bugün

çatal yüreğimle türkülü yollara,
düştüm ki okadar olur.
seke seke ben geldim,
sike sike gidiyorum.
Bir eşi olmalı insanın
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam... onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...
Bunca zaman bana anlatmaya
çalıştığını,kendimi
bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu
varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden
anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen hergün
kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak
koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında
gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını
anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla
ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkaya çevirdiğinde
anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir, ama bir
tek en çok sevdiği acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hakedermiş sevilen onun için dökülen herdamla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler
terkettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği
gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
''Sana ihtiyacım var, gel ! ''
diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ''git'' dediğimde anladım..
Biri sana ''git'' dediğinde, ''kalmak istiyorum''
diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir
çocukmuş,her düştüğünde zırıl
zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı
sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ''affet beni'' diye
haykırmak istemekmiş pişman olmak,
Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş
bir gün affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istediğimde
anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak
kadar sevmekmiş.
sevdiğin kadar sevilirsin dizeleriyle sevginin kıymetini,değerini vurgulayan büyük üstad.
Ayaklarıyla ezip fıçıya mı bastılar seni
Nefti kasnaklı bir fıçıya,
Aldırma, kara üzüm !
Sen, o Kırmızı Şarabına doğru
içten içe
Harıl harıl
Çalışmana bak, iki gözüm !

canyücel.
Öyle sabah uyanır uyanmaz yataktan fırlama, yarım saat erkene kurulsun saatin.
Kedi gibi gerin, ohh ne güzel yine uyandım diye sevin. Pencereni aç, yağmur da olsa, fırtına da olsa nefes al derin derin.
Yüzüne su çarpma, adamakıllı yıka yüzünü serin serin. Geceden hazır olsun, yarın ne giyeceğin. Ona harcayacağın vakitte bir dilim ekmek kızart, çek kızarmış ekmek kokusunu içine.
Bak güzelim kahvaltının keyfine. Ayakkabıların boyalı olsun, kokun mis, önce sana güzel gelsin aynadaki siluetin.
Çık evinden neşeyle, karşına ilk çıkana gülümse, aydınlık bir gün dile.

Sonra koş git işine, dünden, önceki günden, hatta daha da eskiden yarım ne kadar işin varsa hepsini tamamla, ohhh şöyle bir hafifle. Bir güzel kahve ısmarla kendine, seni mutlu eden sesi duymak için ''alo'' de, hiç işin olmasa da öğle üzeri dışarı çık Yağmur varsa ıslan, güneş varsa ısın, hatta üşü hava soğuksa.
Yürü, yürürken sağa sola bak, öylesine değil, görerek bak çiçek görürsen kokla, köpek görürsen okşa, çocuk görürsen yanağından makas al. Sonra, şöyle bir düşün, kimler sana yol açtı, sen çok darda iken kimler seni ferahlattı, hani kapını kimsenin çalmadığı günlerde kimler kapını tıklattı?
Ne kadar uzun zamandır aramadın onları değil mi? Hadi hemen uğrayabilirsen uğra, arayabilirsen ara hatırlarını sor, öyle laf olsun diye değil, kucaklar gibi sor. Bu sadece onların değil, senin de yüreğini ısıtacak, yüzünde güller açtıracak.
Günün güzeldi değil mi? Akşamın da güzel olsun. Yemeğin ne olursa olsun, masanda illaki kumaş örtü olsun. Saklama tabakları, bardakları misafire, sizden ala misafir mi var bu dünyada. Ailecek kurulun sofraya, öyle acele acele değil, vazife yapar gibi hiç değil, şöyle keyif’e keyif katar gibi, lezzete lezzet katar gibi, eksik bıraktıklarını tamamlar gibi tadına var akşamının. Gece evinde, dostların olsun sohbetin yemeğin, kahkahan olsun.
Arkadaşım, hayat bu daha ne olsun? Ama en önce ve illa ki sağlık olsun!
Bir eşi olmalı insanın
Rüzgar onun kokusunu getirmeli,
Yağmur O'nun sesini.
Akşam... onu görecek diye, pırpır etmeli yüreği,
Ayakları birbirine dolaşmalı heyecandan, eve dönerken,
Cennetten köşe almışçasına
Sevdiği, sakındığı, bakmaya kıyamadığı...
Her bir hücresinden aşkın fışkırdığı,
Çölde okyanusu yaşadığı bir eşi olmalı insanın!!!
Ben seni ölene dek seveceğim boş laf!!!
Ben seni sevdikçe ölmeyeceğim...

