bugün

1934 senesinde Paris’te felsefe dalında ilk doktor ünvanını edinmiş Türk olan fikir adamı Nurettin Topçu’ya üniversite geleneği icabı yüksek notundan dolayı istediği ödül sorulur. Topçu maddi mükafat tekliflerini reddeder; üniversitenin giriş ve çıkış kulelerine bir gün boyunca Türk bayrağı asılmasını talep eder ve isteği yerine getirilir.

Doktora tezi: Conformisme et révolte: esquisse d‘une psychologie de la croyance (Uyumluluk ve isyan: inanç Psikolojisinin Taslağı) Bu çalışma yıllar sonra “isyan Ahlakı” ismiyle Türkçe’ye çevrilip basılmıştır.

Kaynak:
TDV islam Ansiklopedisi, Cilt: 41, s. 248-253
Sılay, M., Nurettin Topçu’nun ideali, Hece Dergisi, Sayı: 109, Ocak 2006, Ankara, s. 398-399
Şehsuvaroğlu, L., Nurettin Topçu, Alternatif Yayınevi, 2005, Ankara, s. 15
Gündüz, M., Diyar-ı Ecnebide Tahsil-i Serüvenimiz (1830-1950), Eğitime Bakış Dergisi, Yıl: 11, Sayı: 14, Temmuz/ Ağustos/ Eylül 2015, s. 21-36

görsel
Türk yazar, akademisyen ve fikir adamıdır.
"Kalpsizlerin cenneti olan bu dünya bize vatan olmayacak!"
Adam derin; bizse bir o kadar sığ...
(varsa tabi) Raflarda kitabını gören sığ gençlik "nurettin mi bu ne ya?" deyip geçer zaten.
Adı "noraldin arsenal" falan olsaydı belki bir şansı olabilirdi gençliğimizin gözünde.
büyük bir türk felsefecisidir.

döneminin anadoluculuk akımının en önemli temsilcisidir. türk islam ahlakı ve marksist sosyalist görüş arasında bir köprü kurmaya çalışan, arafta kalmış dönemin diğer anadolucuları gibi hem sol hem de sağ kanadının hezimetine uğramıştır.

ayrıca kendisi sorbonne' de doktora yapan ilk türk felsefe öğrencisidir.
bu başlığı açan, keşke iznik konseyi toplantısına katılsaymış dedirtir.
Türkiye bir yere gelecekse eğer bu, senin çizdiğin milliyetçilik ve ahlak çerçevesinde olacaktır. Ölüm yıl dönümünde allahtan rahmet diliyoruz.
hayatına, kendisine dair her şeyi bilmek istedigim tek canlı belki de nurettin topçu' dur. kendisini bir kaç yıl önce bildim, bildikce bilmek istedim, ruhunun her detayını, hissettigi her duyguyu, düşünürken kendini kaybettiği her fikri bilmek istedim. sonra baktım ki kim olursa olsun, insan bitip tukenmek bilmeyen, bildikce kendini onda bulduğun ve bagladigin bir varlıkmış.

fikir yazıları elbette çok dürüst ve yerinde anlatılmış yazılardır ama beni etkileyen beni ona bağlayan bu değil eminim..
belki benim ona bağlı olduğumdan yüz kat fazla bağlandığı bir ruh ya da Allah ın ta kendisiydi onu bu derece farklı kılan. kendimi kesfetmemi amacımı bulmamı sağlayan 'şey' muhtemelen bununla aynıydı.

