bugün

kişiye unutulmaz anılar, acılar, dostlar katan hadisedir. Hem şanslı hem de şanssız insanlardır.
--spoiler--
on altı yaşımda ise istanbul'a saldın beni anacığım..
ama inan göbeğimi koparttığında bu kadar canım yanmamıştı..
belki bu yüzden anacığım, bu yüzden, yüzüm gözüm kırık dolaşırım hala..
--spoiler--
15 yaşında evden ayrılmaktır. 18 yaşında üniversite için başka bir şehire giderken pek de üzülmemektir. 24 yaşında askere giderken ne ile karşılaşacağını bilmektir.
tuhaf, bambaşka bir dünya algısı ve hissediş sahibi, kolay anlaşılmama, farklı bir insan olma, hisleri törpülenmiş olma sebebi...
hele ki bir de her lisede olan psikopat müdür yardımcısı askeri liseden sürülmüşse fiziksel gelişiminizi tamamlayamadan kravatınız gevşek diye zaman ve mekan mefhumu gözetilmeksizin 20 şınav çekme,hentbol kalesinde barfiks çekme gibi gudik cezalara çarptırıldığınız okul.

pek çok gencin sigaraya başlama sebebi.

bu okullarda genelde amerikan filmlerindeki hapishane mantığı yürür.güçlü olan diğerlerini ezer.

kayıt olduğunuz ilk gün sizi gözüne kestiren genelde iri yarılardan seçilen oda sorumlusu manyak her akşam terliklerini size getirttirir,diş fırçanızla spor ayakkabısını temizler,anneniz kavga etmemenizi tembihlediği için ses çıkarmazsınız,netekim gel zaman git zaman bu eşşoğlusu annenizle ilgili müstehcen bir espri yapınca vitesten atar vileda sopasıyla adı geçen şahsı revirlik edersiniz.işin tuhaf yanı bir allah kulu kavgaya müdahale etmez herkes oturduğu yerden sizi izler.dövülen değil de döven olduğunuz için şanslısınızdır yani.işte bugün sizin biyolojik olarak olmasa da ruhsal olarak çocukluktan kurtulup gerçek anlamda erkek olduğunuz ve disiplin cezası aldığınız ilk gündür.

3 katlı bir binadan gecenin ikisinde düğümlenmiş nevresimden yapılmış tahliye ipiyle inmeyi yine aynı iple yukarı çıkmayı askerden önce yatılı okulda okumak öğretir adama.

ve daha bir çok şeyi

aşık olmayı,

geleceğe dair hayal kurmayı,

öpüşmeyi,

çuha yırtmadan pike çekmeyi...
$ahsen bizzat ba$ıma gelmiş en güzel ve en berbat hadiseler toplamıdır... asla unutulmaz.
üniversiteden alınan zevkin 1000 kat daha fazlası olmasına rağmen herkese kısmet olmayan, okul türü.

(bkz: herkes bilemez)
ortaokulda yatılı olmaktansa bir nebze olsun yeğlenebilecek bir durumdur.

zira ortaokulda yatılı olmak, ya da okul filan değil, 11-12 yaşında yatılı olmak:
daha annenizin elinden yemek yediğiniz zamanlar bitmemişken, tabağınızda bıraktığınız yemeğiniz arkanızdan ağlarken, bez bebeğinizi eşikde bıramışken, barbienizi pembe evinde paulla fingirdetecekken, okula girerken verirsiniz, idareye oyuncak bebeğinizi ve yarım kalan çikolatanızı...
selamlar sizi demir dolap ve ranzaların soğuk yüzü.

yeni dünyana hoş geldin bebek!

kendi salak yatakhane anıları hevesinizden doğmuş ve kıçınızı yırta yırta yatılı okula gideceğim diyerek gelmişseniz ilk gece zokayı yutar, oturursunuz.

