bugün

hiç var olmamış gibisin. insan unutkan evet ama unutmak değil bu. bu, varlığından hiç haberdar olmamak gibi bir şey.
evet böyle şeyleri yazmayı pek sevmeyen biriyim. ama gerçekten çok özledim eskiden beraber balkona çıkmalarımızı, yanımdan ayrılmamanı, her an, her dakika öpücük kondurmanı arada ısırıyor olmanı ne bileyim çok özledim yeminederim. başka bir şeydin sen kimse yanım da değilken sen yanımdaydın. sarı saçlarını sarı kafanı özledim senin. hep o lanet olası misafir yüzünden oldu her şey. ben evde yokken gelen misafir çocuğu kafesi açarak sap sarı kuşumun kaçmasına sebep olmuştu. ulan ben o kuşu öyle bir benimsetmiştim ki kendim ile omzum da balkona çıkardım kaçmaz dı uçardı 2 dakika sonra tekrar gelirdi. ama heralde yolunu bulamadı. neyse o misafiri hiçbir zaman unutmayacağım. orospu çocuğu. hakediyor amına koyayım.
ben sana bakarım. hem öyle güzel bakarım ki.
Sana cesaret veren ben değilim umarım. Evet hala yalnızım evet hala senden daha çok seveceğim biri ya da beni daha çok seven biri yok öyle bir şeyin olabilme ihtimali de yok. Ama bana en sevmediğim şeyi yaptırma. Öyle düşüncesizce davranıyorsun ki şu an hayatındaki insanı da ben düşünmek zorunda kalıyorum teknik olarak bir şey yapmıyor olman düşünmediğin anlamına gelmiyor. Ben de anıları yazarım ben de güzel şeyler yazarım ama yapamam çünkü sen öylesine davranıyorsun ki senin düşünmen gerekeni ben düşünüyorum. Hayatında olana odaklan çünkü geçmiş hep göze iyi geliyor insan mutsuzlukları siliyor ama bil ki o sevdiğin kişi değilim ben artık. Bu kadar açık olmak zorunda olduğum için üzgünüm ama senin yanında olman gereken biri var düşünmen gereken biri var ve o ben değilim. Yazma içine at demiyorum biliyorum bitmeyen şeyler var yazsan da yazmasan da bu değişmeyecek ama çabala diyorum gerçekten çabalamak için iyi bir nedenin var çünkü.
ilk günkü gibi seni seviyorum diyemem, ilk günden daha fazla seviyorum seni.

Sevdirdin kendini kuzu bey. *

ediiiit: sevgi değil aslında artan. alışmak, bağlılık.
tanım: içten gelerek yazılmış yazı.

merhaba.
ben bir sürü yazı yazdım. çogu tekrar okundugunda berbat şeyler bence. o yüzden tekrar dönüp okumuyorum. son zamanlarda daha çok yazdım. hep uzun uzun yazdım. herkese uzun yazılar yazıyorum. böylece bana hep trenler çarpsın diyorum bir de bolca, bir şiirden dolandı dilime. ama trenler de çarpmıyormuş artık. en azından bizim bu taraftaki banliyöler. kaldırmışlar onları. artık kalkmıyorlarmış. böylece bana da hep bulutlar carpsın. pambık gibi buludlar.