sonra zaman geçti ve nurettin topçu yanı başımda bana daima yoldaş olan hocam oldu, ogretmenim oldu, can dostum oldu. minnettarım sana nurettin hocam.
kendisini rahmetle anıyorum...
nurettin topçu bir çok insanın söylemeye cesaret edemediği bir gerçeği gözler önüne koydu: bizim Allah'ımız isyanın Allah'ıdır!
Kim o bağlandığı makamlardan, boyun eğdiği putlardan kafasını kaldırıp bu gerçeği görmeye cesaret edebilir ki! günümüz Dünya insanına bakıldığı zaman karşımıza maalesef şöyle bir tablo çıkıyor: müslüman ı hristiyan ı dinsizi genci yaşlısı okuyanı cahil olanı... fark etmeden hiç kimse düşünmeye bilmeye okumaya meyil vermiyor. istenen buydu halbuki,istenen kimse okumasın kimse bilmesin herkes önünde ki lokmasına baksın. Türk gençliği ise sadece atalarını övmekten, onların yaptığı işin mühimliğinden bahsetmek ile ülkesine sahip çıktığını zannediyor! hiçbir insan, hiçbir cemaat, hiçbir parti ya da hiçbir birey suçsuz ya da ötekinden daha az suçlu değildir. bir şeyler yapmalı, büyük şeyler olmalı suçumuzu görüp, hatamızı kabullenip oturmamalı. harekete geçmeli isyan etmeli, bu isyan önce kendimize sonra biz insanları bu hale getirenlere olmalı. iki üç tane ite meydan bırakmamalı!
Bugün Nurettin Topçu Hoca'nın vefatının sene-i devriyesi...
1975 yılının 10 Temmuz'unda ruhunun ufkuna yürüdü Topçu hoca...
"Yapabileceğiniz her şey vazifenizdir." diyen hoca, emeklilik yıllarında daha çok üretmeyi planlıyordu, projeleri vardı. Ama kader... Emekliliğinden sadece 8 ay sonra vefat etti.
"Dostlarınıza karşı zekânızı kullanmayınız." diyen hoca, sözünü budaktan esirgemezdi. "Fert olarak yaşamasını bilen insan, hakkın çiğnendiği yerde haykırmak ister." derken; hocasından muallimine, siyasetçisinden entelektüeline herkes onun "haklı eleştirilerinden" nasibini alıyordu.
"Mektep mabed gibidir." diyerek 40 yıllık muallimlik hayatında ne bir kez abdestsiz sınıfa girdi, ne de dersine 1 dakika geç kaldı.
"Bizi bu rüya hayatında sürüm sürüm süründüren, menfaat emellerimizdir." diyerek mütevazı ve kanaatkâr bir hayat sürdü, "insanın affedilmez şaşkınlığı, düşmanı kendi dışında aramasıdır." diyerek de hep aynaya baktı, özeleştiri yaptı...
Ve idealindeki Türkiye'yi resmederek aramızdan ayrıldı... Ruhun şâd olsun.
"Yarınki Türkiye’nin kurucuları, yaşama zevkini bırakıp yaşatma aşkına gönül verecek, sabırlı ve azimli, lakin gösterişsiz ve nümayişsiz çalışan, ruh cephesinin maden işçileri olacaklardır. Bu ruh amelesinin ilk ve esaslı işi, insan yetiştirmektir. Hünerleri hep fedakârlık olan bu hizmet ehli gençler, hizmetlerinin mükafatını da hizmet ettikleri insanlardan beklemeyecekler, sonsuzluğa sundukları eserin sesinin akislerini yine sonsuzluktan dinleyeceklerdir."

Ben kendisini geç tanıdım ama ondan çok şey öğrendim.
imkânım olsa okullara "Biyografi Dersleri" koyardım ve o dersin müfredatı içerisindeki ilk 10 isimden biri de mutlaka Nurettin Topçu olurdu.
Tavsiyemdir; Topçu hocayı tanıyın, okuyun.
Tanıdıkça sevecek, sevdikçe okuyacaksınız.
"Cemiyet için ahlak, insanları iyi idaren ibaret bir siyasettir.Cemiyet, kuvvete hayrandır; gururu kutsallaştırır, Kahraman'ları alkışlar. Aynı zamanda, Korkut'a düşkündür. Korktuğunu sever.Cemiyetin en büyük lütfu alkıştır. Fahişe de olsa, bir kere alkışladıktan sonra o insanı sever ve ona teslim olur."
Büyük insan.
türkiye' de dünya görüşü nedeniyle akademiye alınmayan ve liselerde derslere girmek zorunda bırakılan doç. unvanlı felsefecidir. ne yazık ki millet olarak değerlerimizin sürünüyor olması bize keyfi veriyor (!)
Var olmak ve isyan ahlaki kitaplatinin yazari türk düşünür.

