bugün

'erdemle kırbaçlanan rahibe' adlı kitabını okuyalı tam 8 sene olmuş ve o zamanlar film edilen hayatını izleyeli de bir o kadar olmuş. kendi toplumunun aynası olmaktan başka bir şey yapmamış olan kişidir. sert bir şekilde yansıtması kendisine pahalıya mâl olmuş olsa da inandığı biçimde yaşamaktan geri kalmamıştır. kendisinin de soylu bir aileden geldiği ve dük (yada artık o zamanlar her nedinirse artık) olduğu unutulmamalıdır. zamanının yaşanılanını resmetmiştir.
yatakodasında felsefe adlı kitabında, "iyilikseverlik, gerçek bir ruh erdemi olmaktan çok, kibirin bir kusurudur; çalım satarak hemcinslerini teselli etmektir..." demiş, muhterem şahsiyet.
yazdığı her bir harf ile nietzsche'nin "kanla yaz, göreceksin ki kan ruhtur" dizesini daha bir kakar kafama. saygıdeğer bir büyüğümüzdür, bu vesileyle ellerinden öpüyorum.
insana ne kadar hayvan oldugunu hatirlatan buyuk yazar.
"imperious, choleric, irascible, extreme in everything, with a dissolute imagination the like of which has never been seen, atheistic to the point of fanaticism, there you have me in a nutshell, and kill me again or take me as i am, for i shall not change." başka ne denir ki bu söze. okunmak için değil, kendini tatmin etmek için yazmış bu adam. benim için de onu okunur kılan sebep bu! egoyu öğretmiş ve onu kontrol altında tutmamı sağlamıştır. zaten o yüzden de şimdi burada yazıyorum. aksi halde sadece zevk için bile hem tecavüz edebilir hem de öldürebilirim istediğimi. o yüzden insanlık ona çok şey borçlu! potansiyel bir suçluyu engellediği için.
insan isimli varlığın aslında hiç de naif olmadığını, sürekli aşağıladığımız hayvanların bizden daha erdemli olduğunu yüzümüze tokat gibi çarpan filozof. haksız mı? hiç değil sayın seyirci. hiç değil.
evinde odun sobası varken tenekeye kağıt sokuşturup yakan insanın filozof olmuş hali.

ps: ayrıca üstadımız diyenler için ayakkabıdan yeni çıkmış çorap kokusu tavsiye ederim.
emeklilik günlerime doğru kaderimde bir kırılma anı yaşanır da ilkokullara derse girersem çocuklara kitaplarını okutacağım kişi ya da kurumdur. bize zamanında ilkokuldayken kemalettin tuğcu okutmuşlardı böyle dengesiz olduk. benim değil sistemin suçu...
Kedinsini anlatan quills(düşlerin efendisi) filminde, insanın içindeki şeytanı tatmin eden çok farklı bi repliği gözden kaçmamıştır,

"sana bitip tükenmek bilmeyen fırtınalarım icin garanti veremem ama bir bıcağı bile cıtır cıtır yemek icin garanti verebilirim. kanım bir nehir gibi bu duygular icin akıyor damarlarımda. ben cehennemi gördüm genc adam, sense okudun."
"ya beni öldürün ya da böyle kabul edin; çünkü ben buyum" diye haykırarak cürmün efendisi haline gelmiş olan marquis de sade, kendi isteğinin aksine bugün hala hatırlanmaktadir.

"bütün insanlar deli ve görmemek için hiçbirini kapanmak gerek içeri, aynayı da kırıp odadaki..."
"iki yürek arasındaki en kısa yol kamıştır"
Üç yerinden bakire olma durumunu literatüre kazandırmış fransız yazardır.
(bkz: erdemle kırbaçlanan kadın)
sözlükte yazsaydı troll olurdu.
sade bir ateistti. bu da bence başını derde sokmak için yeterli bir nedendi 1740'da doğduğunu düşünürsek. üstüne birde seks konusundaki fantezileri, açık saçık ve tüm çıplaklığı ile yazdığı, sadizmin doruklarındaki eserleri ile o zamanlarda "şeytan" ilan edilmesine şaşmamak gerek.

adamın hayatı bence zengin, soylu ve yönetimde söz hakkı olan ailelerden birinin kızı renée pélagie de montreuil ile "zorla" evlendirilmesi sonucu değişti. bana göre bu tarz hayat sade'ye göre değildi. zamanında orduda askerlik yapmış fakat kendi isteği ile ayrılmıştı. bu da özgür ve biraz deli ruhlu sade'nin kapana sıkıştırılmaması gerektiğinin bir kanıtıydı.

nitekim bir süre sonra arıza çıkartmaya başladı. karısının kardeşi de dahil olmak üzere kadınları taciz etti ve karısı tarafınca hapse attırıldı.

yukarıda belirttiğim gibi bence özgür olması gereken sade, hapis hayatı ile birlikte iyice sıyırdı. bunu anlamak için 1785'te yazdığı "the 120 days of sodom" u okumak yeterli.

adamın cinsel dürtüleri o döneme göre fazla açık, uç noktalarda ve en önemlisi ulu ortaydı. tabi ne yapsın o zamanlarda paris'in ünlü ara sokaklarındaki şifreli parti klüpleri, köpük banyolu çıplak gezilen barlar yoktu. amsterdam'da porno tiyatrosu açılmamıştı henüz! şimdi yaşasa belki sadece sado mazo zevkleri olan biri olarak yaşar giderdi ve internette blog açar, fantezilerini yazar, millette bayıla bayıla okurdu.

