bugün

yayıncı. ağabeyi 12 mart 1972 ertesi tutuklanıp hüküm giyince sol yayınları ve onur yayınları'nın yönetimini üstlenmiştir. 12 eylül 1980 ertesi yasak yayın bulundurduğu savıyla gözetime alındı; mamak askeri cezaevi'nde dövülerek öldürüldü (7 kasım 1980).
Muzaffer Erdost'un ifadesiyle;
"ilhan'ın öldürülmesini 1917 Ekim Devrimi'nin yıldönümüne denk getirdiler. Alınması gereken önemli mesajlardan birisi budur. Sol Yayınları'nı öğrenci evlerinden, derneklerden, sendikalardan tek tek toplatmak yerine, "kaynağını kurutmak" onlar için daha önemliydi. Bir kitapçıda arama yapan görevli bir subayın söylediği gibi, Sol Yayınları'nın Zafer Çarşısı'nda satılmasının tümden önüne geçmek için kaynağını kurutmak...' ilhan'ı Mamak'ta döve döve öldürmelerinin asıl nedeni buydu."
ali asker'in ilhan erdost için türküleştirdiği muzaffer erdost şiiri;

göğ göğü tutmuşa benzer
yanmış tutuşmuşa kardaş
kanadı durmuşa benzer
uçar bir al kuşa kardaş

göyneğimiz mintanımız
uğruya düşmüş canımız
candan akar kanlarımız
benzer vurulmuşa kardaş

süzülmüş can solmuş yüzün
durgun sulardan durusun
yanın düşmüş yorgun musun
gel yaslan kardaşa kardaş

yürür müyüm durur muyum
çürür müyüm kurur muyum
sensiz kendim bilir miyim
döndüm ben bir düşe kardaş

ocağımız engin yanar
acı yanar ağu yanar
ölmez ölümün uğuldar
dağa kardaş taşa kardaş

sen bir özgürlük gülüsün
anadolu türküsüsün
al bir atsın süzülürsün
dağlara taşlara kardaş
adına yazılan bir türkü :

Senli benli buğday çocuk
Nerden başlasam bilemiyorum
Taşıtlar seçenek değil artık
Ayrıca cesaretim de yok

Bir bardak su içsem şimdi
Yaralarımdan dökülür
Gün ki yıkımlar günüdür
Boştur ne söylesem şimdi

Birini görüyorum kalabalıkta
o adam işte sana benziyor
Ama sana nasıl da benziyor
Binlerce adam kalabalıkta

O'sun sen yürüyüp gidiyorsun
Parmağında küçük bir zincir
Bıyıkların yazgı gibidir
Dolmuştan indin gidiyorsun

Anıştırır yüzleri aşklar
Belirsizdir o mu değil mi
Ama orda kalmaz acıların ki
Değiştirir her şeyi, o kılar

Şimdi bir parçasısın artık
Ekmeğin Ankara'nın Türkçenin
Gurbet ezgilerinin her şeyin
Kendisi, küçüğü eşisin artık

Cemal SÜREYA

++

not: abisi 'ilhan' ismini kendi adına eklemiştir ölünce. (bkz: muzaffer ilhan erdost)
ağabeyi muzaffer ilhan kardeşinin ölümünü anlatıyor;

http://www.dailymotion.co...eli-keyke-olmasa_creation
12 eylül 1980'de abd başkanı jimmy carter'a, karanlıklar prensi richard perle müjdeyi verir: bizim çocuklar işi bitirdi.

7 kasım 1980'de ekim devrimi'nin yıldönümünde; Sol ve Onur yayınları sahipleri Muzaffer ve ilhan Erdost kardeşler, ''yasak yayın bulundurdukları'' gerekçesiyle gözaltına alınır. Mamak Askeri Cezaevi'nde, bir bloktan bir başka bloka nakledilen Erdost kardeşler, araca bindirilmeden önce, araç içerisinde ve araçtan indirildikten sonra dövülür.

ilhan Erdost, koğuşa alındıktan birkaç dakika sonra hayatını kaybeder.

Orhan Tüleylioğlu tarafından derlenen ve 2007'de Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı (um:ag) tarafından yayınlanan "Neden Öldürüldüler?" dizisinin ilk kitabından; ilhan erdost cinayeti:

Onur Yayınları sahibi ilhan Erdost, 7 Kasım 1980'de ağabeyi, Muzaffer Erdost'la birlikte gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi A-Blok'ta fişlenen iki kardeşin, önden ve yandan fotoğrafları çekildi. Saçları ve bıyıkları kesildi. C-Bloka götürülmek üzere, Reo denilen kapalı cezaevi arabasına tekme tokat bindirildiler. Astsubay Şükrü Bağ, Erdost kardeşlere, eşyaları aranırken, "On yaşındaki bebeleri zehirlediniz, içerisi sizin zehirlediklerinizle dolu!" diyecekti.

