bugün

amaclara ulasmak icin baskalarinin davranislarini yonlendirme ve digerlerini etkileme surecidir.
türkiyede ipini koparanın olmak istediği konum
hayal aleminde yaşayanların bi hafta sahip olunca kendilerini dünya nın kralı sanmalarına sebep olan konum
yöneticiden farkı verilen işin değil,her işin üstesinden gelebilmesidir.
"iyi lider sonuç sunar, büyük lider ise hikaye yazar." *
lider olmak.
insanları peşinden götürebilme ve onlardan yapmalarını istediği şeyleri kendi istekleri ve işbirliği ile yaptırabilme sanatıdır.. kişileri özendirme, esin verme ve amaç belirleme yeteneği ve becerisidir..
liderlik insana dogustan verilir. bir insan lider olamaz, ancak lider dogabilir.
liderlik insana dogustan verilir. bir insan lider olamaz, ancak lider dogabilir.
Lee Iacocca' ya göre bir liderde olması gereken özellikler :
Merak, Üretkenlik, iletişim yeteneği, Karakter, cesaret, inanç, karizma, bilirkişilik özelliği, sağduyu, kriz çözümleri uygulayıcılığı.
takım arkadaşlarını amaç uğruna harcamak değil, onlara ortak bir amaç uğruna ter döktüklerini hissettirmektir. yalan dolan vaatlerle lider olunmaz, olunsa da ona liderlik denmez.
ben bu yazıyı içimdeki alpaslan dikmen... içimdeki deniz gezmiş... içimdeki mustafa kemal atatürk aşkıyla yazıyorum... ve ortak özellikleri "liderlik" olan bu 3 büyük insana ithaf ediyorum.

liderlik... bazen içinde sarı-kırmızı aşk olan, milyonlarca yüreği organize etmektir; hiç susmamacasına...

liderlik... bazen içinde tam bağımsızlık aşkı olan, milyonlarca yürekle filoları denizlere dökmektir; hiç korkmamacasına...

liderlik... bazen içinde özgürlük aşkı olan, milyonlarca yürekle bitti denen bir milletden ülke kurmaktır, yedi düvele kafa tutmaktır; hiç yılmamacasına...

alpaslan dikmen, 27 eylül 2008'de geçirdiği trafik kazası sonucu aramızdan ayrıldı. o gün bugündür, ne galatasaray tribünleri, ne de galatasaray spor kulübü'nün yüzü güldü. bugün ali sami yen arena tribünlerindeki, organizasyon bozukluluğu ortada. tribünlerdeki tek yumruk, tek ses olamamak sorununun, galatasaray'ı en kötü günlerinde, daha da tek başına bıraktığı ortada. çünkü; alpaslan gibi bir liderin, taraftarın başında olmadığı ortada!

deniz gezmiş, 6 mayıs 1972'de aramızdan ayrıldı. bugün 6 mayıs 2011 hıdırellez günü. bundan 39 sene önce bugün, bilinçli olarak hıdırelleze, halkın coşkuyla kutladığı bu bayrama denk getirilmişti; denizlerin katledilmesi. o gün bugündür sol, kendi içinde liderini bulamadı. bir türlü birlik olamadı. bir türlü 6 mayıs 1972'de, düştüğü yerden kalkamadı. çünkü; deniz gibi bir lider, solun başında olmadı!

mustafa kemal atatürk, 10 kasım 1938'de aramızdan ayrıldı. o gün bugündür, türkiye'de insanlar hiç mutlu olamadı. bir türlü halkın geneli, refaha kavuşamadı. türkiye, hep sömürüldü! ülkeyi yöneten partiler, isimler değişti. ama türkiye'deki insanların, mutsuzluğu hep aynı kaldı! 1938'den beri, bu halkı düşünen olmadı! dolayısıyla halk mutlu olmadı. çünkü; mustafa kemal gibi bir lider, türkiye'nin başında olmadı!