http://www.youtube.com/watch?v=90H4P5dhR0A

obsesif kompulsif bişi varmış bende. dogru mu yazdım emin degilim. yani herkeste varmış aslında bu biraz biraz. bendeki biraz biraz degilmiş. serotonin çok dengesiz salgılanıyormuş bende. tedavisi yüksek oranda var dedi doktor. tedavi kelimesi hastalıklar için kullanılıyor. yani hastalıkmış bu sanırım. niye hiç destek almadın dedi bana. aslında alıyordum ama destek dayanamadı diyecek oldum. demedim.. artık sabahları kalbimde ezilme hissiyle uyanmama hissim yüksekmiş yani. bir de disko var. disko güzel. disko hoş. bazıları sevmiyor beni orada. bazıları seviyor. nihilizm üzerine konuştuk 50li yaşlarda bir dayıyla. sonra şiir okudu bana. şöyle bişi hatırlıyom “derdime derman aradım durdum. dermanım derdim imiş meger” çok pozitif konuşuyordu. safra kesesini almışlar, ondan olsa gerek. artık düzenli yazamıyorum bir de. gözlerim varmış gibi. oysa rüyamda vuruldugumda gözlerim kaybolmuştu benim. onu çok bilmiyorlar. tavan kararmıştı ben sırtüstü uzanmış yatmayı beklerken. tavan karardı, gölgelendi. gölge insan oldu ayakları kolları ve kafasıyla sonra gölge siyah olmaktan çıktı bir anlıgına bir yüzü vardı. bir adam yüzü böyle. atladı tavandan üzerime. bogazıma sarıldı direk. sag elimi tuttu diger eliyle. sol elimle bogazını sıkıp ittim. boguştuk yatakta. alta aldım sonra onu ellerim bogazında. sonra kayboldu. tek kaldım yatakta. sonra uyandıgımda da tektim. gözlerim de duruyordu bu kez. benimdiler. geçen gün aynada gördüklerim benim degildi oysa yine. onun sebebini biliyorum biraz biraz ama bazı şeylerin sebebini çözemiyorum. bencillik var mesela. bencillik kötü şeydir. sinsilik yapıyor insanlar bazı bazı. uzun renkli saçlı oluyorlar sinsiler şu sıra. eskiye çalışıyorlar. sinsilik kötüdür. bazen hırs da kötü oluyor. bazen bişeyi seviyorsun ve kaybetmek istemiyorsun. ona da obsesifli şey diyecek oluyorlar. bi kere etiketi yedin mi her davranışını o etiketle damgalıyorlar. oysa kimse sevdigi şeyleri kaybetmek istemez. bir de sevmek degil de sevmeyi sevmek var. o yeni. ben obsesifmişim. belki o yüzden güzel yazamayışıma ragmen yazıyorum her defasında tekrar tekrar. yazılarımın olmadıgını farkeder bırakırdım obsesif olmasaydım belki. ben bu insanları sevmiyorum. kendime bir amaç bulmuştum. bu insanlar degişecekler. yanındaki degişecek 2 şarkı sonra.

http://youtu.be/bfjCMkpzeHU

sonra o şekilde işlemedigi farkedilecek. ben takıntılıymışım. sabit kalsın istiyorum belki bundan. her bişeyi hemen degiştiremiyorum. hemenden sonra da degiştiremiyorum. çok da kolay degişmişsiniz. yüzünüz eskimiş. ben bu yazıyı bana yazdım.
Selam. Bu yazıyı sana yazdım beni hayattan soyutlayan kadın. Sevgilinden korkmasam sana mesaj atarım hâlâ seviyorum diye ama biliyorum ki o muhterem kardeşim kesinlikle yanında. Çünkü pazar sabahları çıplak kahvaltı hazırlamayı çok seversin. Neyse uzatmadan şunu bil ki seni hiç sevmiyorum ve bütün arkadaşların bana yavşıyodu takmıyodum ama karar verdim kayıcam hepsine haberin olur zaten. Rahatladım.
Aşk tesadüfleri sever,
Bugün aynı anda belki birkaç dakika arayla ben yanımda bir başkasıyla son bileti aldığım için sen bi başka sinemaya gittin yanında bir başkasıyla
Aynı anda aynı şeylere güldük
aynı şey geçti aklımızdan
O filme giderken hayaller kurdum içinde sen olan
Sanki gecelerce hiç uyumadan seni düşlemisin gibi
artık veda vakti mavi göz
Madem benim degilsin veda vakti
ben yoruldum beklemekten
ne beklemeye mecalim var
ne sana ilk kez sevdiğimi soyleyebilirim
ne gözlerinin içine bakıp gitme diyebilirim
yorgunum bir aşk kadar...
kalemim miydi kelimelere döken seni, sen mi anlam buluyordun her bir kelimede?

o sene acılar iyi mahsül vermişti, aylardan hüzündü. takvim yapraklarından sayfalarca dökülmüştü ömrüm ve o gün doğacak çoculara isim önerilerinde kızlar için hasret vardı erkekler için umut.

yeni bir çatlak vardır duvarda daha önce farketmediğim. tam duvar saatinin yanında boylu boyunca, günde en azından iki kere akrep ile yelkovanın gösterdiği. duvarlar kuruyordu insana hasret, ben kuruyordum her bir çatlakla, çölleşiyordum.

