bugün

evet, nazım hikmetof yoldaş şair değildir. çünkü, şair olabilmek için şiir yazmak gerekir şiir ise iki vezin* ile yazılır. bu vezinler hece vezni ile aruz veznidir. ancak nazım hikmetof yoldaşın vezin ile aydığı her hangi birşey var mıdır?
hayır yoktur. kendisi serbest vezin ile sözde şiirler yazmıştır doğru düzgün bir uyak sistemi kullanmamıştır.
kısacası şiir yazamayanların kullandığı serbest vezin ile sözde şiirler yazmıştır bunlar aslında şiir değil bir nevi nesirdirler. kısacası nazıma şair diyenler edebiyattan bihaber olan zavallılardır.
başlığın doğrusu nazım hikmet in şair olmamasıdır.

daha başlığın hatalı olmasından anlaşılabileceği gibi düşünce de hastalıklıdır.
özel isme ek getiremeyen birinden edebiyat dersi almak.
romantizm akımından haberdar olmayan kişi söylemi.
şiiri düz yazı gibi okumak aciziyetinin sonuçlarının bir getirisi olan düşüncedir bu. bir şiir hece ölçüsü, redif veya kafiyeden ibaret değildir. onu hissedemiyorsan heceyle de yazılsa aruzla da yazılsa nafile.

illa böyle mi olmalı şiirler?*
--spoiler--
Uzaktan gelirken derin akisler
Kapadı geçtiğim yolları sisler
Tutuştu içimde birikmiş hisler
Gönlümü o kadar temiz bıraktı
--spoiler--
şu aklı evellere ilk önce şunu belirtmek istiyorum sizinde bildiğiniz gibi başlıklarda noktalama işaretleri kullanılmıyor.
birde tanzimata kadar türkçe'de noktalama işaretleri diye birşey yoktu.
Bi­lin­di­ği gi­bi, söz­cük ve ek­le­rin son he­ce­le­rin­de­ki ses ben­zer­li­ği­ne “uyak” de­nir.
An­cak en az iki söz­cük ya da ekin uyak­lı sa­yı­la­bil­me­le­ri için bun­la­rın ses­çe ben­ze­me­le­ri, fa­kat an­lam­ca ay­rı ol­ma­la­rı ge­re­kir. Söz­ge­li­mi yak­tı – bak­tı söz­cük­le­ri uyak­lı­dır. Fa­kat bu uyak “tı”lar­da de­ğil, “yak –” ve “bak–” he­ce­le­rin­de­ki “ak–”lar­da­dır; “tı”lar ise “be­lir­li geç­miş za­man” ek­le­ri­dir, do­la­yı­sıy­la ay­nı an­lam­da­dır.
Öte yan­dan, ör­ne­ğin koş­tu – uç­tu söz­le­ri de an­lam­ca ay­rı ay­rı söz­ler­dir, fa­kat ara­la­rın­da bir ben­zer­lik yok­tur. “–tu” ek­le­ri de –dil­bil­gi­si açı­sın­dan– “be­lir­li geç­miş za­man” ek­le­ri­dir, ya­ni on­lar da ay­nı an­lam­da­dır.
Ya­pı ve an­lam ba­kı­mın­dan ay­nı olan ek­le­re, söz­cük ya da söz­cük grup­la­rı­na “re­dif” de­nir. Halk ozan­la­rı bu­na “dö­ne­ra­yak” di­yor­lar. “Uyak” ye­ri­ne es­ki­den “ka­fi­ye” sö­zü kul­la­nı­lır­dı. Halk ozan­la­rı ise “ayak” adı­nı ver­miş­ler­dir.
Na­zım Hik­met’in öz­gün bu­luş ve söy­le­yiş­te­ki tar­tı­şıl­maz üs­tün­lü­ğü­nün ya­nı sı­ra, uyak yap­ma­da ve on­la­rı yer­li ye­rin­de kul­lan­ma­da da su gö­tür­mez bir us­ta­lı­ğı var­dır. O, şi­ir­le­rin­de uya­ğın her tü­rü­nü kul­lan­mış­tır: Ya­rım uyak (bir ün­süz harf ben­zer­li­ği), tam uyak (bir ün­lü, bir ün­süz harf ben­zer­li­ği), zen­gin uyak (iki­den çok harf ben­zer­li­ği)… Hat­ta pek çok şi­iri­ni de uyak­sız ve ve­zin­siz (öl­çü­süz) yaz­mış­tır.
Onun şi­ir­le­rin­den yu­ka­rı­da­ki uyak tür­le­ri­ne iliş­kin kü­çük ör­nek­ler ve­re­lim (Uyak­lı ses­ler ay­raç için­de, re­dif­ler ya­tık çiz­gi­den son­ra gös­te­ril­miş­tir):
Yüz­yıl ol­du yü­zü­nü gö(r) /me­ye­li,
be­li­ni sa(r) /ma­ya­lı,
gö­zü­nün için­de du(r) /ma­ya­lı
ak­lı­nın ay­dın­lı­ğı­na so­ru­lar so(r) /ma­ya­lı.
(Ya­rım uyak; Has­ret’ten)

