Tartışsak bile kısa bir süre sonra hiçbir şey olmamış gibi davranabilmeyi çok seviyorum, sevginin hırstan ve kibirden üstün oluşunu çok seviyorum.
ben senin bana ilk mesaj attığın telefonumu bile hala saklıyorum. bu bana yapılır mıydı?
Bakma sen... Ben aslında, sana üzülüyorum...

Yanına gelmeden bir gece önce, uzun uzun hazırlıklar yapan, güneşten erken davranıp sabahın kör karanlığında uyanan, şehirlerarası bir seyahat firmasının soğuk yazıhanesinde gelecek otobüsü gözleyen, tuzlu çubuk kraker tadında geçen yolculuk boyunca sadece sana kavuşmayı hayal eden bir sevenin yok artık...

Ne acı...

Sevgi denen o duygunun hep daha azına razı olmanın yükünü, omuzlarının değil de vicdanının bir ömür taşıyacağını bilmek, ne acı...

O eksik sevgiden dünyaya gelecek meyvelerinizin, senin onları sevdiğin kadar seni sevemeyeceklerini bilmek -ki eksik sevgiden tam sevgi doğduğu görülmemiştir- ne acı...

Bizim sevdamızın üç noktayla sonlanması, tenlerimizin olduğu gibi ruhlarımızın da yarım kalması ve bunun üzerine senin başka tenlerde başka ruhlarda tamamlanacağını sanıp, aslında hep yarım kalacağını bilmek... Ne acı...

Bakma sen... Ben aslında, sana üzülüyorum.
Benden başka herkesin sözüne inandın. Ama herkes ben değil. Bunu ilk yediğin darbede anlayacaksın.
Bu cümleleri şarkımızı dinleyerek yazıyorum şu an.

Az önce kaynattığım nane limonu içiyorum ve akan burnumu koluma sile sile yazıyorum. O zamanlar da ben hastalanınca çok kızardın bana. Şimdi beni böyle görsen yine kızarsın, biliyorum.

Şu an seninle birlikte olduğum zaman diliminin dışına çıkmıyorum. Yaşadığımız o şirin, şapşik, ponçik günleri düşünüyorum.

Okulda beni bir köşeye çekip öpmüştün, hiç unutmam. Çünkü ilk kez bir kız beni öpmüştü. Sen öptün diye 1 hafta duş almamıştım. Sonra annem o postmodern dayağıyla beni banyoya sokmuştu.

Sizin sandviç dükkanınıza gelip aç olmadığım halde hayvan gibi sandviç yerdim. Tadı çok kötüydü, kusura bakma. Bir keresinde sizin dükkanda küçük hamam böceği düşmüştü ayranıma. Hemen sana fark ettirmeden hamam böceğini alıp çıkardım ve ayranımı içmeye devam ettim.

Nasıl da pırıl pırıl parlardı gözlerin. Nerden duyduysam sana hep "fettan dilber" diyordum, hatırla. Ama mahalleden bulduğum küçük kediyi sizin eve getirince o fettan (Dilbersiz) babaannenden yediğim oklavayı da unutmuyorum.

Balkonunuza karanfiller fırlatırdım, seni eğlendirmek için türlü şebeklikler yapardım, saçlarımı jöleleyip düğünlerde beni görebileceğin açıda oynardım !

Ben bu yazıyı sana yazdım çocukluğumun sıcacık güzelliği. Şimdi nerdesin bilmiyorum, umarım iyisindir.

Şarkımızı da paylaşmalıyım şimdi, kusura bakma bunu yapmalıyım. Evet, yapacağım. Dünyanın bütün insanları dinlesin bizim şarkımızı.