bir zaman üniversiteye gelip yurda girince sizden rahatı yoktur. bundan da başka bir ayrıcalığı yoktur, aleminyum tabak, çanak ve bir yığın demir başın.
davranış bozukluklarına açılan kapının anahtarıdır.
koridorda top oynamak, yurttan kaçmak, sabah etütlerine yastıkla gitmek, yemekhaneden bir şeyler aşırmak, sabaha kadar muhabbet etmek, yemek sırasında araya kaynamaya çalışmak, mürekkep balığı kıvamındaki bamyayı yemek zorunda kalmak, öğlede yenen yemeğin akşama çorbasını içmek, eşşekten öte şakalar yapmak gibi bir sürü enteresan olaylar zinciri vardır.
o zamanlar zordu; ama özleniyor bir yerde.
yurt hayatını erkenden tanımaktır müthiş eğlencelidir ama sanıyorum hele bi de erkeksen daha bi eğlencelidir zira erkeklerde daha bir fazla oluyor yatakhane ruhu. her ne kadar yatılı erkek arkadaşlarım yatakhanenin "egosu tavan yapmış 150 kişi"yi aynı yere koyarak bir sosyal deney ortamı olduğunu iddia etseler de..
gittiğiniz yer çok kafa değilse, her gidişinizde oh çekmiyorsanız, o okulda okumak dünyanın en önemli şeyi değilse gitmemek gerek efendiler gitmemek! sonra çok yorulur insan o yaşta başlayınca yollara, yolculuklara. o kadar da göçebe değildir ruhu kimsenin o yaşta, her yer değiştirişte kokular değişir, renkler değişir bezginlik gelir bir yerden sonra.

sonra esas uçmanız gereken zamanda kanatlar ihanet eder, insanların yüzünde o ilk telaş okunurken siz çoktan dönmekte olduğunuzdan o yollardan, gidene bakıp gülümsemek zorunda kalırsıız. hayat yatarince uzun; gitmek çok değerli bir olgu, kaldıramayacağınız yaşta üstünüze bindirilmeyecek kadar değerli...

sonra kendi seçmeli insan gidişlerini, gidiyorum deyip gitmeli, mecburiyetler olmadan, dönüşü kendinden sorulan...

ama 'hamdım piştim yandım' sözünü bilirseniz, evet siz yüksek ateşte kıvama getirilirsiniz, arzu edilen buysa eğer durmaya ne hacet. çok şey öğrenmekse de tamam ancak ve lakin yalnızlık değerlidir, karışmadan o kadar kamusal bir hayata kendini büyütmeli insan, seçimler yapmalı hayatta. başkalarıyla kavgaya tutuşmak zorunda kalmadan önce kendiyle kavgalarını yapmalı, aynalarla savaşmalı önce.

sorunlu bir çocuktuysanız, çocukluğunuzun derdi varsa birileriyle ya da bir şeylerle, normalin dışında bir insan olursunuz; çoğunlukla özel. bu da böyle bir şey ama ne gerek var; zaten tahtalarınız arızalıysa bulursunuz dert edecek bir şeyler, oturun oturduğunuz yerde.

bu yazı ve öne sürdükleri her an değişebilir, gidenin yorgun bir anına denk gelmiştir muhtemelen; havası da yapılır yeri gelince o gidişlerin ama kimse yalnız kaldığında övünmez kanamış diz kapaklarıyla...

vay anam vay!
yakin evlerin yanan isiklarina bakarak "keske su evlerin birinin icinde ben de olsaydim simdi" diye ic gecirmektir yatili okumak. demir ranza ve dolap, kagit gibi hali, sunger yatak, nevresimini ilk defa kendine degistirmendir yatili okumak. iftarlarda ve yemeklerde arkadaslarin evine gittiginde buruk bir sevinc yasamaktir. hava agarmadan kalkip el supurgesi ile yatakhane supurmektir kalkan tozlari yutarak.