içimde anlamsız bir mayıs sıkıntısı, oysa ki aylardan hüzün. birbiri ardından akan mevsimlerde değişen tabiat ben olmuşum. kar olmuşum kışın, ayaz olmuşum. baharda çiçek açmışım renk renk, yazın güneş olmuşum ısıtmışım, hazan olmuşum sonbaharda sararmışım. dünya döndükçe, soğuyan ben olmuşum, kabuk tutmuşum.

kim dokunsa taş kesmişim, yosun tutmuş unutulmuşum. can sıkıntısı ile tekmelemiş biri, savurmuş, yuvarlanırken yok olmuşum. hiçliğin rüzgarlarında savrulurken, toz olmuşum duman olmuşum.yokuş olmuşum, yorucu sinir bozan. zorlamışım, yıpratmışım. her inişimde sevinmiş herkes, kaçış olmuş, sevinç olmuşum.

sonra sen çıkmışsın karşıma. yağmur sonrası toprak kokusu, fırtına sonrası sessizlik, gecenin zifir karanlığında bir ışık, yeni filizlenen umut, acılara dokunan sıcak bir olmuşsun. seninle anlam bulmuş herbir belirsizlik, ruhumun diğer yarısı, elimin tutuğu, gözümün gördüğü, içime çektiğim nefesim.

her anım senle dolsun istedim, seninle tatmak dünyanın güzelliklerini, seninle varolmak, seninle üzülmek, seninle ağlamak. sen varsın diye başka bir güzel görünmüş bu şehir. bu şehrin kalabalığında kaybolmak sıkıntısı ne unutmuşum. kalabalıklar içinde yalnız değilim artık, sen varsın. tutunacak dalım, sesim. usulca sokulup sığındığım sıcaklığında, güveni bilmişim hiç tatmadığım. varsın dönmesin dünya! mevsimler değişmesin, aylardan huzur olsun takvim yapraklarında, saatler sadece bizi göstersin.

her mutluluğum gibi kısa sürmek zorundalığı istatistiki olarak sapmıyordu. ellerimin arasından kayarken sen, dünya dönüyordu, başım dönüyordu, her şey başa dönüyordu! perde iniyordu sonu mutlu sonla bitmeyen oyunumda, seyirciler ağlıyordu. üzülmek bile kar etmiyorsa artık, acı saplanıp kalıyor yüreğe, sökülmedikçe yerinden zamanla, yara büyüdükçe büyüyordu. yüreğimin yarasına pansuman yapmanın anlamı yoktu. yara açık kaldıkça daha az acıtıyor artık, biliyorsun ki geçmiyor, alışmak acımı dindiriyordu.

ben bu yazıyı sana yazdım. asla okuyamayacağını bildiğim, asla okumanı istemediğim. kelimeler döküldükçe ardı ardına, her kelimede sen her kelimede ben var oluyorum ve sadece bir yazıda varolabilmemizin acısını doyasıya yaşıyorum.
bir gün belki seninle aynı evin elektrik faturasına "oha lan!" deriz...
kısaca ben;

ilkokul yıllarımda pantolon altından eşofman giyen, en sevdiği içecek capri-sun ve en sevdiği yemek patates kızartması olan ben gel gör ki pek değişmedim, hala öyleyim. küçücük şeylerle mutlu olurum ben vesselam. ne bileyim biri bana bi çay ısmarlasın canını yerim onun. lise bitene kadar kimseye aşık olamadım adam akıllı. hep kaçak göçek oynadım. her zaman hayatımda aksilikler oldu biladerim. ne zaman ''aha tam bu sefer herşey yolunda gidiyor'' desem, hayat bir stoper gibi kayarak alıyor topu ayağımdan. aslında ben hiç kaleciyle karşı karşıya kalamadım be toprağım.