Farkindalik yaratan ufuk acan , milliyetci izlenimi veren ancak anadolu milliyetcisi olan degerli feylesof.
Kendisi milliyetçi olarak bilinen Türk düşünür. iradenin Davası kitabında Ziya GÖKALP'i ciddi bir dille eleştiren, ferdiyetciliğe ciddi manada önem veren yalnız ferdiyetciliğin şahsiyeti beslemesi gerektiğini makul gerekçelerle açıklayan, devlet kavramına ciddi anlamlar yüklemesine rağmen yıkılması zaruri olan hallerinde mevcudiyetinden bahseden, Türk Milliyetçiliği fikrini taşıyan ben'i anlatan isyan etmenin haklı yönleri olduğunu iddia eden rahmetle andığım ve an itibariyle iradenin davası kitabını okuduğum mütefekkir.
islam dünyasındaki hastalığa koyduğu teşhis ile bir tür doktor.

--spoiler--
Türlü sefaletlerle ihtirasların parça parça böldüğü hasta bir vücudu andıran islam dünyası, en bedbaht devirlerinden birini yaşıyor ve her islam memleketinde ruhlar birbirinden ayrılmış, birbirlerine saldırıyorlar. Her sene yüzbinlerle ziyaretçi ile dolan Kabe\'nin etrafında ruh birliği ve beraberliği meydana gelemiyor. Bunun sebebi ne siyasi, ne iktisadi, ne de esasında ilmi ve fikridir. Bu halin sebebi, islam\'ın temeli ve Kur\'an \'ın özü olan ahlakın kaybedilmiş olmasıdır. Bugünkü müslümanlar, birtakım geleneksel hareketleri dikkat ve titizlikle yapmaktan başka endişesi olmayan, ilkçağın ve ilkel devrin sihirbazlarını andırıyorlar. Kur\'an harikası olan ilahi ahlak islam diyarında çoktan gömülmüştür.Ahlak idealine karşı ruhlarda işlenen bu zulmün tarihte çok tekrarlanan tehditleri, bugün büyük sanayi medeniyetinin insanı makinalaştıran ve makinaya esir yapan zulmüyle elele vermiş bulunuyor. Belki yakın bir gelecekte büyük petrol kuyularıyla islam ülkelerinin tröst sahipleri bu vasıflarını şeyhlikle birleştireceklerdir. insanlığın beşbin yıllık ruh ve vicdan eserini inkar ederek düşünmeyi günah sayan sefaleti din diye tanıtan gerilikle taassup, bu zulme sığınmış bulunmaktadır. Kalbe karşı gelen kaideleri islam çerçevesi içinde insan ruhunun esaret zinciri yapmakla geçinenler kendilerine din adamı dedirttikçe ve halkın bunlara hörmet ve itibarı devam ettiği müddetçe islam dünyasının, içinde yüzdüğü sefaletten kurtulması imkansızdır. ( islam ve insan / mevlana ve tsavvuf)
--spoiler--
başlıca eserleri: iSYAN AHLÂKI, YARINKi TÜRKiYE, AHLÂK, AHLAK NiZAMI, AMERiKAN MEKTUPLARI, BERGSON, BÜYÜK FETiH, KÜLTÜR VE MEDENiYET, MEHMET ÂKiF, MiLLET MiSTiKLERi, FELSEFE, MANTIK, PSiKOLOJi, SOSYOLOJi, TAŞRALI, REHA, VAR OLMAK, iRADENiN DAVASI, iSLÂM VE iNSAN, TÜRKiYE\'NiN MAARiF DAVASI, VAROLUŞ FELSEFESi.
soner yalçın'ın Bu dinciler o müslümanlara benzemiyor isimli kitabında adı bolca geçer.

--spoiler--
"Bunlar cam arkasından sakal öperek hırka takdis etmede dindarlık var sandılar. insanın nefesinden şifa umdular. Medeni nikahı eksik bulup imam nikahında keramet aradılar. Tesbih sayısında hikmet buldular. Günahları rakamlarla ölçtüler. Duaları sesli yaptılar. Merasimle ruhlarını tatmin ettiler. Böylelikle eşyanın hayatına sayıları tatbik etmekle muazzam bir dini matematik sistemi ortaya çıktı. Bu matematiğe sadakat imanın şartı oldu. Dinden bütün ruh sıyrılarak kendisiyle hiç alakası kalmayan bir iskelete iman adı verildi." Nurettin Topçu...
--spoiler--
fikir hayatımıza ve düşünce dünyamıza katkıları inkar edilemeycek derin bi insan...

yarınki türkiye, isyan ahlakı gibi eserleri sindire sindire, defalarca okunmaya değerdir.

