bugün

1915 ERMENi TEHCiRi “SOYKIRIM” DEĞiLDiR!

Her şeyden önce “soykırım” hukuki bir kavramdır ve tartışmanın esas itibari ile hukuki zeminde yapılması gerekir. Tarihi, siyasi ve sosyolojik argümanlar hukuki temeli destekledikleri ölçüde anlamlı olabilir ve dikkate alınabilir. Ama görüyoruz ki, mesele sadece siyasi zeminde tartışılmakta, ya da o temele çekilmeye çalışıldığı açık biçimde gözlemlenmektedir. Bu tavır, aslında hukuken haksız olanların karşı tarafı, (emperyalist)güç temelinde, düşüncelerini kabule zorlama arzusunda olduklarını gösterir.

Öncelikle soykırım kavramının tanımlanması gerekmektedir. Soykırım nedir, hangi şartlar altında varlığından söz edilebilir? Soykırım kavramı hukuki bir terim olarak ilk kez 9 Aralık 1948’de kabul edilen Birleşmiş Milletler Soykırım Sözleşmesi’nde tarif edildi. Bu Sözleşmenin 2. Maddesinde kavramın tanımı ve kapsamı şu şekilde belirlenmiştir;
“Madde 2. Bu sözleşmeye göre, soykırım, bir milli, etnik, ırki veya dini grubu, grup olarak, kısmen veya tümüyle, yok etmek kastıyla, aşağıdaki fiillerin işlenmesidir:
(a) Grubun mensuplarını katletmek;
(b) Grubun mensuplarına ciddi bedensel ve psikolojik zarar vermek;
(c) Grubun bedeni varlığının kısmen veya tamamen yok olmasına yol açacak hayat şartlarına kasten tabi tutmak;
(d) Grup içinde doğumları önlemek kastıyla önlemler dayatmak;
(e) Grubun çocuklarını bir başka gruba zorla nakletmek.”

Bu tanımda altı çizilen dört nokta var: Birincisi, “korunan gruplar” ya da “soykırıma maruz kalabilecek topluluklar”. Bu gruplar sözleşmede milli, etnik, ırki ve dini olmak üzere dört tür grup olarak tanımlanmıştır. Bunlar dışında kalan, başta “siyasi gruplar” olmak üzere, diğerleri sözleşmede kapsam dışında bırakılmıştır. Bir grubun siyasi amaçlarla yok edilmeye kalkışılması durumunda o grup siyasi grup olarak kabul edilmesktedir. Yani, iki grup arasında siyasi bir mücadele varsa, bu mücadelede bir grup diğeri aleyhine öldürme, yaralama, katliam, tehcir gibi fiiller işliyorsa zarar gören gruba siyasi grup deniyor.

ikinci unsur “kasıt”tır. Maddede tanımlanmış gruplardan birini sadece o grup olmaları nedeniyle(özel kasıt) yok etme arzusu kasıt unsurunu oluşturur. Burada kasıt açıkça, yazılı veya sözlü, ifade edilmişse bu unsurun açık varlığını kanıtlar. Bu beyanların olmadığı durumlarda ise örgüt(devlet), plan, ve örgütlü uygulama soykırımın(ciddi sayıda ölümün) varlığına karine kabul edilir.

Üçüncü unsur, “güdü(saik)”dür. Bu güdü “ırkçı nefrettir”. Bu suçu işleyenlerin bir grubu ırkçı motifle, grup olarak yok etme nefretlerinin kanıtlanması gerekir. Ancak bu duygunun varlığının kanıtlanması suçu “soykırım” suçuna dönüştürür. Bu güdünün kanıtlanamaması ise eylemi suç olmaktan çıkarmaz; sadece özel bir suç kategorisi olan soykırım olmaktan çıkarır, o kadar.

Son olarak bu yok edilişin “kısmen veya tamamen” olması yeterlidir. Yani, bir grubun bütünüyle yok edilmesini beklemek gerekmez. Bu yok edilişin başlamış olması suçun oluşumu açısından yeterlidir. Böylece uluslararası toplumun müdahale ederek suçun amacına ulaşmasını engellemesine olanak sağlanır.

