bugün

--spoiler--
Sen, cehennemin üzerinde kurulduğu arsanın hissedarı olacak kadar kötüsün. Şeytan bu yüzden göz yumuyor yaptıklarına ve seni hayatta tutmaya çalışıyor, bütün oynadığın ölüm oyunlarına rağmen. Ölüp de onun yerine göz koymaman için.
--spoiler--
hakan günday ın ilk ve en önemli eseri.toplamda 7 kere okudum ve yedi kere kendimi kaybettim.
ilginç ve okunaklı bir kitap tamam kabul. ama kitabın bi'yerinde hakan günday'ın bizzat işin içine girmesi tüm sihri bozuyor şerefsizim. ne alaka lan!? kinyas ve kayra iyiydi de yazarı kötüydü.*
mide bulandırır. lanetli olduğuna inandığım kitap. aforizma yığını. *
bir gecede bile bitirilebilir.işin ilginç yanı hakan günday bu romanındaki yerlerin bir çoğuna gerçekten gitmemiş ama o kadar güzel betimlemiş ki inanamazsınız.
1 aydır okuyorum. evet tam 1 aydır. şuanda kinyas'ın yolundayım. Ve her gün kıyamadan 1 2 sayfa okuyorum bitmesin diye. sindiriyorum. okudugum her sayfayı kendi içimde düşünüyorum taki ertesi akşam okuyacagım bi kaç sayfaya kadar. ve sanırsam bitince tekrar başlicam.
azil'den sonra büyük beklentilerle okuduğum ve umduğumu bulamadığım fakat herkesin tercübe etmesi gerektiğini düşündüğüm roman.

"ne kadar yalnızsan o kadar uzağa gidersin.ne kadar terk edilirsen o kadar ölürsün."

"içini ne kadar doldurulursa doldurulsun, yine de hafiftir hayat. çünkü altı deliktir. delikse ölümdür! bütün kazançlar bu delikten kayıp gider."

"insanın tek gerçek özgürlüğü yalnızlığıdır."
diğer kitapları öncesinde ve sonrasında okunanlar olarak ikiye ayıran kitap.
uzun zaman yorumlar okumuştum hakkında. reklam kampanyalarını andıran yorumlar vardı. bir insanın yaşama bakışını değiştirebileceği iddiası sıkça dile getiriliyordu. okudum dün bitirdim. etkisi birkaç gün iyi vakit geçirtmek dışında sıfırdı. çünkü ben metafizik okumuştum, sosyoloji hakkında sık yapılan sorgulamaları önceden yapmış felsefe'ye ise lise yıllarında başlamıştım. yani demek istediğim hayatında "varlığı , bireyi , toplumu" sorgulayan yapıtlarla ilgisi olmayanları sarsabilir ancak çünkü bunlarla ilişkisi olanlar daha önceden zaten sarsılmıştır.
Kayra ''Hiçbir şey yok! hiçbir şey yok. hiçbir şey yok...''

Kinyas ''Her şey var!... Her şey var.''
kesinlikle ortalamanın üzerinde bir edebiyat eseri. ilk roman olmanın getirdiği bazı dezavantajları barındırmakta. söylenmek istenen fikirler ilk başta hucüm ediyor satırlara. kimi zaman erken davrandığını fark edip geri çekilip öyküyü anlatmaya koyuluyor. hikaye ilerledikçe cümleler ve olay kurgusu oturmaya başlıyor. romandan keyif almaya başlıyoruz. türk edebiyatında kitlesi az olan varoluş kavramı her harekette ve söylenen her öznel cümlede pekişmeye başlıyor. hakan günday'ın tarzına alıştıkça hikayenin içinde kaybolmaya başlıyoruz. ana karakterlerle birlikte biz de kendi iç sorgulamamıza devam ediyoruz. çerezlik kitaplardan değil, hiçbir cümlenin içini boş bırakılmamış. bu durum bazen keyif verici diğer zamanlarda da boğucu bir hal alıyor. romanın en önemli özelliği zihnimizi zorlayıp çalıştırması. bazı cümleleri tek seferde okuyup geçmek gerçekten haksızlık olur. sonuç olarak varoluşun kıyısında gezinen iki karakterin yaşantıları kimi zaman ürkütücü, nefes kesici, umutsuz, ölümcül ve doğru cevabı bizlere bırakan sonları kesinlikle türk edebiyatında ileride kendine yer edinecektir.
okunması gereken, adamın amına koyan kitaptır afedersin.
"Simdiye kadar rakiyi suyla; viskiyi buzla karistirir gibi, hafifletmek icin hayati da ickiyle karisritmistim. Ama artik hayati sek icmenin zamani gelmisti."
"Taşırlar insanları kundaktayken, tabuttayken. Hep taşıyacak birileri olur. Bazıları dostluktan, bazıları cepteki paradan, bazıları da içinde bulundukları sistem bir gün onlara da taşınma sırası geleceğini söylediği için taşırlar insanı..." bir alıntı
''platon'un mağara istiaresine karşılık,ben de kuyu istiaresini yazdım:doğdukları andan itibaren düşen insanların,yanlarından hızla geçen fırsatlara ve başka insanlara tutunup,tırmanmalarını ve bunu sadece doğdukları andaki yüksekliklerine erişebilmek için yaptıklarını anlattım.''