lise bitmişti artık. liseyle birlikte soluksuz olarak her gece çektiğim 31 ler de seyrekleşmişti. önce iki günde bir, sonra haftada 1 derken zaman içinde en büyük hobimi terkettim. bir şeyler değişiyordu hayatımda sanki. her zaman tek maçtan yatan ben ara ara parayı vuruyodum iddaadan. ahh ulan arsenal hiç sevemedim seni. aga neyse zaman geçtikçe daha bi olgunlaştım. çocuksu heyecanlarım, zevklerim teker teker kaybolmaya başladı. gerçi bu durumdan pek memnun değildim ben. insan büyümeyi sevmez arkadaş kim ne derse desin hep çocuk kalmak ister, hep masum olmak ister. lakin hayat buna izin vermez sevgili dostum bir yerde gelir ümüğünden sıkar seni.

ramazan ayından bir gün;

cehennem gibi sıcak var dışarda. götünden akıttığın terle kendi barajını yapar ekinlere su verirsin şerefsizim. bir de üstüne oruçlu olduğunu düşün herşey daha da kötü. vakit geçirmek için arkadaşımla salak salak geziyoruz. bir anda yanımdan siyah kıyafetlere bürünmüş, güzel kokulu, saçları rüzgarda dans eden, yüzüne kurban olduğum biri geçti. ben o anda vuruldum aga bu kıza. aşk denilen şey artık beni bulmuştu. ne olduysa bana yerimden hareket edemiyordum. olduğum yerde yerli malı gibi kalmıştım hacım. elim ayağım ben değil, gözlerim ayrı bir telden çalıyor, götüm iyice terliyordu. sonra kız giderek uzaklaştı ve bir nokta haline dönüştü. ben ise hala duruyorum olduğum yerde.

a:arkadaşım
b:ben

a: -ne oldu lan etkilendin mi kızdan sıfatını siktiğum ?
b: -sikerim tarhana beynini çocuk kim lan bu kız aşık oldum resmen.
a: -k..... olum adı ben tanıyorum bu kızı istersen konuşurum senin için.
b: -oğlum allah aşkına konuş lan yap şu kardeşine bir iyilik.

bu muhabbetin ardından arkadaş sağolsun konuştu kızla ve biz bi gün buluştuk bir yerde.

mekan o kadar güzel ve o kadar ucuz ki herşey için inanılmaz rahat. ne yersek yiyelim sikimde değildi resmen. benim gözlerim kızın üzerindeydi. o güzel kokulu dağlardan gelmiş bir kısraktı ben ise allah ın unuttuğu, cebimde sigaram varsa mutlu olan, her çift çorabımdan biri kesin yırtık olan bir dallamaydım. tek iyi yanım ise hep sadıktım insanlara, sevdim mi tam severdim kanka öyle böyle değil.

gel zaman git zaman biz bu kızla çıkmaya başladık. o kadar mutluyum ki anlatamam. diğer kızlar umrumda bile değil. aşkın güzel yanı bu olmalıydı herhalde, bir kıza aşıksan diğer bütün kızların cenaze namazını kılıyormuş insan. beraber sinemaya gidiyoruz, istanbul u geziyoruz, aynı şeylere gülüp aynı şeylere ağlıyoruz. ona sarıldığım zamanki o koku varya o öldürüyor adamı usta. keşke bi şişeye doldursam da hep koklasam diyo insan. birbirimize ufak tefek hediyeler alıyoruz. çok masumdu herşey, gerçekten sevgi vardı ortada. insan gerçekten sevip sevilince yaşamanın tadını alıyormuş.

bu ilişki böyle uzun zaman sürdü gitti aga herşey iyiydi. ta ki bir gece vaktine kadar. saçma sapan bir muhabbet yüzünden tartışmaya başladık birbirimizle ve o anda birden hava gürlemeye başladı. bir an sessizlik oldu. ikimizde başımızı eğdik yere ve sıradaki cümlelerimizi düşünüyorduk resmen. sonra ilk yağmur damlası burnumun ucuna düştü başparmağımla sildim çabucak. galiba herşey bitiyordu. o esmer kız, o hayatımın en değerli varlığı, gözümün nuru gidiyordu. bazen hayat sana öyle kötü şeyler sunar ki sonucu bildiğin halde engelleyemezsin. bir an gözlerimin içine baktı. son kez gözlerindeki sevgiyi,aşkı gördüm. yağmur iyice bastırdı. insanlar kendini yağmurdan korumak için bir yerlere kaçıyordu, biz ise kocaman bir isyan gibi duruyorduk herkese inat. ''bitti mi '' dedi bana. ben de '' evet '' dedim. gidiyordu işte arkasını dönmüş gidiyordu. ''hayır, dur gitme. son kez bak gözlerime, tut tekrar elimden'' diyemedim. sonra gözümden yaşlar dökülmeye başladı. sevdiğim ilk gördüğümdeki gibi yine uzaklaşıp nokta haline gelmişti. bu da bizim hikayemizdi başından noktalanmıştı galiba. sonra başımı gökyüzüne kaldırdım yağmurla konuştum. ağzımı hafif açtım kirpiklerim sırılsıklamdı. sonra oracıkta yağmurla beraber ağladık, gidişine beraber üzüldük...