1915 TEHCiRi SOYKIRIM DEĞiLDiR ÇÜNKÜ;

1- KANUNSUZ SUÇ OLMAZ(KANUNiLiK iLKESi) VE YASALAR GEÇMiŞE YÜRÜMEZ:
Ulusal ve uluslararası ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan bu ilke gereğince, işlendiği sırada suç olarak tanımlanıp bir müeyyideye bağlanmamış bir eylem daha sonra suç olarak tanımlandığında bu yasa kapsamında değerlendirilemez. Bu temel ilke gereğince, en başta, 1915 Tehciri sırasında böyle bir yasal düzenleme olmadığı için bu işlem “soykırım” olarak tanımlanamaz ve cezalandırılamaz.

2- TEHCiRE TABi TUTULAN GRUP SiYASi BiR TOPLUM OLDUĞU iÇiN SOYKIRIM SUÇU iŞLENMiŞ OLAMAZ:
Ermeni komitalar cemaatlerini silahlandırıp Osmanlı’ya karşı savaş sırasında ayaklandırması ve Ruslar ile işbirliği yapmaları ve Anadolu’nun doğusunda“denizden denize” bağımsız bir Ermenistan Cumhuriyeti kurmak gayesi taşıdıklarından “siyasi grup” tanımına girerler ve soykırım sözleşmesi tarafından korunan bir toplum değildirler. Taşnaksutyun Partisi(Ermeni Devrimci Federasyonu) ”1892 yılında Cenevre’de yapılan Kongrelerinde bu amaçlarını şu şekilde ifade ederler;
1. Taşnaksütun Ermeni Cemiyetinin amacı, ihtilal yolu ile kendilerinin Türkiye Ermenistanı olarak kabul ettikleri bölgenin siyasî ve ekonomik bağımsızlığına kavuşmasını sağlamaktır. Cemiyetin amacı bu şekilde ifade edildikten sonra, kongrede, gelecekte kurulacak olan “bağımsız Ermenistan’ın” yöneticilerinin seçimle iş başına geleceği; vatandaşların kanun karşısında eşit olacağı; vergilendirmelerin gelirlere uygun şekilde düzenleneceği vb. siyasî, ekonomik ve sosyal alanlarla ilgili fikirler ifade edilmiştir.
2. Cemiyetin, amacına ulaşmak için başvuracağı yöntemler ise şu şekilde kabul edilmiştir:
a) Ermeni Cemiyeti Taşnaksütun, ihtilal yoluyla kendi amacına ulaşmak için ihtilalci gruplar oluşturmak ve bu ihtilalci gruplar ile hükümete karşı mücadele etmek.
b) Taşnaksütun Cemiyeti’nin temel prensiplerinin ve amacının aynı zamanda ihtilal düşüncesinin propagandasını yapmak.
c) Savaşçı grupları organize etmek, bu savaşçıların eğitimlerini sağlamak.
d) Hem sözle hem de yapılacak işlerle halkın ihtilalci ruhunu
canlandırmak.
e) Halkın silahlanmasını sağlamak için bütün yöntemleri hayata geçirmek.
f) Yüksek mevkilerde bulunan kişilerle, hainlerle, muhbirlerle mücadele
etmek ve bu kimselere karşı terör faaliyetlerinde bulunmak.
g) Hükümet müesseselerini tahrip etmek ve yağmalamak.
h) (Anadolu’ya) insan ve silah göndermenin yollarını yaratmak.”
Orhan Doğan, “ERMENİ KOMİTELERİ HINÇAK VE TAŞNAKSÜTUN (Rus Adalet Bakanı Y. Muravyev’in Ermeni Komitelerine İlişkin Raporu)”
http://dergisosyalbil.sel.../article/download/370/352

