bugün

feodalite'nin hüküm sürdüğü, halkın sınıflara ayrıldığı, düşük statülü kesimin çalışmaktan, yüksek statülü kesimin boşluktan ötürü canından bezdiği devirlerdir. zira köylüler çalışa çalışa bir hal olurken, burjuvalar ya da askerler de can sıkıntısıyla haçlı seferleri'ne çıkmışlar, daha sonra da yüzyıl savaşları felan yapmışlardır... delidirler, uzak durulmalıdırlar.

o dönemdeki sınıflandırmalar şu şekildeymiş;
1- askerler: bu grup genelde şovalyelerden oluşurdu. toplumun en üst kesiminde bu grup üyeleri var olurdu.
2- din adamları: aslında bu grubu pek sallayan olmazdı ama, bişey de diyemediklerinden bişey diyen olmazdı!! halktan toplanan vergilerden aldıkları paylarla, cennetten sattıkları tapuların parasıyla * felan çok çok zenginleşmişti bu grup...
3- burjuvalar: bu dört grup arasındaki en görgüsüz gruptur!! günümüzün sosyetesi olarak adlandırılabilir bu grup.. genelde ticaretle uğraştıklarından, orta çağın sonuna doğru çok zenginleşmişlerdir. kelime anlamı; şehirli, demektir...
4- köylüler: tüm sistemin taşıyıcı kolonları... aslında bu köylüler de iki sınıfa ayrılırlardı:

a) serbest köylüler: bu türdekiler, kendilerine ait evlerde, kendilerine ait arazilerde oturabilirlerdi. o kadar özgürlerdi ki bunlar, evlenebilir, hatta bir yerden bir yere göç bile edebilirlerdi. şunu da yazayım da ne kadar özgür olduklarını anlayın; toprak ya da mal alım-satımı bile yapabilirlerdi bu gruptaki köylüler... sorumlu oldukları taraf ise, arada sırada derebeyinin angarya işlerini yaparlar, hergün vergi alınsa bile ses çıkarmazlardı. e o kadar da olsun artık dimi!!

b) köle gibi köylüler: bu gruptakiler ise, sadece ve sadece yaşama hakkına sahipti... efendileri istemediği müddetçe evlenemezlerdi bile mesela. başka bir yere göç edemezlerdi, kendilerine ait bir arazileri olmazdı. köle gibi görünseler de aslında köle değildi bunlar...ilginç!!
feodalite nin ve skolastik düşüncenin hüküm sürdüğü rasyonel düşünen insanların sona erdirdiği avrupa cinsi.

içinde bulunduğumuz çağda ortadoğu nun haliyle feci benzerlik gösterir.bu dönemin bitmesini sabırsızlıkla bekliyoruz;önünde ortaçağ avrupası gibi bir örnek varken nasıl bu duruma geldiğini de anlamıyoruz!
ingilizlerde banyo sadece yılda bir kez, baharda yapılırmış. aynı fıçının içinde ve su değiştirlmeden ilk önce baba, sonra anne, sonra da çocuklar yıkanırmış. Bunun yanı sıra coğrafi keşiflerle amerikaya gitmişler, devlet kurmuşlardır bunlar. sonra da oraya öğrenim göremeye giden bir türk kızına densiz bir profesör odasında şunları deme cesaretini göstermiştir:"Bak biz her gün duş alırız. biliyorsun değil mi?" "Siz pissiniz, bilmezsiniz" anlamında söylemiştir bunu. Onlar pisliğin içinde yatarken bizlerin evlerinde tuvalet ve banyosu vardı.
Not: Yazdığım olay maalesef aynen yaşanmıştır.
hristiyanlık kılıcıyla birlkikte istismarların, hoşgörüsüzlüğün ve yobazlığın hatta dinsel katliamların en üst seviyede yaşandığı dönemdir. ha bu kökten savaşçı ve katliamcı toplumlar nasıl oldu da birkaç yüzyılda modernlik ve özgürlükle anılmaya başlarken, tam tersine hoş görü ve adaletin eşitliğin dini müslümanlık, terörle anılmaya başladı. bunu bir türlü almaz kafam işte. sanırım araplara sormak lazım bunu.
klisenin yıkanmayı yasakladığı, rahibelerin yalnızca ellerini ve yüzlerini yıkayabildiği, tuvalet kullanmayan avrupalılar, lazımlığa işer/sıçar akabinde bu pisliği sokağa boşaltırdı. tavanlar kamıştandı, kediler, böcekler, kuşlar buraya yuva yapar, çok yağmur yağdığında odanın içine düşerlerdi. (its raining cats and dogs) zemin topraktı, sadece zenginlerin evlerinde zemin ahşap ya da başka bir malzeme olabiliyordu.

