bugün

günümüzde devlet mi toplum için çalışıyor toplum mu devlet için çalışıyor diye akıllara durgunluk veren soruların kaynağı olan kelimecik.
Ne devletmiş bu ya kardeşim! Derya deniz anasını satıyım yaz yaz bitmiyor bir türlü! incileriniz dökülmeyecekse okuyun bi Z’@hmet!

Anlayacağınız üzere bugünkü konumuz yine devlet. Konumuz mukayeseli betimleme tekniği dikkate alınarak işlenecek. işte mukayese edilecek kavramlar: “devletimizin bekaası” diye başlayıp sonunda yutturdukları kıymıklı kazığın yakıcı etkisiyle bomboş otobüste dahi ayakta gitmemize neden olacak caydırıcı (off ki off) ses, jest ve mimikler topluluğunu esas alan yönetim anlayışı ile paralel evrendeki fiziksel olarak karşıt madde niteliğindeki yönetim anlayışıdır.

Bilindiği üzere Aristo din ile devleti üst üste getirip dini yapışkan bir kaymak tabakası devleti ise sert ve kırılgan bir gofret parçası olarak birleştirmiş ve “Ülker Dokuzkat Tat” gibi uzun yıllar raflardaki yerini koruyacak olan Skolastik Felsefeyi icat etmiştir. Ortaçağ, katran kokulu tarihinde, engizisyonlarca, her türlü bilimsel bilginin dogmalarla eşleşip eşleşmemesine göre yargılandığı çağa verilen addır. Bu çağ bu kadar kurşuni renkli görünse de yine de geleceğimizi şekillendirecek önemli bilimsel atılımlara gebe kalmış, ikiz ve üçüz doğumlarıun yanı sıra hüzünlü düşüklere de sahne olmuştur. Şimdi bu çağı incelerken bir miktar astronomi çapkınlığı yapacaz. Astronomiyle olan tek gecelik ilişkimizi Batlamyus, Kopernick, Galilei Galileo ve Kepler ile çeşitlendirip daha sonra konumuzla olan bağlantısını ele alacağız.

PRE-HiSTORiK AYYY! PARDON! PRO-HiSTERiK DÖNEM-LEVIATHAN’IN DOĞUŞU

Aristo’nun kaymaklı gofreti, dillere destan lezzetiyle özellikle Katolik camiasının vaftiz, mevlit, düğün-dernek hatta belki biraz gerdek törenlerinde dahi vazgeçilmezi olmuş; gündelik yaşamın delik kısmının kapatılması için herif-avrat, çoluk-çombalak, torun-tombalak tüm maraba-i beşere zorla yutturulmuştur. Hal böyleyken Dünyayı Evren’in merkezine oturtan Aristo, hayatın kaynağı Güneş’in dahi Dünya’nın etrafında döndüğü tezini savunup durmuştur. Hah işte bu tez devlet kuramına da nasıl olduysa şaaaak diye uymuş ve tam yerine laaaap diye oturmuştur.

Her ne kadar halk, ortak bir konsensüs sonucu nesillerinin idamesi uğruna Leviathan’ı (devlet) kendi elleriyle yaratmışlarsa da, O’nun yaratıcılarına da bu kadar nankörlük edebileceğini asla akıllarına getiremeyecek kadar da saftirik olmuşlardır. Hayat veren her ne kadar halk olsa da, bizim Leviathan kendini merkeze yerleştirip, etrafındaki yörüngelere de çapına, daha doğrusu hortumunun çapına, bakarak irili ufaklı çeşitli marka ve çapta halk kitlesi yerleştirmiş; onların kendi varlığının idamesine hizmet ettirmek üzere dairesel bir yörünge de birbirlerine de denk getirmeden (bak başarıya bak) çevirip durmuştur. Cebinin çapı büyük olanlar Leviathan’a daha yakın yörüngelere konumlanmış böylece Leviathan’ın enerjisinden etinden, sütünden, derisinden ve yününden daha fazla nasiplenmiştir. Cep delik, cepken delik, kevgir misin be kardeşlik partisine üye olanlar ise nah kör itin öldüğü yerde kendilerine anca yer bulabilmiş ve Leviathan ile diğer yakın yörüngelerdeki keleklerden kopan kırıntılarla beslenir olmuşlardır.

