bugün

RÜZGÂR GÜLÜ

önümden çekilirsen istanbul görünecek.
nerede olduğumu bileceğim
sisler utanacak eğilecek
ağzının ucundan öpeceğim
saçına kalbimi takacağım
avcunda bir şiir büyüyecek
nerede olduğumu bileceğim

bu çıplak geceler yok mu
bu plak böyle ağlamıyor mu
camları kırmak işten değil
delirecek miyim neyim
kirpiklerimden mısra dökülüyor
kenya'da simsiyah yalnızım
yoksul bir şilepte gemiciyim
malezya'da yük bekliyorum
önümden çekilirsen istanbul görünecek
nerede olduğumu bileceğim

gözlerini söndürme muhtacım
ben senin aydınlığına muhtacım
yepyeni bir ilkbahar harcayıp
bir yaz boğup bir sonbahar harcayıp
rüzgâr gülünü arayacağım
oran'da pernanbouc'ta tombuktu'da
vinçler yine akşamları indirecekler
yine karanlığa bulaşacağım
gözlerin rüzgârda savrulacak

ikimiz iki sap buğday olsak
sen benim olsan ben senin olsam
bir gece vakti aklına gelsem
uykunu tutsam bırakmasam
seni kucaklasam kucaklasam
birbirimizin kalbini dinlesek
dünyanın kalbini dinlesek
büyük ateşler yaksalar
iki güvercin uçursalar
nerede olduğumuzu bilsek

Attila iLHAN
gözlerim bir kuyu dilim kördüğüm 
bir görünmez alem olsa gördüğüm 
mermer bir kabuğa girip ördüğüm 
kapansam içimden gelen ahenge.
Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare, geniş bir anın
Parçalanmaz akışında.

Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sükutu öğüten
Uçsuz bucaksız değirmen;
içim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş.

Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim.

(bkz: ahmet hamdi tanpınar)
rüzgar olur karışırız caddelere..

seninle ben karayel ve meltem..

soğuk ve buruk bir hayalin neticesinde..

yıllar sonra hayal kırıklığı..

sonra bir top izi pencerede..

üşüme yavrum üşüme.. üşüme aşkım.. üşüme..

sonbahar/ arşivden. 25 kasım 1997
Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? 
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? 
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? 
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. 

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; 
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; 
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, 
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... 

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla, 
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! 
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince 
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince 
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım; 
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. 
Gözler ki birer parçasıdır sende ilahın, 
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın, 
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; 
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin! 

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, 
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden... 
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı, 
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı. 
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu! 
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu! 
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı, 
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı. 

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler, 
Tek bendeki volkanları söndürse denizler! 
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil' 
imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil 
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum. 
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum. 

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur. 
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik. 
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur; 
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...
Zarif bir hüzündür bembeyaz dolaşan kuğuya bakarsak
Mücevher titreşimleriyle mütereddit bir akşam suya bakarsak
Fazlasıyla ısındı deniz kaynadı kaynayacak
Dipten bir deprem yaklaşıyor suyun üzerindeki buğuya bakarsak
Ne kadar yoksul ve çıplak görünürse görünsün ağaçlar
O kadar yakındır ilkbahar özsuyu yürümüş dallara uğultuyla bakarsak ..

Attila ilhan
Konuşursun; sözlerin dâre çeker canımı
Susarsın çâresizlik büyütür isyânımı.
...Senin aydınlığındır aya ışığını veren geceleyin.
Ben bir geceyim, sen bir aysın madem,
Gökyüzünde bensiz gitme, istemem.

Gül sayesinde yanmaktan kurtulan dikene bak bir.
Sen gülsün, bense senin dikeninim madem,
Gül bahçesine bensiz gitme, istemem...

mevlana
sonsuzluğu yont
zamana dönüşene kadar
kes, biç, kır, boya zamanı
bize bir zaman yarat.
asıl o zaman gör hayatı
sessizliğe zor alıştım.
rüzgarlar oldum bittim arkadaşım.

süreyya berfe
Gelmeye fırsatın yok biliyorum..
Peki ya ben
Ben var mıyım?
Ya da hakkımda bildiklerini sırala
Gelmiyor mu hiç bir şey aklına?
Anladım..
Konuşan gözler meselesi,
Belkide konuşuyordur gözlerin ama ben gözce bilmiyorum ki;
Sessizce biliyorum
Usulca biliyorum
Masumca biliyorum
Yapabildiğini bildiğin tek bir şey var ama nolur bu sefer ağlatma yüklemi..
Peki ya sen
Sen var mıydın?
Hakkımda bilmediklerine ağlarken..
Yoktun
Gözlerinin konuştuklarını neden anlamıyorum merak ediyor musun?
Çünkü;
Onlar da yoklar...