12 haziranda seçim var. meydanlarda hangi partinin "çağdaş medeniyetler seviyesine yükselmek ve onları geçmek" cümlesinden bahsettiğini duydunuz? cevap; hiçbiri! çünkü; ne erdoğan, ne kılıçdaroğlu, ne de bahçeli sorumlulukların farkında liderler değil. zaten onlar lider değil!

liderlik demek; başında olduğun toplululuğun her kesimini temsil etmektir. toplumdaki herkesin lideri olmaktır.

bir liderin, işini iyi yapıp yapmadığını anlamak çok kolaydır. insanlar onu sahipleniyor mu, sahiplenmiyor mu?

mesela alpaslan dikmen... galatasaray taraftarı'nın başındayken, herkes onun yanında, maçlarda bağırmak için kendini parçalardı. çünkü, galatasaraylıların içinde, bir tane alpaslan dikmen'i sevmeyen yoktu!

mesela deniz gezmiş... deniz gezmiş, dar ağacındayken bütün solcular, onunla beraber ölmek için kendini parçalardı. çünkü, solcuların içinde, bir tane deniz gezmiş'i sevmeyen yoktu!

mesela mustafa kemal atatürk... 10 kasım 1938'de dolmabahçe sarayı'ndayken, türkiye'deki herkez onunla beraber hayata veda etmek için kendini parçalardı. çünkü; türkiye cumhuriyeti'nde, bir tane mustafa kemal atatük'ü sevmeyen yoktu!

ne galatasaray, alpasalan'ın... ne sol, deniz'in... ne de türkiye, mustafa kemal'in yerini dolduramadığı için bugün bu halde.

çünkü; liderlik nasip olmaz herkese...
Kolay lokma insanlari yönlendirme eğilimidir. Hatta daha da abartim Liderlik benim adımla baslar..
yılmış insanları ayağa kaldırmak, bir ülkeyi yeniden ''cumhuriyet'' adı altına kurmak en büyük liderliktir. o lider, mustafa kemal'dir.
kendi beyinlerini kullanamayan kişilerin vucutlarını başka birinin emrine sunması robot olmasının genel adıdır liderlerin verdiği her emir özgürlüğe atılmış bi tokattır.
kesinlikle, sigara ve internet yasaklarıyla insanları bunaltmak, bir ülkeyi kendi sınırları içerisinde afakanlara sürüklemek değildir. liderlik, muhalefete de kulak vermek, aynı görüşü paylaşmayan birinin yasalar dahilindeki tercihlerine saygı göstermektir. sömürmekle alakası yoktur.
kitleleri arkasından sürükleyebilecek vizyonerliğe sahip olmayı gerektirir.
ses tonu çok önemlidir liderin. kitleye hitap ederken hiçbişey bilmesede biliyomuş gibi konuşabilendir lider.
ortak amaçlar için birleşen insanları, amaçları gerçekleştirebilmek için güdüleme etkileme ve bu insanların davranışlarını ve çabalarını gönüllü olarak amaçlara yönlendirme sürecidir.
yöneticilik kavramı gücünü unvandan alırken; liderlik kavramı gücünü liderin kişilik özelliklerinden, eğitiminden ve çevre şartlarından alır.

not: her ortama uygun tek bir lider tipi yoktur. ortama göre lider tipi değişebilir. bir duruma uygun düşen liderlik davranışı, başka bir duruma denk düşmeyebilir.
çevresindeki sıra dışı insanları emri altındaki sıradan insanlara dönüştürebilmektir.
yöneticilikle karıştırılan kavramdır.

ikisi farklı şeyler gençler. her yönetici lider olamaz.
biz türkler hep “lider” arayan bir milletiz. bu vücuda bir baş lazım zihniyetimizi ta orta asya’ dan buralara yüzyıllar boyunca taşımışız.

peki lider dediğimiz kişiler “yönetim kabiliyeti” kazanmak için ne yapıyorlar?

bilmiyorum

ben sadece kendi açımdan “yönetim kabiliyeti” nasıl kazanılır? aktarmaya çalışacağım.