Bu teorinin matematiksel ispatı ise şu şekildedir: Devletin mutluluğu halkın mutluluğuna eşitlenmiş ve yörünge sayısı kadar da bu eşitliğin Leviathan tarafına üs yazılmıştır. Her yörüngenin mutluluğu sırayla Leviathan tarafındaki x bilinmeyeninin n tamsayı üslüsünün türeviyle bulunmuştur. Böylece 1. Yörüngenin katsayısı en yüksek çıkmış, nasibini katmerlemiştir. Son yörüngede ise sadece x’in 1. dereceli üssü kaldığından bu işlemin türevi 1 olarsak çıkmış (hay kör talih işte) bu kardeşlerimizin eline sadece 1’i simgeleyen üç boğumlu orta parmak kalmıştır.

BiZiM LEViATHAN OĞLAN BÜYÜYOR-FALLiK DÖNEM

Leviathan’ınımız hayat eğrisinde epey yol aldı alıyor. Artık kendisini daha yakından tanıma zamanı gelmiştir. Bu dönemde Leviathan’ımız kimliğinin iyice farkına varacak, her ne kadar o dönemde varlığını teorik olarak bilmese de, modern bilimin öncüsü Newton’un evrensel kütle çekim yasasından olabildiğince faydalanarak, merkezdeki yerini perçinleyecektir. Bunu da yakın yörüngeleri kendine daha fazla çekmek suretiyle sağlayacaktır. Yakın yörüngelerde, Leviathan’ın etinden sütünden derisinden ve gerisinden yeterince faydalanmak için bekleşen pişkin sülükler, Leviathan’ın kendilerine sunduğu nimetler için onun etrafında sema dönmeye devam ederken; giderek daha da fazla midelerini şişirirler. Her an deri değiştirmeye hazır tırtıllar gibi şiştikçe yeni dar gelen sülükler, her kabuk değiştirmede yeni holdingler, yeni tröstler vücuda getirirler. Kendi vücut ağırlıklarının onlarca katına kadar emme kapasitesine sahip sülüklerimiz kütle çekim yasasının öngörüleri ışığında kütlelerini daha fazla artırma ve Leviathan’a (anakütle) olan mesafeyi azaltma gayreti içindedirler. (Bkz: Newton Evrensel Kütleçekim Yasası) Leviathan’ımız hızlı ve amansız büyümenin, ayağa kalkıp özgürce yürümenin, daha doğrusu akılsız başın, cezasını ayaklarında oluşan varis acılarına katlanarak çekmektedir. işte bu noktada Leviathan’ımız sülüklerin de artık kendisine faydalı olma zamanı geldiğini düşünerek; kütlesi artan ve artmaya müsait sülükleri, bacaklarındaki varislere yapıştırarak hem kendini rahatlatır hem de büyürken edindiği pis kanı, bu yeni nesil kontr-sülükler vasıtasıyla bünyesinden uzaklaştırarak; psikolojik ve fiziksel olarak kendini temize çıkarır. Bu süreçte sülüklerin her türlü şımarıklığına göz yuman Leviathan’ımız, bu sayede kontr-sülüklerin kendisine olan bağlılıklarını da garanti altına alır. Kütlesi artan sülükler teorik sınıra eriştiğinde ise yasa gereği anakütle ile birleşerek yok olurlar aslında buna Leviathan’ımızın kendini koruma yöntemi olarak da bakabiliriz. Sürekli beslenen kontr-sülüklerimizin sonu gelmez iştahının kendine zarar vermeye başladığını keşfettiği noktada, Leviathan’ımız içgüdüsel olarak, bunların üzerine tuz serperek onları mutlak sona doğru itekler.