Cemal Süreya
taklit etmeye kalma benü sikerim o kara götünü.
Benim yüzümde her şeyler var
Üç dilim ekmek bunlardan biri
Annem bir taşa oturmuş bunlardan biri
Sur dışlarında hafif bir eskici olur
Olur ya bir kendil olur biraz da elleri
insan yalnız mı buna bir çare düşünmeli..

Dün biraz ağlamıştım bunlardan biridir şimdi
Çok gülünç bir şekilde kahveye giriyorum
Sorsam ya kapıdayken gözyaşı girilir mi
Girilmez, girilmez, bunu her mahmut biraz anlatır
Korkuyla anlatır, yüzünü baygın tutar anlatır
Kahveci, seni sevmiyorum bunlardan biri.

Bir deniz yandı gene, yansın ne çıkar sanki
işte horoz öttü yüzümün yarısında
Yüzümde bir horoz var dünyanın biri
Seni sevmek neden mi, acı ve güzel
Geldikçe geliyorlar ellerinin elleri
Odalar! çıplak masalar! buna bir çare düşünmeli..

Bu da bir şarap olmalı şimdi boşluğu dolduracak
içince bir korsan ağzıyla içmeli
Eskidir, yorgundur, akyıptır diye yüzler
Bir sinek sinek mi vurunca öldürmeli
Ve sinek oldu muydu hafif bir uzaklık olur
Olur ya, hem biraz dargındır hem biraz evli
insan sevdi miydi buna bir çare düşünmeli..

Edip cansever
kaç bahar geldi geçti sensiz,
ağaçlar kuru, toprak nemli, kuşlar sessiz.
eşim dostum hiçbirşeyden habersiz,
sahte mutluluğumu seyrettiler bilmeden.
Gelincik kadar yırtıcı acılarım
En nihayeti ölüme kadar koşarım
Ceketimi garibanın sırtına asıp
En kötü bugün de yarsız kalırım.
ben pencereden bakarken
kimseler ölmemişti
ölüm diye bir şey yoktu ki hilmi bey
var mıydı?
yüzümden bir şeyler aktı, aktı
içim de menekşelendi hilmi bey
gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk
hiçbir yere gitmiyor.

(bkz: edip cansever)
aysel git başımdan ben sana göre değilim
ölümüm birden olacak seziyorum.
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim
aysel git başımdan istemiyorum.

benim yağmurumda gezinemezsin üşürsün
dağıtır gecelerim sarışınlığını
uykularımı uyusan nasıl korkarsın,
hiçbir dakikamı yaşayamazsın.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
benim için kirletme aydınlığını,
hem kötüyüm karanlığım biraz çirkinim

islığımı denesen hemen düşürürsün,
gözlerim hızlandırır tenhalığını
yanlış şehirlere götürür trenlerim.
ya ölmek ustalığını kazanırsın,
ya korku biriktirmek yetisini.
acılarım iyice bol gelir sana,
sevincim bir türlü tutmaz sevincini.
aysel git başımdan ben sana göre değilim.
ümitsizliğimi olsun anlasana
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.

sevindiğim anda sen üzülürsün.
sonbahar uğultusu duymamışsın ki
içinden bir gemi kalkıp gitmemiş,
uzak yalnızlık limanlarına.
aykırı bir yolcuyum dünya geniş,
büyük bir kulak çınlıyor içimdeki.
çetrefil yolculuğum kesinleşmiş.
sakın başka bir şey getirme aklına.
aysel git başımdan ben sana göre değilim,
ölümüm birden olacak seziyorum,
hem kötüyüm, karanlığım biraz, çirkinim.
aysel git başımdan seni seviyorum...
Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni

Ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

Uyandım uyandım, hep seni düşündüm
Yalnız seni, yalnız senin gözlerini

Sen Bay Nihayet, sen ölümüm kalımım
Ben artık adam olmam bu derde düşeli

Şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
Yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

Anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
Ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

Kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
Hangi şarkıyı duysam, bizim için söylenmiş sanki

Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
Nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

Çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
Bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

Rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
Bu böyle pek de kolay değil gerçi...

Alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
Bunun verdiği mutluluk da az değil ki

Çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
Sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

Bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma çarşamba günleri
Akın var
güneşe akın!
Güneşi zaaptedeceğiz
güneşin zaptı yakın!
Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Ellerimde koparmaya çaıştığım zincirlerden kalma yara izleri
Yeni yeni iyileşmeye yüz tutmuş olsun.
Gözlerimde öyle bir karanlık olsun ki, gören kör oldum sansın.
Yanaklarım kurumuş olsun göz yaşlarımdan, dudaklarımsa çatlak çatlak.

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Belki bin tane aşktan geçmiş olayım ve hiçbiri olmasın gözümde.
Hiçbiri tamamlayamamış olsun cümlelerimi,
Hiç biri bağlayamamış olsun geceyi sabaha.
Hiçbirinin gülüşünün her anı senin kadar aklıma işlenmemiş olsun.
Hiçbirinin hayali en güzel haliyle barınamamış olsun beynimde.
Hiçbirinin izi kalmamış olsun bedenimde.

Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun.
Ellerim kimsenin üzerinde eriyip gitmemiş olsun, gezinse bile.
Dudaklarım senin adını söylerkenki gibi kıvrılmamış olsun hiç bi ad'a yeterince.
Yerine koymaya çalıştığım her beden yok olup gitmiş olsun kumlar aktıkça tane tane.
Unuttuğumu sandığım, vazgeçtiğimi sandığım,
Sevmediğimi sandığım öyle bir zamanda gel ki
Yerçekimine karşı koysun damarlarımda beni yaşatan her zerre.
Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın...

Orhan Veli
Dağlar dik çeşmeler kuru
Yarimin benzi çok sarı
Ölüm var dönülmez geri
Yürü yağız atım yürü.
Açılır bahtımız bir gün,
hemen battıkça batmaz ya.

sebepler halk eder hÂlık,
kerem bÂbın kapatmaz ya.

benim hÂkk'a münÂcatım değildir,
rızk için hÂşa.

Hüd rezzÂk'ı Âlemdir,
rızıksız kul yaratmaz ya.
resulullah süper bir insandı, ben o kadar değilim,
resulullah yolda ebu bekir’i görse ‘es selamu aleyküm ya sıddık’ derdi,
ben yolda ebu bekir’i görsem tanımam.
resulullah asla yalan söylemezdi; ben annem ölürken hiç ağlamadım.
ben annem ölürken çok ağladım çünkü annem
gırtlağından hırıltılar çıkarırken nasıl terliyordu, görmeliydiniz.

resulullah azrail’i yolda görse tanırdı;
ben azrail’i annemin yanında görseydim ona bir çift lafım olurdu,
derdim ki şimdi yani af edersin ama o sıktığın annemin gırtlağı.

resulullah olsa ona bunları söylesem o bana gülümserdi;
o bana gülümserdi ben ona derdim ki, anam babam yoluna feda olsun ey allah’ın resulü; fakat şu koca melek, annemin gırtlağını sıkıyor, bir şeyler yapamaz mıyız?

resulullah orada olsaydı annemin elini tutardı derdi ki ‘kızım ha gayret!’;
ben orada olsaydım annemin elini tutardım ve derdim ki ‘anneciğim ölmesen…’

ben oradaydım annemin elini tuttum ve dedim ki ‘anneciğim seni ben…’;
annem döndü bana bir baktı o bakışı görmeliydiniz

resulullah o bakışı görseydi merhametten ağlardı;
ben o bakışı gördüm haşyetten bayılacaktım ama annem elimden tuttu.

ne tuhaf, anneler ölürken bile çocuklarının

anneler ölürken bile çocuklarının ellerini bırakmıyor ne tuhaf…

resulullah çok şanslı bir insan
annesi öldüğünde o küçücüktü;
benim annem öldüğünde ben küçücük değildim,
zaten şanslı birisi de değilimdir, filmlerim iş yapmaz.

annem daha yeni öldü fazla uzaklaşmış olamaz!
uzak

Uzaktan seyre dalar her şey;kar tanelerinin oynaşırken rüzgar.
Uzanmış selvinin yanında büyümeye başlarken bana ait gölge,
Nihayetsiz bir bakışa benzer zaman.
Roman sayfalarındaki her aşka dair söylenen ne varsa,
Liman şehrindeki bir barda arabesk tadında bir bardak biranın yanında söylenen sözdür aslında...

Viranşairi
görsel
Ne güzel adamlar var;
Bekleyen, şiir yazan, aşık olan.
Ve bir de kadınlar var,
O adamlara hiç denk gelmeyen..