Arabaya bindirildikten sonra da, -görevli üç muhafız erin Askeri Yargıtay'a yazdıkları dilekçelerde belirttiklerine göre- yanındaki erleri kıyıya çekmiş, "Bunlar birer yılandır, analarını ağlatmazsanız ben sizin ananızı ağlatırım!" diyerek, dövülmeleri için emir vermişti.

A-Bloktan iki yüz metre ötedeki C-Bloka gidecek araba hareket etmeden iki kardeşi hazırola getiren dört er, cop, tekme ve tokatla dövmeye başlamıştı. Nice sonra araç hareket etti. Sürekli dövüyorlardı. Bir ara ilhan Erdost yüzükoyun düşmüş, muhafız erlerin cop ve tekmeleri altında zorlukla doğrulmuştu.

25-30 dakika süren yolculuktan sonra, C-Blok F - Koğuşu önünde araçtan indirildiler. Uygun adımla yürütüyorlardı ki, astsubayın emriyle, geri, arabanın yanına çağrıldılar, ilhan Erdost yeniden dövdürüleceklerini anlayınca, astsubaya, sabahleyin küçük kızını Kırıkkale'de uyandırmadan evden çıktığını söyledi ve "Bizi daha fazla dövdürmeyin" dedi.

Astsubay, "Bunu daha önce düşünseydiniz!" diye yanıtladı, kendisinin de küçük kızını ateşli hasta bırakıp geldiğini söyledi. Yeniden dövüldüler. Bu kez, dört er birbirine yaslanmış, elleri, kollarıyla cop darbelerinden başlarını korumaya çalışan iki kardeşi, olanca hırslarıyla dövüyorlardı. Bir sigara içimi dövüldükten sonra astsubayın emriyle, dövmeyi durdurdular, ilhan Erdost bir kez daha yüzükoyun düştü. Zorlukla doğruldu.

iki kardeşi, C-Blok F Bölümü'nün tel örgüleri önünde hazırola getirdiler. Önlerinde Astsubay Bağ, arkalarında erler. Erler, ellerini yana yapıştırmaları­nı söylüyor. Astsubay, "Bir patlatılmadık hayalarınız kaldı, şimdi onu da patla­tırlar!" diyerek yeniden dövmeleri için eliyle erlere emir veriyordu. Bir süre burada da dövüldüler. C-Blok F Bölümünün tel örgüleriyle çevrili avlusuna alındılar. Avludaki deftere, görüşleri yazıldı: "Sol".

içerde ışığın yandığı demir parmaklıklı kapıya doğru yürüttükleri sırada, sağdaki kapalı/ karanlık kapıya doğru yürümelerini söylediler. Arkalarından "Kaçma lan itoğlu it!" diyerek koşan erler kapının giriş boşluğuna sıkıştırdıkları iki kardeşi yeniden dövme­ye başladılar.

Muzaffer ve ilhan Erdost, sırtları duvara dayalı kollarıyla yüzle­rini darbelerden korumaya çalıştılar. O arada, biraz öteden bir ses geldi, erler durdu, sesin geldiği yöne baktılar, sonra iki kardeşi, içerde ışık yanan demir parmaklıklı kapıya doğru yürüttüler. ilhan Erdost bir kez daha yüzü­koyun kapaklandı, alnını çiçek tarhının kıyısına vurdu. Güçlükle doğruldu.

Demir parmaklı kapının karşısında hazırolda durdular. Daha sonra içeri­ye, sağ taraftaki koğuşa alındılar. Koğuşun girişinde tahta sıraya yan yana oturdular. Muzaffer Erdost koğuştakilerden su istedi. Kimse yerinden kımıldamıyordu.

Muzaffer Erdost bir kez daha seslendi koğuşa, bir bardak su verin diye. Kimsenin kımıldamadığını gören ilhan Erdost, oturduğu yerden kalktı avluya bakan pencerenin önüne doğru gitti. Koğuştakiler koştular, ilhan Erdost'un yerine oturmasını söylediler. Korku içindeydiler. Muzaffer Erdost ilhan'a doğru yürüdü. Bir ara göz göze geldi ilhan'la, ilhan Erdost'un yüzü kanlı, paltosu kanlıydı.

"Midem bulanıyor, kusacağım!" diye bağırdı ilhan Erdost. Yere yığılırken, kollarından kaldırıp bir yatağa uzattılar. Koğuştakilerden biri "Şekerli getirin!" diye fırladı yerinden. Muzaffer Erdost'u içerde bir ranzanın altına uzattılar. Sorular sordu içerdekiler. Adlarını öğrenince tanıdılar iki kardeşi. O sırada ilhan Erdost'un koluna iki tutuklu girmiş, Muzaffer Erdost'u yatırdıkları yatağın yanına getirdiler.