ama 1780'lerde hem ateist, hem de cinselliğin doruklarında gezmek, sadist fanteziler sahibi olmak, asmadıklarına sevinmek lazım.
toplumdışılığı seçmiş,bunu savunmuş,uç noktalardaki özgürlüğün düşünürü olan sade; yaşamının yaklaşık 30 yılını hapisanelerde ve akıl hastanelerinde geçirmiştir. ona ceza verdiğini sananlara:
"beni bedensel ,günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mahkum ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz ama yanıldınız, beynimi coşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız." demiştir.
Papazların rahibelere zorla grup seks yaptırdığı karanlık hayal gücü ile tanrıyı reddetmiş, reddetmekle kalmayarak insanlara bütün karanlık zehirini akıtmış yazar denemeyecek pislik.
pislik değil en acı gerçeklik ve sadistliği ele alan yazardır.
(bkz: marquis de sade nin uşağı)
sadizmin babası,yatak odasında felsefe adlı kitabın yazarı, albert camus a göre ilk ahlak yıkıcı aristokrat bir aileden gelmesine rağmen serseri bir ruha sahip ve kadın düşkünü filozoftur.
21. yüzyılda hala sapık olarak adledilen, eleştirel yazıları örnek alınan talihsiz yazar. bu dünyaya ait olmadığı düşünülen. seni anlamaları için sanırım 25. yüzyılı beklemek gerekecek.
1740-1814 yılları arasında yaşamış, sadizm kelimesi soyadından türetilmiş olan yazar/filozof. hayatının yaklaşık 29 senesini hapislerde geçirmiş bu adamın dönemin diğer fransız soylularından çok farklı bir hayat yaşadığını düşünmüyorum ama diğerleri yaşadıklarını kitap halinde yayınlamadıkları ve dönemin politikacılarına kafa tutmaya kalkmadıkları için onun durumuna düşüp "kaka" ilan edilmemişlerdir.
* Çılgınlıkların en büyüğü doğanın bize verdiği eğilimlerden dolayı yüzümüzün kızarmasıdır.

* Pişmanlık alışkanlığın öldürdüğü geçici bir duygudur. işlenilen tek bir cinayet vicdanımızı sızlatabilir... Ama cinayet çoğalınca, onlarca yüzlerce kez tekrarlanınca vicdan susar.

* Beni bedensel, günaha ilişkin dayanılmaz bir perhize mahkum ederek mükemmel bir iş yaptığınızı düşündünüz, ama yanıldınız, beynimi coşturdunuz, bana can vermek zorunda kalacağım hayaletler yarattırdınız.

* Doğa beni böyle yarattı, kendi doğama aykırı davranmam bir cinayet olurdu.

* Doğada hiçbir şey ahlaka aykırı değildir.

* Canavarlıklar yaptım, evet; bunları dünyadaki herkesten daha fazla tasarladım ve onları silinmez olmasını umduğum bir mürekkeple yazdım... Biliyor musun sevgili Sensible, elinde bir kalem varsa olağanüstü şeyler yaşayabiliyorsun...

bu arada;
spanish fly adlı maddeyi, üzerinde cinsel deneyler yaptığı, yoksul bir kadına içirdikçe içirip, kadının zehirlenerek ölmesine sebep olduğu da kulağıma çalınan malumatlardan.
kilise karşıtı fransız yazar.sadist roman ve hikayeleri ile tanınır bunun yanında paris te yaşadığı dönemde fahişelerin korkulu rüyasıdır bir çok fahişe uğradıkları sadist girişimler yüzünden kendisinden şikayetçi olmuştur ve raporlara geçilmiştir.
hapishanedeyken yazma tutkusunu dışkısıyla duvara yazarak tatmin eden ünlü fransız filozof.
insanı
susturamazsınız.. Dünyanın en büyük terörü, dünyanın en büyük baskısı,
dünyanın en büyük işkencesi ile susturmazsınız.. Kendisi susmayı
seçmedikçe...

Marquis de Sade, çağının çok ötesinde sadist düşüncelerinden ötürü
zindana değil, toplumsal yeri dolayısı ile bir tımarhaneye kapatılmıştır.

Tüy kalemleri, mürekkebi ve kağıtları yanında..
"Yaz içini boşalt" diyorlar ona... Bir çeşit tedavi..
Yazıyor.. Dışarı
kaçırıyor. Basılıyor.. Justine..Benim kitaplığımda duran, iki kez
okuduğum Justine...

Kızıyorlar. Kağıt, mürekkep ve tüy kalemlerini alıyorlar.. Tavuğun
lades kemiğini çıkarıp onunla çarşafa yazıyor. Çarşafı kaçırıp,
bastırtıyor.. Daha da kızıyorlar.

Şarap kalkıyor, yatak kalkıyor..
Aynayı kırıyor. Sivri camı parmak uçlarına batırıyor.. Kanı ile elbisesinin, çamaşırlarının üzerine yazıyor..
Çıldırıyorlar.

Kostümlerini de alıyor, çırılçıplak bırakıyorlar..
Hücreden hücreye fısıldıyarak yazdırıyor.. Deliriyor, dilini kestiriyorlar.

Bazılarına iğrenç gelen yöntemler ile hücresinin duvarlarına yazıyor.. Ama yazıyor.. Yazmanın,
düşüncelerini, öykülerini yazmanın bir yolunu hep buluyor.. Ölene dek..

Yazdıkları dine aykırı.. Ahlaka aykırı..

Marquis de Sade bu..

Düşünülemezi düşünmeye, hayal edilemezi hayal etmeye, yazılmaması gerekeni yazmaya cüret eden de Sade.

Bu yüzden benim ilahımdır, de Sade.
bütün insanlar deli ve görmemek için hiçbirini / kapanmak gerek içeri, aynayı da kırıp odadaki
dizelerinin sahibidir.