--spoiler--
biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. ferdin, sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir irade karşısındaki uysallığını kabul ediyoruz.
--spoiler--

isyan ahlakı adlı eserinde geçen bu cümleler, hayat düsturu edinilebilecek kadar güçlü ve derindir...
denizli'ye sürgün edildiğinde said nursi ile birçok kez görüşen ilim insanı.

abdulkadir badıllı'nın derlediği mufassal tarihçe-i hayat'ta şu bilgiler var:

--alıntı--

"l934'de ilk defa muallim oldum. Hareket mecmuasında yayınladığım bazı yazılar yüzünden şimşekleri üzerime çektim, takibata uğradım. Zamanın maarif vekil olan Hasan Ali Yücel'in sık sık başvurduğu sürgün cezasına mâruz kaldım.

"l944'de istanbul'dan Denizli'ye tayin oldum. imtihan ayı olan Haziran'da Denizli'ye gittim. Şehir Oteline indim. Ödemiş'te savcı olan Muslihiddin Sönmez ve ablası Seher Sönmez vasıtasıyla Bediüzzaman Said Nursi'yi tanıdım. Üstad Otelin üst katında oturuyordu.

"Bütün şehirde onun ismi dolaşıyor, herkes ondan bahsediyordu. O günlerde Denizli'de devam eden mahkemesi neticelenmiş ve beraat etmişti. Beraatten sonra Şehir Otelinin üst katında bir odaya yerleşmişti, orada kalıyordu. Sıkı bir kontrol altındaydı. Yanına gidip gelen ziyaretçiler de aynı şekilde takip ediliyor ve tesbit ediliyordu. Ziyaretçiler yanında çok az kalabiliyor, hemen çıkıyorlardı. Akşam yemeklerinde herkes çekilip gidiyor, otelde kimse kalmıyordu. Hatta otelin katibi de yemeğe çıkıyordu. Ben de o sıralarda yanına çıkıyordum. Yarım saat kadar kalıp ziyaret edip, görüşüyordum. Din, iman, ahlâk, gençlik ve cemiyet meseleleri ile alâkalı konuşuyordu.

"Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, eserlerini bilirkişiye havale etmiş, liseden iki kişiyi bilirkişi tayin etmişler. Zannediyorum bunlardan biri edebiyat, bir diğeri de tarih hocasıydı. Bunlar dinsiz adamlardı. Hele biri büs bütün yılandı; sonradan fecî şekilde ölüp gitti. Ben Bediüzzaman'ı ziyaret ettiğimde kendisi bana: 'Onları bana gönder de ben onları dine davet edeyim' dedi. Ben de: 'Efendim onlar çok fena adamlar, vazgeçin' dedim. Bunun üzerine: 'Peki öyleyse ehvenini getir, az fena olanı çağır, ben onları dine davet edeceğim, ben onları affettim' diyordu. Bediüzzaman'daki büyüklüğe bak, biz olsak başını ezmeli deriz, 'Ben onları affettim' diyor. işte büyüklük budur. Ruhî bir ışıktır bu..

"Hakikaten onlardan birisi biraz daha (diğerine kıyasla) mutedildi. Fakat Tahir ismindeki çok fena bir adamdı. Mehmet Akif'in: 'Acırım tükrüğe billah tükürsem yüzüne' dediği gibi birisiydi. Rahatsız ederler, kimbilir ne söylerler, canını sıkarlar, diyen ben onları çağırmadım.

"Bediüzzaman çok büyük bir insandı: 'Ben onları affettim,' diyordu. insanın, idamına sebep olacak şekilde aleyhinde olanları affedebilmesi büyük bir fazilettir.

