bugün

april yayıncılık'tan cihat taşçıoğlu'nun tercümesiyle Eylül 2009'da basılmış olan richard bach romanı.
(bkz: hypnotizing maria)
martı'nın aksine fotoğraf da yoktur.kitaba harcayacağı parayı kitabın kalınlığıyla ölçen kişiler için de gönül rahatlığıyla alınabilir.
aldığım ama okumaya fırsat bulamadığım bach romanı.
etkileyici ve oldukça düşündürücü olan richard bach kitabı. okurken keşke söyledikleri doğru olsa ve eğer doğruysa bizler bunu fark edebilsek diye düşünmeden edemiyor insan.
bitiren bünyede "ne iyi etmişim de bu kitabı kendime hediye etmişim, yaşasın evren! olumlu! olumlu! herşey olumlu! nıguhahaha!!" şeklinde gayri-nizami coşmalara sebebiyet veren romandır. evde denememelidir.
çocuklukla ilgili hayallere dalmış, gözlerini uzaklara yatırmış yazar.
ne kadar özlenirse özlensin; bırakın kişiye geri gelmesini, yeni nesile bile uzaktan yakından uğramayacak olan yaşanılmışlığın ayak izleri. dün gibi hala; neler neler. mesela; beş bin tane misketim vardı benim; iyi de oynardım laf aramızda. kemik, mor, kaflik, minik ve daha bir sürü çeşit.

sertti bizim zamanımızda çocukluk, kırılganlar dışarı çıkmaz, evde annelerinin dizinin dibinde otururdu. boyun eğmeyen ise içinde ezilme ihtimalinin de olduğu saatlerde atardı kendini dışarıya.

kentleşme yeni yeni başlıyordu o zamanlar. bizim mahalledeki bütün evler gecekonduydu neredeyse. kimin kapısına gitsem, açıktı h ırsızlık bin de bir belki.
kimin evi olduğu önemli değil,
+ susadım bir bardak su verir misiniz?
- tabi yavrum bekle geliyorum
iletişim böyleydi bizde, herkesin evinde telefonu yoktu. telefon alman için önce yazılman, sonra da sıranın sana çıkması için beklemen gerekiyordu. 2 sene telefon sırası bekleyenler gördüm ben o yıllarda.

8 yaşındayken köpeğim abata doğdu. dolu dolu 9 sene yaşadık beraber, hiç ayrılmadan. ağladığımda da, güldüğümde de hep o paylaştı psikolojimi, hiç bırakmadı beni. ben de onu ihmal etmedim hiç, öncelik hep onun karnının doymasındaydı benim nezdimde. 9 yaşında çocukluktan 17 yaş ergenliğine kadar geçen onca zaman, psikolojim, yerleşkelerim, anlayış sistemim.

şimdi bu zamanlarda hayvanlarla bu denli iyi bir iletişim içinde olmam bundandır belki de.
o zamanlar kendimizi sokağa attık mı doğru bir sokak ötedeki mezarlığa giderdik. orası bizim ormanımız, oyun alanımız, gizli yer olarak tabir ettiğimiz kimsenin bilmediği deliklerin sahibiydi. ölüm nedir bilmezdik, orada yatanları umursamazdık hiç.

kertenkele avlamak en büyük zevklerimizden biriydi. şimdi yetişkinlerden bile bir sürü insan eliyle tutmaya çekinir o soğuk hayvanları. bizim her yerimizden kertenkele çıkardı neredeyse.
+ oğlum bende kahverengilerden üç tane var, ikisini sana vereyim sen bana bir yeşilbaş ver
- banane lan yeşilbaşlar çok bulunmuyo