öncelikli olarak, ilkokul döneminde “sınıf başkanlığı” süreci. dedim ya biz hep lider arayan bir milletiz, mini mini birlerimize çalışkan ikilerimize de “kendi liderlerini seçme” fırsatını veriyoruz. bazı okullarda ciddi anlamda yönetimsel beceriler gerektiren bu mezıyet ile şanslı öğrencimiz bir adım öne geçmiş oluyor. tabi ilkokulda bu ya popüler çocuk olur, ya da sınıfın en çalışkanları arasından hoca seçer.

geldik mi lise’ ye.. artık işin rengi değişti! okullarda sınıf başkanı haricinde “onur kurulu” olmaya başladı. onur kurulu başkanı, okulun öğrenci kategorisindeki “obama” sı… ortalıkta adeta bir kahraman edası ile dolaşır. okulun belalıları ona yaklaşmaz, ülkü ocakları veya diğer siyasi görüşlü öğrenciler “o” nu kendi saflarına çekmek için açıktan teklifler ile yanına yaklaşırlar. sınıflarda “onur kurulu üye” öğrencileri seçilir ve “bakanlar kurulu misali” “onur kurulu öğrenci meclisi” tarzında birşey ortaya çıkar. bu oluşum içinde yer alan öğrencilerde hep bir adım öndedir ama başkan hep daha öndedir * …

evet zurnanın “zırt” dediği yer olan “üniversite” geldi çattı.

sudan çıkmış balık gibi olan gençlerimiz, artık üniversiteye kapağı attık rahatız, gibisinden düşüncelere girişirken, sosyalleşme derdine de düşmüşlerdir.

sosyalleşme çabası içerisinde iken, öğrenci kulüpleri ile tanışan gençler, istedikleri öğrenci kulübüne üye olmaktadırlar. bence olmalıdırlar da. tabi üniversite gruplarında “yöneticilik” oynayan arkadaşlarımıza da buradan bir selam çakarak (kusura bakmayın ama sizinle dalga geçmeye hep devam edeceğim, çünkü dışarıdan çok komik görünüyorsunuz), yazımı devam ettirmek istiyorum.

ayrıca artık işe alımlarda popüler olan bir kavramı keşfeden bir güruhta ortaya çıkar üniversitede. “hakemlik” olayına atılırlar yada takım sporlarına tekrar başlarlar. özellikle mülakatlarda bunu ik cıya satmaya çalışan arkadaşlar sistemdeki “bug” ı bulmuş demektir. buradan ik cı arkadaşlara da böyle seslenmiş olalım.

grup başkanlıkları, grup başkan vekillikleri vs. derken iş hayatına atılan gencimiz, bazı durumların ve yeteneklerin yükselmeye ve liderlik kabiliyetlerini göstermeye izin vermediğini çabucak anlar. devlette ise (ki bu olay artık özel sektör için bile geçerli) torpil ve dedikodu, özel sektörde ise ayak kaydırma ve türlü karaktersizlik ile yükselme ve liderlik fırsatının geldiğini görür.

tabi bu durumlar her yerde geçerli mi? diye kendi kendine sormadan edemez. türkiye’ nin en büyük ölçekli şirketlerinde bile duyduklarımızdan sonra “o” da er geç sonucu anlar..

sözün özü şu; siz istediğiniz kadar “sınıf başkanlığı, onur kurulu bilmemneliği, hakemlik, sporculuk kaptanlık vs” yapın.

bu ülkede “yönetim kabiliyeti” kazanılmaz, kazandırılır.

kazandırılan yöneticinin peşinden koşmakta, donanımlı bireylere düşer!

sonra da “vay efendim neden gelişemedik? neden bizden lider çıkmıyor?” gibi saçma sapan gündemlerle kendimizi oyalar dururuz…

biraz sert oldu farkındayım ama olması gereken bu maalesef..

herkes payına düşeni alır umarım…

saygılarımla..
Bilen yazsın tabi ama yazanlar hangi alanlarda lider olduklarını ve kimlere liderlik ettiklerini de yazsın. Ki inandırıcı olsun, değil mi?
Benim fikrime göre, bazı insanların genlerinde olan -tabi yaratılış da diyebiliriz- bir özelliktir.sonradan öğrenilmez.fakat bazen bazı olaylar, genlerimizde saklı olan bu özelliğin ortaya çıkmasına sebep olabilir orasyı ayrı bir mesele.
büyük sorumluluktur. bu sorumluluğu yüklenen kişinin vicdani ve ahlakı da çok önemli. hitler de liderdi gandhi de.
güncel Önemli Başlıklar