"Herkese dâvâsını anlatırdı"

"Hareket adamı idi, girişkendi, herkesle konuşurdu. Davasını anlatırdı. Pısırıklığa ve miskinliğe taraftar değildi. Otelin kaldığı odadaki penceresi genişti. Bir gün ziyaretine gittiğimde oraya oturmuştu, dışarıya bakarak Denizli'de bir zamanlar 62 medresenin bulunduğunu, bunların hepsinin kapatıldığını üzülerek anlattı: 'Bu sebepten ben muallimlere dargınım' dedi.

"Akşam yemeğini getirdiler, mükellef bir sofraydı. Getiren garsona yemeği iade etti: 'Bunu fukaralara götür' dedi. Yanında zeytini vardı, yemeği kabul etmedi, ekmeğini zeytin taneleriyle yedi: 'Bir ekmeği l5 gün bitirebiliyorum' dedi. Semaveri vardı, çay kaynatıp çay içiyordu, bize de ikram etti. Hapishaneden yeni çıkmıştı.

Odada eşya olarak hiçbirşey yoktu. Eserleri yazma ve formalar halindeydi. Binlerce yazma kitap ellerde dolaşıyordu. Her tarafta yazılıyordu, köylerde, kazalarda hep Nur Risaleleri çoğaltılıyordu. O devir gönül alıcı bir devirdi. Güneşin doğuşu gibi bir zamandı.

"O tarihlerde Denizli'nin Güvençli köyüne gitmiştim. Bir akşam beni bir eve misafireten çağırdılar. Gittim. Gece dama çıktık, lüküsü yaktılar. Bediüzzaman'ın yeni bir risalesi çıkmıştı. Köylülere onu okuyacaktım. Tam ben okuyacağım esnada, onlar benden evvel davranıp başka bir risalesini çıkarıp okumasınlar mı? Hayret içerisinde kaldım.

"Her evde onun eseri yazılıyordu"

"Her evde, her köyde onun eserleri yazılırdı.... Onbinler sahife çoğaltılırdı... Böyle bir şevk vardıı. O akşam da şevkle okudular, biz de tatlı bir sevinç ve haz içinde dinledik.

"Kerametler, fevkalâdelikler, hep Allah'tan gelir. Veli insanlara Allah'tan ne gelirse, kalblerine ne doğansa onu bilirler. Bu haller Allah'tan gelir onlara, Allah'a teslimiyetin meyvesidir bu haller, veliler için.

"Güveçli'de bir ay kadar kaldım. Döndüğümde Bediüzzaman da Denizli'den ayrılmıştı. O zaman da talebelerinden Hasan Feyzi ile tanıştım ve görüştük. Âşıktı o, muallimdi. Ona da Muslihiddin Bey götürdü beni. Sevimli bir insandı. Temiz ruhlu bir insan. Sevgi ile yaşayan bir adamdı. Bediüzzaman'ın aşk ve muhabbetinden vefat etti. Ondan ayrılığa dayanamadı. Bilmiyorum, insan böyle vefat eder mi?

"Bediüzzaman Denizli'de iken yanına gelen polis müdürüne hiddet etmiş: 'Git, temizlen de gel' dmiş. Adam hakikaten temiz değilmiş.

"Çok mert ve cesurdu"

"Çok mert ve cesur bir hali vardı. Cesareti, kerameti pek çoktur, saymakla bitmez. Sonra zekâsının buluşları fevkalâdedir. Musibetlere sabırla razı olmuştu... Kendini vermişti Allah'a... Zaten o eserler hep o hallerin mahsulüdür. Bütün Denizli'de onun zevki ve şevki vardı. Dost-düşman ona hayrandı. Denizli'nin gecesi, gündüz olmuştu... Fethetmişti o Denizli'yi, Onun ruh ve aşk tarafına ulaşılamaz. Onun Allah'a yakınlığı bambaşkadır. O yakınlık bir lütf-u ilâhidir.

"Sabrı, inzivası, şükrü bam başkadır. para nedir bilmez, dünya gözüne görümmezdi. Böyle zatlara pratik bir maksat gözeterek gitmek, onları rahatsız eder. Ruh ve gönül sultanlarına dünyevî basit çıkarlar için müracaat etmek cinayettir, müthiş bir haksızlık ve anlayısızlıktır.

