bugün

bütün kitaplarını okuyun, bütün kitaplarını okuyun.
milliyette yayımlanan bu günkü yazısında, fikri, kelime oyunlarıyla karalayan yazardır.

can dündar, sağduyulu yaklaşımlarıyla, herkese saygılı davranmasıyla ve de mesleğindeki başarısıyla takdiri hak eden biridir. fakat güya 20. yüzyılın başlarındaki Osmanlı'nın ve Doğu'nun harap halini ifade ediyor gibi görünürken, 'Büyük Doğu'nun köhneliğini Batı'ya gittiklerinde farketmişlerdi.' ifadesini kullanarak, kinaye yapayım derken Necip Fazıl'ın fikriyatına saygısızlık yaparak ayıp etmiştir.

Herhangi bir fikrin köhnemiş, çürümüş, yanlış olduğunu düşünebilirsiniz. Fakat sizi bu görüşe ulaştıran kanıtlarınız olmalıdır. Bir ithamda bulunurken, görüşünüzü delillerle desteklemeniz gerekmektedir. Bu şekilde davranırsanız eleştirileriniz saygıyla karşılanır; ama tutup da kelime oyunlarıyla, kinayelerle karalama yapmaya kalkışırsanız, kendi itibarınızı zedelemekten başka bir sonuca varamazsınız.
cumhurbaşkanı belgeselinin yapımcısıdır. *

kimin ne demek istediğinin, ne mesaj verdiğinin şifresini yine kanal d ana haber olarak biz çözüyoruz sevgili izleyenler.
can dündar geri adım attı, kriz tatlıya bağlandı, ama ilişkiler yine de asgari düzeyde olacak.

can dündar cumhurbaşkanı belgeselinin bu akşamki bölümünde, sık sık büyük doğu fikriyatının aynı zamanda sanat ve estetik derdinde bir akım olduğunu vurgulayarak bir nevi günah çıkarttı, gönül aldı, ayıbettiği şeklinde yorum yapanların da ağzını kapatmış oldu.

ben ankara muhtarı erhan, kimin aslında ne demek istediğini bana sorun sayın seyirciler...

nedim hazar'ın 3 eylül tarihli yazısıyla gelen düzeltme:
- nedim ! hazar ! evladım sizin kağıdınız niye neretva'nınkiyle aynı !.. kopya mı çektiniz yoksa !..
+ yok hocam valla bakmadık biz, beraber çalışmıştık, ondandır... * ~http://www.zaman.com.tr/w...tr/yazar.do?yazino=583517~
2003 yilinda cem karacayi dinlemeye taksim siraselvilerdeki yaga bara gelen yazar.
http://www.milliyet.com.t...7/09/11/yazar/dundar.html
kitabından, altını çizdiklerim, üstü kalsın'lar:

· Kimsenin hayatı kendi seçimi değil.

· Başkasına ait bir suçu üstlenmişiz; yattığımız ceza bizim değil...

· "5 yıl açık denize nasıl dayandınız?" diye soruyorlar Uzaklar'ın kaptanına; "Ya siz" diye dalga geçiyor kaptan; "Ya siz 5 yıl nasıl dayandınız kıyıya?"

· Aynı beden içinde kaç farklı ruh halini aynı anda yaşayıp, kaç farklı kişiliğe bürünebiliyoruz?

· Kinler, sevgiler, öfkeler, kahkahalar ve gözyaşlarıyla örülmüş, çok kopyalı bir hayatı nasıl kendinize bile söylemeye cesaret edemediğiniz bir tür iki (üç-dört..?) yüzlülükle yaşayıp gittiğinizi fark ediyor musunuz?

· Göçüp giderken ardınızda kaç asıl, kaç suret bırakacaksınız? Kaçının hatırlanmasını isteyecek, kaçından utanacaksınız? Sahi, kaç kopyasınız siz? Hangisi sizsiniz, hangisi fotokopiniz?

· Eğer cehennem yaşadığımız dünyaysa, öyle anlaşılıyor ki Şeytan da biziz...

· Ütopyalar, benliğimizin uzak düş ülkeleridir ve oraya varabilmenin yolu önce kendini bulmaktan geçer.