can yücel
can yücel; bir yazar arkadaşıyla Bodrum'a gidiyormuş. Şöför, istek üzerine uygun bir yerde beş dakikalık küçük ihtiyaç molası vermiş. Mola süresi bittiğinde, otobüste Can Yücel dışında herkes yerini almış. Kaptanın çıkışması üzerine otobüs muavini fellik fellik Can Baba'yı aramaya koyulmuş. Can Yücel, soluk soluğa elinde küçük bir paketle ortaya çıkınca yazar arkadaşı derin bir oh çekerek sormuş:

"Neredeydin be Baba? Herkes seni arıyor!"

"Yok bir şey." demiş Can Yücel, "Bir küçük rakı sardırdım."

"Ama kaptan küçük ihtiyaç molası verdi Şimdi bunun sırası mıydı?" diye çıkışmış yol arkadaşı.

Can Yücel lafı gediğine yerleştirmiş hemen:

"Ben de küçük ihtiyaç molası olduğundan küçük rakı aldım!"
nazım hikmete kartpostal şairi diyen kendini bilmeze veridiği cevap:
"Kart sensin , postal da sana girsin !

canyücel.
...
ne yormak istedim seni,
ne de yormak kendimi
çok çalıştım
gitmeye de kalmaya da...
ikisi de aynı acı, ikiside rezil
daha öncede gitmiştim
ama böyle kalarak değil
böyle kalarak değil...
O kadar kendini aşmıştır ki birşeyler yazması için kağıda gerek yoktur. eline geçirdiği peçete ufak kağıt ne varsa ona yazar.Hatta abartup masa örtüsüne bile yazmışlığı vardır.
mezar taşını gördüğümde kısa süreli bir şok geçirmeme sebep olmuştur. mezar taşında, anne karnındaki bebek vardır. oradan şarabı döküyorsunuz şarap yolunu buluyor mezarının üstünde küçük bir havuzda toplanıyor. topraksız mezar. mezarının altında yazan yazı:
''Ne kadar yalansız yaşarsak, o kadar iyi.'' şaraplar içinde yat can baba.
facebook şairi.
küfürbaz gizemli şair.
afilli laflar edeyimde yurdumun solcu genci vay be desin adamı.
efendim neden kadın şair çıkmıyor? sorusuna,

ne bileyim biz şiiri sikimizle mi yazıyoruz? cevabını veren adamdır, küfürbaz olması üstad olmasına engel değildir, mezarına şarap dökeceğim az kaldı...
binbir umutla beklediğim bir kurumun kazananları listesine giremediğimi öğrendiğim an da beni rahatlatan, sakinleştiren mısraları yazan adamdır. bu mısraları bana telefonda söyleyen sevgiliyi de unutmamak lazım. hatta o ruh halimde bana o mısraları aklına getirip, söylediği için de en büyük teşekkürüm ona.* gelelim, o anlamlı mısralara;


Olsun istersin
Hatta olsun diye yapılması gerekenden daha da fazla üstelersin.
Aşktır ; değer verirsin, ödün verirsin, sevgiden de öte saygı gösterirsin, olmayacak kaç şey varsa bir araya bile getirirsin
Bakarsın, ne anlattığını anlayabilmiş (?) ne de çözüm için bişeyler yapma gayretinde.
iştir ; sabahlarsın, olsun diye ailenden çaldığın zamanı oraya verirsin
Dosttur ; hayatta kimseyi dinlemediğin kadar dinler, kendine ayırmadığın onca şeyi Ona ayırmaya çalışırsın
Sonra olayın içinden kendini çıkartır şöyle karşıdan yaptıklarına bir bakarsın Bakarsın ki her şey başladığın gibi!
Olmuyorsa, olmuyordur!