Bi­zim bu­ra­da göl­le(r)
du­man­lı­dır­la(r).
Ba­lık­la­rı­nın eti ya­van olu(r),
saz­lık­la­rın­dan ısıt­ma ge­li(r),
ve göl in­sa­nı
sa­ka­lı­na ak düş­me­den ölü(r).
(Ya­rım uyak; Şeyh Bed­red­din Des­ta­nı’ndan)

Dört­na­la ge­lip uzak As­ya’d(an)
Ak­de­niz’e bir kıs­rak ba­şı gi­bi uzan(an)
Bu mem­le­ket bi­zim.
(Tam uyak; Da­vet’ten)

Ha­ni şim­di bi­zim sof­ra­mı­za
haf­ta­da bir (et) /ge­lir.
(Ve)
ço­cuk­la­rı­mız iş­ten e(ve)
sap­sa­rı is­kel(et) /ge­lir…
(Tam uyak; Nik­bin­lik’ten)

Ne­den öy­le yü­zü­me bir tu­haf ba­kı­lı­yor
Os­man oğ­lu Ha(şim)?
Ne tu­haf şey,
Ha­ni siz öl­müş­tü­nüz kar­de(şim)?
(Zen­gin uyak; Ölü­me Da­ir’den)

Hal­kın so­yul­muş de­ri­sin­den
sır­tı­na frak gi­yen sen­sin,
ya­la bal tu­tan beş par­ma­ğı­nı
beş çü­rük (muz) /gi­bi,
ho­mur­da­na­rak do­laş be­si­li bir do(muz) /gi­bi.
(Zen­gin uyak; Ce­vap – 1’den)

Na­zım Hik­met’in şi­ir­le­ri akı­cı, sü­rük­le­yi­ci­dir. Öl­çü­le­ri, uyak­la­rı, ben­zet­me­le­ri, çe­şit­li ede­bi­yat sa­nat­la­rı­nı faz­la­ca ara­la­ma­dan şi­ir­le­ri­nin içe­ri­ği­ni açık­ça gö­re­bi­li­riz. içe­rik­le bi­çim öy­le­si­ne bir uyum, öy­le­si­ne bir bü­tün­lük için­de­dir çün­kü. Bi­çim, özün için­de eri­miş, kay­bol­muş­tur. Na­zım Hik­met bu uyu­mu, bu bü­tün­lü­ğü “gü­zel bir ka­dın ba­ca­ğı­nı bir kat da­ha gü­zel­leş­ti­ren, fa­kat ken­di­si bel­li ol­ma­yan in­ce bir ço­ra­ba” ben­ze­tir.
Ve onun şi­ir­le­ri bur­gaç­lı (gir­dap­lı) bir su gi­bi­dir; bir­den içi­ne çe­ker bi­zi. Onun şi­ir­le­ri­ni okur­ken yü­zü­nü bu­ruş­tu­ran, al­nı­nı kı­rış­tı­ran bi­ri çı­kar­sa, –şi­ir­le­rin içe­ri­ği­ne kar­şı bi­ri de­ğil­se eğer– ku­su­ru ke­sin­lik­le ken­di­sin­de ara­ma­lı­dır. Ken­di be­ğe­ni­le­ri­nin ge­liş­me­miş­li­ğin­de, ken­di dar ka­fa­lı­lı­ğın­da…
Na­zım Hik­met’in şi­ir­le­ri­ne bu çe­ki­ci­li­ği, bu akı­cı­lı­ğı sağ­la­yan et­ken­le­rin ba­şın­da –baş­ka­ca öğe­le­rin ya­nı sı­ra– uyak­la­ra sık ara­lık­lar­la yer ver­me­si ge­lir. Aşa­ğı­da­ki par­ça­lar­da bu yol­da­ki uyak­la­ra ör­nek­ler var­dır (Ay­nı uyak­la­rı ta­şı­yan söz­cük­ler alt­la­rı çi­zi­le­rek ay­nı harf­ler­le gös­te­ril­miş, re­dif­ler ay­rı­ca be­lir­til­me­miş­tir):

Dı­şar­da, (a)
ka­ran­lık­lar­da (a)
ça­tır­da­yan de­niz böğ­rün­den vu­rul­muş
bir or­man gi­bi. (b)
Biz içer­de su­su­yo­ruz,
su­su­yor zin­dan (b)
kan içi­ne akan (b)
ya­ra­lı bir hay­van gi­bi. (b)
(Sü­kût’tan)