bir şarkı vardı dinlediğim;
gülüşün güftesi, bakışın bestesiydi.
kalbimin ortasında sahnesi,
dinleyicilerini bile kıskandığım,
bütün enstrümanların sesiydi sanki...

bir roman vardı okuduğum;
olay örgüsü saçlarınla bağlanmış.
ve aranmış yıllardır baş kahramanı,
satır aralarından sızan ten kokusuyla,
en güzel yerinde noktalanmış sanki...

bir hayal vardı kurduğum;
senin olduğun her yeri içinde barındıran,
ve utandıran bugüne kadar kurulmuş bütün hayalleri,
bir deniz kenarında, şiddetli bir dalgayla,
yağmur eşliğinde boğulmuş sanki...

şimdi,
şarkı sustu, roman bitti, hayal uçup gitti.
bütün sensiz gecelerin gözü kör olsun!
tek bir dileğim var üzerinde hakkı kalan;
boşver üzülme, canın sağolsun...
Bazı şeylerin artık hiç bir anlamı yok bunu sende biliyorsun.
hobbit yerine zorla aşk filmine soktun ya beni.çok sinirliyim sana.
sana soyledigim anlamsiz aptal , saygisizca seyler sadece sinirimden hicbirini gerçekten düşünmediğimi biliyorsun yine de Özür dilerim sinirime yeniliyorum.biliyorum iğrenç oluyorum o anlarda ama sinirim..beni öldürecek olan sey sanirim.özür dilerim çok özür dilerim....
Umarim onunla mutlu olursun samimiyetsizligine girmek istemiyorum ama umarim mutlu olursun. Ben hep uzaktan sevdim seni haberin bile olmadan yanlislikla yanimdan gecerken konusursan sesini duyarim umuduyla sevdim keske icimde kalmasaydi soyleseydim sevdigimi diyordum ama gec kaldim. Bekleyen dervis muradina eremiyormus. Neyse.
Cem Adrian şarkisindan çalınmış cumledir.
Seni çok özledim .
günaydın sevgilim,
sabah oluyor yine, güneş doğuyor ankara'ya
her zaman ki gibi çok soğuk.
yok hayır bana karşı değil...
mizacı böyle biliyorsun,
bembeyaz kar altında koca şehir.
herkes hızlı hızlı bir yerlere yetişiyor.
durup da bir nefes alan, ne oluyor diyen yok.
annen...
kadıncağız biraz zor toparladı kendini,
baban da iyi çok şükür o daha metanetli
zor alışıyor insan, alışıyor da,
içinden bir şeyler kopuyor işte..
ben iyi sayılırım canım,
rutin kontroller falan filan..
doktorlar soğuktan diyor ama,
sana olan meyilimden biliyorsun,
çürüyen sol kaburgam.
neyse beni boşver.
sen nasılsın gözüm?

