islam inancında vardır. insanın yaşayacakları demektir. yaşanacağı için yazılmıştır; yazıldığı için yaşanmaz. Allah her şeyi bildiği için, olacakların yazılı olması da çok şaşırılacak bir şey değildir. gayet basit.
Ufuk bayraktar'ın başrolünde oynadığı beyin yakan efsane filmlerden.
varlığımızın ve hayatımızın önceden belirlenmiş olduğu anlamına gelen dini terim. ehl-i sünnete göre insan belli bi noktaya kadar seçim yapma hakkına sahiptir deniyor -mutezile'nin dediği gibi fiillerinin yaratıcısı konumunda olmasa da-ama diğer konular önceden belirlenmiş; aile, cinsiyet, doğum tarihi, ölüm yeri ve zamanı gibi. ilkokulda hocamız bi benzetme yapmıştı bunun için: "biz bir gemideyiz, geminin nereden kalkıp nereye gideceği belli, ama gemide neler yapacağımız bize kalmış." belki biraz klasik bi örnek ama yine de hoş gelmişti bana.

şimdi bu noktada anlamadığım bi şey var. ölüm şeklimiz belliyse, intihar edenin de intihar edeceği belli ki bu en büyük günahlardan sayılıyor. yani birileri bu günahı işlemek üzere dünyaya geliyor. ya da mesela cinayetler. katiller de katil olacağı belli olarak doğuyor o zaman, kader anlayışından bu çıkmıyor mu? tamam hepimiz öyle ya da böyle günah işledik veya işleyeceğiz, kimse kusursuz değil bu dünyada. ama doğuştan çok kötü olduğu söylenen günahlarla doğmak ne kadar mantıklı? kimsenin adaletli doğmadığının tabi ki farkındayım ve bunu sorgulamıyorum zaten, kimimiz engelli doğuyor kimimiz zor şartlarda dünyaya geliyor, bunlar mantıksız değil çünkü her insanın sınav şekli farklı olabilir. yani bahsettiğim durum adaletsiz oluşu değil, doğuştan günahlı oluşu.

herkesin inancı kendinedir, amacım bi şeyleri çürütmek değil. uzun süredir kafama takılan bi şey ve etrafımdakilerden de düzgün cevap alamıyorum, internetteki kaynaklardan da aynı şekilde. deist de olsam ve kadere inanmasam bile bu durumun kendi içinde bi mantığının olması gerek bence, umarım öğrenip editlerim.
müslümanın bir anlatışı var allahın hafızasına egzersiziz der gibi.*
(bkz: yaratılan ayetler/#35666492)
güzel filmdir, izleyin.
kaza kavramıyla birlikte düşünüldüğünde anlaşılan kavramdır. kaza, kaderin vuku bulmasıdır. yani olacak olanın olmasıdır. kader de allah (c.c)'ın olacak olanı bilmesidir. dikkatinizi çekerim: olacaklara karar vermesi değil; bilmesidir. x yolunu yahut y yolunu seçmek sizin insiyatifinizdedir. çünkü iradeniz var. ama siz x yolunu seçeceksiniz, allah-u teala siz var olmadan önce de sizin bu yolu seçeceğinizi biliyordu; bu sizin kaderiniz.
Önceden çizilendir.
Melekler nurdan yaratılmıştır. Hem iradeleri hem akılları ve şuurları vardır. Fakat onlarda nefis yoktur. Bu nedenle ilahi imtihana tabi değildirler. Fakat o zamanda henüz meleklerin hocası konumunda bulunan ve cinlerin atası olan --cann-- gibi ibliste, ateşin alevli kısmından yaratıldı ve hem iradesi aklı ve şuuru hemde insan gibi nefsi var. yer içer münasebette bulunur. iblis kendi eliyle özgür iradesiyle isyan etti ve secde etmedi. Emre asi olmakla kalmadı üstelik, yol kesici, allahın (c.c.) yolundan saptıran bir hain oldu. Şerri kendi talep etti. Bir de utanmadan cenabı hakka iftira etti, beni sen azdırdın diye. Halbuki azan kendisi idi. Cenabı hakk iblisi hz adem ile imtihan etti sadece. Gerçek yüzünü meydana çıkarttı. insanları da imtihan ediyor. iblisin niye ayrıcalığı olsun ki, tabiki olamazdı.