Peki bu esnada bizim delikli parti mensubu son yörüngelerdeki 7.65 mm çapındaki standart kalibre halk kütlesi ne yapmaktadır? Hala yaprakla avret yerlerini örtmeye çalışan bu güruh, ototrof bir yaşam sergilemeleri sebebiyle besin zincirinin en altında yer almaktadırlar. Pek muhterem Leviathan’ımızın ısı ve ışığından yeterince faydalanamadıkları için ne fotosentez ne de biyolojik olarak müsait olamadıklarından kemosentez yapabilen bu garip-gureba, fakir-fukara kitle giderek daha da zayıflayarak, Valentino gibi modacılar tarafından sıfır beden diye tabir edilen, 34 bedene kadar gerilerler. Bu durumda Newton’cuğmuzun değerli yasasının acımasız adaleti işleyerek; bu gurebanın azalan kütlesi nedeniyle zayıflayan kütleçekim kuvveti, bunların giderek daha da fazla anakütleden (Leviathan) uzaklaşmalarına neden olur. Burada hemen fonda gurebamızın 1. Sınıf soundtrackini duyabilirsiniz: Ahmet KAYA’dan “Haram Bana” . Bu sırada kimi gurebanın kast-ı aşan kendini geliştirme ve sınıf atlama duyuları gelişmeye başlar. Gurebamızın bu özgürlükçü havai tutumu astrolojik açıdan yay burcu erkeğine tekabül etmeleriyle de ilintilidir. Nitekim Leviathan’ınımızın astrolojik konumu ise neredeyse akrep burcu kadını gibidir. Yani aşırı sadakat düşkünü, kindar, intikamcı ve ancak fetişist bir sadakatle bağlanıldığı süre boyunca şefkatine mazhar olunabilecek kadar da prensip sahibi.

Leviathan’ımız bu dönemde kendini ve konumunu daha iyi gözlemleme şansı bulur. Bu dönemde elde ettiği gözlem sonuçları Aristo’nun mutlak dairesel evren modeliyle bir miktar çeliştiğinden, Merkezi konumunu 5 cm sağda olarak değiştirerek radyoaktif açıdan daha da kararlı ve radikal bir konuma bürünmüştür. Böylece yörüngelerin modern astronomiye yaklaşarak biraz eliptik olduğunu kabul etmiş durumdadır. Bu durum, Batlamyus’un gözlem sonuçları dikkate alındığında, her yörüngenin bazen yakın, bazen uzak, bazen parlak ve bazen de mat olabileceğini ortaya koymaktadır. Bu gözlem sonuçları ise Leviathan’ımızın en sadık yakın yörüngelere dahi daha fazla şüpheci yaklaşmasına ve ayrım yapmaksızın tüm yörüngeleri fişlemesine yol açmıştır. 5 cm daha sağda konumlanmak ise Leviathan’ımızın muhafazakar ve statükocu tavrını iyice artırmaktan başka bir işe yaramamıştır.

Bu dönemde cinsel açıdan da kendini tanımlamaya çalışan Leviathan’ımız artık kendini erkeksi hissetmeye başlayacak ve oidipus sendromu nedeniyle analara yakınsayarak her türlü ajitasyonu analar üzerinden yapma yolunu seçecektir. Oidipus sendromunun olumsuz etkisi ise analara karşı kendine rakip gördüğü simgesel baba olan erkek kalabalığa, sanki ölmelerini çok istermişçesine, daha fütursuzca ve acımasız görevler verilmesine neden olacaktır. Pipisiyle çok meşgul olan Leviathan’ımızın en büyük zevki bu dönemde pipisini bir silah olarak kullanabilmeyi öğrenmiş olmasıdır. En büyük haz kaynağı olan pipisini müsait her ortamda, her misafirlikte amcalara göstermekten çekinmeyen Leviathan’ımızın en büyük korkusu ise sünnet’dir. Öyle ki bu korku obsesif-kompulsif bozukluğa varacak kadar ileri boyuttadır. Ancak henüz evrende kendini yalnız zanneden Oğlancığımız, merkezin 5 cm sağındaki konumuyla hala kendini güvende hissetmekte, kirve ile sünnetçi varlığının bulunmaması en büyük mutluluk kaynağıdır.