"Bana dua etti. inşaallah duası kabul olur. Kelimeler tam hatırımda değil. Ruhî feyzim için dua etti. Zaten umumiyetle hep böyle mânevî şeyler için dua ederdi.

"l952'de istanbul'a Akşehir Palas Otelinde de ziyaret ettim. Sonra bugünkü Büyük Postahanenin üstündeki ağır cezadaki son mahkemesine gittim. ikindi namazının vakti girmişti, kalktı: 'Siz kararınızı verin, ben namaza gidiyorum' dedi ve yürüdü. Hiç umurunda değil. Belki mahkûmiyet kararı verecekler, idam bile verecek olsalar hiç aldırdığı yok.

"Allah'ın lütfuna mazhar olmuştu, herkese vermez Allah bunu..."

--alıntı--
sıkı bir bergson'cu.
gazaliden etkilenmeler vardır kendisinde.
var olmak adlı eseri bir başyapıttır.
isyan ahlak'ı adlı kitabı da okunabilir.
'varolmak nedir sorusuna; düşünmek ve hareket etmektir' cevabı vererek beni hayal kırıklığına uğratmıştır.
"biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir 'irade' karşısındaki uysallığı kabul ediyoruz." diyendir.
Otomobil kullanımına karşı çıkar.
baslik iceriginin nurettin topçu basligina tasinmasi gereken isim.

not: burada yeniyim, formata aykirilikta kolayca ceza alinabiliyor anladigim kadariyla, eger bu yazimdaki gibi bir tanim formata aykiriysa bu mesajimi silin ama yonlendirmeyi yapmayi unutmayin, beni de caylak yapmayin, vallaha keserim. sozlugun iyiligi icin bu yonlendirme tavsiyesini veriyorum. bu tavsiyeyi nereden kime iletecegimi bilmedigimden buraya yazdim. cok mu stres yaptim lan? tirsiyorum oglum!

[ayni yonlendirme durumu erol gungor->erol güngör seklinde de uygulanmalidir.]
bu ulkedeki en ciddi filozoflardandir, her seyden once ve acilen bu sekilde tanimlanmalidir.

bir adim ileri gidildiginde, milliyetci dusunurlerden, en az erol gungor kadar kiymetli, hatta kimi yonleriyle benim gozumde daha oncelikli olanidir seklinde tanitabilirim kendisini. gorusumun bu sekilde olmasi, sosyolojiyi iyi bir felsefe zemini uzerine insaa etmek gerekliligine inandigimdandir.

kendisini hemen hemen tamamen okumus biri olarak fakir kanaatimce yaptigi en onemli is ahlak kavramini konformist ahlaktan hareket ahlakina cevirmeye yonelik memleketimizde atilmis en ciddi adimlari atmis olmasidir. bu yondeki adimlari atmaya calisanlar sadece ve sadece solcular/marksistlerdi, fakat butun cabalari havada kalmistir, bu genelde butun dunya solunun kaderi olmustur. mesela ali seriati "koylere komunizmi anlatmaya gidip ilk soz olarak 'allah yoktur' diyen, sonra yedikleri dayagin ertesinde kapitalist sistemin polisine siginan komunistler"den bahseder, bizim solcularin da felsefi alanda gayet iyi girisimleri olmussa da bu halka ulastirilabilecek uygunlukta olmamistir. hareket, isyan, sosyal adalet gibi konularda gercekten "bu topragin insani"na temas edebilecek sozleri soyleyen benim okudugum ve bilgimi genislettigim hacim itibariyle soyluyorum, nurettin topcu'dur. ne fayda ki birinci dereceden muhatabi olan ulkuculer yine de konformist ahlaki terk etmemektedirler/etmemekteyiz!

