bugün

Yarınki 20.yüzyıl tiyatrosu dersinde kritiğini yapacağım Samuel Beckett'ın oyunudur. Metnin yarısında olsam da kendimce bazı çıkarımlarda bulundum diyebilirim. Beckett her ne kadar godot, god değil dese de godotdur. Yani tanri olmasada tanrımsıdır. Tanrının ne olduğu da herkese göre farklılıkla yorumlanabilir. Nietzsche ye göre tanrı yoktur mesela. Belki de meçhule bekleyiş bu yüzdendir. Ağaç irlanda mitolojisinde, türk mitolojisindeki gibi yaşamı sembolize eder. Yani bana kalırsa yaşama yaslanmış halde hiçliğin bekleyişidir godot yu beklemek.
ahhhhhhhhhhhhhhhhhh.

bir arkadaştan ödünç aldığım için altını çizemediğim,
altı çizilesi yerleri telefonuma kaydettiğim,
kaydettiklerimin de format ile gitmesi hasebiyle aklıma geldikçe üzen kitaptır.

sevdiğim ama açıkçası yarısını falan anca anladığımı düşündüğüm kitaptır aynı zamanda.
godot bile geldi...
Leyla ile Mecnun dizisindeki ismail Abinin kesinlikle bu oyundan hareketle yazıldığını düşünüyorum.

--spoiler--

Vladimir ve Estragon her gün aynı ağacın altında Godot'yu bekler. Dün nerede uyuduklarını bile hatırlamazlar , tek hatırladıkları Godot'yu bekledikleridir. Gelmeyeceğini akıllarına bile getirmezler. Çünkü Godot onlara bir söz vermiştir.
--spoiler--
Bekliyoruz. Sıkılıyoruz. Hayır, inkar etme, sıkıntıdan patlayacağız, inkar edemeyiz bunu. Peki, bir değişiklik oluverince ne yapıyoruz? Fırsatı kaçırıyoruz. Hadi işe koyulalım. Birazdan her şey bitecek ve biz yeniden yalnız kalacağız, hiçliğin orta yerinde...

Sayfa-76.
Sanırım benim godot'm evleneceğim kadın. Fakay godot gelir mi gelmez mi göreceğiz.

Değişik bir tiyatro. Absürd(sıra dışı) tiyatro.
Belirsizliğin kralıdır. Aslında bi amaç için yaşamaktan ziyade beklemeye ve sürece vurgu yapılmıştır. ister umutlu olalım ister umutsuz, tek değişmeyen gerçek beklemektir.
Gelmeyecek olanı beklemek ve aynı zamanda "ya gelirse"ye tutunmaktır.

oyun tek bir dekorda geçer, karakterler hep aynı noktada takılı kalırlar. Yani "ya gelirse"ye tutunurlar ve bir arpa boyu ne ileri ne geri giderler. bir kurtarıcıya ya da yardımcıya muhtaçlık duymaktır godot'yu beklemek. Her ne ise ancak onu beklemeye son verip hareket edilirse iyi ya da kötü bir sonuca ulaşılır, sabit beklemek yalnızca zamandan ve ömürden çalar. "en kötü plan bile plansızlıktan iyidir" demiş son sovyet lideri.

"ya gelirse"lere değil benim nazarımda, "gelmese de"lere dikkat çekmiştir.
içinde büyük anlamlar barındıran şahaser. izleyin, izlettirin.
Godot'yu Beklerken oyunu iki perdeden oluşmaktadır. Oyun, klasik oyunların alışageldiğimiz iyi kurulu olay örgülerine zıt yapıdadır. Oyunda takvimlerin, saatlerin söz konusu olduğu doğrusal kronolojik bir anlatım yoktur ve gelişip çözülen bir olay zincirine rastlanmaz. Belli bir başlangıç ve son, anlamlı diyaloglar ve psikolojisini çözümleyebileceğimiz iyi betimlenmiş karakterler de bulunmaz. Sahnede bütünüyle anlamsızlık ve saçmalık hakimdir. Ortamlarda abartıldığına bakmayın, bu oyun tam bir sabır testidir. ''bit lan artık!'' diye kendinizi doğramamak için salona kesici-delici alet getirmeyiniz. Muhtemelen oyundan sonra ''hmm zaten yönetmen de bizim sıkılmamızı istiyor, o yüzden böyle yapıyorlar. bunları hep mahsustan yapıyorlar'' diye zırvalayacak olanlara da aldırmayınız.

Herhangi bir zamanda ve herhangi bir yerde Godot'yu beklemekte olan salak Vladimir ve aptal Estragon'un (diğer adları Gogo ve Didi) eylemsizliklerini izleriz. bir ara oyuna mal pozzo ile embesil lucky girer. Godot'nun gelip gelmeyeceği ise belli değildir. Godot'nun beklenişi, merakı tetikleyen ve oyunu izlenebilir kılan tek unsurdur. o yüzden şimdiden söyleyeyim; godot gelmiyor! evet, işte bu bilgiden sonra oyunu izlemek için hiçbir gerekçeniz kalmadı. Teşekküre gerek yok... Godot bir insan olabileceği gibi, çoğu kişi tarafından bir simge olarak da yorumlanmıştır. Aslında Godot'un kim ya da ne olduğunu oyunun yazarı bile bilmemektedir. beckett öylesine yazmış, birileri de anlam yükleyip duruyor. bu yani...
Estragon: haklarımızı kaybettik, ha?
Vladimir: (net). haklarımızdan kurtulduk.

gelip gelmeyeceği, kim olduğu kadar belirsiz olan birini bekleyen iki arkadaşı ve tüm "bekleyenleri" anlatan eser.

Samuel Beckett tarafından 1949 yılında Fransızca olarak yazılan eser, vikipedi'den aldığımız bilgilere göre, ilk kez 1953'te Paris'te sahnelenmiştir.

Tıpkı yarın akşam üstüne yakın gelecekmiş gibi, beklemeye devam.
Godot’yu Beklerken, 1948 yılında Fransızca olarak yazıldı ve 1953’te Paris’te sahneye kondu. Zamanla ülke capında bir ün kazandı. 1954 yılında Beckett tarafından bazı değişikliklerle ingilizceye cevrildi ve başka ülkelerde de sahnelenmeye başladı. Avangart olarak nitelenmesine karşın hızla klasikleşti.
Oyunun varoluş sancıları çeken kahramanları, yolları kesiştiğinde birbirleriyle
iletişim kurmaya çalışırlar. Her gün yinelenen bu ritüelde bellek işlevini yerine getirmeyince gerçekliğin kesinliğinden uzaklaşmaya başlarlar.