· Siz de farkında mısınız, günümüzde hayatı nasıl beynimizde devasa prangalarla yaşadığımızın?.. Örgütsüz, savruk ve yalnız yakalandığımız yaman bir tufanda, tek tek hapsedildiğimiz hücrelerimiz içinde nasıl gönüllü bir esarete mahkum edildiğimizin farkında mısınız?.

· Gölgemize kelepçeleniyoruz.

· Düğüne gelince... Adeta birbirinden kopya edilerek çoğaltılmış birer yasak savma töreni..

· Aslımız benzemek istediğimiz şeyle barışmıyor bir türlü... Sonunda ne aslımıza benziyoruz, ne de benzetmek istediğimiz şeye...

· Ancak yazarlar, öldükten sonra yaşarlar. Bu yüzden ölümsüzdürler.

· Her seçim bir kaybediştir.

· HERŞEYiN SIRADANLAŞTIĞI BiR DÜNYADA BAZEN KAYBETMEK EN DOĞRU SEÇiMDiR. VE O DÜNYADA EN YERiNDE TERCiH; VAZGEÇiŞTiR.

· Yaşanmaya değer miydi bu dünya?
milliyet gazetesini almak için yeterli sebep.
çetin altan ve hasan pulur u da unutmamak lazım.
umutla sırrı kıyaslayan ve 'umudu tanısam ona:özgürlük, aradığın yerde olmayabilir,ama kalkıştığın yolculuk seni değiştirebilir demek isterdim. umut bu sırdadır.sır da umutta' diyen yazar.
kaliteli yazardır doğru.
bir sürü kitabını okudum (7 tanesini falan) çok da abartılacak biri değildir, bunu söyleyeyim.
belgeselleri güzeldir. bir uğur mumcu olamamıştır.
bir uğur mumcu olmaması bu ülkeye başka bir uğur mumcu'nun gelmemesinden ve kendisinin de ikinci bir uğur mumcu olmak için çabalamamasından dolayıdır.
kendi halinde bir adamdır, halkın içinden. ankara'da bir yerde mi gördünüz, gidin selam verin sizinle sohbet eder. veya sık takıldığı göksu restoran'da mı karşılaştınız? alın rakınızı gidin masasına, sizi kırmaz, muhabbete başladı mı da saatlerce bırakmaz.
her şeyden önce içten adamdır...
özü sözü bir.
Acının KanatLarı

Dostoyevski'nin hayatını değiştiren olay neydi biliyor musunuz?
Kendi idam sahnesi...
Çar'ın baskı döneminde, arkadaşlarıyla bir sohbet grubu kurmuştu. Yakalandı. 28 yaşında idam isteğiyle yargılandı.
Mahkemenin sonucunu beklediği gece hücresinden alındı. Ölüm kararı yüzüne karşı okundu. Papaz günah çıkarttırdı. Gözleri kapalı olarak bir direğe bağlanıp, müfreze karşısına geçirildi.
"Ateş" emrini beklerken gerçek karar bildirildi kendisine...
Aslında mahkeme 8 yıl hapis vermiş, Çar bunu 4 yıla indirmişti; ama ona ders olsun diye böyle bir gösteri planlanmıştı.
Böylece "ölüm"le tanıştı; oysa bu sefil oyunda asıl keşfettiği şey, "yaşam"dı.
Stefan Zweig'a göre 4 yıl sonra yaralı parmaklarından zincirleri çıkardıkları zaman sağlığı bozulmuş, şöhreti uçup gitmişti, ama kırık dökük bedeninden her zamankinden daha parlak fışkıran tek bir şey vardı:
Yaşama sevinci...
Durumu en iyi anlatan cümle Nietzsche'nindir:
"Hayatı kaybetmenin kıyısına yaklaşanlar, onu daha iyi tanırlar".

* * *

Evet, gemimiz su alıyor!
Daha iki ay evvel, mutluluk diyarına doğru pupa yelken yol aldığını düşündüğümüz o emektar vapurun gürültüyle batmakta olduğuna inanıyoruz şimdi...
Halbuki iki ay evvelki sevinç dalgası kadar bugünkü kasvet tufanı da aldatıcı...
Yegane gerçek şu:
Bu gemi su alıyor.
Batmamak için de yenilenmek durumunda...
Bu gerçeği görebilmek, maziyle yüzleşebilmek, sahip olduklarımızın kıymetini anlayabilmek için bugünkü acıları çekmemiz gerekiyordu.
Zamanla o sancılar olgunlaştıracak bizi... acının bilgeliği, gözümüzdeki mili çekip alacak.
Göreceğiz ki çare, kafileler halinde suya atlamak değil, gemiyi baştan aşağı yenilemektir.
Umutsuzluk her yanı kuşattığında, umudun vakti gelmiş demektir.