"din afyondur", "islam kolelestirir", "milliyetcilik kapitalizm usakligidir" iddialarina gayet elle tutulur argumanlarla karsi cikmis ve bu iddialarin haksiz oldugunu acikca ortaya koymustur. ayni zamanda ifratin keyif verici doruklarinda gezinin islamci-milliyetci fikirlerin de dogru olmadigini calismalarinda gostermistir. evet, bu paragrafimin fazla kapali oldugunun farkindayim, bir ara cay iceriz, derin derin anlatirim.

kendisinin temel kitaplari (felsefe-mantik-sosyoloji-ahlak-psikoloji vs.) mutlaka okunmalidir. bu kitaplar bu alanlardaki butun diger kitaplarin agdali, sacma sapan kelimelerle anlamsizlastirilmis anlatimlarina inat muthis yalin, muthis anlasilir ve muthis "dogrudan"dirlar. uzucu olansa takip edilmemis olmasi, yaptigi girisimlerin bakir kalmasi, sirt cevrilmis olmasidir.

millet anlayisi ve milliyetcilik anlayisi anaakim milliyetci dusunceden ve hakim milliyetcilik algisindan oldukca farkli, neredeyse buna zit bir mahiyettedir. iyi irdelenmeli, iyi bir kritige tabi tutulmalidir. zira fikriyatinda bugun bizim icin alinacak cok seyler vardir. alinacak cok seyler oldugu gibi asilacak, gelistirilecek, genisletilecek cok seyleri de barindirir ustadin dusuncesi. bu bahsi uzatmayacagim, aslinda uzamasi da gerekiyor, fakat sunu soyleyebiliriz ki adalet, islam ve anadolu turklugu ustadin en onemli uc anahtar kavramidir.

yarinki turkiye kitabindan bir paragrafi video yapmislardi, youtube'da kesin vardir, mutlaka bulup dinleyin, o gun bahsettigi yarinki turkiye'nin kurucularinin tam anlamiyla "bugunku turkiye'nin kuruculari", yani akp veyahut cemaat oldugunu gorecek ve vasiflardaki bu birebir uyusma sebebiyle bu ongoru yetenegine hayran olacaksiniz.

son olarak, kendisinden sizin icin ellerimle yaptigim bir alinti, afiyet bal seker olsun:

"uysallık terbiyesiyle bozulmamış olan her ferdin ruhu, fenalığa ve zulme isyanla karşı gelmektedir. hayvanlardan ve bütün varlıklardan bizi ayıran, isyan edici oluşumuz, yani hayatı muhafaza içgüdüsünün ve menfaatlerimizin sınırları dışında merhametimizi kırbaçlayarak bizi harekete sürükleyen, her zulme ve haksızlığa karşı ayaklanmamızdır. ahlak duygularının hepsi, büyük bir nehre dökülen ırmaklar halinde varlığımıza nüfuz ederek isyanımızı besleyici olurlar. isyanda gayesini bulan ahlaki duygunun diğerlerinden ayırd edici karakteri, onun harekete sürükleyici olması, samimi yani yaşanmış olduğu takdirde mutlaka hareketle nihayetlenmesidir."

"insan, medeniyet ve cemiyetin tesirleri ve bir de yaşın ilerlemesi ile olgunlaştıkça, gülmesi tebessüm şeklini alır; o da iradenin kontrolü altına girer." (bu cümledeki gülme kelimelerini bağlam itibariyle kahkaha şeklinde gülme olarak anlayınız.)

"insan olgunlaştıkça, kederlerinin ifadesinde de aşırı şekillerden kaçınıyor: hıçkırıklar tutuluyor; yüzdeki ağlayış çizgileri silinmeye başlıyor; sadece göz yaşları kederimizi ilan ediyor."

nurettin topçu, psikoloji, syf 87, 96, 97.

hakkinda yazmaya devam edecegim fikir adamidir.
sol cenahın arasına almadığı, "sağ"ın sahiplendiği bir değerdir topçu. tıpkı cemil meriç gibi.
yurtdışındaki başarılı ve takdire şayan bir eğitimden sonra yurda döndüğünde liseye "felsefe hocası" yapılarak mukafatlandırılmaya çalışılması(!) da bir o kadar takdire şayandır.
fransada okuduğu bölümü birincilikle bitiren türk fikir adamı.taşralı adlı kitabında; sultan yıldırımı konuşturduğu yıldırımın huzurunda bölümünü özellikle okumayı öneririm. günümüz türkiye toplumuna ışık tutan dev fikir adamını rahmetle anıyoruz.