Orada ilhan Erdost sağ dizi üstüne çömeldi, kolları sarktı, başı hafif öne düştü. Muzaffer Erdost, "ilhan, ilhan!" dedi, bir daha yineledi, ilhan ses vermedi.

ilhan Erdost'u yatağa uzattılar. Biri nabzına baktı, "Bunun nabzı durmuş!" dedi. Tıp öğrencisi Vahap yapay solunum yaptırdı. Biraz sonra geldiler, baktılar, "Ölmüş bu!" dediler, uzattıkları battaniye ile aldı götürdüler ilhan Erdost'u.

Soruşturmayı yürüten askeri savcı, Erdost kardeşleri döven dört erden birinin muhafız görevi olmadığını saptadı. Bu erin Etlik'te sağ militan olarak ünlendiği sonradan öğrenilecekti.

Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askeri Savcılığı dört er hakkında kasten adam öldürmek, astsubay hakkında ise kasten adam öldürmeye azmettirmek suçlarından dava açtı.

Yargılama 7 yıl sürdü.

Görevli üç er, ayrı ayrı 10 yıl 8 ay ağır hapis cezası aldı. Özel amaçla arabaya binmiş olan ere, 8 yıl hapis cezası verildi. Astsubay da ilkin 10 yıl 8 ay hapis cezası aldı. Bu ceza Askeri Yargıtay Genel Kurulu'nda onaylandı ve kesinleşti. Ama astsubayın, şoför mahallinden dövülme olayını duymasının ve görmesinin olanaksız olduğu görüşüyle Askeri Yargıtay 5. Dairesi, yargılamanın yeniden yapılmasına karar verdi.

Astsubay Şükrü Bağ'a bu kez görevi ihmalden ve üst sınırdan 3 yıl hapis cezası verildi; Askeri Yargıtay 5. Dairesi kararı bozdu; bu kez 6 ay hapis cezası verildi. Erdost kardeşlerin nakledildikleri Reo aracında, tutuklulara ayrılan bölüm ile muhafız erlere ayrılan bölüm arasındaki parmaklıklı kapıyı kilitlemediği için "görevini ihmal" etmişti. 6 aya kadar olan ve cezaların temyizi, yalnızca sıkıyönetim komutanının takdirine ve yetkisine bağlıydı. Sıkıyönetim komutanı da kararı temyiz etmedi, tasdik etti.

Gözaltına alınmalarının, suçlarının nedeni, ilkyaz Basımevi'nde çok sayıda yasak yayın bulundurmak olarak belirtilmişti. Oysa ilkyaz Basımevi'nde yasaklanmış tek bir yayın yoktu, ilhan'ın öldürüldüğü tarihten bir süre sonra, Birinci Şubeden görevli memurlar ilkyaz Basımevi'ni açmaya geldiklerinde tek bir kitap almadılar. Açıp gittiler.

Ne var ki basımevinin açılması için verilen kararın tarihi 30 Ekim 1980'di, yani ilhan Erdost'un öldürüldüğü tarihten yedi gün öncesine aitti. Gözaltına alınmaları için verilen kararda da, basımevinin açılması için verilen kararda da aynı komutanın imzası vardı: Recep Ergun. (OT/EÜ)

Gül Erdost, 1 Şubat 1981'de ilhan'ına şu satırları yazıyor (s.183)

Yalnız Seninle

Doyamadığım, kıyamadığım

Yavrularımın tanıyamadığı babası

Eşim, arkadaşım, yoldaşım

Gülen gözlerinin içinde yaşadığım

Anam, babam, kardaşım

Sana yanık türkülerle örülü gülü

Gözyaşlarımla sulayıp getiriyorum

Günüme seninle, hüznünle, özleminle başlayıp

Gecemi öyle bitiriyorum

Şimdi yaşamım sensiz

Evimiz seni sevenlerle dolu,

Ben kimsesiz

not: her 7 kasım'da 'ilhan Kitap Günü' dolayısıyla, onur ve sol yayınları, ilhanilhan Kitabevi'nde okurlara özel indirimler sunar.
yıllar önce ankara'da ilhan kitap günü'nde, ilhanilhan kitabevi'nden alınan kapital, ilhan erdost'un neden öldürüldüğünü derinden duyumsatır...

görsel
görsel
görsel
bundan tam 32 yıl önce, 12 eylül faşist cuntasının "şerefli" bir subayının, bir cemsenin arka tarafında, kafasına vura vura öldürdüğü güzel insanımız, yayıncımız.

şimdi bu pisliğin, çamurun, polis devletinin, neoliberalizmin, gericiliğin ve yozluğun içine batıp boğuluyorsak o, onlar, onun gibi niceleri yok diyedir...

hatırlıyoruz, unutmuyoruz...
--spoiler--
süzülmüş can solmuş yüzün,
durgun sulardan durusun,
yanın düşmüş yorgun musun,
gel yaslan kardaşa kardaş.
--spoiler--
Ağabeyi muzaffer erdost'un kendisinin de adını alarak ismini muzaffer ilhan erdost yaptığı, gözaltında dövülerek katledilmiş yayıncı.
güncel Önemli Başlıklar