bugün

çalışma masasının üzerinde martı görülmesi. hele ki tuvalete gidip döndüğünüzde görüyorsanız baya dumur oluyorsunuz.
* *
masalarda çay, kahve içmenin yasak olması. sadece su ve ciklet serbest yemin ederim.
milyarlar* kazanan patronun iş yerinde porno izlemesi.
ağda dosya paylaşılırken karşılaşılan durumlardır genellikle

-hacı dosyalar bendeki tam paylaşın içinde alırsın ordan
+ok
+.........
+serhat ben sana giremiyorum abi
-hüleeeeyyyyynn
sizi garip bir duygusal paranoyaya itecek olaylardır.

herkes evli barklıdır iş yerinde. ama adeta lise talebeleri gibi kızlı erkekli itişip kakışırlar, eyleşirler orada. evet evet eyleşmek! birbirlerini cimciklerler. suratlarına su atarlar. mühendis teknikere, tekniker mühendise laf sokar. ha ama öle böle laf değil! efendime diyim herkes birbirini lakabıyla çağırır.
(bkz: dört göz)
(bkz: koca kulak)
(bkz: götten bacak)
siz zavallı bir çalışan, ya da hazin sona gitgide yaklaşan stajyer olabilirsiniz, inanın ne olduğunuz hiç önemli değil. ama o iş yerinde herkesin görebildiği bir bilgisayar ekranında yarıçıplak kadınlar, erotik fotoğraflar, bilgisayar sahibinin daha önceki çapkınlıklarının kanıtları ekran koruyucu olarak bilgisayarı süslemektedir.

he komik değil bütün bu olanlar. evet hepsi komik. eğlenmiyor değilim *
çok çalışmaktan bunalıp aklı karışan müdürün kendini kaptırmış bir şekilde excelle konuşmasına şahit olmak.
müdür: ey excel efendi beni kandırmaya çalışıyosun ama yemezler. benden daha zeki değilsin.
fii tarihindeki galatasaray-fenerbahce macindan sonra isyerindeki elamanin fenerbahceli ve patronla ayni adi tasiyan is arkadasina nasil koyduk konulu bir mail gondericem derken maili koyu fenerbahceli olan patrona gondermesi, akabinde insan kaynaklari departmaninin elektronik iletisim konulu bir yonetmelik hazirlayip sirket mailinin ozel kullanimini yasaklamasi, olayin ertesi gunku sabah toplantisinda maili gonderen elemanin kalabalik bir kitle onunde patron tarafidan sicip sivanmasiyla sonuclanmasi.
exchange server logları harddiski dolurmuştur. exchange server stop etmiştir. backup alınıp truncate edilecek ama backup alacak yer yoktur. back up alınacak şeyin %15 inden fazla alan gerekmektedir başlamak için. o alan yoktur. lan üzerindeb aşka bilgisayarlara bakılır. o sırada kel alaka başka bir sebepten dolayı dns server uçar. aynı anda da alakasız başka bir sebepten dolayı sql server hatalar üzerine hata döndürmeye başlar. bünye bu durumda bi beş dakka dolanayım hacı ben diyip üst kata çıkar patron sekreteri ordadır.

s: jack bey; jack bey. bakar mısınız. benim bilgisayarım kilitlendi.
j: restart edin. kapatın açın düzelir.
s: kapatıp açıyorum ama outlook gene kilitli geliyor.
j: ilginç. nasıl kapatıyorsunuz ki?

sekreter uzanır monitorun on/off düğmesine basar;

s: burayağ basıyoğruuuum, kapanıyoğğ. der.

jack : valla bravo. saçlar boya di mi sizin. aslında sarışınsınız di mi.

s: ay eveet. yakışmamış mı yoksağ?
eski işyerimde patronumun mağazada olduğu her dakika bir dumur yaşamamız mümkündü. işte o olaylardan biri şöyle gelişmiştir.