bir gün mezarlığın yanındaki sokaktan abata ile beraber yukarı doğru çıkarken mezarlığın iç tarafında, duvarın dibinde 3 tane adamın, ellerinde bıçakla bir şeyler yapmaya çalıştıklarını görmüştüm. hemen duvarın üzerine tırmanıp olaya müdahil olmak için kolları sıvamıştım. ellerinde, kovboy filmlerindeki kayaların kızıllığında, kocaman bir tavşan vardı ve kesmek üzereydiler.
+amca o tavşanı kesip yiyecek misiniz?
içim acımıştı hayvana.
- aslında yemek değil derdimiz, bunu bir arkadaş yakalamış bize verdi, biz de bakacak kimse bulamadık; sen bakar mısın?
şaka olmalıydı bu, böyle anlar yalnız filmlerde olurdu be!
tabi bakarım dedim ve hemen yalanları sıraladım işimi garantiye almak için; ''ben geçen sene bir tane büyüttüm de amcam aldı köye götürdü''
böyle yalanlar atmayı da nereden öğremiştim bilemiyorum. o tavşanı ellerinden aldım ve balkonda beslemeye başladım. yabani bir dağ tavşanıydı ve bildiklerimizden iriydi. bir gün üşümesin diye odama aldım ve zembla adlı tarzan çakması çizgi romanımı okurken onu da yanıma oturttum. bacağımdan ısırdı beni şerefsiz. kulaklarından tutup balkona fırlattım, hava o gece gerçekten de kırıcı soğuktu ve sabah balkona baktığımda bizimki nalları dikmişti.
bunu bugün burda anlatmam belki de suçluluk duygusunu hala atamamış olmamdandır.

derken gecekondular yerlerini apartmanlar bırakmaya başlamıştı ki ceplerimiz daha o yaşlarda iyi paralar görmeye başladı. kofrası sökülüp yıkılmak için hazır hale gelen gecekonduların içlerine girer, bütün elektrik tesisatını çeke çeke çıkarırdık. bakır tel pahalıydı, güzel para yapıyordu laf aramızda. plastik kısmından kurtulabilmek için kocaman bir ateş yakar ve akşama kadar söktüğümüz bütün telleri ateşte yakardık. sonra o simsiyah haliyle soğuduktan sonra sarar top yapar ve bakkal ihsan amcaya tarttırır, yarınki nevaleden gelecek parayı daha bugünden hesaplardık.

rahmetli metin dayı nın terastaki playboy zulasını patlattığımızda kalbimiz duracak gibi olmuştu hatırlıyorum. vay be şimdi düşünüyorum da adam resmen aboneymiş o dergilere. herkes birer tane çalmıştı koynuna sokup:daha sonra sayfaları yapış yapış olmuş okunmaz hale gelmişti hatırlıyorum. koca memeli bir kadın vardı ne fanteziler kurmuştum kendisiyle ilgili.

ilk sahip olduğum kitabım monte kristo'ydu.kırtasiyenin vitrininde duran kitaba aşık olmuştum nerdeyse. alacak parayı biriktirene kadar her önünden geçtiğimde vitrindeki kitaba uzun uzun baktığımı hatırlıyorum. hala durur kitaplığımda.

ilk sevgilim asla sevgilim olmamıştı mesela.sorarlarsa ''benimki''ydi o, ama ne görüşmüşlüğümüz ne de bir bağımız vardı; çocukluk işte .aşıktım belkide. sonra sonra haber gönderip görüşmesek de aramızda bir bağ olmasını istemiştim. kabul etmişti. düşünüyorum da o zamanlar işler böyle yürüyormuş demek ki. şimdiki çocuklar kesin dalga geçerler bununla. ablasının kırtasiyesi vardı ve doğumgünümde bana bir kalemlik almıştı ordan. içine koyacağı tebrik kartını yazarken ablası yanına yaklaşmış da benim ismim yerine bir kız ismi yazmışmış kimse anlamasın diye. şaşırmıştım. hala saklarım o kalemliği.

hey gidi günler hey! daha akla gelmeyen bir sürü macera var böyle. nerden esti bilmiyorum, yazarken büyük keyif aldım ama.
(bkz: hypno)

ve sanırsam yeni bir yazar. hoş gelmiş, umarım sözlükten çabuk soğumaz.
aref ghafuri adlı şahsın konusunda uzman olduğunu idda ettiği bir uğraştır diyelim.
surattır.
bildiğimiz surat.
kalabalıklar içinde kendini kaybeden, bazen tek başına bile bir dünya kadar zehirli düşünce barındıran beyninde.
suratsızlıktır.
belki de sahte.
toplu halde, konuşmalar uğultuya döndüğünde, kimin kimi dinlediğinin tespit tutanakları elinde bir görevlidir kimi zaman.
kimi zaman bir yalancı gülüş uzmanı, ruhunu bedeninden ayırabilen, onun gözünden görmelere uzanabilmiş bir yetenekli.
deryalara açılmış bir kumarbazdır kimi zaman, rus ruletini oynar amerikan denizlerinde.
ya ölüsündür der ya ölü gibi yaşıyorsun.

zaman mıydı yoksa yerçekimi mi yanaklarına birer av köpeği sevimliliği bırakan?
yoksa yalan mıydı bir fular gibi boynunda gezen parfümün adı?
o da mı sahte?
gözlerine kaçan toz bulutu, üfleyen rüzgar, fırtına.
dinmek bilmeyen bir serenat, ayışığı, salkım salkım saçların karışır okyanus maviliğine ve boğulur gece deniz karardığında o masmavi sulardaki saçların.
yalnız ıslaklığı kalır.
gözkapaklarının.
ricardo andrade quaresma bernardo ya tavsiye verip, beni akşam akşam tebessüm ettirmiş yazar.
(bkz: hipnozcu subay)
5 DK iÇiNDE 3 HAKARET.

