bugün

"insan çocukken bir büyük saadet ülkesinde yaşıyor, sağa sola şuursuzca koşturup neşeyle kişniyor. Sonra büyüyor, büyüdükçe salaklaşıyor, salaklaştıkça unutuyor o mesut diyarı, bir nevi ölüyor. Çocuklukla yaşlılık arasındaki o dönem araf misali; kitabesi ağır mesailerle, küçük hesaplarla, kesif mutsuzluklarla yazılan bir mezartaşının gölgesinde azap gibi boktan hayatlar. Yetişkinler zombilere benziyor..."

Murat Uyurkulak - Bazuka
-ben de bu sabah seninle evlendiğimi gördüm; öyle güçlü bir rüyaydı ki bizi kimse ayıramayacak, ölümden başka, dedim ona.

-ölümün ayırabileceğine inanıyor musun?
Öyleyse neden yaptım? Hepsi yanlış olan, milyonlarca cevap verebilirim. Gerçek ise: ben kötü bir kişiyim ama bu değişecek, ben değişeceğim.

(bkz: irvine welsh) - (bkz: trainspotting)
o sabah albay buendia yıkılan kiliselerin onarımı için emir verdi. ne garipti ki muhafazakarların yıktığı kiliseleri, farmasonlar onarıyordu.
yüzyıllık yalnızlık- g. g. marquez
Gel "biz" olalım demek kolay benimle "hiç" olur musun?
-"senin için bin tane olsa yakalarım" *

-"tek bir günah vardır.o da hırsızlıktır.
diğer tüm günahlar onun türevleridir.
bir adamı öldürürsen,
bir hayat çalarsın.
karısının onun üzerindeki hakkını,
çocuklarının babaları üzerindeki hakkını da.

yalan söylersen,
birinin doğruluk üzerindeki hakkını çalarsın.
hırsızlıktan daha tiksindirici birşey yoktur."

uçurtma avcısı

okumayanlara şiddetle tavsiye ederim.
O kadar ne yapacağımı bilmiyorum ki
mutlu olabileceğimi düşünmeye başladım. *
"insanlar neredeyse hiç değişmiyor. Takıntıları için başka ortamlar arayıp buluyorlar. Yüzlerine birkaç kırışık ekleniyor, dişler dökülüyor, kemikler kırılıyor, organların görevini makineler üstleniyor ama hayır, kimse değişmiyor."
tirza .
Bu yaşıma kadar mevcudiyetinden bile haberim olmayan bir insanın vücudu birdenbire benim için nasıl bu kadar önemli olabilirdi?*
Ve nefes alıp vermemi durduracak fiziksel bir hareket yapamayacağımı, yani kendi dışımda herkesi rahatlıkla öldürebilecekken intihar edemeyeceğimi anladığım gün, başkalarının ya da hayatın bunu yapmasını isteyeceğim ana kadar düşündüklerimi geldikleri yere geri yollamaya ve orada depolamaya karar verdim. Ama bir arada durmalarının beynimde bir iltihap yaratacağını bilemezdim.

Kinyas ve Kayra - Hakan Günday
"her şey kişinin kendisinde biter." genç işadamına öğütler Emre Yılmaz
kinyas ve kayra - hakan günday

''Bir kıza aşık olmuştum. Onu görmek için altı sa­at yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım. aşık olmak­tan vazgeçtim.''
Sen de fark ettin mi?
Az dediğin, küçücük bir kelime.
Sadece A ve Z.
Sadece iki harf.
Ama aralarında koca bir alfabe var.
O alfabeyle yazılmış onbinlerce kelime ve yüzbinlerce cümle var.
Sana söylemek isteyip de yazamadığım sözler bile o iki harfin arasında.
Biri başlangıç, diğeri son.
Ama sanki birbirleri için yaratılmışlar.
Yan yana gelip de birlikte okunmak için.
Aralarındaki her harfi teker teker aşıp birbirlerine kavuşmuş gibiler.
Senin ve benim gibi.

/ Hakan Günday - AZ.
"Hayat beni kaybetmekle hiçbir şey kaybetmeyecekti."