Sı­cak­tı.
Sı­cak.
Sa­pı kan­lı, de­mi­ri kör bir bı­çak­tı (a)
sı­cak. (a)
(Şeyh Bed­red­din Des­ta­nı’ndan)

Bu­gün ak­lı­ma
ya­zı­sız ve çiz­gi­siz
bir re­sim gel­di, Ta­ran­ta-Ba­bu! (a)
Ve be­nim bir­den­bi­re
yü­zü­nü de­ğil, (b)
gö­zü­nü de­ğil, (b)
Se­nin se­si­ni gö­re­sim gel­di, Ta­ran­ta-Ba­bu; (a)
Ma­vi Nil gi­bi se­rin, (c)
ya­ra­lı bir kap­lan gö­zü gi­bi de­rin (c)
se­si­ni se­nin! (c)
(Ta­ran­ta Ba­bu’ya Mek­tup­lar’dan)
iki çıp­lak ço­cuk gi­bi üşü­mek­te­dir
Mad­rid ka­pı­sı­nı bek­le­yen ıs­lak ayak­la­rın. (a/a)
(Ka­ran­lık­lar Kar Ya­ğı­yor’dan)

alıntı
(bkz: vezin ne olm)

:/
edebiyata serbest ve toplumcu şiir diye bir başlık vardır, bunun tanımı ise şekle ve biçime önem vermeden sadece içeriye bağlı şiirler yazılmaktadır, anadoluyu ve işçileri bilgilendirmek amaçlıdır, bu nedenle bazı şiir okuduğunu zanneden insanlar sadece kafiye veya uyak varmıdır ona baktiklari için böyle bir spekülasyon yaratma amacındadır.
kafan güzelmiş kardeş.
uludagda donu cozulmus kari gorenler icin gorulemeyecek siirler yazandir ne zan ki put diye gozleruni kadin bacaklarina surerler o zaman acilir gozleri. ya da ikyidari ovup mualefete yukalendigi yazilari icin menderese yazdiklari para isteyen mektuplara cevap geldiginde de acilabilir gozleri.
serbest vezini geride birakan, geri zekali ve divan/hece edebiyati ozentisi yazar soylemi.

bu zihniyet de daha once turkiye'ye matbaa'nin getirilmesinde ayak diremislerdi falan. ulan okuz, ulan okuz, serbest vezin siir degildir, siir vezinle yazilir ne demek? hic rimbaud, tristan tzara falan okumadin mi sen? mayakovski okurken ''cok iyi bu'' diyemedin mi? yazik, cidden yazik. cehalet bir yere kadar affedilebilir ama bir yere kadar. serbest vezin siir degilse edip cansever siir yazmiyordur, bedri rahmi yazmiyordur, attila ilhan yazmiyordur, onur unlu, turgut uyar, ilhan berk siir yazmiyordur.

o geride kalmis yobaz/fasist kafalariniza sicayim sizin.

gidin necip fazil ya da atsiz okuyun da ellerinizi siirden, poetika'dan cekin bir zahmet. kodugum cahilleri.
serbest ölçüyü bilmeyen ya da "aruz ve hece ölçüsü kullanılmadan şiir yazılmaz." gibi dar bir bakış açısıyla şiire yaklaşan yazar beyanatıdır ki nazım hikmet gibi üslubu ve şiir kalitesi tartışılamayacak bir şairden bahsediyor bir de.
Gün içinde edebiyat dersinde öğrendiği iki-üç şeyi kafasında kurgulayıp ortaya böyle bir üstada hakaret edebilme cesareti bulmuş kişi söylemi.

Bu mantıkla ismail YK'nın şair olduğu ülkede nazım Hikmet'in sair olmaması söz konusu olur. Gerçi bu kafayla çok da şaşırmamak gerekir.
~~ spoiler ~~
Bas gaza aşkım bas gaza
Kim tutar seni bas gaza
Yollar senin hiç durma
Hadi uçur vs vs vs
~~ spoiler ~~
Asıl mesleği sıvacılıkmış zaten. iki kişi öyle diyor diye milyon kişinin şair kabul ettiği birinin şairliği sorgulanamaz.
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını..
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
biri o,
biri ötekisi..
Düşmanımdır ikisi..
Sana gelince...
Yazıyorsun..
Okuyorum..
Kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum..
Ne yazık!..
Ne kadar
beraber geçmiş günlerimiz var;
senin
ve benim
en güzel günlerimiz..
Kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete
ben o günleri..
Sana gelince, sen o günleri -
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!.
Satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek
ve üç yüz papellik rahat
için...
En güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
Biri sensin,
Biri o,
biri ötekisi...
Kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi...
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
nazım hikmet haklı biri burda sanırım yoksa neden böyle bir şey akla gelsin .
burada bana laf söyleyenler nazım hikmetof yoldaşın böyle ölçülü üst bir şiirini söyleyin hesabımı dondurup uludağ sözlüğü terk edeceğim.