nişantaşı nda sosyetik kokoşlardan biri mağazamıza gelir ve indirimde olan çantalarımıza bakmaya başlar. buraya kadar her şey normaldir. kadın her baktığı çantayı koluna asar ve fiyatlarını sorar. ben nazik bir şekilde yardımcı olurken, müşteri ile patronumda ilgilenmeye başlamıştır. bayan 4 adet çanta beğenmiştir ve hepsi kolundadır. fiyatlarını sorar ve 39 lira olduğunu duyduğu bir çanta için çok pahalı diye tepki gösterir. sinirli bir yapıya sahip olan patronum birden parlar; nesi pahalı hanfendi işinize geliyorsa alırsınız gelmezse almazsınız ! diye kaba bir giriş yapar. kadında bir anda sinire keser ve ; siz benle nasıl konuşuyorsunuz terbiyesizlik yapmayın gibisinden bir şeyler söyler. dellenen patronum hızlan kadının üzerine doğru yürür ve koluna takmış olduğu 4 çantayı bir hışımla çekip güm diye yere fırlatır. kadın gerçekten korkmuş ve mağazayı terk etmek üzere arkasına bakmadan kapıya doğru yönelir. patronum sinirini alamamış olacak ki arkasını dönmüş çıkmak üzere olan kadının arkasından hem küfürler eder hemde yere fırlattığı çantaları kadına doğru ayağı ile fırlatır. çantalardan iki tanesi kadının üstüne gelir ve kadın bağıra çağıra dahada hızlanarak mağazadan kaçar. o an ben büyük bir sessizlik ve dumur yaşamıştım. bu patronumla 9 yıllık çalışma hayatımda ki en dumur olaylar listemde ilk sıradadır. yani patronum çok büyük bir arızaydı ve mağazada olduğu her an bir dumur yaşamak mümkündü.
(bkz: rezil olmak/#2752889)
tamamen gercek hikayedir...

bir konser turnesi sirasinda ismini yazmayacagim ünlü bir kemanci organizatörlerle para konusunda anlasamamis ve turnenin son dört konserini calmayacagini bildirmistir. sefimiz son derece genis bir adamdir. biz neler olacagini merakla beklemekteyizdir. (bu olaylar isvicre´de olmustur.) program da ünlü bir keman koncertosu calinmasi gerekiyordur, ancak solist sahiden ortalikda görünmüyordur. konser saati gelir, seyirci salonu doldurmustur. sef, alkislar arasinda podyumdaki yerini alir. cok üzgün görünüyordur. seyirciye döner.

"sayin dinleyiciler" der "ünlü kemanci su su´nun bu konsere gelirken elim bir trafik kazasi sonucu öldügü haberini almis bulunuyoruz." der, herkesi bu ünlü kemanci adina bir dakikalik saygi durusuna davet eder, herkes de kuzu kuzu kalkar. saygi durusundan sonra "bu büyük sanatcinin anisina bu büyük eseri bugün size solistsiz olarak calacagiz." der...

oturulur ve calinir....

bu olay, isvicre alplerinin en ünlü daglarindan matterhorn´un en güzel görüldügü zermatt kasabasindaki konser salonunda olmustur. tamamen gercektir.
istifa eden çalışanın ardından canı sıkılan müdürün herkesin içinde durup dururken 'onu patron kovdu' demesi..

ve aslında herkesin gerçeği bilmesi..
yer: zara

iş arkadaşlarımdan birinin, müşteriye "gömleğinizin pensleri" diyeceğine "penisleri" demesi.

bu dumurun etkisinden kurtulamamışken, olayın gelişimini akşam toplantısında anlattıktan sonra, gülme krizi içinde "ya hiç de aklımda yoktu aslında" demesi.

normalde aklından hiç çıkmıyor demek ki.
genel müdür' ün yanlışlıkla, mouse yerine poğaçayı tutması.

- ya bu mouse niye gitmiyor.
öğretmen arkadaşa muzurluk olsun diye bulunan testere ile akşam sınıfa dalınması ve o esnada veli toplantısına denk gelmektir.
toplu mülakat için bir banka genel müdürlüğünde mülakat saatinin gelmesini beklerken içeri giren bir aday herkesi yarmıştır.

olay şu; aday mülakatı heralde öss sınavı zannedip elinde su ve çikolatayla gelmiştir. *
toyluk dönemleri. iş hayatı ilk yılları.
santral sorumlusu arkadaş öğle tatiline çıkacaktır. piyango vurur.. rica eder.
>canım yerime biraz sen baksana..
-o sırada genel müdür ve avanesi toplantı yapmaktadır...