* * *

Sözü yeniden Nitzsche'ye bırakalım:
"Bilginin her türü ıstıraptan gelir. Sefahat, duraklamak ve geriye bakmamak eğilimindedir, oysa acı hep nedenleri sorar. insan ağrılarda incelir. Sürekli kurcalayan, törpüleyen acı, ruhun toprağını altüst eder. Yeni düşünce meyveleri için gerekli havalandırmayı sağlayan da bu altüst oluştur".

* * *

Keşke kalemim yaralarınıza ümidin merhemini sürebilecek kadar güçlü olsa...
Keşke şu 20 - 30 satır, dağıtabilse bezginliğinizi; sözcüklerim dertlerinizden azat edebilse sizi...
Bu yazı, bunları yapamasa da şunu söyleyebilir:
Artık finali gördük; infaz mangasının önünden döndük.
Şimdi hayatı daha iyi tanıyoruz. Ona, yeni doğmuş bir bebeğin memeye sarıldığı andaki kadar tutkuyla sarılabiliriz yeniden...
2011 yılı geldiğinde geriye dönüp şöyle diyeceğiz:
"Yıl 2001'di, hiç unutmam; acılarımız o yıl başlamıştı. Her şeyin bittiğini sanıyorduk. Meğer kurtuluşun başladığı tarihmiş.
Acılarımızdan feyz alarak, onlarla kanatlanarak silkindik suskunluğumuzdan... Ayakta durmaya mecali kalmamış köhne bir sistemi değiştirmeye o yıl başladık. Yaralı parmaklarımızdan zincirleri çıkardıklarında yaşama sevincimizi hala kaybetmemiştik.
O sayede kederimizin üstesinden geldik. Ve kaderimizi yendik".
can dündar
kendisi hakkında ciddi suçlamalarda bulunulan yazar.

suçlama "türkiye'nin siyasi liderleri" adlı belgeselinde subliminal reklam yöntemini kullanarak gizliden gizliye akp propagandası yapması ile ilgilidir. belgeselin içindeki bazı sahnelerde yayın normal akışı ile devam ederken araya 7-8 karelik akp ampülü resmi girer. bunu farketmeniz çok zordur ama beyniniz bunu algılar ve mesaj gerekli yerlere gider. bu reklam yöntemi basit bir şey gibi görünsede çok etkili bir yöntemdir.

http://www.bildirgec.org/...ar-belgeselinde-gizli-akp
http://hackhell.com/archive/index.php/t-291997.html

ama burada bunun sorumlusu olarak direk can dündar a yönelinmesi çok da doğru değildir. bu belgesel yayına hazır hale gelene kadar onlarca kişinin elinden geçiyor. ama bu reklam yöntemi uluslararası reklam esaslarına aykırıdır biline...

not: isterdim ki bu entryde, daha yıkanmamış beyinlere akp nin nasıl bir beyin yıkama, halkı uyutma politikası izlediğini göstereyim. ama zaten sağlıklı bir beyine sahipseniz bir örnekle yorum yapmadan bile bunu anlarsınız.

aşağıdaki linkleri de ekşiden buldum:

http://www.zshare.net/image/4129001e8629d2/
http://www.zshare.net/image/41290799e3c791/
http://www.zshare.net/image/412909712a7ea2/

not 2: olayı yeni gördüm bildirgeç adlı sitede. daha tam anlayamadım nedir ne değildir.
haa baktım olay fos çıktı anında editlerim ona göre... *
kaliteli , gerizekali yazar.

silinecek entry buna derim ben.

silik sebebi : hakkindaki bilgilerden emin olunmayan entryler silinir.

cok eminim , kesin gerizekalidir. sebebi de ;

--spoiler--
Milliyet yazarı Can Dündar kay yapayım derken göz çıkardı..

