bugün

entry'ler (339)

korsan kitap

aslında korsan kitap dediğimiz şeyin tanımı günümüzde oldukça değişti.
yayınevleri ön kapıdan 10.000 tane bandrollü kitap çıkarıyorsa, arka kapıdan 50.000 tane bandrolsüz kitap çıkarıyor açıktan satılması için ki bunun nedeni bandrol fiyatlarının çok yüksek olması ve aynı zamada bir sonucu da çok kaliteli, neredeyse orijinalinden ayırılamayacak korsan kitaplar görmemiz. yani aslında onlar korsan değil, yayınevinden çıkan kitaplar; sadece bandrolsüz.

uefa nın beşiktaş ı avrupa dan men etmesi

birinci geleneksel "keser döner sap döner" vakası.
rakip takım taraftarları daha ağızlarını açmadan "ya sizin de başınıza gelseydi ne hissederdiniz bik bik bik" diye ötmeye başlayan kartalcıkların turnusol kağıdı olan durum.
birden bire empati kurabilir hale mi geldiniz? geçen sene neredeydi aklınız?
hiç merak etmeyin biz herkesten iyi anlarız sizi.

peşinedit: fenerbahçeliyim ve beşiktaşın tüpçü yüzünden başına gelenlere üzülmekle beraber, tffyi yönetiyor olmasında daha çok üzülüyorum.

harranlı emine vs harvardlı emily

emine tarlada şalvarıynan çalışıyorken, bu kız ne zaman liseye gitti de, ne zaman ygsye çalıştı, ne zaman üniversiteyi kazandı?

hadi diyelim kız üstün zekalı, bu kadar kısa sürede nasıl evrim geçirip de şalvar ve yazmadan, jean ve fönlü saçlara terfi etti?

hadi buna da diyelim ki kızın içinde hep vardı da aile baskısı filan, üniversiteye girince "freedoooom" moduna girdi (harran üniversitesi de evinin dibi ya neyse), ailesi hastaneye gidemeyecek, çocuklarını düzgün bir okula gönderemeyecek, onları boş zamanlarında tarlada çalıştıracak kadar ancak para kazanabiliyorsa, emine'ye o über laptopu hemmencecik nasıl alabildiler?

emine lisedeyken internetin "i"sini görmemişken nasıl çatana çutana bilgisayar kullanmayı öğrendi? o konferası dinleyecek ingilizceyi nerden öğrendi??

en can alıcısını sona sakladım: o kız her ay harçlığının ebesine atlayacak o vınn faturasını nasıl ödeyecek?

tanım: turkcellin her aşamasında sıçışlardan sıçış beğendiği reklam.

buse terim

"buse terim" markasının sahibi kişi.
ben de "nuriye sütlüoğlu" diye bir marka yaratıp kendime bu camiada yer edinmek istiyorum. bakalım tarkana stil danışmanlığı yapıp, hakan şükürün gardrobunu çekebilecek miyim?
nasıl olsa beyin bedava.
denemesi de bedava.

annelerin fenerbahçe fanatikliği

lefterli, can bartulu fenerbahçeyi izlemiş annelerdir.

anneler gününde anneye hediye almamak

27 yaşındaki arkadaşımın doğum gününü kutlamak için aradığımda "bu yaşta hala doğum günü mü kutlanır" ve doğum günümde bana ne alacaksın diye sorduğumda da "bu yaşta ne hediyesi" diyebilecek mantığa sahip, özel gün-yaş-hediye-kutlama arasındaki bağlantıları düzgün olmayan anneye <aslında> yapılması gereken.

yıllar boyu bu mantıkla hiç bir özel günde/sıradan bir günde dahi anne-babadan hediye almamış biri olarak, hediye almayı ve vermeyi hep çok sevdim ve tabii ki anneme anneler günü hediyesi aldım.
almasam da olur muydu? bir öpücükle geçiştirseydim?

ey şuh i sertab

olmamış albümdür.
"hadi bu sefer" diye diye tüm şarkıları dinledim ama, sertab erenerin o tiz ses tonu hiç gitmemiş şarkılara, oldukça düz ve sıradan kalmış, sanki enstrümanlar ayrı telden, sertab ayrı telden çalıyor; bir şeyler eksik.
sözün kısası, sesinin hakkını her daim vermekle beraber, ve tabi ki sıfır hata ile okumasına rağmen, olmamış.

büdüt: belki ben türk sanat müziğini bir parça ağdalı* ve daha tok seslerden dinlemeyi sevdiğimden bana hitap etmiyordur. olabilü.

