor. iş manik depresif eğilim göstermeye kadar gidiyor. orda olmasını sağlayan parasına sarılıp uyusa ısınır mı? mutluluk nasıl bir şey ki 22 yaşında bir kız onun uğruna tüm hayatından sahip olduğu her şeyden vazgeçebiliyor, ama ona bir türlü tutunamıyor?

derken kız unutuyor her şeyi, "ben" diyor, "buraya kim için geldim ki? onun için. onun için niye geldim? mutlu olalım diye. o da olsun, ben de." bu yüzden unutmaya çalışıyor, daha mutlu olayım diye. unutmuyor hiçbir şeyi. sanrı belki yaşadığı şey, sandığı gibi şeyler olmasa da unutmuyor, sonrakileri de unutmuyor, mutlu olmak istiyor ama hiçbir şeyi unutmuyor. kendi yaptıklarını da unutmuyor. kendini de onu da unutmuyor. mutsuz değil gerçi ama, mutlu da olamıyor. sadece seviyor, anlık bir şimşek çakarsa bazı şeyleri hatırlatacak bir süre kız yine iptal. zaman böyle geçiyor.

sonra ailesinin parası, genç kadına bir ev tutuyor. adam oraya gidip geliyor. sonra kendi evine çıkıyor kadın, ev arkadaşı olmadan. artık sevdiği de adam olmuş, çocuk değil. kendisi de atmış o küçüklüğünü üzerinden. çok yaşamış çünkü. öğrenmiş, sindirmiş. birlikte yaşamaya başlıyorlar adamla. para sağ olsun. bu mutluluğu tadamazdı yoksa, ayrı eve çıkamazdı, hayatını devam ettirecek birçok şeyi bulamazdı.

sonra kadın yapamıyor. bıraktığı şeyleri özlüyor belki, ama asıl sevdiğini bırakamıyor da. ama kadının yaşadıklarına rağmen o kadar çok umudu var ki, "ankara'ya dönsem ne olur?" diyor. "ayrılacak değiliz ya! okul bu hem, o beni anlar. hem o arada o da hayatını yola koyar, sonra yine dönerim ben..." bunun gibi bir sürü şey. evlenmek istiyor adamla resmen o "özgür kız". hiç doğmamış bebeğine sarılmak istiyor, o adamdan parçasına... her sabah kahvesini yaparken aklına gelen o parçaya... tüm kadınlığıyla...

düşündüğü gibi gitmiyor. belki kadının hatasıyla, belki de adamın getirdiği noktayla. ne kendisi suçluyor, ne adamı. sadece anlamaya çalışıyor olanları. artık o kadının hayatında o adam yok. kadının, ailesinin yanına dönüşüyle tekrar yükselen hayat standardı ve jipi, parası, arkadaşları, okulu, biraz sosyal hayatı; bir insanın aklına gelebilecek çoğu şeyi var. ama huzuru yok. mutlu değil. adamı düşünmeden geçirdiği bir günü yok. intihar edecek, götü yemiyor. daha önce denedi yapsa yapardı, ama bu sefer korkuyor. neden mi? hala umudu var çünkü.

ikinci hikaye burada başlıyor. adam mutsuz. ne zaman konuşsalar kadını suçluyor. "hayatımı kararttın" nasıl, neden? kadın bu hayatta onun için en iyisi olsun istiyor. en çok istediği bu, hep istediği bu. diğer yandan "benim için ne yaptı?" diye düşünüyor. hep ağlıyor.

adama hep bir şeyler söyleyip duruyor, bir umutla. o umudun ne olduğunu anlamayacak kadar salak değiliz hiç birimiz... ama adamın her şeye bir cevabı var. hayatı altüst anlattığına göre. anne bir yerde, baba bir yerde, kimse maddi-manevi destek değil. "okula girmek için çalışmaya başla" diyor kadın. adama göre yaprak test alacak parası yok. anneye babaya ağız eğmek istemiyor onun tabiriyle. "çalış" diyor kadın, para kazanırsan alabilirsin. "çalışırsam ne ara derslere bakarım?" diyor adam. kadın "o zaman part time çalış" diyor. borç iste, bir şeyler yap, hayatın yoluna girsin ki hayatımız yoluna girsin. ama ki den sonrasını söyleyemiyor, dili varmıyor. kendi kendine kızıyor sonra kadın, "nasıl bu kadar uğraşmaadn durabilir, nasıl hiçbir çaba sarf etmez?" adam kızıyor, "sen beni yargılayamazsın, kendimi yargılatmam. kadın kendini suçlatıyor adamın içi rahat olsun biraz diye. her şeyi kabulleniyor.

ama hala yeteri kadar uğraştığını düşünmüyor, "isteyen insan" diyor. yapar. yolunu bulur yapar. hayatı altüst, hayatları alt üst, kimin yüzünden ne yüzünden belli değil. kadın suçlatıyor kendini, ama diyor "annesine bunu yapan ben değilim, babasına da. bunların olmasının nedeni ben değilim. sadece üst üste gelmiş olabilir. ki bunlar olsa zaten gitmezdim." ama söyleyemiyor, çünkü zamanı geri döndüremiyor. içinde bir umutla belki, adamın bir şeyleri düzeltmesini bekliyor. sonra umudu da gidiyor, geçiyor kendinden. "sadece o iyi olsun. ben yolumu bulurum..."

"aşk acısı başka. aşk acısı fazla. iki hakiyeye bakınca evet, para mutluluk getirmiyor, ve parasızlık insanı çok mutsuz ediyor. daha farklı olsaydı hayatlarımız, "hayatımız" çok daha farklı olurdu, biliyorum. ağlamaktan başka hiçbir şey yapamıyorum."

kadın adamı özlüyor. mutluluğunu her şeyden çok istiyor. kadın bebeğini özlüyor. en son, adama "bu noktaya geleceğimizi bilseydim gitmesine izin vermezdim" diyor, o parça. ah o parça... adam "benimle bütün irtibatını kes" diyor. içleri parça parça.

"biri alsın bu acımı artık. ben böyle yaşayamıyorum."
http://bilemiyorumaltan.b...emoglunun-paralanmas.html
satılamayan tek şey.
ulaşılana kadar sosyalist olunan cisim.
ilk başta gençliğin ateşiyle çok gereksiz olduğunu savunursun o kadar gururlusundur ki elinin tersiyle itersin.. maalesef ki kölesi olduğumuz onsuz hayatın zor olduğu bir gerçektir değerini bizlerin değerini yükselttiği kağıt parçası!
olmayınca olmuyor...