bugün

entry'ler (9)

meşgale

yalnızlığın ilaçlarından biridir. meşguliyetler verir, ne demiş alim "meşguliyetten daha iyi bir tedavi yoktur."

insanları gözlerinden okumak

bir süre sonra okunanlara göz yummaya başlamaya sebep olacak beceridir.

namık kemal üniversitesi

ilk senem olmasına rağmen geldiğimden beri ne günah işledim de ben buraya düştüm diye sorgulamamı sağladı. donanımsız akademisyen kadrosu, sosyokültürel açıdan rezalet olması ve şehrin de dezavantajlarıyla yıllarım burada geçmesin diye geçiş için deli gibi uğraşacağım üniversitedir.

Ne okulu ne de şehri çözebildim...

john mclaughlin

Oldukça üretici ve kalıplara sığmaz bir adamdır.
Ben rock-caz yaptım, gitarı da efsane çaldım diye kenara çekilmemiş, Shakti grubuyla müzikteki doğu-batı sentezine yeni bir yön vermiştir ve birçok eserle bunu taçlandırmış önemli bir gitaristtir. 60'lardaki klişeleşmiş düzene 70'lerde hint müziğiyle dokunarak kreatif ve yenilikçi bir yolda ilerlemiştir. Parmakları perdelerde öylesine yağ gibi kayar ki gözünüzü kapattığınızda perdesiz gitar çalıyor sanırsınız.

godot yu beklerken

Gelmeyecek olanı beklemek ve aynı zamanda "ya gelirse"ye tutunmaktır.

oyun tek bir dekorda geçer, karakterler hep aynı noktada takılı kalırlar. Yani "ya gelirse"ye tutunurlar ve bir arpa boyu ne ileri ne geri giderler. bir kurtarıcıya ya da yardımcıya muhtaçlık duymaktır godot'yu beklemek. Her ne ise ancak onu beklemeye son verip hareket edilirse iyi ya da kötü bir sonuca ulaşılır, sabit beklemek yalnızca zamandan ve ömürden çalar. "en kötü plan bile plansızlıktan iyidir" demiş son sovyet lideri.

"ya gelirse"lere değil benim nazarımda, "gelmese de"lere dikkat çekmiştir.

savaşların yeniden oklarla yapılmaya başlanması

nükleer distopyalarından çok daha iyi sonuçlar doğurabilecek bir ütopyada mümkündür.

jeanne d arc

jeanne yüz yıl savaşlarında fransa’ ya hem askeri hem manevi destek veren döneminin azizesi sayılan bir kadın. 15. yüzyılda doğuyor, avrupa olaylı…
bu kadının anası babası çiftçi, köylü insanlar. jeanne de o çiftlikte doğuyor. çocukken azizlerin hayatlarını filan okurmuş. bu kadın 13-14 yaşlarında bir gece tanrıyla konuştuğunu söylüyor. savaşı komuta etmesi gerektiğini ve 7. charles’ın kral olması gerektiğini söylemiş tanrı ona. kralla konuşmaya gidip dönemin yetkili abilerine durumu anlatıyor. tabii küçücük kız kim inanır? bunu birkaç aziz ve azizeye yönlendiriyorlar ruh sağlığı normal mi hatta bakire mi, gerçekten tanrıyla konuşuyor mu diye… fransa rönesansın gelmediği koyu katolik dönemlerinde olduğundan tanrıyla konuşmak çok mümkün ve mantıklı gibi davranıyorlar ve inanıyorlar belki de mış gibi yapıyorlar. savaşa önderlik ediyor güya. art arda bir sürü zaferler geliyor. ama asıl olan bu kadın o yaşta böyle zaferlere imza atmış gibi bir algı oluşturulup halkı yeniden uyandırmak için kullanılan bir araç olması. 116 yıl süren bir savaş ve pes etmiş bir halk varken bir anda tanrıyla konuşan, masumiyet timsali bir savaşçı azizeleri oluyor. charles da kral oluyor bu arada, jeanne' yi yanından ayırmıyor. Halk kralına güveniyor haliyle çünkü tam yanında azizeleri var. gel zaman git zaman bu kızımız kilisenin kurallarına aykırı geldiği söylenerek, cadı olduğu iddiaları dahilinde gencecik yaşında, bir meydanda kazığa bağlanıp yakılarak öldürülüyor.

halktan bir kadın seçtiler, azize ilan ettiler, savaşırmış gibi gösterdiler ve dönemin şartlarında haliyle kahraman oldu. işleri bitince ise "tek güç kral olmalı", "jeanne ya başkasının yanında yer alırsa", "ya halk onu başta görmek isterse" korkusuyla katledildi.

Zira 116 yıl dile kolay... Sırf askeri bir savaş zaten böyle uzun süremezdi. En büyük rol halkındı ve halk inanılmaz bir stratejiyle uyandırıldı.

francis bacon

Şiddetli tabloların ressamıdır.
Tekniği muhteşem olmasına rağmen tablolarına bakarken insanda garip bir korku, endişe uyandırır. Çizimleri, iç dünyasını perdelemeden travmalarını tüm çıplaklığıyla önümüze seren türdedir. Büyük şehirlerde yaşamış, büyük kırgınlıkları olan alkol problemli bir adamdır. Bir yere kadar tablolarındaki yükseliş hiç durmamış fakat sevdiği adam george dyer'in trajik ölümüyle çizimlerindeki karanlık auranın artması ve ölüm teması göze çarpıyor. Ömrünün ikinci baharı jose capelo'yla birlikteyken eski tadına yaklaşan eserleri onun tarafından da terk edilmesiyle de tamamen sarpa sarıyor. ilerleyen yaşı, artan alkol oranı ve acılarıyla bu dünyadan göçüp gitmiştir.

diego velazquez

ressamların ressamı olarak anılır.
boyamalarda kullandığı teknikle gerçekçi yaklaşımın babası sayılabilir. saray ressamıdır yani gösterişi, kraliyeti ve yüksek zümre yaşantısını yoğun olarak çalışmıştır ancak asla sıradan portrelerle sınırlı kalmamış mutlaka portrelere faklı varlıklar eklemiştir.
Bunun yanı sıra "The Lunch" ve "Farmer's lunch" gibi eserlerinde halka da yer vermiştir.
Eserlerinde ayrıntılara o kadar önem vermiştir ki bir eteğin bir pilesindeki ufak çiçeği bile atlamamış, bundan sebeptir ki her tablosu hayranlık uyandırmıştır. Bütün bu inanılmaz teknikleri 1600'lerde kullanması da ayrı bir hayranlık konusudur.