3- KASIT UNSURU OLMADIĞI GiBi ÖRGÜTLÜ BiR PLAN VE UYGULAMA DA YOKTUR:
Kasıt unsurunun(subjektif unsur)olmadığı o kadar açıktır ki, Ermeniler, Osmanlı toplumunda ayrıcalıklı bir millet(dini toplum) niteliğini haizdirler. Osmanlı Yönetimi bu topluluğa teveccühünü onları “”millet-i sadıka” olarak adlandırarak ortaya koymuştur. Askerlik görevi yapmayan bu topluluk ticaret, zanaat, tarım ve sanat alanlarında faaliyet göstererek Osmanlının ayrıcalıklı, gönençli milletlerinden biri konumunu elde etmiştir. Ancak daha sonra büyük devletlerin emperyalist projelerine alet olarak Osmanlı’nın bölünüp parçalanmasında emperyalistlerin oyuncağı olmuşlardır, tıpkı bugün Kürtlerin olduğu gibi. Kasıt unsurunun ve önceden hazırlanmış bir planın olmadığı Tehcir öncesi Enver Paşa’nın Talat Paşa’ya yazdığı ve Talat Paşa’nın tehciri başlatmasına neden olan mektupta da açık olarak görülür; “2 Mayıs 1915 tarihinde Dahiliye Nazırı Talat Paşa’ya şu yazıyı gönderdi:
Van gölü etrafında ve Van valiliğince bilinen belirli yerlerdeki Ermeniler, isyanlarını sürdürmek için daima toplu ve hazır haldedirler. Toplu halde bulunan Ermenilerin buralardan çıkarılarak isyan yuvalarının dağıtılması düşüncesindeyim. III. Ordu komutanlığı’nın verdiği bilgiye göre Ruslar 20 Nisan 1915 tarihinde kendi sınırları içindeki Müslümanları çıplak bir halde sınırlarımızdan içeriye sokmuşlardır. Hem buna karşılık olmak ve hem de yukarda bahsettiğim amacı sağlamak için ya bu Ermenileri aileleri ile birlikte Rus sınırı içine göndermek veyahut bu Ermenileri ve ailelerini Anadolu içinde çeşitli yerlere dağıtmak gereklidir. Bu iki şekilden uygun olanın seçilmesiyle tatbikini rica ederim. Bir mahzuru yoksa isyancıların ailelerini ve isyan bölgesi halkını sınırlarımız dışına göndermeyi ve onların yerine dışardan gelen Müslüman halkın yerleştirilmesini tercih ederim.” (Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Dahiliye Şifre, nr. 52/282)(Şükrü Elekdağ, s.s.17).
Nitekim, Prof. Lewis şöyle diyordu:
“Osmanlı Hükümeti’nin Ermeni ulusuna karşı kitlesel imhayı öngören bir planı olduğunu gösteren geçerli kanıt yoktur... Türklerin tehcire başvurmalarının meşru nedenleri vardır... Zira, Ermeniler Osmanlı topraklarını işgal eden Rusya ile ittifak halinde Türklere karşı çarpışıyorlardı.” (Un Entretien avec Bernard Lewis, Le Monde, 16 Kasım, 1993)

4-OSMANLI YÖNETiCi KADROSUNDA VE TOPLUMUNDA ERMENiLERE KARŞI IRKÇI NEFRET GÜDÜSÜ YOKTUR:
Bu durum da o kadar açıktır ki, Tehcirin yapıldığı sırada başkent istanbul’da bulunan Meclis-i Mebusan’da 15 adet Ermeni kökenli mebus(vekil) bulunmaktadır. Bu milletvekillerinden sadece 4’ü tutuklanmıştır. “Nitekim, 19’uncu yüzyıl Osmanlı devlet yıllıklarına (Salname-i Devlet-i Aliye-i Osmaniye) bakıldığında, 29 Ermeni’nin kamu hizmetinde en yüksek rütbe olan paşa rütbesini kazandığı, 27 Ermeni’nin nazır(bakan) olarak atandığı, diplomasi alanında yedi Ermeni büyükelçi ile 11 başkonsolosun diplomatlık görevi yaptığı, müsteşar, vali, yargıç, genel müdür, daire başkanı olarak bürokraside yüzden fazla Ermeni’nin görev aldığı, il yönetim örgütünde her düzeyde yüzlerce Ermeni’nin görevlendirilmiş olduğu, akademik toplulukta da 11 Ermeni öğretim görevlisinin bulunduğu görülür. Bunlara ilaveten, 1876 Meclis-i Mebusanı’nda (parlamento) 33 Ermeni milletvekili bulunmaktaydı. Nihayet, Osmanlı Devleti’nin son döneminde Gabriel Noradungyan Efendi Dışişleri Bakanlığı, Agop Paşa da Hazine Bakanlığı yapıyorlardı” (Şükrü Elekdağ,s.s.9).