https://youtu.be/q8ykoYUw1w8
Virüs gibisin zihnimden çık artık.Sen başkasıyla gününü gün ederken ben kafamda bitiremiyorum artık.Ne biçim bir illet.Sayende sapık da olduk.Senin yüzünden olmadığım insana dönüştüm.Değerini bilmediğimi sandın,oynattım sandın uzak durdum belki hayır değil şersin biliyorum ama umarım zamanla silinip gidersin.Yoruldum ama şükür aklım başımda.Yaradana bırakıyorum her şeyi.Dua her kapıyı açacak.
Her seferinde seni daha ne kadar çok sevebilirim diye düşünürken yaptıklarınla yetmezzzz daha fazla sev diyorsun resmen.. Beni kaybetmemek için döktüğün her nefes sana borcum olsun yarim daha güzel günleri yaşamak için alıp vereceğiz kalan nefeslerimizi... Son durak kara toprak değil kazirlar oldu benim için.. Sana ne kadar teşekkür etsem az, senin de sevdiğin gibi BiZe birşey olmayacak.. Yeter ki hep yanımda ol......
ulan bu başlığı görünce hep
azdım azdım bu yazıyı sana yazdım aklıma geliyor.
Kendine iyi bak sevdiğim seni bu son anışım..
Şey, artık göremiyorum seni.
ne sen leylasın ne de ben mecnun ne sen yorgun ne de ben yorgun, kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu....

hep sonradan gelir aklım başıma hep sonradan...
bu harflerin ardından gelen boşluk kadar bomboşsun.
Toz konduramadığımız insanlar nasıl da ciğeri beş para etmez çıktı ama..
görsel

Evet... Elimde sana ait en eski hatıra bu. Belki de her şeyin başladığı gün de denebilir. Tamı tamına 5 koca sene... Acı, tatlı, mutlu, hüzünlü, özlemli, sinirli, iyi sürprizli kötü sürprizli ama unutulmayacak bir çok şey yaşadık. Her şeyi geçtim, ben bu 5 sene içinde bir insan tanıdım. Ben bu 5 sene içinde bir insanla büyüdüm. 5 kasım 2013'ten 5 kasım 2018'e geldiğimde hissettiğim tek şey, senin bir rüya olman, ve benim bu rüyada 5 sene boyunca yaşamış olmam. Sanki sen hiç yokmuşsun, sanki sen hiç olmamışsın, sanki yaşanan onca şey aslında yaşanmamış. ilk defa kendimi anlatma konusunda bu kadar çaresiz kaldığımı hissediyorum, zira bu 5 seneyi hangi kelimeye yüklemek istesem, kaçarcasına gidiyor zihnimden. Bütün bunları okumuyor olmanın huzuruyla döküyorum satırlara. Benim başım sağ, senin ömrün uzun olsun.
Düz bir şekilde "hi" demeye gelmiştim ama yukardaki romantikli entrylerden ötürü yüzüm yok. Gidiyorum.
Yazacak, söyleyecek çok şey var da hepsi boş. Can çekişiyorum. Ara bi sesini duyayım.
birlikte nba maçı izlerken kiss cam bize denk geldiğinde alnından öpmek istiyorum.
seninle tanıştığım için, sana aşık olduğum için, sana 1 sene katlandığım ve hâlâ iletişimimiz olduğu için ve beni friendzone’a attığın halde seninle konuşmaya devam ettiğim için çok pişmanım. “Böyle birine nasıl aşık oldum” diye soruyorum ve kızıyorum kendime. Hayatımdaki en büyük pişmanlıklardan birisin.

Not: bu yazının benzerini söyleyeceğim bir gün.
Senin ben gelmişini geçmişini seninle alakalı olan her şeyi silkeyim.
Bu mesaj özel bir frekansla gönderilmiştir. Zekilerde hafıza kaybı, aptallarda kısa sureli körlük ibnelerde de bir anlık gülümseme yapar!
Şöyle 7 ile 8 arası yorgunluktan şekerleme yapayım derken uyumuşum biraz. O ara hemen rüyama girmişsin yine.
biliyorum meşgulsün ders çalışıyorsun bu yazıyı denk gelmediği için okuyamayacaksın muhtemelen.

seni hala seviyorum. her gün karanlığa terk olduğunda iyice içime oturuyorsun. yokluğunda varlığını bilmek bile bana güç veriyor..

ben mi? bende ders çalışıyorum. ama nasıl çalışırsam çalışayim uyandığımda o sıcak mesajın olmayacak ya işte o zaman kalbim sınıfta kalacak.
Sgklı yazar'ın sevgilisi kimse bu çocuğu bulsun ben kefilim.
Birileri sorsa anlatamam belki. "Çok..." der geçerim.

Bakma cır cır konuştuğuma utanırım.

Aynı harfleri okur yazarız ama anlamazlar.