Bunda allahın cebri yok. Zorlama yok. Tamamen özgür irade var. Seçim ve tercih var. işte O yüzden bu duruma kader diyemeyiz. Hemde Bu alemlerin rabbi allahu teâlâya karşı büyük bir yalan olmuş olur.
Venussss nickli arkadaşa naçizane cevap.
Allah Bakara 30.31.32.33. Ayetlerde secde emri ile ilgili bilgi veriyor.
öncelikle melekler o ayetlerde anlaşılıyor ki belli bir bilgisi olan irade sahibi varlıklardır.nasıl anlaşılır diye sorulursa, şöyle ki soru soran varlık irade sahibidir fakat melekler yine kurandan anlaşılır allah ne derse onu yaparlar yani irade sahibi ama emirden çıkmazlar, secde olayına gelince melekler secdeyi allah emrettiği için yaparlar yani secde olayının insanlığın üstünlüğü ile ilgisi yoktur.üstünlük bilgisi verilmemiştir.

kehf 50. Ayette, Hani biz meleklere, “Âdem'e secde ediniz” demiştik. iblîs hariç olmak üzere, onlar hemen secde ettiler. iblîs cinlerdendi; Rabbinin emrinden dışarı çıktı. “Şimdi siz, allahı bırakıp da şeytanları dost mu ediniyorsunuz? Oysa onlar sizin düşmanınızdır. Zâlimler için bu ne kötü bir takastır” bu ayette iblisin yani şeytanın melek değil cin olduğu bilgisi veriliyor, şeytan üstün olduğunu söyleyerek bir tercih yapıyor işte buradan anlaşılıyor ki yazılmış bir rol oynamıyor kendisi seçiyor.

kader bir ölçüdür örnek: insan annesini Seçemez ama karısını seçer yani seçim yapılacak ve yapılmayacak alanlar vardır işte bu ölçüye kader denir.

Not: benim doğru kriterim kuran ve akıldır, yazdığım bu yazılar sadece kuran kaynaklıdır.isteyenler ilgili ayetleri arastirabilirler.
Ve biz;
Kaderimizdekini yaşarız,
Gönlümüzdekini değil.

Cahit zarifoğlu
zamanında bizim kilerimize giren bilge bir sincap bana " insan, kaderini asla değistiremez.. onu inkar da etse yok da saysa o mutlaka insanın iki üç adım önünden gider. her zaman insanın önünden giden bir gölge gibidir kader" demişti. tabii pek ikna olmamıştım. kaderin olmadığına inanıyordum.

o sırada kiler kapısının arkasının örümcek ağıyla kaplı olduğu dikkatimi çekti.. ağa ufak bir kelebeğin takılı olduğunu gördüm .Kelebek birazdan yem olacaktı.. kelebeği kurtarmak için elimle ağdan aldım ve pencereyi açıp onu havaya attım uçup gitsin diye. onu havaya atar atmaz bir kuş gelip kelebeği kaptığı gibi gitti.

sincap ise " gördün mü ? kelebeğin kaderinden kaçamadığını gördün değil mi ? kelebek bugün ölmeliydi ve öldü " diye konuştu.