Geri Gelen Mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

Hüseyin Nihal Atsız

Mutlak Seveceksin

Sevda gibi bir gizli emel ruhuna sinmiş;
Bir haz ki hayalden bile üstün ve derinmiş.
Gökten gelerek gönlüne rüzgar gibi inmiş,
Bir sır ki bu,ölsen bile açamazsın...

Anlatması imkansız olan öyle bir an ki,
Hülyadaki ses varlığının gayesi sanki...
Bak emrediyor:Daldığın alemden uyan ki,
Mutlak seveceksin beni, bundan kaçamazsın...

Kalbin benim olsun diyorum,çünkü mukadder...
Cismin sana yetmez mi? Çabuk kalbini sök,ver!
Yoktur öte alemde de kurtulmaya bir yer!
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

Ram ol bana,ruhun yeni bir aleme girsin...
Yazmış kaderin:Aşkıma ömrünce esirsin!
Aklınla,şuurunla,hayalinle bilirsin.
Mutlak seveceksin beni,bundan kaçamazsın...

Hüseyin Nihal Atsız
(bkz: entry girenin yazar olmaması)
Bana bak:Hey!Avanak!

Trak tiki tak! Makinalaşmak istiyorum,

Şiirlerim içilmez ingiliz tuzu gibi.*
bunları dizeleri(!) yazan kişi şair değil olsa olsa mal olur.
Güldürür.
saçmalık. bu mantıkla ''sepet sepet yumurta sakın beni unutma'' çok harika bir şiirdir.
Bir insan her dizede döktürecek diye bir hüküm yoktur ayrıca o makine şiiri dahi bir akımı anlatmada çok başarılıdır. Zaten o akımı azıcık araştırsa gerizekalı bireyimiz amacın şairanelik olmadığını görecek ama bunlar hep lise edebiyatı işte. Ayrıca nazım türk şiirinin akışına yeni bir yön vermiştir. Eh işte haklılık payı da vardır; diğerleri şairse nazım değildir.

Edit: hayatında iki tane alışılmadık bağdaştırma bile kuramayan gençlerimiz oturmuş nazım'ı yargılıyor. (bkz: hoşt)
Türkiye'de herkesin şair olması gibidir. ironiktir. *
Şiirin bir kalıba görev yazılma zorunluluğu yoktur. zaten eğer öyle olsaydı posta'daki saçma sapan yazılar yazanlar şair orhan veli, Nazım Hikmet şair değil. düşünce tarzına ...
Elif şafak okuyup Ahmet Batman hayranı olanların anlamaması.
gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
onlardan kalbime sevda geçmiyor
ben yordum ruhumu biraz da sen yor
çünkü bence şimdi herkes gibisin

yolunu beklerken daha dün gece
kaçıyorum bugün senden gizlice
kalbime baktım da işte iyice
anladım ki sen de herkes gibisin

büsbütün unuttum seni eminim
maziye karıştı şimdi yeminim
kalbimde senin için yok bile kinim
bence sen de şimdi herkes gibisin

nazım hikmet

hece ölçülü şiirleri de vardır. hece ölçüsüyle herkes şiir yazabilir ama serbest ölçüyle ahenkli şiirler yazabilmek gerçek bir maharet ister:

en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
ben sokakta rastlasam bile tanımayım diye
en güzel günlerimin bu üç mel'un adamını
yer yer tırnaklarımla kazıdım
hatıralarımın camını
en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi
düşmanımdır ikisi
sana gelince...
yazıyorsun
okuyorum
kanlı bıçaklı düşmanım bile olsa,
insanın
bu rütbe alçalabilmesinden korkuyorum
ne yazık!
ne kadar beraber geçmiş günlerimiz var;
senin ve benim
en güzel günlerimiz..
kalbimin kanıyla götüreceğim
ebediyete ben o günleri
sana gelince...
sen o günleri;
kendi oğluyla yatan,
kızlarının körpe etini satan
bir ana gibi satıyorsun!
satıyorsun:
günde on kaat,
bir çift rugan pabuç,
sıcak bir döşek,
ve üç yüz papellik rahat için
en güzel günlerimin
üç mel'un adamı var:
biri sensin,
biri o,
biri ötekisi
kanlı bıçaklı düşmanımdır ikisi
sana gelince...
ne ben sezarım,
ne sen brütüssün
ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün
artık seninle biz,
düşman bile değiliz.

şiir okumayı bilmeyenler ise bunlara düz yazı derler.