ÖNCE KOMiK DEĞiL DEDi. YANi OLABiLiR
SONRA ÇOCUK DEDi
VE ŞiMDi DE EŞŞEK DEDi.
MADEM EŞŞEĞiM Bi TEPERSEEEEEEMMM. *
komik değil diye mesaj atıp

komiğim ben diye cevap alan

o zaman çocuksun diye mesaj atıp

yok eşşek kadarım ben diye cevap alan

eşşek var eşşek var diye mesaj atıp

BEN BOZ EŞŞEĞiM. ŞEYHiNiN HARNAMEDE BAHSETTiĞi GÜÇSÜZ KUVVETSiZ iŞE YARAMAYAN EŞŞEĞiM ÜHÜHÜHÜHHÜ diye cevap alan

üzülme o zaman boz eşşekler az bulunuyor diye mesaj atıp

teşekkür ederim beni nadide bir boz eşşek yaptınız diye cevap alandır.

bayılmayı ölmek zannedenlere bu sınırlı konuşmayı hakaret saymamalarını, hakaret edecekse klavye arkasından değil insanın yüzüne etmeyi görev bildiğimi söylemek isterim.
raskolnikov32 adlı siliğe hakaretten çaylak olmuş yazar. olsun ben buna razıyım, adalet yerini bulmuş.
zorlama o yazıyı para versen okumayız, zorlama..
okumak erdemliktir, gayet keyifli yazı yazmıştır.
hipnoz satan kişi.
hipnozcu nickli yazarımızın ısrarla (bkz: tff nin ince detayını fark edemeyen bizler) vermesidir. yeter amk diyorum nereye çevirsem çıkıyor sözlüğü bırakmak üzereyim. nobel ödülü mü bekliyorsun.
(bkz: cinnettin nedenleri)
80 yaşına gelmiş bi adam olarak, şike soruşturması hakkında sözlüğü bilgilendirmeyi görev edinmiş insan.
he çocuklar pek beğenmedi o ayrı. ama bkz larım sürecek, herkese ulaşmalı bu yazı.

(bkz: tff nin ince detayını fark edemeyen bizler)
sadece yazık diyebileceğim yazar.
(bkz: TESBiTÇi)

HEM FiKiR OLDUGUM COK KONU VAR KENDiSi iLE ÖZELLiKLE SPOR KONUSUNDA.
belki gergin bir anımız oldu fakat düzeyli olduğunu gördüğüm yazar. seviyesini koruduğu için teşekkürler.
(bkz: tff nin ince detayını fark edemeyen bizler) diye bir başlık açtı vakti zamanında bu adam; kıçını yırttı bir şeyler anlatabilmek için.

fanatik arkadaşlar tarafından eksi manyağı yapıldı bu yazı. şimdi kıs kıs gülüyor. hatırlayın o yazıyı bkz manyağı yapmıştım da nıck altıma bir ton sallamıştınız. şimdi sizi tekrar bekliyorum buraya, dediklerim çıktı mı çıkmadı mı yavrularım?

sümüklü böceklerim benim.
evet beyler, ne demişiz vakti zamanında bakalım;

(bkz: tff nin ince detayını fark edemeyen bizler) *

''tamam adam baya baya fenerli, bu biliniyor ama eğer deliller gayet de yeterliyse, yarın öbürgün gizlilik kalktığında
bütün spor camiasının buna götüyle güleceğini, bütün itibarının yerle bir olacağını bilmiyor mu? biliyor.''

yukarıda söylenen aynen gerçekleşmedi mi? fenerbahçe camiası bile şu anda aydınlar'a cephe almadı mı? yorumcular ne kadar tutarsız davrandığından bahsetmiyor mu?

devam edelim;