göt olunan anlar

doğum günümün yaklaşıyor, kocamın bana alacağı hediyeyi internetten sipariş vereceğini ağzından kaçırmasıyla hemen harekete geçtim. hiç de zor olmayan bir tahminle hepsiburada.coma girdim ve yine hiç de zor olmayan tahminlerle kocamın kullanıcı adı ve şifresini bulduktan sonra siparişlerim kısmına geldim vee dün verilmiş bir sipariş!! tam elim giderken aldı beni bir vicdan! "kızım tranco, bu yaptığın hiç hoş değil, bekle sürpriz olsun, zaten gizlice hesabını girdiğini bi çakarsa vay haline" gibi iç çekişmelerinden sonra dayanamayıp siparişi açtım. işte sonuç:

1. ışıklı küllük
2. cam filmi çekme aparat seti
3. 6m rulo cam filmi
4. kontrol kalemi
5. hatalıysam aramızda kalsın araba vantuzu
6. siyah bagaj çantası

peşin edit: doğru tahmin! arabamızı yeni değiştirdik!!!!!! ggrrrrrhhh!!

yıldırım demirören in tff başkanı olması

haluk ulusoysuzun da aday olacağını duyduğumdan beri 180 derece çark edip tam gaz desteklediğim durum.
mehmet ali erbil bile başkan olsa nazarımda yeğdir.

haluk ulusoy tekrar tff başkanı olsun diyen gsli

babasının oğlu tff başkanı olsa, kendisine bu kadar faidesi dokunmayacağını bilen gslidir.

entry ve nick uyumu

(#14651294)
cuk oturmuş.

nerelisin sorusuna verilecek iğrenç cevap

(bkz: ben de harranlıyam)

20 şubat 2012 geleneksel fazıl say çemkirmesi

sevgili fazıl say,

şu anda hangisi olduğunu hatırlayamadığım bir filmde, uzaylı saldırısıyla karşı karşıya kalan dünyamızı kurtarmak için amerika başkanı, evet bizzat kendisi, amerika bayraklı savaş uçağına atlayıp dünya için en ön safta kendini feda ettiğinde, ya da amerikalı astronotlar dünyaya çarpmak üzere olan meteoru engellemek için yine gözlerini kırpmadan ölüme gittiklerinde, siz sanırım "meğer amerikalı olunmalıymış, meğer farklı dinden olan biz doğulular hiç de muhteşem değilmişiz" diye düşündünüz.
ve sanırım o kadar çok bu minvalde film izlediniz ki, türk vatandaşından çok amerikan vatandaşı gibi davranıyorsunuz.

not: fetih 1453ü izledim. en azından anlatılanlar gerçek tarih, hiçbir zaman gerçekleşmeyen ve asla gerçekleşmeyecek olan hayal ürünü olayların kurgusundan ibaret değil!

edüütt: ilk film kurtuluş günü imiş, kalem dusmani kalemtrasa teşekkür. diğeri de malumunuz armageddon.

fetih 1453

bugün filmi 22.55 seansında izledim ve işte izlenimler: (eser miktarda spoiler içerebilir)

-film beklentilerimi karşılayabildi diyebilirim. savaş sahneleri, özellikle de kılıç dövüşü sahneleri inanılmaz başarılı olmuş, bireysel olarak oyuncuların çok iyi çalıştığı belli.

-ilk bölümde bazı sahneler çok kopuktu. örneğin kendimizi birden konya ovasında, karamanoğulları ile savaşmaya hazır bir ordunun ortasında buluverdik. moradaki sahneler de öyle. karanlık bir fonda aniden birbirine giren mora ve osmanlı askerleri belirdi ekranda. oraya ne zaman nasıl gidildi, çok iyi bağlanamamış.

-filmde ulubatlı hasanın etkisi çok fazla var. karakterin gerçek olup olmadığının bilinmediğinden dem vuruyor eleştirenler, evet bilinmiyor ancak bu fetihin halk tarafından genel kabul görmüş yadsınamaz bir karakteridir hasan ve bu filmde de olmazsa olmazdı bence.

-hasan ile şovalye guistiniani arasındaki teke tek mücadele bana 300 spartalıyı hatırlatmadı değil. biraz abartılı olduğu doğru. şovalyenin, hasanın kafasını kütüğe vurduğu sahne için filmi beraber izlediğimiz bir arkadaşım "kafayı öyle vurunca kalkabilir mi insan" diye bi yorum yaptı, yıllarca bayıla bayıla izlediğimiz o amerikan filmlerinde ne ölmeyen adamlar gördük, buna mı takıldın be canım?