Teröre tepki gösterenler arasında başörtülü kadınların olmadığını iddia eden bir gazeteci eşinin şu sözlerine yer verdi:

"Terörü kınama eylemlerine bakıyorum, bir tane türbanlı yok içlerinde... Neredeler? Niye protestoya gitmiyorlar?"

--spoiler--

biz kardesiz , ulke bir olsun diyoruz.. sha.

http://www.internethaber....news_detail.php?id=110193

nasuhi gungor vermis ayari. hayirli olsun.
tatlısu solucu.40 karakter,40 karakter,40 karakter
27 kasim 2007 tarihli yazisinda bir nevi "ne kadar bayrak o kadar milliyetcilik, vatana hizmet" anlayisini elestirmistir. once "bu vatan icin elle tutulur neler verdin" sorusunu sormamizi istemektedir, sonuna kadar da haklidir.
(bkz: süzme)
yarın milliyet'te rıdvan akar ile apo'nun yakalanışını bir yazı dizisi olarak yazmaya başlayacak köşe yazarı.
günümüzün en iyi yazarı ,araştırmacı gazeticisi ve aydınlarından biridir.toplumla ilgili gözlemlediği her konu hakkında oldukça analatik ve mantıklı yazılar yazar.aynı zamanda siyaset hakkında da önemli gözlemleri vardır.yazdığı yazılarda yaptığı gözlemleri bilgi ve alt metinlerle birleştirerek okurlarına sunar. toplumsal olaylar karşısında okurlarına hep görünmeyen taraflarıda anlatmaya çalışır.bu yüzden bir çok kesimden tepki alsada yazılarını cesurca kaleme alır. bu durum,azılı,tepkili,faşist(ki burda kastım milliyetçilik anlamında bir faşizmden ziyade savunduğu görüşleri en üst düzeyde tutup başkalarına zorla kabul ettirmeye çalışan ve görüşlerini eleştirilere kapatan kesimlerden bahsediyorum)gruplar tarafından eleştirilir ve hatta vatan hainliğine kadar uzanan bir aşağılamaya kadar varmıştır. umarım bir gün oda arkasında ağlanacak aydınlarımız kervanına katılmaz.değerini onu kaybettikten sonra anlamayız umuarım.
biraz fazlaca oturduğu yerden ahkam kesmeye başlamıştır. bunu türbanla ilgili son yazısından çıkarmak oldukça mümkün çünkü eşi türbanlı olan erkeklerin daha kolay iş bulmaya başladığından bahsediyor kendisi ama bizzat dindar erkeklerdeki açık bayanla evlenme trendinden habersiz, zira başı örtülü eş herşeyden önce iyice sekülerleşmiş iş dünyamızda kariyer önünde bir engel. 100 şirketin içindeki 2-3 tane dindar kişilerce yönetilen şirketlerde iş bulunmasında belki kolaylaştırıcı bir etkendir ama diğer 97 şirkette başı örtülü bir eş, beş vakit namaz kılma gibi şeyler kariyerde engel oluyorsa, sanırım kendisi biraz daha araştırmacı olmalı.
http://www.candundar.com.tr/index.php?Did=3281
imza gününde okunmaktan yıpranmış bir kitabı tarafımca imzalatmak için götürdüğümde "sonunda okunmuş bir kitap,ne güzel" cümlesi takdirimi kazanmış beklediğimiz yarım saatten çok daha fazlasına değecek bir yazardır.Tüm komplekslerden arınmış,sıcacık kalpli bir insan olduğuna da arkadaşımla kanaat getirmişizdir ayrıca.
türkiyede çok az bulunan ve değerleride pek kolay anlaşılmayan işini doğru şekilde yapan insanlardan bir tanesi. türkiyenin kaybetmemesi gereken değer.
kalburüstü bir gazeteci, yazar ve belgeselci; tarihe ışık tutanlardan.
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=650422
"Yalnızlığımın başkenti" isminde bir şiiri var ki beni benden alan tek şiirdir.Okuduğumda beni can evimden vurmuş, zekasına ve o ince üslubuna hayran bırakmış, gözlerimi doldurmuş, salya sümük olmama ramak bırakmış birçok meziyete sahip süper insan.
not: bu şiirini şiirde adı geçen şehrin soğuğunu yemişlerle güneşinde ısınmışlar sadece iyi anlar.
Kadınları da iyi çözmüş ikinci adam sanırım.Birincisi Ahmet Altan..