bugün

varolmanın dayanılmaz hafifliği adlı başyapıtı sinemaya da uyarlanmış ünlü edebiyatçı.
94 yaşında hayatını kaybetmiş.

https://www.ntv.com.tr/n-...ti,IvFspc4CfEuVkuYsGjwn2g
Camus, bulgakov, nietzsche, proust (bunu pek bilmeyebilirler) ve zweig ile birlikte kız tavlama garantili bir yazar. Cüretim cahilliğimden, ben çok aşırı beğenmem ama perspektifi ve yorumları daima dikkate alınır cinsten.
Şaka, Bilmemek, Ayrılık Valsi, Yaşam Başka Yerde ve diğerleri... Bir kere de anlaşılamayacak denli derinlikli muhteşem romanların yazarı. Komünist Partiyi ve ideolojiyi terk ettiği için bizim naftalin kokulu solcuların tukaka etmesine aldırmayın, mutlaka okuyun derim.
kaliteli ayakkabıları var. ama biraz pahalı.
Camus ne kadar filozofsa, bu adam da o kadar filozoftur. Okuduğum her kitabında, bir yazarı daha fazla sevmek mümkün müdür, diye düşündürmeyi başarıyor.
“Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır" diyor Yavaşlık adlı romanında milan kundera. “Varoluşun matematiğinde bu deneyim iki temel denklem biçimine girer: Yavaşlığın derecesi anının yoğunluğuyla doğru orantılıdır; hızın derecesi unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır.”

Gerçekten de öyle, o kadar çok unutmak istiyoruz ki Sanki hızına yetişebilmek mümkünmüş gibi nefes almadan zamanı kovalıyoruz. Zamanın ele geçirdiğimiz o diğer şeyler gibi manüplasyona açık olmadığını bile bile deniyoruz üstelik. Ve zamanımızın sona erdiğine kanaat getirdiğimiz vakit yavaş yavaş anımsamaya başlıyoruz, insanoğlunun devinip duran lanetini.
Sezon sonu indirimleri başlamıştır.
Çiçekçi caddesi no:56, final Dersanesi yanı merkez/milan
görsel
"insanlar birbirlerini sık sık görünce tanıdıklarını sanıyorlar".
" Aptallık, her konuda verecek bir cevabı olmaktır. Bilgelik, her konuda soracak bir sorusu olmaktır. "
Varolmanın dayanılmaz hafifliği romanında anlatgkğı kişi kendidir merak etmişimdir.
Şaka'yı okuduğumda çarpılmıştım.

1984 eylülünde okuduğum varolmanın dayanılmaz hafifliği, aylarca düşündürmüştü.

Okuduğum en dahi romancılardan biridir.
"Çok sayıda kadının peşinde koşan erkekleri rahatlıkla iki kategoriye ayırabiliriz. Bazıları bütün kadınlarda kendi öznel ve değişmez kadın düşlerinin gerçekleşmesini beklerler. Ötekiler ise nesnel kadın dünyasının sonsuz çeşitliliğini ele geçirme isteğiyle davranırlar.

Birincilerin saplantısı "lirik"tir; kadınlarda aradıkları şey kendileri, kendi idealleridir ve bir ideal tanımsal olarak hiçbir zaman bulunamayacak bir şey olduğuna göre, tekrar tekrar hayal kırıklığına uğrarlar. Onları kadından kadına sürükleyen şey, kararsızlıklarına bir tür romantik özür sağlar; öyle ki birçok duygusal kadın onların bu gemi azıya almış çapkınlıklarında dokunaklı bir yan bulur.

ikincilerin saplantısı "epik"tir ve kadınlar bunda en ufak bir dokunaklı yan görmezler; erkek, kadınlara öznel bir ideal yansıtmaz ve onun için her şey ilginç olduğundan, hiçbir şey onu hayal kırıklığına uğratamaz. Bu hayal kırıklığına uğrayamama özelliğinde rezilce bir yan vardır. Epik çapkının saplantısında kefaret yanının -hayal kırıklığı yoluyla ödenen kefaret- eksik olması insanların gözüne batar.

Lirik çapkın hep aynı tip kadının peşinden koştuğu için, bir sevgiliyi ötekinden ayıranın ne olduğunu görmeyiz bile. Dostları sürekli olarak onun sevgililerini birbirleriyle karıştırıp aynı adla çağırarak yanlış anlamalara neden olurlar.

Bilginin peşinde olan epik çapkınlar ise çarçabuk bıktıkları alışılmış kadın güzelliğinden yüz çevirirler ve kaçınılmaz olarak birer garabet koleksiyoncusu olup çıkarlar. Bunun farkındadırlar ve biraz da utanırlar bu durumdan; öyle ki dostlarını zor durumda bırakmamak için sevgilileriyle insan içine çıkmaktan kaçınırlar."

Milan Kundera
milan kundera olmasa ne ahmet altan ne de kürşat başar bu kadar zırvalayabilirdi. Ulan, pucca'ya kadar gider bu. dayaklıksın milan!
"rastlantıların, sadece rastlantıların söyleyecek bir sözü vardır bize. gereklilikten doğan, olmasını beklediğimiz, günbegün yinelenen her şey dilsizdir. sadece rastlantılar bir şeyler söyler bize."

diyerek bu akşam rastlantılarıma sigara yaktırmıştır.
idolümdür. (bkz: sevişmenin dayanılmaz hafifliği)
kadın sananlar olduğunu öğrenenlerin beyninden vurulmuşa döndüğü yazar.

yahu ben wajda'yı kadın sandığım için 1962 senesinde babannemin bileziklerini çalıp varşova'ya kaçmıştım. siz ne diyorsunuz ? neden kadınlarımızla aramıza bu kadar teklifsizce giriliyor ?
(bkz: varolmanin dayanılmaz hafifliği).
varolmanın dayanılmaz hafifliği kitabını okumuşluğum vardır.
görsel

Yeni baskılarının kapak tasarımları epey eğlenceli olan kitapların sahibi yazar.

Yolluk olur. Başucu olmasa da...
yüzyılın vasat yazarı. kitapları vakit kaybıdır. eski komünist olması tabii ki şaşırtmamıştır.
ölümsüzlük isimli kitabının yazarı. Altı çizili bölümlerden biri şu şekilde;

"Düşünüyorum, öyleyse varım... Diş ağrılarını hiçe sayan bir entelektüelin kelamıdır. Hissediyorum, öyleyse varım, çok daha genel bir kapsamı olan ve yaşayan her varlığı ilgilendiren bir gerçektir. Ben'in temeli düşünce değil acıdır, en temel duygu olan acıdır. Acıda bir kedi bile biricik ve bir başkasıyla yer değiştirmesi olanaksız ben'inden kuşku duyamaz. Acı keskinleşince, dünya yok olur ve her birimiz kendi kendimizle kalakalırız."
bilmemek kitabının yazarı.
nobel kazanmamış kaliteli yazarlardandır.
şimdi kitaplığıma baktım, biri güzel kitaplarımı alıp geri getirmiş olsa, altını çizdiğim güzel yerleri yazıcaktım. ( yani gerçekten altı çizilicek kitapları var) ama unutmuşum işte, sıradan güzel anları yakalamasından dolayı belkide, sadece hissi kalmış aklımda, varolmanın dayanılmaz hafifliği -aslında katlanılmaz olduğu da söyleniyor- yada gülüşün ve unutuşun kitabı... mutlaka okunmalı. keşke hafızam biraz daha geniş olsaydı.