Yukarıda ifade etmeye çalıştığım uluslararası hukuk ilkeleri uyarınca hukuki bir mesele olması bakımından “tehcir” asla soykırım olarak nitelenemez. Tam aksine, Türk halkına karşı uygulanan bir soykırıma karşı kendini savunma edimi, meşru müdafaadır! Bu, Türk tarafının hiçbir hata, yanlış yapmadığı anlamına gelmez; bu kadar tahrik edilmiş bir milletin tepkisinin de makul sınırlar içinde kalmadığı durumlar olmuştur ama bunlar “soykırım” şeklinde değerlendirilecek boyutta eylemler değildir. Bu nedenle de, meselenin Ermeni tarafı olayın tartışılma boyutunu hukuki düzlemden siyasi düzleme kaydırmak istemekte ve geçmişte olduğu gibi bugün de Batı’nın süper güçleri bu konuda onları desteklemektedirler. Bugüne kadar 31 devlet Ermeni Tehcirini “siyaseten” soykırım olarak tanımışlardır. ABD’nin 49 federe devleti de Meclis’lerinde bu olayı soykırım olarak kabul etmişlerdir; ayrıca, Temsilciler Meclisi ve Seneto da bir karar tasarısını onaylamıştır. Bu, Batı’nın nasıl ikiyüzlü, riyakâr, çıkarcı, hukuk düşmanı olduğunu ortaya koyan bir meseledir. Emperyalistlerin hukuktan değil kaba güçten anladıkları bir kez daha görülmüştür.

“1915’te çöküş sürecinin son aşamasını yaşayan ve devlet kurumları zafiyete düşen Osmanlı İmparatorluğu, ölüm kalım mücadelesi verdiği bir dünya savaşı ve iç isyan ortamında, imkanlarının ötesinde zorlanmış ve yönetim yeteneğini büyük ölçüde kaybetmişti. Böyle bir ortamda yürürlüğe koymak zorunda kaldığı tehcir kararını tüm iyi niyetine rağmen gerekli disiplin ve düzenle uygulayamamıştır. Bu durumda, tehcir sırasında Ermeni kafilelerin kayıplara uğramaları kaçınılmaz olmuştur. Savaştan kaynaklanan genel asayişsizlik ve tehcir öncesinde Ermeni çetelerin Müslüman halka karşı uyguladıkları katliamların toplumlar arasında körüklediği kin ve intikam duyguları nedeniyle tehcir edilen kafilelerin saldırılardan korunması son derece zorlaşmıştı. Hükümet göçe tabi tutulan halkın can ve mal güvenliğini elinden geldiğince önlemeye çalışmış ve sorumlu gördüğü kimseleri de cezalandırmakta en ufak tereddüdü göstermemiştir. Bunlara ilaveten, savaş günlerinin güç koşullarında araç, yakıt, gıda ilaç sağlama imkanlarının son derece kısıtlı olmasının yanında ağır iklim şartları ve salgın hastalıklar da kafileler üzerinde ciddi tahribat yapmıştır. Bu bağlamda unutulmaması gereken, bu ağır koşulların sadece Ermeniler için değil, tüm Osmanlılar için de aynen geçerli olduğudur. Fakat tabiatıyla kayıpların önemli bir bölümü, 1914-1922 yılları boyunca Ermeni çetelerinin saldırılarından, iç çatışmalardan ve savaşlardan kaynaklanmıştır. Ziya Gökalp’ın “mukatele” (karşılıklı kırım) diye nitelediği bir dönemi de kapsayan bu zaman diliminde “Ermeniler Osmanlı Türklerini ve Müslüman ahaliyi çılgınca öldürmüşler sonra da kaçınılmaz olarak onların mukabelesine maruz kalmışlardır.”

aynı zamanda Ermeni diasporanın amacı tamamen siyasidir. amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmektir bu açıdan bakıldığı zaman neden Ermenistan’ın arşivler konusunda bu kadar kapalı olduğunu anlayabiliyoruz.

ve karşılıklı oldu diyen Türklere de uyarım hiçbir şey karşılıklı olmamıştır arkadaşım. Osmanlı kendi içinde 500.000 binden fazla türkü öldüren bir siyasi gruba müdahale etmişken ( o zamanki zavallı Osmanlı’yı ve Türk halkını düşünün) Ermeniler tamamen nefret duygusuyla soykırım yapmıştır. bu nefreti hala hissediyoruz bugün Türkiye’de Ermeni olmak Türk olmaktan farklı değildir ama Ermenistan Türk olmak nazi Almanyası’nda yahudi olmak gibidir.