''şimdi kural şunu söylüyor; kanaat ile ceza verilebilme mevcut. nedir bu? sen oturur deliller ya da telefon kayıtları elde ne varsa izler ve yorumlarsın. bakarsın ve belirli bir belge gerektirmeden de şike yaptığını öngördüğün takıma gerekli gördüğün cezayı verirsin. buraya kadar tamam.

fenerbahçe'nin şike yaptığına dair belirli emareler var mı? mesela? tarlalar yeşillendi mi? sulandı mı? kızılcıklar oldu mu? mamalar pişti mi? maça gidiyorsun lan tarlaya domates ekmeye değil heey!

demek ki varmış. bunlar en basit örnekleri. açık açık soruyorum, buna fenerliler dahil. fenerbahçe'nin şike yapmadığına inanan var mı? cevap yalancılar hariç yok. onlar da fanatikliğinden ve sevgisinden ötürü itiraf edemiyor merak etmeyin. adam koluna dövme yaptırırken karısının ismini, kızının ismini ve fenerbahçesinin amblemini yaptırıyor, nasıl şike var diyebilsin. hayatının aşkı ve saygı duyuyorum sonuna kadar. ben de olsam diyemezdim elbette.

şimdi tff başkanının yaptığı köylü kurnazlığına dikkat çekeceğim. sanırım o da az önce bahsettiğim tip taraftarlardan; yani söyleyemeyenlerden. ve duygularıyla hareket ettiği için bazı noktaları dikkatsizce atlayanlardan.

şimdi italya'dan bir federasyon başkanı gelip bizimkinin koltuğuna otursa kanaatten düşürürdü fenerbahçe'yi. bu adam neden yapmadı. çünkü sadece bir kurtuluş ümidi var; o da eğer mahkeme delilleri yeterli görmez ve gerekli cezayı veremezse, takımı aklanacak. plan bu. yeşillere, mamalara ceza olurmu dersiniz? hayatta olmaz. mahkeme es geçer bunları, bunlar yeterli delil değil.''


vay vay vaaay!!! şimdi italya'dan birilerinin gelmesine bile gerek kalmamış baksana, uefa'dan bir müfettiş yarım saatte iş çözdü. nerde bizim aydınlar he, şimdi neden kanıt yok diyemiyor, neden kanaat kullanamadı. aklında ne vardı çıkıp açıklasın. başkaaa?

'' benim tahminim medya baskısına dayanamayıp ağzına yüzüne bulaştırılacak gizlilik kararı kalktığında.
kaybolup gidecek spor camiasından ve bir daha da aktif olarak ortalıkta görülmeyecek. maçlara bile gidemez büyük ihtimal evde tv den seyreder. neden derseniz herkes neyin ne olduğunun farkında derim. kanaat kullanmayıp takımı kurtarmaya çalışmak da bir şike değil mi amına koyayım!!!! ''

şike tabi ki. aydınlar'ın yaptığı da bir nevi şikeydi. ama deveden büyük fil var işte. uefa çıktı ve tokadı bastı bizim çapulcuların yüzüne. devam edelim;

'' ama şike de var be arkadaş. bari fanatiklik yapmak yerine idrak çeşmelerinizi açında ıslansın, her yer idrakla dolsun da anlamayan kara cahiller de en azından denize girmedik ama ayaklarımı soktuk bu sene diyebilsin. nolur yapmayın. ''

olmasa neden şampiyonlar liginden men edilsinler canım benim. devam;

kısaca bu yazıdan çıkaracağımız başlıklar şunlardır; *
mehmet ali aydınlar kendini ateşe atmıştır! *
fenerbahçe şike yapmış, yaptığı halde tff başkanı tarafından kolanarak ''şimdilik'' düşürülmemiştir *
mahkeme gizliliği kalktığında yer yerinden oynayacaktır *
mehmet ali aydınlar'ın son açıklamasında kıvıramamış duygusunu nasıl yansıttığını tekrar izlediğinizde çok rahat görebilirsiniz

fenerbahçeliler bu karara sevinmek yerine üzülmelidir *
günü kurtarmak adına verilen bu karar yarın çok büyük rezilliğe yol açacaktır *gizlilik kalktığında tff başkanına istifa yolları açılacaktır

herşey bir yana burası türkiye, unutulur gider diyenlere de futbolun asla eskisi gibi olmayacağını hatırlatır, şiddetin kat be kat tırmanacağını, zaten var olan fenerbahçe düşmanlığını kat be kat artacağını, olayların önüne geçilemeyeceğini hatırlatır saygılar sunarım.

daha ne demeliydim oğlum, kahin miyim amk!!!