Peki acaba kirve ile sünnetçi devler ülkesindeki birer masal kahramanından mı ibaretti?
To be continued…
iyiliğin hem sonuçları için hem de kendisi için elde edilmesi gerektiğini ve kötülüğün hiç bir durumda iyiliğe tercih edilemeyeceğini pek doğru bir mantık yürütme sonucu ortaya çıkaran metinlere sahiptir.

anlatım yöntemi ve içerik dokusu ile insandaki aklı ortaya çıkmaya zorlayan bir dehanın ürünüdür.

okunması elzem kitaplardan.
Devlet mal ile degil huner iledir,buyukluk yas ile degil akil iledir.
devlet halk içindir. halk devlet için değil. eğer devlet gencecik fidanlarımızı koruyamayıp pişkin pişkin "vatan sağ olsun" diyorsa OLMASIn! benim sevdiklerim, benim vatandaşım artık ölmesin. ya vatan hainlerine toptan bir temizlik yapılsın ya da baştakiler yerin dibine girsin.
milletin çıkarlarını koruyan ve bizzat millet tarafından organizasyonu yapılan kurumlar bütünü. millet ve devlet devamlı birbirlerini besleyen bir ilişki içindedirler.
devlet, ratzel'e göre canlı bir organizmadır doğar büyür ve ölür.
bir devletin kendi varlığını devam ettirmesi ise kendinden küçük devletleri potasında eriterek güç kazanmasıdır.
tarihteki ilk devlet birimi baskı ve denetim amacıyla kurulmuştur. tarihteki son devlet birimi de denetledikleri tarafından yok edilecektir.

Not: ben devlete kapağı atanlardanım, fakat bu kaçınılmaz sonu beyan etmeme engel değil.
Amacı problem yaratmak olan kuruluş. Devlet olmazsa insanlar birbirini katleder örneğin ışid derseniz yanlış düşünüyorsunuz. Şöyle ki ışid devletin yarattığı sorunlardan sonra ortaya çıkmıştır. Devletin amacı benzer insanlar ortaya çıkarmaktir. Bir insanın idealine uymak zorunda değiliz. Insanlari tek ttiplstirmek sorunlara yol açar. Anti tezinizi bekliyorum. Çünkü bu entari binlerce entari denenerek giyilmedi.
son zamanlarda üzerinde çok fazla düşündüğüm kafamı patlatacak derece de zihnimi yoran kavram. nedir bu devlet. vatan mı toprak mı millet mi ulus mu anayasada tanımı yapılan milliyetçilik kıyafeti mi insanın kendine yakışanı giymesi mi yoksa halkın kendi kendini yönetmesi mi.
öyle we dont nid dı edükeyşin lı fak dı sistemli falan bi muhabbet değil bu platonik bir hezayan kanımca. devleti sevmem gerektiği konusunda sağlam argümanlarla büyüttüm ben kendimi. benim için her zaman ' kardeşim hükümet farklı devlet farklı, hükümete sövüyorsan söv devlete sövme' idi tartışmalara ket vurma yumruğum ve hep işe yarardı hep aynıydık çünkü.

neydi lan bu hükümet. altında kırmızı çizgi çıkmadan adını bile yazamadığım. 'Hükûmet' yazmalısın çünkü. devlet'in küçük kardeşi mi bu. evet sevdik biz devlet denen kurumu. can verenler oldu. yani öyle bir şey ki o şey için ölenler oldu. 'şey'ler için ne kadar çok ölüyor insan. ama kendisi için hiç yaşamıyor. osmanlar var mesela adı osman olan birinden kötülük bekleyemiyorum nedense oysa çok piçlik yapan osman gördüm ama hala adı osman olanlarda bir saflık var gibi. osmanlarda seviyor bu devleti ama devlet sevmiyor osmanları, beni de sevmiyor bu devlet bence seni de.

galiba devlete duyduğumuz aşk platonik bir sevdaydı. biz onu hep sevdik ama o bizi hiç görmedi. bu ülke de güzel insanlar var güzel osmanlar var. üzülmeyi hak etmeyen insan gibi yaşamayı hak eden osmanlar var. osmana ayakkabılarını parlattırdığı vedatlar kadar ayakkabı parlatan osmanların da insan gibi yaşamaya hakkı var.

edit: osman

--spoiler--
osman
--spoiler--
katilin, tetikçinin kümelendiği irin yuvası.

aralarından çok nadir düzgün insan çıkar. mesela gaffar okkan. sistem bu kadar dürüst, namuslu adamı absorve edemez. kafasına sıkarlar.
paganist platonun yazdığı eser.
Basligin calinti acilmasi üzdü.