ama hayır..kaderle ilgili fikrim hala değişmemişti.
Düzenleyen şahsı karşıma alıp münakaşa yapmak istediğim kavram. Bana niye böyle bedbaht bir kader vermiş, bana ne garezi varmış öğrenmem lazım. Acilen bu konuyu masaya yatırmalıyız, beni bulsun o.
Teslimiyet, kader deyip mücadeleyi terk etmek mi dir ? Yoksa her türlü mücadeleyi çalışmayı gayreti ve sebeplerini layıkıyla yerine getirip sonucuna razı olmak mı dır ? Madem herşey belli o halde niçin yaşıyoruz ki ? Sonunu bilen olmadığına göre.. ümit denilen duygu niye var o halde ? Nereden geliyor içimizdeki bitmek tükenmek nedir bilmeyen bu arzu heves ve istekler ? Bu bir tezat değil mi ? Niçin dua ettiğimizde kendimizi ferahlamış rahatlamış hissediyoruz madem ki ? Görevlerimizi yerine getirdiğimiz zaman oluşan o gönül rahatlığı ve iç huzuru neden o zaman ? Bir işi başarabilmenin verdiği sevinç de neyin nesi peki ? Sakın tembelliğimizle aptalca kendi kendimizi kandırıyor olmayalım ? Evet belkide değiştiremeyeceğimiz şeyler var mutlaka. Peki bu hayatımızın sonuna dek hemen herşey için mi geçerli ? Hayır hayır bu kadar aciz olmamalı insan. Kulluk bu değil. Teslimiyet bu değil.
Kaderin en büyük açmazı bir olgunun sebep-sonuç ilişkisiyle o olguyu gerçekleştiren irade ve kudretin birbirine karıştırılmasıdır fikrimce.

imam Gazali ateşin pamuğu yakması ateşin kudretinden olsaydı ateşi suyun söndürememesi gerekirdi der.

Pamuğun yanması olgusunun sebebidir ateş salt. Ateşin Bunun kudretine sahip olduğunu düşünmek yanılgıdır. insanoğlunun kader ile ilgili en büyük yanılgısı da böyle birşeydir tam olarak.

Bu yanılgının en büyük sebebi ise zamandır tabii. Geçmiş deneyimlerimiz sonucu Geleceği şekillendirebileceğimiz veya şekillendiriyor olduğumuz yanılgısı.

basit olguların sonuçlarını deneyimlerimiz sonucu tahminlerini yapabiliyor olmakla bu olgulara hükmedebiliyor olabilme yanılgısı. spinoza nın dağın tepesinde oturan çobanının birbirine doğru hareket eden iki trenin çarpışacaklarının tahminiyle onların kaderini bildiğine hükmetmetmesi gibi.

Bir parayı havaya attığınızda iki olasılık vardır. Ya yazı gelir ya tura ama sen görene kadar ikiside değildir.

Kader: yaratılmışların yaratan a sürpriz yapma olasılığının imkansızlığıdır.
insanın aklının alamayacağı kadar karmaşık bir o kadar mükemmel yaratılmıştır. işlerimiz kötü gittiğinde, hayatımız berbat olduğunda hep onu suçlarız. belki farkındayız belki değiliz ama aslında esas suçladığımız kaderi yaratan Allah'tır.

bu yüzden çoğu kez Allah'a isyan ettiğimiz de olmuştur. Allah affetsin.
Allah "elinden geleni yap gerisini bana bırak" diyor. peki kaçımız hayat için elimizden geleni yapıyor?

kaderim buymuş deyip eli kolu beklemek doğru bir yöntem değil.

ama elinden geleni yaptığın halde olmuyorsa onda da var bir hayır demeli. hayır gibi görünüp şer, şer gibi görünüp hayır çıkan çok duru var. işte bu durumda teslim olmalı.
tüm uyuşturucu maddeleri bir gecede içirtme potansiyeline sahip bir son sahnesi ile akıllara kazınmış film.

http://www.youtube.com/watch?v=uGaj17-nT5Y
2006 yapımı zeki demirkubuz filmi. Her ne kadar kendi başına oldukça başarılı sanatsal bir film olsa da 1997 de çekilmiş fakat devamı niteliğindeki masumiyet filmiyle izlendiğinde daha da anlamlı bir hal alır.
Yeraltı dünyasının kenar mahalle yaşamının çok başarılı tasvirlerini oldukça doğal bir şekilde dönemin tüm gerçekliğiyle ele alan dramatik ve dumura uğratan senaryosuyla oyunculuklarıyla prodüksiyonuyla türk sinemasının şüphesiz en iyi yapımlarından.