son not : Tokyo ve Nürnberg mahkemelerinde yargılananlar soykırım suçundan yargılanmamıştır. insanlığa ve barışa karşı suçlardan yargılanmışlardır.
aslı astarı olmayan deli zırvası.

görsel
görsel
görsel

psikolojisi bozuk halklar her zaman mağdur rolünü oynar. buna en güzel örneklerden bir tanesi şahkulu isyanını yapıp 50.000 sivili Sünni oldukları için başlattıkları isyanda katleden zihniyetin sonrasında "bizlere katliam yapıldı" demesi olayıdır...

(bkz: ermeni soykırımı/#43231432).
Erol Mütercimler, 1915 olaylarını başlatan tarafından Ermeniler olduğunu ve Osmanlı'nın zorunlu göç kararında haklı olduğunu söyledi.

Mütercimler, kişisel Youtube kanalında yaptığu açıklamada, "Soykırım filan söz konusu değil. Soykırım olmuş olsaydı, yargılanmalarda bunlar ortaya çıkardı. Yüzyıla yakın önce olan şeylerin yeniden gündeme getirilmesinin sebebi Ermeni Lobisi'dir. Bu konuda üç yüze yakın kitap vardır. Çıkıp '1,5 milyon Ermeni öldürüldü' deyince size Nobel Edebiyat Ödülü'nü veriyorlar. işte bunun üzerine Fatih Akın gibi adamlar film yapıyor. Gişe yapıyor. Bugün gelinen noktada, her iki tarafın acısı var. iki tarafın katliamları var. Ama Ermenilerin, Türklere yaptığı birçok katliam var. Kafkasya bölgesinde özellikle büyük zulüm var. Ölümler, öldürmeler ilk olarak Ermeniler tarafından başlatıldı. Bunların arkasında Çarlık Rusya, ingiltere ve ABD vardı. Plan, proje Almanlar tarafından ortaya atıldı. Sonraki süreçte, Ermeniler, bizim 36 dışişlerimizi şehit ettiler. Sonuç olarak buradaki karar, zorunlu göç kararıdr. Devlet haklıdır. Çünkü burada bir isyan var. Ermeni komitacılar, emperyalizm ile işbirliği yaparak Osmanlı'yı arkadan vuruyor. Türk Müslümanlara saldırıyorlar" dedi.
görsel
görsel

Osmanlı’nın Venezuelalı subayı Nogales Mendez, 1924'te Arjantin'in başkenti Buenos Aires'te yayınladığı "Hilal Altında Dört Yıl" adlı hatıralarında, Ermeni çetelerinin, "sivil savunmasız Türkleri gördükleri yerde hunharca katlettiğini" yazdı...
devlet bu ermenilerle yüzleşmek ve hesaplaşmak için yıllardır çağrıda bulunuyor fakat ermeniler kendi tarihlerini bilmedikleri için bir türlü masaya oturamıyorlar, akılları sıra tazminat , toprak hayalleri ile amerikaya sığınıp duruyorlar. böyle hayal kurdukları için üç milyon nüfusuyla mahalle gibi kalırlar öylede giderler...soykırım falan yoktur.
Türk milleti için bir utançtır derhal ermenilerden özür dilemeliyiz.

Şaka şaka öyle bir şey yok siktir git.
3. ermeni sevgilimle de ayrılarak hala sürdürdüğüm politikadır.
Bağzı bağzı ortaklıklar ve süreçler bozulmasa; galaktik hakan hamid Ii'yi de bir darbeyle yıkıp ülkeyi ele geciren pis ittihatçıların yaptığı, temiz, müslüman, irfanlı türkiye halkının ise yüce gönüllülükle özür dilemeye ve onarmaya hazır olduğu olay diye anlatılacaktı.

Ermenileri tahrik eder diye statlara azerbaycan bayrağının sokulmadığı günlerden, karabağ fatihliğine. Huvv. Gerçi fatihlik ekipman yardımıyla oluyorsa isral de fethe ortaktır ama karıştırmayalım şimdi.