Gönlün rahat mı?
Elinden geleni yaptın mı?
Cidden olmuyorsa zorlamayacaksın
Nazım Hikmet'e kartpostal sanatçısı dedirtmeyen üstad. Fakat ne yazık ki(içim kan ağlıyor gördükçe) her facebook profilinde yer verilerek kartpostal sanatçısından daha kötü durumlara düşürülmüş yüce insan. Her ayrılık acısı çeken malın ya da entelektüel süslenmeye çalışan, duygusal geçinen öküzün üzerinden prim yapmaya çalışması kemiklerini sızlatıyordur. Tamam sever insan beğenir ama bu kadar küçültmez sevdiği yazarı. Saman kağıdı kokusu dururken suni renklere büründürmek, hele prim yapmak için çok gereksiz. Yapmayın, lütfen.
Danton'un Çaydanlığı

Kırılan bir çaydanlıktı biz öyle sandık
Ya da bir yıldız uyanmış sonra uyanıvermiş
Öyle şaşılası bişey ki şaşmadım bile
Sen söyledin Türkçe yüzermiş Capon balıkları
Sen hep böyle güneşli yalanlar söyle
Ben toplarım parçalarını
Kırk yılın Halimesi böyle bir güvercin
Oturup ağda yapsın düpedüz Devrim
Bu bir değil iki değil dördüncü bacağı
Halime kopardıkça dünya yenileniyor
Bu el yeni abeceyle yazılmış bir el
Laik bir bacağı sıvazlıyor

Komşular kibar evler dağa çıkmışlar dünden. Biz de
Halimeyle vatanı süpürüyorduk. Dışarıdan hariciyeli
bir ses: (Affedersin! Affedersin! Affedersin! Yangın
merdiveniniz yanıyor!) Ne bu curcuna be! Gözünü
kapan gelmiş! iyi ya dedim, kapattım pencereyi. Biz
de çaydanlık kırıldı sandık!...

Kırk yılın Halimesi böyle bir güvercin
Oturup ağda yapsın düpedüz Devrim

Can Yücel
öyle güzeldim ki senle, çiçeklerden çok...
ve anladım, anladım ki bir daha;
düşünde bile göremez işler,
düşlerin gördüğü işleri...
Biraz değiştim,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar
Değiştim,
Unutamadığım sözlerinin arasında sıkışıyorum,
Bir yanım kendimi kolluyor bir yanım senBen benimle savaşıyorum,
Seninle değil!
Sonucu kılıcı kuşananından belli olan bir savaşın
Ne kazanabileni ne de kaybedeniyim,
Sorun değil!

Elbet alışırım,
Biraz alıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Alıştım,
Varlığını istemediğim tüm eksik yanlarıma,
Ve çokluğunu da yokluğunu da istemediğim bu iki arada bir derede duyguya alışıyorum,
Bir yanım bırak diyor bir yanıma,
Kesin değil!

Henüz tanıştım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Tanıdığımı sandığım bana daha da yakınım artık,
Duvarlara anlatırken öğrendiklerim kendi hakkımda,
Ve aynalara ağlarken gördüklerim kendi tarafımda
Bir yanım memnun oldum diyor, bir yanım tanıyamadım daha,
Samimi değil!

Bir hayli kırıldım,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Canıma batan her halin felç gibi indi bedenime,
Gözlerimden tut da ciğerime kadar kırgınım!
Aslında ne sana, ne olanlara
Kendime kırgınım
Maziye hiç değil, ana kırgınım.
Anlatamadığım, anlayamadığım masalların bana yaptıklarına,
Dinlediğim şarkılarda bana seni anlatan şarkıcılara,
Beni anlamadığın kelimelerin bana her şeyi anlatıyor gibi geliyor oluşlarına.
Bir hayli kırgınım
Beni ben kırdım oysa,
iyi değil!

Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum.
Birgün kaldığın yerden başlayacaksın, biri seni bulacak.
Önce korkacaksın eski acılara yakalanmaktan, biraz ürkeceksin.
Ne kadar dirensen de nafile, insansın sonuçta seveceksin.
Eski acılara bakıp da küsme sevdalara; gâvura kızıp da oruç bozulmaz, sök at kafandan acaba'ları!
Bir kemik aynı yerden iki defa kırılmaz.
bugün ölüm yıldönümü olan büyük şairimiz.
Küfür ağzına en çok yakışan insandır. Can Baba. yokluğunun onbirinci yılı bugün. dünya daha karanlık. daha kötü şimdilerde.
...Galiba yoruldum,
Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar,
Kendime kalbimi kanıtlamaktan,
Ve kanıtladığıma kendimi inandırmaktan,
Ve dahası kocaman bir sahada tek başına koşmaktan yoruldum...
güncel Önemli Başlıklar