Kürk Mantolu Madonna
"kuş telaşı var bende. manasız, insana göre değil. adı üstünde, kuşlara göre bir telaş bu. apar topar mutfağa koştum, paldır küldür ekmeği ufaladım.
sanki kuşlar kaçacak. sanki kuşlar kaçsa ben çok fena suçlu olacağım. sanki kuşların açlık sorunundan sorumlu bir benim. bir acele ile serptim kırıntıları pencere önüne. kaçışırlar ya onlar tam o esnada, ben ondan da ürküyorum. geri gelmezler belki diye. sonra çıktım evden.
geri geldim. kuş annesi miyim ben, baktım yenmiş mi tabaktakiler diye. aaa! o da ne?"
+
"kumrular bana bir dal çiçek getirmişler. yazı uydurması değil, hakikaten bir dal çiçek. ne kumrular var şu hayatta. ne efendi kumrular, ne nazik ve kumru gibi düşünceli...
kumrular, bir çift kumru gibi durdular pencerede ben bu yazıyı yazarken. kafalarını eğip eğip baktılar. 'sizi yazıyorum.' diyesim geldi. 'sizi yazıyorum ve sizin gibi kumrular yüzünden hala dünyanın döndüğünü.' "
"inanmak kabiliyetimi yitirdim".

kürk mantolu madonna. gerçi bu kitaptaki cümlelerin %50'si özlü söz olur zaten.
"önce kelime vardı " diye basliyor yohannaya gore incil. kelimeden once de yalnizlik vardi. ve kelimeden sonra da var olmaya devam etti yalnizlik. kelimenin bittigi yerde basladi;kelime soylenemeden once basladi. kelimeler yalnizligi unutturdu ve yalnizlik kelimelerle birlikte yasadi insanın icinde. kelimeler yalnizligi anlatti ve yalnizligin icinde kayboldu. yalnız kelimeler aciyi dindirdi ve kelimeler insanin aklina geldikce, yalnizlik büyüdü... dayanilmaz oldu."

(bkz: tutunamayanlar) -sayfa 153-
kötü baba boğaza takılan kılçık gibidir. ne yutabilirsin ne de sindirebilirsin.
elif şafak-iskender.
durup düşünme nedir, hiç bilmez aşk,
kanadı var, gözü yoktur; bakmadan uçar gider.* *
Her şeyden uzaklaşmak istiyorum ne ailemle nede yakın arkadaşlarımla konuşmak istiyorum nede iletisim aracı istiyorum..
Yalnız birsekilde sessiz bir evde kitaplarin icinde kaybolmak istiyorum.. *
Kadınlar, çirkinseler kendilerini güzelleştiren bir aşkla koltukları kabarır; gençseler, güzelseler, onların başlarının dönmesi de kendilerinin baş dönmeleri çapında olur, ucu bucağı yoktur.

otuzunda kadın. (bkz: balzac)
"içten bir neşeden başka, hayatta kıskanılmaya değecek hiçbir şey yoktur."
(bkz: şeytanın fısıldadıkları)
Bütün peygamberler tanrının huzurunda eğilirken,ileriye doğru kür şad,atilla ve mete han yere diz vurarak atıldılar.Sanki tanrıya meydan okuyorlardı.Aralarından kür şad tanrıdan bile korkmayan bir eda taşıyordu.

Ruh Adam hüseyin nihal atsız
Belki de , seni az tanıyorum , demek , seni kendimden çok biliyorum , demektir. Bilmesem de , öğrenmek için her şeyi yaparım , demektir. Belki de az , herşey demektir. Ve belki de benim sana söyleyebileceğim tek şeydir..

(bkz: Hakan Günday-Az)
razumuhin sesini daha çok yükselterek bağırdı:

"siz ne sanıyorsunuz? onlara palavra attıkları için mi kızıyorum sanıyorsunuz? saçma! ben yalan dinlemesini severim. yalan, insanların bütün öteki yaratıklara karşı üstünlüğünü sağlar. yalanla gerçeğe ulaşılır. ben yalan söylediğim için insanım. hiç olmazsa önceden on kez, hatta belki de yüz kez yalan söylemeden hiçbir gerçeğe ulaşılmamıştır. ve bu, kendine göre bir şereftir. oysa biz, kendi aklımızla yalan söylemesini bile beceremiyoruz. bana kendin uydurduğun bir yalan söyle, seni alnından öpeyim! kendi uydurman bir yalan söylemek, başka bir ağızdan işitilip tekrarlanmış bir gerçeği söylemekten hemen hemen daha iyidir. birinci ihtimalde sen bir insansın, ikincisinde ise papağandan hiç farkın yoktur. sanki biz neyiz şimdi? ..."
(bkz: suç ve ceza)