Ekleyelim;vahdettin ve diğer osmanlı avanesi de aynen 1. Paragrafta bahsedilen bu görüşteydi ve ülkeden kaçmasalardı bugün daayatılan şeyleri muhtelen o günden kabul edeceklerdi.
Kendi yaptıklarını gizlemek için güzel yalan. Siyasi olarak diğer devletlerin koz için kullandığı oyuncağı...
Ermeni soykırımı yoktur. Ermenilerin, Doğu anadoluda katlettiği binlerce türk vardır.
Hukuken yoktur. Zira siz bir suç tanımını geçmişe yönelik uygulayamazsınız. Bu itibarla Yahudi soykırımı bile hukuken yoktur. Nürnberg mahkemelerinin yürürlükte olmayan bir suç dolayısıyla yargılamaları hukuken hatalıdır. Hukukçular çok eleştirmiştir bu mahkemenin verdiği kararları. Ayrıca BM sözleşmesi uyarınca kurulmuş Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin de yargılama yetkisi bulunmamaktadır. Devletlerin siyasi olarak tanıması hiçbir anlam ifade etmemektedir.

Hrant Dink, soykırımın Türkiye tarafından tanınmasını gerektiğini, fakat toprak ve tazminat isteklerinin anlamsız olduğunu söylerken bile hukuk dışı bir şeyi beyan etmiş oluyordu.

Öte yandan gündeme bile gelmemesi gereken sözde soykırım. Nitekim o diaspora bile Karabağ savaşında toplasa toplasa 100 milyon dolar toplayabildi. Diasporanın kağıttan kaplan olduğunu bu sayede gördük. Bu savaş dolayısıyla Ermenistan, büyük miktarlarda tazminata mahkum olabilir. Gerçekleştiği takdirde sözde soykırım yalanları artık son bulabilir.
ittihatçıların tarihimize sürdüğü kara lekelerden bir tanesidir. kuş beyinli faşistlerin milliyetçi devlet kurma hayalleri kurmasının ceremesini hep birlikte çekiyoruz.
bu sene açılan bazı ingiliz derin devlet arşivleri içerinde yer alan bir kesit:
"..ermenilerin osmanlı'nın boyundurundan kurtulmak için yüzyıllarca beklemeye tahammülü yok gibi duruyor.
daha şimdiden bütün ermeni evlerinde silah var..."

yıl 1870. birebir cümle değildir.
yani olaya daha 40-50 sene var. ancak adamların evi silah dolu. bu isyandır.

ayrıca
anma günü 24 nisan olan olay / iddia.
bildiğin türkleri mutlu gününden etmek için seçilmiş.*
tamamen alakasız bir şeydir hatta savunulan ''soykırım'' da sözde öldürdüklerimizin sayısı o kadar sallama ki o dönem kayıtlara göre Osmanlıda o kadar ermeni yok .
asırlardır özel alanına girmeyen yaşam tarzına kazancına karışmayan türkleri düşmana sat terör estir suikast yap arkadan köylerini yak vur karşılık verilincede bana soykırım yapıyorlar diye zırla.

cehennemin dibine kadar yolun var ermeni ve içimizdeki hainler.
Yine gündem olan bir olay. Tabiki yine olaya direk bodoslama 1915 de yaşanan olaylardan bakılıyor. Bu ne kadar doğru? Önce şu adımlara bir bakmak lazım;

-ermeni çeteleri tarafından kurulan Taşnak(1892) ve Hınçak(1871) örgütlerinin kuruluş bildirisinde yazan ifadelere bir göz atmak lazım. Osmanlı bünyesinde bulunan Ermenileri özgürleştirmek adına her türlü girişimi mübah sayarlar; bomba patlatma, suikastlar, katliamlar…

-93 harbinde Ruslara yenildiğimiz zaman ermeni patriği Nerses bizzat rusyanın ayaklarına giderek doğu anadoluda rusyaya bağlı muhtariyet olarak bir Ermenistan istemiştir. Bu doğrudan bağlı olduğu Osmanlıya isyan değil midir?

-1905 yılında Ermeni çeteler tarafından düzenlenen ve başarısız olan Sultan 2. Abdülhamit suikast girişimi

-Osmanlı bankasını bomba ile havaya uçurma girişimini yine ermeni çeteler yapmadı mı?

-doğuda türk ve kürt halka yaptıkları katliamları yazmaya bile gerek yok.