bu satırlarla bütün dünya görüşümü değiştirmiş kitap..
tam da mevsim değişikliğinin vermiş olduğu hüzünle, sevinçle okunmaması gereken kitap. okunursa da bir çırpıda bitirmeli sanki yoksa üzerinde düşündükçe hele ki kayra'nın yolunda bunalıma sokabilir insanı. tabii arkasından kinyas'ın yolunu okuyunca tüm her şey değişiveriyor bir anda. Hele ki "Madem doğdun yaşayacaksın! Ne kadar acı çeksen de, ne kadar kendinden nefret etsen de, nefes almaya, uyanmaya devam edeceksin. Doğal değilsin. doğanın üstündesin! dünyanın tanrısı sensin!.." cümlelerini okuduktan sonra.
bu akşam ezel isimli dizide mert'in gözümüze soktuğu kitap. diziye cuk diye oturmuştur. valla bravodur.
çok fazla okumak istememe rağmen satıcının talep ettiği otuzbeş liralık fiyatı vermeyi göze alamayıp, başka bahara bıraktığım kitap.
- yakıştıramadım hayatı kendime.ben yakışıklıydım o güzel değildi.

kinyas.
''yıllar önce, okuduğum kitaplardaki, seyrettiğim filmlerdeki yalnız insanlara özenirdim hep. yalnızlara. konuşacak kimsesi olmayanlara. sonra hayat beni buralara getirdi. tabii ayaklarımın azımsanamayacak yardımıyla. ve artık o roman karakterlerinden biri oldum. o kitaplardaki yalnızlığı çok gösterişli bulurdum. aynı zamanda da korkutucu. kendime ''bu kadar yalnız kalınabilir mi?'' diye sorardım. ''sosyal hayvan insan, dayanbilir mi kimsesizliğe?'' ama artık biliyorum yalnızlığın korkulacak bir yanı olmadığını... tabii bunu ruh sağlığı yerinde ve içlerinde tek bir kişilik taşıyanlar için söylemiyorum. sözüm benim gibi içinde binlerce ruh taşıyanlara, uzakdoğu efsanelerindeki canavarlar gibi yedi kafalı tek bedenli insanlara. ben hep kalabalık oldum. şehrin uzağındaki bir semte giden, günün tek otobüsü kadar kalabalık. tıkış tıkış! herkesin üst üste olduğu bir otobüs kadar. dolayısıyla iyi geldi bana yalnızlık. kendime yeterince zarar veriyordum. ve bir de dünyanın vereceği zararları ortadan kaldırmanın imkanı olmadığına göre, yoklarmış gibi davranarak yalnızlığı seçmek en doğrusuydu...
yalnızlık kurşun geçirmez. dostluk, aşk, aile geçirmez. hiçbir şey geçirmez. dışarıdan sokmadığı gibi içeriden de çıkartmaz. cerahat yapar. antibiyotiğini de kendinde besler. yeter ki nerede olduğu bulunsun... ruhun nerede olduğunu düşünürüm bazen. vücudumun neresinde? sonra kara veririm. ruhum, bedenimin bittiği yere kadar...''
eğer mutlu değilseniz, kesinlikle okumamanız gereken bir kitaptır.
'' Herkesin kendine göre bir hücresi var. bazılarının ki daha genişse, bu neyi değiştirir?''
kitap budur işte kardeşim.. ne güzel de yazımış hakan. o düşünceler cümleler kitap elime geçmeden öncee durmadan nette bakınırdım kitap elime geçti hala bakınıorm hem kitaba hem nete yazılanlara doyamıyorum buna ya.