- genel müdür arar!
=> kızım bize 5 çay getirsinler.
- kenan abi, rıza bey 5 çay getirsin dedi toplantı odasına.
<= söyle o beyefendiye! yeni demleniyo çay daha az beklesin anacım.(çaycı bu heee)
- aradan bayağı zaman geçer genel müdür kükreyerek tekrar arar.
=> yahuuuu!!! nerde kaldı bizim şu çaylar!!!
- o panikle neye uğradığımı şaşırıp;
- hemen söyledim "rıza bey'e daha yeni koymuşlar demleniyormuş"...
o gün bu gündür "koymak" fiilinden nefret ederim...
mağaza boşaltılıyordur ve içeride taşınacak tek tük mal kalmıştır. kapıda "kapalı" yazısı tüm ihtişamıyla boy göstermektedir. o sıra içeriye bir hatun girer ve aramızda geçen diyalog beni benden alır.
k: kadın
b: ben

b: hanımefendi kapalıyız ürünlerimizi şu ve şu mağazalar da bulabilirsiniz.*
k: - kapıda ki "kapalı" yazısını "açık " yazılı tarafla değiştirerek- şimdi açık, elektrik süpürgeleri ne taraftaydı?
b: buyrun hanımefendi şu tarafta modellerimiz.( ??!!!?!?!? )
(bkz: ayarın böylesi)

düzetme: cümle bozukluğu düzeltildi.*
personel gelir,
personel 1 : rihez bey keçi boynuzu. yer misiniz ?
rihez : a yok almayayım. nerden çıktı bu ?
personel 2: güzeldir ya. kuvet verir ehehehe
rihez : ulan ben evli değilim ki. hem ha deyince olmuyor.
personel1 : hımm amma lezzetliymiş ama.
rihez. ver lan bir parça. hem bir dakika siz.. ne iş ? niye yiyorsunuz bunları olm.
personel 2: valla tadı hoşumuza gitti.
rihez : aman fazla yemeyin. bu gece ikinizde sabaha kadar vardiyadasınız.
personel : höeea..

rihez: bak affetmem söylim.
çalışılan iş yerinde boş vakitte, zemin katta odası olan bir arkadaşın ziyaretine gidilir. üst kattan pencerenin önüne bir sandalye düşer. ne oluyor demeye kalmadan bir sandalye daha düşer. e haliyle insan kafasını pencereden çıkartıp ne oluyor diye bakmaya korkar. kalkılır üst kata gidilir. temizlikçi kadın üst kattaki kırılan ve kullanım dışı kalmış olan sandalyeleri merdivenden indirmeye üşendiği için pencereden arka bahçeye (betonun üzerine) atıp aşağıya inip oradan almayı düşünmüş. *
işyerindeki bayan arkadaşın bir jest yaparak sökülmüş paçanızı siz sandalyede oturur vaziyetten yerde tam karşınızda dizlerini kırarak oturup başı tam dizinizin hizasında bir pozisyonda söküğün dikilip dikilemeyeceğini kontrol ederken içeriye patronun girip anlamlı bir bakış atıp hiç bir şey demeden geri çıkması.
(bkz: patronun 10 saat boyunca aynı şarkıyı dinlemesi)
sabah sabah eserekli gibi facebook hesabı kapatılmış ve kendine yeni bir hesap almış arkadaşı bulmaya çalışmakla başlar her şey.
isim girince çok dındırık bir sayfa göze çarpar.