bayramlari memlekete gittigin icin daha coskulu gecirmektir bayramlari. sehirlerarasi terminalleri cok sevmekle nefret etmek arasinda gidip gelmektir sizi evden hem ayirdigi hem de kavusturdugu icin.

cokoprens ve oraleti cok sevdiginiz halde harcliginiz hemen bitmesin diye aylik hesabinizi yaparak harcamanizdir paranizi, daha 15'li yaslarda butceli yasamaya baslamaktir.

bir fanus icinde yasamaktir, hayata alakasiz yerinden baslamaktir.
bunu mu demek istediniz, (bkz: kanka gel uc kişiyiz batak atalım)
yurtta kalorifer yakma izni gelene kadar çift battaniye içinde götü donan, her öğün yemekhanedeki yemeği büyük bir hışımla merak etmesine rağmen gördükleriyle içi kıyılan, devletin vereceği aylık 5 ytl gibi bir miktar parayı zaman zaman gözleyen, şöyle yatağına uzanmış, yanında meyve tarzı aparatlarla dizi izlemeyi özlemiş, derdi olduğunda; aç kurdun karnını doyurmak için av araması gibi içini dökecek harbi dost arayan, bunların hepsine özlem duyması ve yeri geldiğinde kederle hep beraber yaşadığı için her zaman duygulu olan lakin düşmanla göz göze gelmiş bir asker gibi hem hırslı hemde yırtıcı olabilecek gençlerin yetiştiği, en güzel eğitim öğretim alma şekli.
insanı büyütür yatılı okul, hayata karşı hazırlar, üniversiteye gittiğinizde insanların iğrençliklerine şaşırmazsınız, çünkü siz güçlenmiş, insanları tanımışsınızdır artık.yasakları delmeyi, disiplin cezasını, dostluğu, arkadaşlığı, aşkı, paylaşmayı öğrenir, tüm okulun pijamalı hallerini görürsünüz burda. dedikodu öyle bir hal alır ki, üst sınıflardaki pısırık çocuğun eniştesinin başına gelen komik olayı bile bilirsiniz. yaratıcılığınız gelişir, iyi yalan üretir, güzel şaka yapar, yokluktan var etmeyi öğrenirsiniz. eğer sevmediğiniz insanlar varsa yorar yatılı okul, herşey o kadar dipdibedir ki bunalırsınız, boğulursunuz. ama sevdikleriniz varsa eğlencenin dibine vurursunuz.iyidir, kötüdür, faklıdır yatılı okul, hep hatırlanır, yatılı okul, büyütür be insanı, büyütür...
bir yılda üç yıl büyümektir.
eğer ki bu lise kabataş ise çoğunluğun hayatının en güzel dönemi olarak kabul edeceği durumdur.
(bkz: izmir atatürk lisesi)
(bkz: ial yatılı)
benim içimde , ilk gün 3,5 dan sonra ne yapacağım ?! sorusu dolanıyordu...
seve seve başladık sike sike bitirdik.
çok şey getirdi çok şey götürdü ama birbiriyle karşılaştırılmayacak şeyler bunlar.
antalya adem tolunayda 2 yıl uzun yoldan otobüsle hergün gittiğime söverken ani bir şekilde memlekete göçme kararı alınınca merkezdeki okulda yer olmadığından yatılıya başladık.
kimi zamanları seve seve kimi zamanları sike sike geçmiştir.
bir ara editlerim buraları belki.

edit:gelen bir mesaj yüzünden şimdi yazayım
imkb süleyman demirel fen lisesinde yatılı okudum tarlaların fabrikaların arasındaki bir okul kaçsan şehrin dışında zaten nereye gidicen.

yatılı okul sevmediğiniz insanlara katlanmayı,yemek seçmemeyi,eğer bende olduğu gibi hayatınızda kolay kolay alaturka tuvalette görmediyseniz işinizi bunu kullanmayı ve temiz bırakmayı ve babanızın oğlu olmayan onca adamla aynı yerde yatmayı öğretir.