en son aldığın kazak mı?
o hala dolapta,atar mıyım hiç!
gördün mü en son hediye mi?
zambaklar da ektim sana.
kış olduğu için biraz soldular.
bak aklıma ne geldi..
askerde sana yazdığım mektuplar..
onları gördüm bugün.
birer birer senin kokun vardı
ilk defa güldü yüzüm.
buna ne dersin?
memelerinden öpüyorum seni
tombul memelerinden.
kendine iyi bak, yarı parçan.
bu gün fal bakmayı öğrendim...elini tutmak için son bir defa.
Senin için kovdum kalan gururumu sonunda. Ah çekip ağırlığımca seni özlemek değil. Çünkü. Ne bileyim. Elimde değil işte. hiçbiri elimde değil. sabah senden bir haber beklemek elimde değil. aklımda değil. fikrimde değil. zikrimde değil. içimde bir yerde. kalbimde demeye utanıyorum, kerhaneye çevirdiğimden mütevellit. kalbime koymaya utanıyorum seni. hani çok değdiğinden değil de, ben koyamıyorum. ruhu benimkinden temiz olmayan bi adama ömrümün en berrak sayfasını açmak akıl işi değil. siktir et,seni sevmek de akıl işi değil ki zaten. bi yük aldım üstüme, hayırlısı olsun. taşıması zor mu, değil benim için. ama taşıyor olmak huzurumu sikiyor. elimi tutsan belki eskisi gibi hissedemem. belki o yüzden hayatıma geri almayı düşünmüyorum seni. benim acım heba etmekten sanırım. rayına oturtabileceğim şeyi kendi çürük karakterimin faturasını sana kesmek şerefsizlik olur. o yüzden umutlanır gibi oluyorum arada. sen de pek akça pakça değilsin, gel birlikte bi temizlenelim diyorum. sonra fark ediyorum ki sen yoksun. ne sen benim yanımdasın, ne ben senin aklındayım. kalbine girmek? haşa. o işler zor. hele kırık dökük kalp, zorun zoru. istesen uğraşırım, bak başarırım demiyorum. uğraşırım. çabama hayran kalırsın hatta. ama sevmezsin beni. bir kez sevmediysen, bir daha sevmezsin. sevemezsin. öyle olur çünkü hep. kendi çemberimde dönüp duruyorum. bi seni gösteriyor aklımın pusulası bi dön kıçını yat zıbar diyor. yatar mıyım? onu da bilmem. her boku da ben bilecek değilim. onu sincana sormalı. akıttığın terin gramajını biliyor da bi beni sevip sevmediğini bilmiyor pezevenk. neyse, konu sincan değil. konu sensin. biziz diyemiyorum çünkü biz olamıyoruz. tam oldu olacak diyorum, buymuş ulan hayat diyorum. sağ olsun kötü karmam sağlamından bi hareket çekiyor bana. öyle oturup kalıyorum olduğum yere. böyle eski kral tv kliplerindeki derbeder ablalar abiler gibi çöküverip kalıyorum. dizimin bağını çözüyor senden ırak olma mereti. böyle ellerimin arasına alıyorum kafamı, oturup iki dakika düşüneyim diyorum olmuyor. zihnimde yer bırakmıyorsun allahsız. sağa bakıyorum sen, sola bakıyorum sen. önüme baksam dümdüz yol. siktir olup gitsem kimsenin tutmayacağı cinsten. bu yüzden en büyük aptal benim galiba. bir kapatsam sıçtığımın yüreğini, kitlesem bir güzel, ne sana ne başkasına meyletmeden düz yolumda gitsem belki dünyayı kurtaran adamın üçüncü göbekten torunu çıkacam ama yok. kalkıp gidemiyorum. korkuyorum pişman olmaktan. daha önce de söyledim sana, elini tutmak iyi hoş. yüzünü okşamak güzel. öpmek koklamak pek ala. ama sarıldın mı o başka işte. şöyle sıkı sıkı sarıldın mı bana ruhumu emiyorsun. kendi bedenine esir ediyorsun ruhumu. senin ediyorsun, kendine köle ediyorsun beni. kokun sindi mi üzerime kilitli sandıklara atıyorsun kapatıp gömüyorsun beni sana. bende de var bir pervanelik, bir öyleyim bir böyle. bir gün sevmiyorum diyorsam ertesi gün köpek oluyorum aşkına. gözümden yaş indiresim yok suretin için, tutuyorum sıkıyorum kendimi. masaya yumruğu vurup kalkıp gidiyorum arada bir. bir görsen o halimi. nasıl atarlıyım nasıl tripliyim. sanırsın imf ye trilyonluk borç yapmışım. var sende bir halt. çözemedim daha. ama doyamıyorum lan. vallahi doyamıyorum. özlüyorum. dayanamıyorum sana. iyi mi hoş mu şimdi bu bize ettiğin demeden duramıyorum. hani bizim sokaktaki piç kediler gibi dokuz canım olsun, sekizi senin. birini başına kötü bir şey gelirse feda edeyim diye saklıyorum. şimdi ben seni böyle için için seviyorum, böyle kanıyorum, böyle içimi eritiyorum, sen de beni duymuyor, dinlemiyor, başını çevirip geçip gidiyorsun ya, senin de ben o bohem yaşam tarzına sokayım. gelip geçici insan ettin beni kendine. cennete eş tuttuğumdan değil de, harbiden güzel bi hayat vaadedebilirdim sana. vaatleri sevmediğini bildiğimden ötmedim hiç bu konuda. ama inanacağını bilsem nelerim vardı anlatacak. ne hikayelerim vardı. t2 kiralayacaktık lan. birimiz içerse yolda, diğeri direksiyona geçecekti. uzun uzun yollar gidecek ömür tüketecektik beraber. tükenmez kalemin ne kadar sürede tükendiğini seyretmek için bile yanında durup elini tutabilirdim. tutturmadın, e allah da seni bildiği gibi etsin. mümkünse benim etsin. olmayacaksan da mutlu ettiğin, mutlu olduğun birine versin. senin yüzün gülsün benim içim yansın. kul köpek olsun, senin olsun. sigaramın dumanı uçsun gitsin, seni bulsun. gözüne değsin dumanı, benim yüzümden ağladı diyeyim. oturup bir sigara daha yakayım derdimden. o duman da bulsun seni. bir tane daha. hadi bi tane de yedinci kuşaktan yeğenim süleyman için olsun. derken derken çizgi filmlerdeki yemek kokuları gibi sarıp sarmayalıp seni bana getirsin sigaramın dumanı. gel bana, benim ol. seveyim, sarayım. gözümün bebeği ol. kestane şekeri ol lan. ne tatlı bişey o öyle. sen gel benim kestane şekerim ol ben ömür boyu ağzıma tatlı sürmeyeyim. kan şekerim çok düşerse bir kez öperim dudaklarından düzelirim. tansiyonum düşerse elimi tutarsın geçer. dizimin bağı çözüldü mü koluna girerim, beş dakika da sen beni taşı allahsız. zaten ben çabuk toparlarım. yeter ki sen ol yanımda. ama olmuyorsun ya, olma oğlum. olma. gelme. hiç mi yalnız kalmadım, illa ki oldu. ama senden sonra yalnızlık, ne yalan söyleyeyim, bu sefer biraz fazla koydu.
seni özlüyorum ben yaa. bugün önce kuaföre sonra senin olduğun yere gidicem amk. ve hiçbir şey olmamış gibi davranıp kafanın devrelerini yakıcam. benimkisi yandı çünküm.
her ne kadar okumadığını biliyor olsamda gene de ben bu yazıyı sana yazdım.

