bugün

(ing.) meze, hazır yemek
savaş zamanı insanlarını etobur ve otobur olarak ayrılmış ve otoburları yüce kurtarıcılar, etoburları hain yamyamlar olarak betimleyen film.. renkleri, dekorları, karakterleri ile terry gilliam filmlerini andırıyor. antikahramanımız rotası şaşmış bir sirk yıldızı ve filmin sonuna damgasını vuran o değil, onun avustralyalı dediği özel bir bıçak..

filmin bir yerlerinde her zaman olduğu gibi aşk var. ama film kadar kaotik ve garip.. yalnızca yolları kesiştiği için aşık olmuş gibiler ve bu tutku eksikliği, filmin tümüne yayılan hissiyatı tamamlıyor..

apartman sakinlerinin kendine haslığı üzerinden kurgusunu ören film, muhteşem fikirlerin yüzeysel işlenmişliğiyle, video klipleri andırıyor..
özellikle jenerik kısmındaki yaratıcı fikirlerle büyüleyen film. Önerilesidir.
pismis veya hazir yiyeceklerin* satildigi yer. fransizca oldugu icin genelde fransa'da ama anglosakcon ulkelerinde de kullanilan terim. son birkac yildir ise fransa'da belirli veya ozel farkli urunlerin de satilabildigi kucuk shoplar icin de kullanilmakta. mesela sadece kahveye ozel bir delicatessen.
"un film de Jeunet et Caro"..
Post-apokaliptik sürrealist komedi olarak tanımlıyor filmi kendileri, bense:
"Kibrit çakıyorsun karanlıkta badem çiçeklerini görmek için
Ve mart denizlerinde tedirgin bir çift sarnıç gemisi gözlerin
Bir iş açacaksın sen başımıza: yangın mı olur artık, bahar mı?" dizeleri ile tanımlamak isterim Dominique Pinon (Louison) ve Marie-Laure Dougnac (Julie Clapet)'in naif ve ironik aşkını işleyen bu filmi. Filmin renkleri için Darius Khondji'yi ve müzikleri için de Carlos D'Alessio'yu alkışlamak gerek tabii. 10 kere izlenilse 10 fırın ekmeklik daha ayrıntı kalır bir sonraki seanslara.
jeunet'in en eski filmlerinden olmasına rağmen dvd'si yeni çıktığından en son olarak izlemek durumunda kaldığımız film. pek güzeldir tabii ki ama amelie veya kayıp nişanlı ile karşılaştırılamaz. bir de benim gibi tüm jeunet filmlerinden sonra izlerseniz ulan gene mi dominique pinon dersiniz. anneme anlattım, akrabasıdır dedi.
juenet-caro ikilisinin sinema alemine armağanı olan bir 'tarz'ın lik ürünüdür. fantastik mekan tasarımı ucube tipler, 'yok artık' denen olaylar zinciri ve ve ve en önemlisi masalsı bitişler. bir kanaviçedir film, ilmek ilmek, nakış nakıştır, her detayda bir güzellik, her güzellikte bir incelik vardır. ikilinin en büyük zaafı oyuncu zaaflarıdır, yeryüzünde oyuncu kalmamış gibi hep aynı ekiple film çekmenin bir süre sonra işin bokunu çıkaracağını bile bile yapıyorlar üstelik bunu.
aynı anda hem çok karanlık, hem de çok komik olmayı başaran 1991 yapımı fransız filmi. ayrıca amelie nin gelişinin habercisi.
insanı içgüdüleriyle yüzyüze bırakan , gerekli koşulların oluşması sonrasında insanların girebilecekleri halleriyle sineklerin tanrısını hatırlatan, jeunet ve caro imzalı, jeneriğiyle bile tadını belli eden zaman ve mekandan bağımsız müthiş bir karamizah örneği.
Filmdeki hemen hemen aynı kadro Kayıp Çocuklar Şehri(La Cite des Enfants Perdus)'nde de bize göz kırpıyor. (Ben de) Fransız filmlerini seviyorum.
geçenlerde izlediğim distopik film. türünün diğer filmlerine bakarak biraz geride kalsada sağlam filmdir. tabi entel geçinen ergenler izlemesin size göre değil.
çok sevdiğim bir arkadaşımın önermesinin ardından izlediğim harika film. özellikle esas kızımızın şirin ve samimi tavırları beni filme bağlayan en büyük etkenlerden biri olmuştur.
en korkunç korku, en gerginç gerilim filmlerinden daha çok endişeye sürükleyen film. çok tırsıyorum bu film aklıma geldikçe. amelie gibi bir filmden sonra böyle bir şeyi çeken adam ruh hastası değil de nedir?
dilimize şarküteri olarak çevrilmiş, 1991 yapımı, marc caro ve jean pierre jeunet in birlikte yönettikleri fransız filmi.
sinemayı sanat olarak gören herkesin izlemesi gereken harika bir filmdir. dilimize; şarküteri olarak çevrilmiştir.
hadi bir film izleyeyim ne olduğu farketmez diyen insanların kesinlikle izlememesi gereken bir filmdir.
başka bir yönetmenin elinde çok çok daha başka bir hal alabilecek bir kurguya sahip.
biraz şu dünyadan uzaklaşayım diyen herkesin izlemesi gereken film.
ışığı ve sesleri harika kullanan jean pierre jeunet ve marc caro filmi. hem karakterleriyle hem de hikayesiyle şahane bir yapım. ayrıca müzikli testeresi ile gönlümü fethetmiştir.
adam var adam gibi

Julie: “Bir köstebek kadar körüm, her şey sisli.”

Louison: “içinde kaybolabilirim…”
elimde sarı dörtlü var. şu sahneye bitiyorum amk:

http://www.youtube.com/watch?v=4SCGa9wb0cc