Tüm bunlar ve daha fazlası olur iken büyük bir harbin içinde olan Osmanlı devletinin, yaşanan bu ermeni sorununa önlem alması en tabi hakkı değil midir? Ki ermeni tehciri sırasında aksaklıklar yaşanmasın diye birçok önlemler alınmıştır ancak yine de bir takım aksaklıklar olmuştur. Bu aksaklıklara sebep olan birçok sivil ve asker zaten yargılanmıştır. Hala bu uydurma olaya soykırım demek akılla örtüşmez.

Ermenilerin bu olayı sürekli alevlendirmesinin sebebi açıktır, öncelikle bu yalanı türkiyeye kabul ettirerek uluslar arası alanda hakim konuma geçmek, tazminat almak ve bunun daha da ötesi doğuda toprak talep etmektir. Bunun ise olmayacağı aşikardır. Kaldı ki fransa ve abd gibi devletlerin bunu anayasalarında kabul etmesi hakikati değiştirmez. Antlaşmalar iki taraflı olur. Biz kabul etmedikten sonra hiçbir anlamı yok.

(Bu kadar önemli ve detaylı bir konuda daha fazla bilgi sahibi olmak için okumak gerekir. Benim tavsiyem Mim Kemal ÖKE’nin Ermeni Sorunu kitabıdır.)
amerikanın tanımasından ne olacak diyenler amerika hiçte öyle avrupa gibi uluslararası evrensel hukuk falan tanımaz. panama kanalını millileştirmek isteyen japonlarla ikinci bir kanal projesine başlayan panama devlet başkanını hiç bir amerikan ve uluslararası yasalarda ve taammülerde olmamasına rağmen herifi kaçırıp amerikada yargılayıp hapse attılar.

isviçre bile bunların baskısına dayanamayıp hiç hukuki dayanağı yokken eşek yükü ile tazminat ödedi.

amerikan büyük sigorta şirketleri ve ermeniler şu an aç kurtlar gibi tazminat için dava üstüne dava açacak ve türkiyeye rahat vermeyecekler h.cemal ve t. akçam gibi hainlerde bunları destekleyor.

amerika kimyasal silah var diye ırakı işgal etti yalan çıktı ama ırakı kendi mahkemesinde mahkum etti milyarlarca dolarlık parasına tazminat dedi el koydu.

şilide seçilmiş başkanı cia destekli ordu ile konutunda tüm dünyanın gözü önünde katlettiler pişkin pişkin.

ruslar şimdi pişman oldu ermeni soykırımını tanımaktan onları kontrol edeceklerini sandılar ama amerika orayada hakim oldu.
kavgayı agop başlattı ama neco abiye kulağını çek dedik elinin ayarını siktiğim neco öldürdü.

edit: soykırımdır.
Türk devletinin zerre kadar türk olma iddiası varsa üç şeyden birini yapmalı: ya soykırımı kabul edip soykırım yapılanlara yüzlerce milyar dolar tazminat ödeyecek ya osmanlı ile osmanlı dayatması kahbe dinciliği reddedip biz de osmanlı tarafından işgal altındaydık türkler olarak diyecek ya da osmanlı'yı sahipleniyor ve soykırımı reddediyorsa hemen derhal 24 saat içinde tüm amerikan üslerine el koyup 24 saat içinde tr dışına çıkmayan amerikan vatandaşlarını esir alacak.

Bu üç şeyden birini yapmaya yanaşmayan herkes sadece vatan haini değil tarih boyunca üzerine düşünülmüş bütün güzel değerlere de düşmandır.

Bu saatten sonra bu işi kınamayla geçiştiren, görmezden gelen herkes şeytandır.

Türk olmak tarih boyunca hiç bugün olduğu kadar aşağılanmamıştı. Türk olmak tarih boyunca hiç bugünkü kadar aşağılık ve pislik bir şey olarak görülmemiş, bu kadar çileli hale gelmemişti.
annemin büyükannesine ait gerçek bir yaşam hikayesi.