Şüphesiz filmden herkes farklı anlayışlar elde edebilir son sahneden sonra benim aklıma gelen şey ise şu olmuştur: nerede başladıysan orada bitirirsin..
Aşk mı kendisini kovalar yoksa kendisi mi aşkı, daha kimse çözememiştir bu bilmeceyi...
olması imkansızdır. mesela tanrıyı tüm anların üstünde alalım o sınırsız varlık olacağı için benim bir sonraki adımımı zaten bilebilir. ( çünkü zaman benim için var olan bir şey o sonsuzu görebiliyor)
mesela benim doğumumdan ölümüme kadar ne yapacağımı bilen bir tanrı var ve bunlar benim seçimim bu kabul bunda sıkıntı yok ancak her şeye gücü yeten ve her şeyin kendi isteği etrafında gelişen bir tanrı tanımı güme gidiyor. tanrı mutlak bir güce sahip olamıyor.

neden?
eğer benim eylemlerim özgürse o halde dünyada her şeye hükmeden bir tanrı yok demektir ve tanrı öyle sınırsız her şeye gücü yeten de olmuyor çünkü tanrının dışında ortada ondan bağımsız bir irade olmuş oluyor. (tanrıyı iradesini sonsuz alırsak ondan 1 bile çıksa o artık sonlu bir şey olur)
dolayısıyla o istese dahi bizim tanrı dışında ortaya bir irade koymamız ve bu irade sonucu bir şeylere etki etmemiz her şeyin tanrı iradesi etrafında gerçekleştiği fikrini çökertiyor.

eğer bunu tanrının dilemesi karara etki ediyorsa o zaman zaten cennet ve cehennem güme gidiyor çünkü o zaman eylemlerimiz tanrı telkininde oluyor ve eylemlerimizin direk sorumlusu tanrı olmuş oluyor.
dini açıdan bakarsak da var olması çok saçmadır ancak olmaması imkansız gibi.
mesela tanrı sonsuzdur ve öncesi sonrası yoktur. o halde var olan her şey ondan sonra çıkmıştır ve var eden de o dur.
o halde insanın öncesi yoksa sonrası da olmayacaktır ve sonsuz cennet cehennem yoktur. cennet ve cehennem de sonsuz olamaz çünkü sonsuz olması için öncesiz olması lazım, tanrı öncesiz, cennet öncesiz olursa bu sefer iki sonsuz olacağı için böyle bir şey mümkün olamaz.

ikincisi ise üstte yazmış olduğum gibi iradesi mutlak olan bir tanrının özgür irade vermesinin mümkün olmamasıdır.

eğer insan özgürse tanrı dışında bir irade ortaya koyuyor demektir ve bu da tanrının isteği dışında bir şeyler gerçekleşiyor anlamına gelir. ( eğer gelmiyorsa zaten tanrının evreni var etmesi mantıksız oluyor çünkü her şeyi o istemiş oluyor)
şimdi eğer biz dünyada belli şeylere etki edebiliyorsak o halde tanrının iradesi dışında bir şeyler gerçekleştiği anlamına geliyor ve tanrının her şeyde etkinliği kırılıyor. ( yani tanrı sonsuzluğunu gene kaybediyor)
etmiyorsa zaten durumu özetledim.
Kader, kadir (olmak) ile kadar (olmamak) arasında dönüp duran tecelliyattır. Tıpkı William Shakespeare in dediği gibi hayat, Olmak yada olmamak, bütün mesele bu.
görsel
Bazen önlem almak da sonucu değiştirmez.
görsel
diyemezsin, sen kendin ettin dedirtendir.

https://www.youtube.com/watch?v=lUEe-eNNsVw