' Ne zaman taşacak sular, denizler, okyanuslar ... Ne zaman bütün dünya taşan nehir sularının altında kalacak ?? Yaratıcı ne zaman anlayacak hatasını ??

'Ama bir türlü başka bir insanın varlığını hayatımda vazgeçilemez kılamadım...Belkide hayat yeterince uzun değildir aşık olabilmek için. Belki bin yıl yaşayacağımı bilseydim bir karakterim olur ve ona göre birilerini sever geri kalanlardan nefret ederdim...

' Bitkilerle aramızdaki tek fark biz yaptıklarımızın bilincindeyiz, onlarsa mecburlar kötü olmaya bazı şartlarda. Biz tercih ediyoruz, onlarsa doğaya boyun eğiyor... Eğer insanlarda bitkiler gibi, hareketlerini emirlere uyarak yapsalardı hiçbir zaman eylemlerinden dolayı suçlanmazlardı.. Tercihler yapabildiğimiz için s...uçlanıyoruz. Ya ahlakın içinde ya da dışındayız !!!

'Röntgencilikti yaratıcıyı hayatı icat etmesine iten.. Gerçekçi olalım !!! iyi bir gösteriyiz bizi seyredene. Onun için ölüp ölüp doğuyoruz. Gösteri devam etsin diye...

'Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Artık zamanı geldi artık acı zamanı şiddetin şiiri duyulmalı, kargaşa başlamalı ,insanlar ağlamalı. ''Dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeliiiii.

' Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Hiçbir şey yok! Artık zamanı geldi artık acı zamanı şiddetin şiiri duyulmalı, kargaşa başlamalı ,insanlar ağlamalı. ''Dünya üstündekileri kusturacak kadar hızlı dönmeliiiii.
kesinlikle sonbahar ve kış aylarında okunmamalı bu kitap. ıssız bir karanlık gibi, ne kadar okursanız o kadar içine çekiyor sizi. ve sonunda tamamen arınmış olarak çıkıyorsunuz bu karanlıktan.
herhangi bir sayfadan başlanıp okumaya devam edilebilen cinsten bir kitap.
yazarı hakan günday olan enterasan kitap. karar veremedim iyi mi kötü mü diye. Mevzu çok ilginç ama dili ve içeriği çok ağır. çoğu zaman kasılmama sebep olan kitap. Kitaptan birkaç altını çizdiğim cümle:
(bkz: herkesin kendine göre birşeyi var)
(bkz: ölüm tek ilham kaynağıdır)
(bkz: bir bokluk var bu işte)
(bkz: there is no plan that is the plan)
(bkz: hiçbirşeye hakim değilim hukuk okumadım)
(bkz: gelecekten geçmiş çıkarsa şimdiki zaman kalır)
(bkz: hiçbir şey yok)
(bkz: herşey var)
ikisi de normal ailelerde büyümüşler. benim kötü çocuk yoktur kötü aile vardır tezimi çürüten iki tip var karşımızda. bunlar asosyal, kompleksli, algılama bozukluğu olan tipler. aklıma natural born killer geliyor okudukça. doğru tespitler de var kitapda birçok şeyle hemfikirim ama ikna edici değil. herkesin bunlar gibi olduğu bir hayatı düşünebiliyor musunuz? vahşi batı gibi olurdu ortalık. tamam bir sürü it kopuk vardı vahşi batıda, ingiltere, irlanda vb. ülkelerden gelen katil, tecavüzcü, hırsız doldurmuştu yeni kıtayı ama orada bile çiftliğini kurup, düzenli bir hayata kavuşmaya çalışan sıradan insanlar vardı.
kitapdaki alp karakteri tam komedi idi. eminim tıpta vardır onun hastalığının adı. mümtaz desen o da kafa adam, bir de bela var macar haydut.
Kayradan nefret edip tolgayı kutlayarak bitirdim. kitabın sonuna ben de şu notu düştüm kelimesi kelimesine. "şimdi sana düşen uçağa atlayıp kayrayı bulup iyileştirmek. iki ihtimal var ya boka batar, ölürsün, ya da kayrayı girdiği boktan çıkarırsın."
kitap bir çok güzel tespitle doluydu ama eksik olan birşeyler vardı. içeriği ne kadar iyiyse de dile getiriliş tarzı o denli kötüydü. zor bir kitaptı vesselam.
özetin özeti:
kayra: hiçbir şey yok
kinyas: herşey var