Hande&Enver GÜREL çifti kınasında oynayanlar düğününde coşanlar *

nasıl bir dürtüyse artık; kadınların kıyafetlerine bakma, gelini süzme, damada puan verme vs, huşu içinde fotoğraflar arasında gezinmeye başladım. zaten içerik herkese açık ibaresi ışıklı tabela gibi gözüme parlamıştı.

kına gecesi nerede yahu diye söyleniyorum. omzumda bir el, sevgili patronumun potur potur parmak uçları omzumda kendisine yer edinmiş.
nasıl farketmemişim geldiğini hezayanı içinde, facebook falsosuna bakıyorum. hani müzik falan dinlesem bir şey diyeceğimde yedi yabancı elalemin düğün kına fotoğraflarını inceliyorum.

birden ağlamaklı bir sesle,
+ kuzenimin düğünü oldu gidemedim, fotoğraflarına bakıyordum beş dakika sigara molamda deyiveriyorum.

patronum çok ilgili, demek kuzenin evlendi diyerek benimle fotoğraflara bakmaya başlıyor;
- şu çiçekli elbiseli kız kim?
+ başka bir kuzenim
- hiç benzemiyorsunuz . bide bu kız erkek tarafına daha yakın gibi!!! *
+ ee biz erkek tarafıyız zaten. *

zaman geçmekte biz birlikte ömrümde ilk defa gördüğüm kişilerin resimlerine bakmakta ve külliyen yalan aile hikayeleri uydurmaktayım.
patronum bombayı patlatana kadar artık onları kendimin bir ailesi bir kardeşi bir kuzeni gibi hissetmiş,içimdeki samimi duygularla düğüne bağlanmıştım.

taki patronum beni uyandırana kadar,
- ben sana bişey söyliyim mi, sen evlatlık olabilirsin.
+ yok artık!
- vallahi araştır bunu bence, tüyün benzemiyor senin bu insanlara, maşşallah çok güzel bakımlı alımlı bir ailen varmış.
+ !!!!!
şirket toplantısındayız. Az sonra bir sunum yapacağım. Tüm şirket yöneticileri ve asistanları toplantıda. işte herkes bir şey anlatıyor. öğlen yemeğinde yediğim ağır iskender nedeni ile fena halde uykum gelmiş. o nedenle uykum açılsın diye önümdeki lap-top'tan msn de arkadaşla yazışıyorum. kendisi lüzumsuz şakaları ile hayatıma renk katmakta.
Neyse asistanım yanıma gelmiş ve projeksiyon cihazını bilgisayarıma bağlamış. msn'de yazıştığım arkadaşım ekranıma bir link gönderdi. acil tıkla diye de bir not düştü. link' e tıklar tıklamaz tüm şirkey kariyerim gözümün önünden geçti adeta. Çünkü embesil arkadaşım bana bir porno film linki göndermişti ve açılan sayfa, bilgisayarıma bağlı olduğunu farketmediğim projeksiyon cihazı vasıtası ile ekrana yansıyordu. başımı kaldırdım ve şu an hala kulaklarımda çınlayan ah! uh! sesleri eşliğinde oturduğum yerden kalktım, elimdeki kalem ile yere bir çukur açtım, içine girdim ve üzerimi kapattım...
sonra ne mi oldu? pardon deyip durumu toparlayıcı birtakım saçma cümleler eşliğinde anı geçiştirmeye çalıştım. ne söylediğimi inanın hatırlamıyorum...
geçenlerde başıma geldi bir tanesi. bir süredir bir markette kasiyerlik yapmaktayım. ve klasik, sıkıcı bir kasiyerlik günüydü. günün akışını değiştiren ise canı kavun çeken bir müşteri olacaktı. o müşteri bir adet kavun tarttırmış ve kasama yönelmişti. ama benim henüz olacaklardan haberim yoktu. kasaya birkaç adım kala dev kavunu daha fazla taşıyamayacağını anlayan müşteri kavunu kasaya fırlattı. ve haliyle kavun parçalanarak etrafa dağıldı. olay yeri kavuna bulanmıştı. müşteri ise sanki kabahatli marketmişçesine çemkiriyordu. ya tam kapitalizmin sağlam direklerinden biri olduğu için ben de kızgınım süpermarketlere birinde çalışmama rağmen. fakat senin elindeki kavunu da market atmadı ya. herhangi bir çalışanın suçu da değil. hiçbir şey demeden üstümü başımı silmeye gittim. bu da böyle bir anı işte!