yatılı okulda sabah etütü vardır akşamları sike sike çalıştırıldığınız saatler vardır.aç kalabilirsiniz zaten ya açlığı ya her haltı yemek zorundasınızdır.dal daşşak yayılıp dizi izleyemezsiniz.önünüze meyve çay getiren olmaz.

yine de yatılı okul hem eğitim hem yaşam açısından güzeldir önemli deneyimleri erken kazanırsınız.
demir ranza gıcırtısıdır.
bir sürü farklı insanla aynı odayı paylaşmaktır.
disiplindir.
saat 12'yi vurunca tüm ışıkların kapatılmasının ardından fısıltılarla devam eden sohbetlerdir.
akşam karnının çalan zilini susturmak için yemekhaneden yurda ekmek taşımaktır.
ekmeğe sürülen ev salçasının tüm yemekleri sollamasıdır.
çorba kazanına gözlüğünü düşüren aşçı Ahmet Abi'dir.
haftada bir gün olan sinema gününü iple çekmektir.
duşta sıra beklememek için okul çıkışı koşusudur.
bir türlü ısınmayan sudur.
üst dönem korkusudur.
tek göz demir dolaba eşyalarını sığdırmaktır.
geçmiş yılların rivayetlerini dinlemek, ufaktan tırsmaktır.
sürekli düzenli olmaktır.
toplamayı unuttuğun yatak için ilk dersten alınıp yurda gitmektir.
lojmandaki öğretmenlerinin pişirip getirdiği kektir.
aşıksan, karşı karşıya binalarda uyuyor olduğunu bilip sevinmektir.
oda arkadaşların duymasın diye yastığı ısırarak ağlamaktır.
yemekhane sırasıdır, pilava üzüm hoşafı akıtan tabldottur.
tüm lise arkadaşlarını yıllar sonra bile pijama terlik ikilisi ile hatırlayabilmektir.
14-15 yaşlarında evden ayrılmaktır.
ailenden çok arkadaşlarını görmektir.
halı hasretidir.
geceleri okulda etüt yapmaktır.
yemek ile etüt arasında sayısız turlanan okul yolu yokuşudur.
uyuyakalamamaktır.
paylaşmayı öğrenmektir, paylaşmaktır.
memleketine gidemeyen arkadaşa toplanan paraya cebinde ne varsa koymaktır.
olgunluk kazandıran süreçtir.
horlayan oda arkadaşlarıdır.
devletin verdiği 5-6 liralık harçlığı alır almaz çarşıda gidilen kokoreççidir.
valiz tıkırtısıdır.
yurt penceresinden ayı seyrederken kurulan hayallerdir.
üniversite için şehir dışına giderken korkusuz olmaktır.

bir hocamız şöyle derdi: "gelirken bir ağlarsınız, giderken bin."
mezun olduktan çok sonra bile hatırlanıp, hüzünlenen çokça da gülümsenen en güzel yıllardır.

(bkz: ortaklar anadolu öğretmen lisesi)
Sorunlu oluyor bu yatılı okuyanlar. Bir Odun kadar merhametsiz, bir tuğla kadar ruhsuz falan oluyorlar. Acımasız, uyanık, merkezbenci olmaları ise sıradan geleneksel alışkanlıkları.
istemezdim çünkü hijyen açısından çok kötüydü, banyo sırası, çamaşır sırası, kalabalık odalar, yemek sırası... yani ömrümüz sıra beklemekle geçti. Her şeye rağmen çok güzel anılarım oldu. Hayatımın en iyi dostluklarını yaşadım ve bu dostlarım tüm hayatım boyunca da yanımda olucaklar.
götünüze yumurta akı döküp, sabah bu ne lan dediğinizde biz seni gece siktik diyorlarmış. ben küçükken hep böyle anlatılırdı, ondan hiç yatılı okumadım.