-aşkın dozunu biraz fazla kaçırmışlar, misal yüzüklerin efendisi üçlemesinde aragorn ve arwenin aşkı o kadar dozundaydı ki hassas teraziyle tartsan bu kadar olmaz, filme de bir tutam koyalım derken bir avuç kaçırıvermişler gibi.

-bazı saçmalıklar ve klişeler de yok değildi hani, metrelerce öteden hasan ve eranın kesişmesi, ve hasanın ayakta ölmesi ve hemen akabinde esas kızın elini karnına götürüp okşama klişesi. pembe dizi mode on.

-gemilerin karadan yürütülmesi olayı biraz es geçilmiş sanki. ancak bu durum anlaşılabilir çünkü bu taktik nasıl geliştirildi, duyduklarında vezirler, paşalar, askerler nasıl tepki verdi, hangi güzergah kullanıldı gibi bilgiler çok az olduğu için, bir kurgu yaratılamamış olabilir. ama insan "yine de..." demekten alamıyor kendini, ne de olsa fetihin dönüm noktası bir hamle.

-yapılan eleştirilerin aksine fatihin filmde sindirildiğini düşünmüyorum, aksine herkesin bildiği gibi fatihi en başta konstantin olmak üzere herkes küçümsemişti, imparatorun, papanın vs. bu kadar böbürlendirilmesi normal. sadece babasının tesbihini koparıp da üzerinde çocuk gibi tepinmesini komik buldum.

-bir de macarlara noldu merak ediyorum. gelemediler, yolda başlarına bir şey mi geldi acep?

-fatihi oynayacak karakteri kim seçtiyse helal olsun demek istiyorum.

-papaz genadiusu oynayacak karakteri kim bulduysa... lan neyse bişey demiyorum..

-savaş meydanında fatih ve konstantinin konuşması süperdi.

-fatihin savaş bittikten sonra (aynı zamanda filmin sonunda) ayasofyada bir çocuğu kucaklaması reklam kokan hareketler gibiydi. gereksiz olmuş. (bkz: bushun burnunu sıkan çocuk)
film eğer, fatihin at üstünde konstantiniyyeye girdiği, tablolaştırılan şu meşhuuur sahne ile bitseydi dadından yinmezdi vallaha.

-sonuç olarak özet geç diyenlere: asırlardır her mecrada övünüp durduğumuz fatih sultan mehmetin istanbulu fethi hadisesini film yapmaya kimsenin maçası yetmediği için, türk sinema tarihinde teknik açıdan şu ana kadar yapılmış en iyi film olduğu için fatih aksoyu tebrik etmek ve ona saygı duymak gerekir.
izlemek ve izlettirmek gerekir.
her filmin hataları olacaktır elbet ama biz türklerin biraz olsun "kendimizi yerden yere vurma" hastalığından kurtulup filmin hakkını vermemiz gerekir.
ben verdim gitti!

sevgililer günü

arkadaş ne yaygara yaptınız be! yok kapitalist düzenmiş, yok sevgiyi paraya çevirme günüymüş, biraz da diğer günlerde "kendiliğinden" hediye almayı aklına bile getir(e)meyen sevgililere sahip kadınları düşünün!

maçı kaybetme bahaneleri

yan yattım, çamura battım...

öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

farenin tekerleğine basınca sayfaların yeni sekmede açılıyor oluşu.
sürekli sağ tık+yeni sekmede aç kombinasyonunu kullanan biri olarak ufkumun ne ka geliştiğini siz tahmin edin artık. süpermiş la!

depresyona sokan şarkılar

nev- bazen
"umurunda mı hayatın, senin küskünlüğün?"

balıkesir

yaşanılarbilirlikten en uzak şehirlerden bir tanesi.
kısır, alışveriş yok, sosyal aktivite yok, tiyatro, konser vs. zaten hak getire.
esnafı keyif ehli, yaz kış demeden saat 6dan sonra dükkanı kapatır gider, haftasonu nöbetçi eczane arar gibi kuyumcu ararsın. pazar günlerinden bahsetmeye gerek görmüyorum bile.
körfez ilçeleri olmasa şu anki nüfusunun yarısına sahip olamaz, ki yazın da olan budur zaten. deyim yerindeyse körfez için katlanılan bir şehir.
izmir ve bursaya yakın olması bir avantaj tabii, yoksa daha da katlanılmaz olurdu.
bir de havası inanılmaz kirli. kış aylarında akşam 5 dk dışarıda kalsan iliğine kadar is kokarsın.
pazarı, çaşısı ucuz. öğrenci ve memurlar için ideal. o yüzden memur şehri.

eğer mecbur değilseniz, uzak durun.

neil patrick harris

38. People's Choice ödül töreninde komedi dalında en sevilen aktör ödülünü alan kişi. yirim.