yaşadıkları şehri tam olarak hatırlamıyor fakat diyarbakır yöresi diye tahmin ediyor. civarda yaşayan ermeni hanelerine baskınlar yapılıyor. insanlar ya olay yerinde yada belirli merkezlere toplanıp katlediliyor. istinasız kuralsız kaidesiz. hiç bir başkaldırı, isyan, örgütlenme olmamasına rağmen(en azından o yörede yaşayanlar) sistemli bir şekilde katlediliyorlar. annemin büyükannesinin evlerinede baskın yapılıyor. 8-9 yaşındaymış kendisi. babası ve annesi kazmayla baltayla avluda öldürülüyor. her bir kardeşi farklı farklı kişiler alıp götürüyor. büyükannemizi 2 saat uzaklıkta bir köy kasabasına götürüyorlar. orada çeşitli evlerde hizmetçilik yapıyor. değersiz bir hayvandan farksızmış. zaten uzun yıllar ağzını açıp tek kelime edememiş. sonra o yörede yaşayan bir adamın ikinci karısı olmuş ve 7 çocuğu olmuş. hiç gülmezmiş. çok sertmiş. çocuklarına ermeni olduğunu çok ama çok sonra söylemiş. şuanda hayatta değil. allah rahmet eylesin.

daha farklı ayrıntılarda var, fakat tek taraflı bakış açısının objektif olmayacağını düşündüğüm için hadiseyi egzajere etmek istemedim.

karşılıklı bir düşmanlık söz konusu hemde birbirine tüyler ürpertici zararlar verebilecek düzeyde.

bu belki bir soykırım değil, fakat güçlünün güçsüzü mağlup ettiği korkunç bir savaş diyebilirsiniz. topraklarını korumak isteyen bir milletin paranoyak haliyle gösterdiği şiiddet dolu bir reflekste diyebilirsiniz. veya daha başka bir tarif şekliniz vardır.
düşünsenize bu yaşananları dinleyenlerde bile derin üzüntüler bıraktığına göre kim bilir bu felaketi yaşayanlar nasıl acılar çekmiştir.

umarım bu dünyada yaşayan hiç kimse bir daha bu acıları yaşamak zorunda kalmaz. ve kimse böyle bir acıya şahitlik etmez.
chp ve hdp kardeşlerin ve onun seçmenlerinin kutsalı olan soykırımdır her yıl anarlar hatta 2 göz 2 çeşme ağlarlar bazen.
Öncelikle (bkz: sözde ermeni soykırımı)

Bahsi geçen dönem herkes için zor bir dönem. Savaş dışı Katledilen sivil türkler, ermeniler, kürtler, çerkesler ve diğer etnik unsurlara mensup insanlar vardır.

Acı yarıştırmamak, bu yaşananları yanlış ve bir daha yaşanmaması gereken olaylar olarak değerlendirmek ve hayatını kaybeden bütün masumları saygıyla anmak gerekir.

Ama bütün bu olanları tek taraflı yorumlayıp bir soykırım idda etmek ve sonrasında bir tahakküm kurmaya çalışmak son derece küstahlık ve edepsizliktir.

Edit: yaşananlar yanlıştır ifadesi techir için kullanılmamıştır.
Var mı yok mu tartışılsa da 2 iq islamcılar ve 3 iq ülkücülerin argümanlarıyla hareket edilirse uluslararası kamuoyunda feci sıçışa garanti verilen vaka.

Ayrica bugün biden a zıplayanların akıl hocaları 10 yıl önce bu işi ittihat terakki kadrolarına atıp sıvışma peşindeydi.

1- soykırım değil tehcir: iyi güzel de tehcir de bm'nım tanımladığı soykırım suçunun içinde.

2- soykırsaydık ermeni kalmazdı. Hadi ya, o halde yahudi soykırımı da yok. Alman dazlak gençlere ben bu süper argümanı pazarlayım.

3- siz de cezayirlileri, kızılderilileri yabadabaduuu. iyi de abd'nin yaptığının senin fetih tanımından farkı yok da hadi diyelim ki hunharca katledilmiş olsun yerliler. Abd bundan gocunmuyor ki hatta amerikan demokrat partisi karşıtlarınca hala suçlanıyor bu konuda. Bunun anmaları yapılıyor, anısına dikilen heykeller anıtlar var. Bi ara bizimkiler fransaya kendince diklenmek için cezayir ağlaklığına başlamıştı da bizzat cezayirliler bsg cekmişti bize, uk'da ise gandhi heykeli var. Ayrıca bu argüman direkt olarak yaptık ama siz de yaptınız anlamına geliyor, bunu 0-3 iq taşıyan herkes anlar ama...
Yoktur hadi siktirin gidin.