Hayatta attığım hiçbir adımı plansız atmadım. Hiçbir eylemi yaparken sonucunu düşünmeden hareket etmedim. Acaba ben sende nerede hata yaptım da, ilk seferde beni köşeye sıkıştırıp, ikincide de üzerime tabiri caizse deli gömleği giydirip, ellerimi arkadan bağlamayı başardın.

Koskoca şirketleri bile inim inim inleten operatör yesar, kendinden 6 yaş küçük olan sana nasıl olurda akıl erdiremez? diye düşünüyorum öyle.

Işte ben sende bunu sevdim. Her işini akılla yapan benim, elimi kolumu bağlayarak adeta bir divane yapan seni belkide bu yüzden çok sevdim.
aşk böyledir işte bizim gibilere romanlar yazdırır canilere katliam yaptırır ama aşk her zaman masumdur aşkım çünkü bunu ben senin için ve sen de elinde olmamadan benim için istedin. şuan uzaklarda olabilirsin öyle km lerce değil ulaşılamayacak kadar uzaklarda ama ben seni hayla seviyorum emin ol. iyi ki varsın.
Biz çıkmaya başlamadan önce twitter bio'nda "people always leave" yazıyordu.yeterince ingilizcem vardı, anlayabilmiştim.bir de terk etmene gerek yoktu yani.neyse.
savaşlar kaybedildi...

şu duvarlar güçlü bizden, oysaki topraktan o da.

neyi yapmaya çalıştıysak; elimizde kaldı.

sahi elimizde ne kaldı?