Tembelligin bedeli bu olsa gerek. Ulan bir senedir her bir Platon diyalogu için sağlam entryler girmeyi planliyordum.

Neyse, yazan da güzel yazmis gerçi. Sokratesin konusmasinda 'cocuklarimiza nasil masallar anlatmalı, onları nasil egitmeliyiz' bölümü dünya üzerinde yaşayan herkes tarafından iyice anlaşılması gerekir.

Her diyalog gibi bunu da okurken, yorulmazsiniz, sokratesin benzersiz ebeliği, okurken insani bi hoş eder. Güzel güzel doğurtur.

Edit; Oha başlık bana kalmış.
bazılarının hiç kuramadığı şey.
millete hizmet eder. nokta.
franz oppenheimer'ın bir kitabı. 1909'da der staat adıyla yayınlanmıştır. alaeddin şenel- yavuz sabuncu tarafından türkçeye çevrilmiş, kaynak yayınları ve engin yayıncılık tarafından basılmıştır.
Eflatun'un sağlıklı ve mutlu bir toplum hayatı için düşündüğü devlet anlayışını anlatan kitabı.

--spoiler--
Ölçmesini bilmeyen bir adam, onun gibi bilgisiz birçok kimse boyunun dört arşın olduğunu söylese, kendinin böyle olduğuna inanmayacak mı sanırsın?
--spoiler--
*
kardeşim eski türklerin yonetim bicimlerini arastirin şimdiki gibi isyanlar çıkmaz. herkez mutlu mesut yasarlardi her bahar çine akın yapılırdı. herkez savaşçıydı ve herkeste şu anlayış biçimi vardi ;

ya devlet başa uya kuzgun leşe...
derin mi sığ mı?

sığ ulan işte sığ.

pelikan, fuat avni bilmem ne, saray entrikası lan işte.
bireylerin bütün kötü özellikleri dönüyor buralarda.
senaryoyu harfiyen bilmeye hacet var mı?
görsel
Geçen bir bakan kafası çalışan adamlara ingiltere ne veriyorsa yasaları çıkaralım, bizim devlet de aynısını versin demişti.

işte maalesef günümüzde devlet aklı ancak bu kadar analiz yapabiliyor. Yani devletin seviyesi o ne veriyorsa biz de aynısını verelim bize gelsin şeklinde. Son derece dığ...

Aslolan şey aslında bizim hangi stratejik alanlarda ne tip insanlara ihtiyacımız var? Biz bunların ne kadarını yetiştirebiliriz? Bu yetiştirdiklerimiz o stratejik alanlarda nasıl faydalı olurlar ve ne tip adamları ne kadar ücretlendirmeyle nerelere kimlere eklemlenmek üzere getirmeliyiz vs. yüzlerce derin soru sorarak bunların matematiksel incelenmeleri doğrultusunda yasa çıkarıp bu yasaların da kurgulanan matematiksel yapıdan sapmaması için elden geleni yapmaktır.

Fakat ne yazık ki bu derin soruları daha soramayan bir devlet aklımız olduğu için biz orta gelir tuzağı denen hayali tuzağa mahkum kalmış bir ülkeyiz yıllardır. Bu hayali tuzağa mahkum... Asıl kelepçeler beyninize molekül molekül takılmış halde bana nanik yapıyor.
nalet şeydir.
(bkz: otorite)
(bkz: ölüm)
(bkz: katliam)
Default devlet özelliklerinde eğitim, vatandaş güvenliği ve sağlık görevleri bulunan ama biz de hiç birinin tam olarak yapılmadığı bir tüzel varlıktır.
devlet babadır.Devlet tüm siyasal kurumların en gelişmişidir. Devlet iktidarın kişiselliğinden kurulma aracıdır , iktidarlar geçici devlet kalıcıdır. Devlet soyut bir kavramdır ve bir örgütlenmeyi esas alır. Hobbes ve locke gibi düşünürler devletten bahsederken (bkz: toplum sözleşmesi)nden bahseder. Tabi ki felsefeciler genelde kavramın ne olduğuna değil nasıl olması gerektiğine değinir.
platonun kitabıdır.