yıkanma seromonisi şu şekildeydi, büyük bir fıçıya su konur, önce evin en büyük erkeği, sonra en büyük kadını fıçıya girerdi, sonra diğer erkekler, kadınlar, en son da çocuklar ve bebekler. haliyle su epey kirlenmiş olurdu.

mayısta topluca yıkanılır, haziranda evlenilirdi çünkü hala çok kötü kokmuyor olurlardı. gelinler, kokuya engel olmak için bir demet çiçek taşırlardı.

bu sefalet, yoksulluk ve kir içinde yüzyıllarca yaşayan avrupalılar, haçlı seferleri vasıtasıyla anadoluya, arap yarımadasına geldiler. karşılaştıkları medeniyet şaşırtıcıydı. temiz, medeni müslümanlar bilimde, teknolojide, tıpta epey ilerlemişlerdi. onlardan öğrendikleri herşeyi avrupaya götürdüler, ve tarihte rönesans denilen dönem bu yüzyıllarda başlar.

italyan şehirleri ticaret yapmaya başlar, müslüman alimlerin kitaplarını kendi dillerine çevirirler, arapların kendi dillerine çevirdikleri antik yunan eserlerini avrupa'ya yeniden tanıtırlar, tıpta, teknolojide gelişirler, sorgulamaya, düşünmeye, klisenin otoritesini eleştirmeye başlarlar.
Günümüz ortadoğu ülkelerinden beter olandı. Halbuki eskiden bağdat bilimin kalbi iken şimdi aynı avrupa bilimin merkezi. Demek ki bir şeylerden ders almışlar.
aynı dönemde doğu medeniyeti en parlak dönemini yaşamıştır. (bkz: osmanlı)

"e biz ne demeye orta çağa karanlık diyoruz o zaman?" sorusu aklınıza gelmiştir. tarihimizi avrupa merkezli işlediğimizden olabilir. peki neden avrupa merkezli? valla bilmiyorum, neden acaba?
afedersiniz ama ortalığı bok götüren bir yermiş.
inanması güç ama o günlerden bugünlere faşizm ve sömürgecilik sayesinde gelmişlerdir. şimdi ise kapitalizmin etkisiyle liberal ve demokrattırlar.
---hepsi gerçek---

tuvalet ve banyo kültürleri olmadığından -çok afedersiniz- sıçtıkları bokun içinde yatarlarmış. hatta fıransızların topuklu ayakkabıyı paçalarına bok bulaşmasın diye bulduğunu biliyor muydunuz? aynı şekilde parfümü de bok kokusunu bastırması için keşfedenler fıransızlardan başkası değildir.

---hepsi gerçek---
genlerini günümüze kadar taşımış dönemdir. bunlarda ne vicdan ne cesaret vardır. ilkel dürtülerinden asla sıyrılamamışlar ve onları medeniyetle tanıştıran doğu ya, afrika ya ve amerika kıtasına katliamı armağan etmişlerdir.
bu mağara adamlarının tek bildiği yok etmek ve hep daha fazla istemek olmuştur.
erkeklerin kadınları toplumda süs objesi olarak görmekten, toplantılar düzenleyip, balolara gitmekten başka işinin olmadığını düşündüğü bir çağdır. kadın siyasi hiçbir akıma dahil edilmez, sisteme ilişkin fikirleri önemsenmez, her zaman erkeğin arkasında durur bir pozisyondadır orta çağ avrupasında. gelişmişliğin, kadına saygının avrupadan çıktığı zannedilir halbuse bu hepimizin ortak bir yanlışıdır.
islam dünyasının şuan yaşadığı dönemdir müslümanlar aydınlanma ile ortaçağı geride bırakan hırıstiyan dünyasına laf yetiştirmek yerine örnek alsalar çok daha iyi olur.
Yobazlarla dolu kirli bi dünya.

Ama nedense hep o pis gri kıyafetlerle dolaşmak istediğim için o zamanlarda 3-5 gün olsa da yaşamak isterdim.
(bkz: engizisyon)