bugün

1975 doğumlu Avusturalya'lı yazardır. Türkiye'de yalnızca iki kitabı satılıyor. Biri ''hiç kimse sıradan değildir'' diğeri de ''kitap hırsızı'' adlı kitaplarıdır.
hiç kimse sıradan değildir kitabıyla beni kendine hayran bırakmış avusturalya'lı yazardır. söz konusu kitap bir solukta okunan, kendine bağlayan, gün içinde diğer işlerle ilgilenirken bile okuma isteğinizin devamlı aklınızda durduğu kitaplardan.
--spoiler--

bazı insanlar güzeldir. görünüşleriyle değil.
söyledikleriyle değil. olduklarıyla.

--spoiler--
--spoiler--

"Ed?" Bana vurdu. "Orada mısın?"
"iyiyim, Marv," dedim. "Sadece düşünüyordum."
"Bu seni öldürür," diye uyardı. "Hiçbir şey düşünmezsen daha iyi olursun."

--spoiler--

(bkz: hiç kimse sıradan değildir)
"Neden ben?" diye sordum, Tanrı'ya bir şey söylemedi güldüm ve yıldızları seyrettim yaşamak güzeldi.
hayatımda kayda değer bir etki darbesi oluşturan nadir insanlardan biridir bu adam. bana anlattıkları çok yoğun, gösterdikleri çok boyutlu, hissettirdiği şeyler çok derindi. hakkında ne söylersem söyleyeyim üzerimdeki etkisini tasvir edemem.

kitap hırsızı. abi o nasıl bir anlatımdır. o kadar güçlü bir hikayeyi, öylesine güçlü imgelerle örüp, öylesine sarsıcı, vurucu bir anlatımla anlatmak nasıl bir kombodur. bu kitap, bazı insanlar için nakavt vuruşu. izlerini hayatım boyunca taşıyacağım, bunu kitabı okurken, çeyreğini bitirdiğimde anlamıştım ve çok haklı bir kanıymış. okuyalı 1 sene oldu ve kitap hakkında bazı sahneleri ve cümleleri hatırladığımda ve bazı yazılanları okuduğumda hala içim titriyor, gözlerim sızlıyor resmen. bu kitap bu yazarın ustalık eseri. bunu okuduktan sonra diğer kitaplarını da yalayıp yutma kararı almıştım.

wolfe serisi. birinci kitabı olan köpek düşleri nden itibaren ustalık seviyesinin kademe kademe nasıl yükseldiğine tanık oldum. her kitap, bir öncekinden daha iyi olaylarla kurgulanmış ve daha etkili anlatılmış. wolfe kardeşlerin hayatları, sorunları, maceraları, yazarın kendine has mizahı ve anlatımıyla bütünleşince etkisi büyük bir eser oluyor. seriye ilk başladığımda "demek ki kitap hırsızı nın yazarı gibi bir yazar bile, böyle basit kitaplar yazabiliyormuş." dedim, "genç bir yazarın ergenlik hikayeleri" dedim. ama devam ettikçe kitapta kendimden de bir şeyler buldum, karakterime etki edecek dersler de çıkardım, yüreğime dokunan yerlere de rastladım, okumaktan zevk de aldım. özellikle serinin son kitabı olan when dogs cry, hem ismiyle hem de işlerin artık daha ilerlemesi, yazarın anlatımının artık daha da güçlü olması ve daha etkili olaylarla kurgulanması neticesinde beni derinden etkilemeyi başardı. bilmiyorum, içimde bir yerlerde cameron wolf tan, ruben dan, steven dan ve hatta sarah dan parçalar var ve bu hikayeyi okumak onlarla yüzleşmemi sağladı. ve özellikle, tabii ki cameron... aşağılık hissinin ne demek olduğunu bazı zamanlar iyi bilirim. ve burada güzelce anlatmış bunu marcus zusak.

şimdi sıra i'm the messanger da. nasıl bir şeyle karşılaşacağımı heyecanla bekliyorum. aşağılık duygusunu anlattıktan sonra, "hiç kimse sıradan değildir" gibi bir kitap çıkararak bu durumları aştığını hikayelemiş gibi geliyor. okuyup editlerim onun hakkındaki izlenimlerimi de.

bu arada, yazarın 8 yıldan uzun bir süre üzerinde çalıştığı yeni bir romanı da varmış. tamamladı mı, tamamlayacak mı, ne zaman çıkacak bir bilgim yok. istanbul'a geldiği zaman verdiği röportajdan öğrenmiştim bunu da.
köpek düşleri adlı kitabın yazarı,gidişat iyiydi ama sonucu pek beğenmemiştim.
Stefan Zweig gibi markus zusak da okurun önüne sade, açık ve anlaşılır betimlemeler sunuyor.