Anlaşmak için; kelimelere, sese ihtiyaç duymadığımsın.

Parmakların parmaklarıma geçtiğinde; eklemlerimin söylediklerini duyansın. Ve eklemlerinin anlattıklarını mutlaka işitir kulaklarım.

Gözlerim, mutlaka ilişir kirpiklerinin söylediklerine.

arkadaşımsın, kardeşimsin, dostumsun, sevgilimsin. En son sevgilimsin çünkü bütün sıfatlarda sevdiğimsin.

Yalnızken söylenecek bütün şeyleri "iyi ki" ye sığdıranız biz seninle. Öyle uzun uzun kuramayız cümleleri. Utanmak mıdır becerememek mi bilmem.

Sorsan anlatacak romantik dakikalarım da allı pullu değildir.

Ama akşamın bir körü, belki içmenin rahatlığından "sen benim başıma gelen en güzel şeysin, iyi ki varsın" deyişini değişmem hiçbir şeye.

Çünkü bilirim kolay kolay söyleyemezsin...

Arkamdan ne dersin bilmem, yüzüme "çirkef, illet, şirret" der gülersin. Gülünce gerisini unuturum. Nerden bileceksin? Sen gülünce ben unuturum...

Bilirsin seni sevdiğimi, seni çoook sevidiğimi.

Böyle güzeliz biz. Sen kafamı kokla ben sesleneyim "kafam bit mi kokuyor?" Diye. Metrobüstekiler bunlar manyak mı? desin. "Kafa bit kokar mı"yı sorgularken onlar, biz eğleniriz.

Senin burnun aksın ben sileyim, benim kafam ıslansın sen kafamı kapat ısrarla.

Yağmurda ıslanıp hasta olunca " ama güzel ıslandık" diyelim.

Parmak dövüştürelim otobüste. El kızartmaca oynayalım sinema kapısında. Oturup kahve içerken "sırtımı kaşısana" de. Ben kazağının tüğlerini çıkarıp "kim bu kadın?" Diye sorayım. Gülelim...

Gülünce güzeliz biz be, biz seninle çok güzeliz...
hasretinden prangalar eskittim.
saçlarına kan gülleri takayım,
bir o yana
bir bu yana...
seni bağırabilsem seni,
dipsiz kuyulara.
akan yıldıza.
bir kibrit çöpüne varana.
okyanusun en ıssız dalgasına
düşmüş bir kibrit çöpüne.
yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
yitirmiş öpücükleri,
payı yok, apansız inen akşamdan,
bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
seni anlatabilsem seni...
yokluğun, cehennemin öbür adıdır
üşüyorum, kapama gözlerini...

Ahmet Arif

Hasretinden prangalar eskittim. Zira sensizlik bir zindan. Çok özledim seni. Şairin dediği işte:" Herkese selam, sana hasret!" sen benim her şeyimsin. Her an aklımdasın. Nere baksam sen. Ben geri kalan ömrümü seninle geçirmek istiyorum. Berbat durumdayım. Tut elimden. Sen bana bakmasan da olur. Ben senin baktığın yerde olurum. Git dersen gitmem gel dersen gelirim.

Ben çiçek gibi taşımıyorum göğsümde aşkı
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum
Gelmiş dayanmışım demir kapısına sevdanın
Ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum
Ben aşkı göğsümde kurşun gibi taşıyorum

Sezai Karakoç

Sensiz ben yaşamıyor gibi yaşamıyor gibi yaşıyorum. Sadece cesedimi idare ediyorum. Ruhum göçüp gitti. insanlarda o kadar acımasız ki cesedimi bile sömürüyorlar. Şiirler tank gibi geçiyor üzerimden. Ezilmişim. Parçalanmışım. En kötüsü de sensizim. Ve sen şu an kiminlesin? Bir soru kişioğlunu bu kadar mı deler geçer. Bir soru adamın bu kadar mı amına kor. Bir soru adamın gelmişini geçmişi her zerresini siker. Bir soru adamın... Cevabı bilinen bir soruysa. Buna seni ben ittim. Sana hiç kızmıyorum. Seni hep kıskanıyorum. Basit adamlarız biz gayet doğaldır ağzımızı bozmamız. Mevzu sensizlik olunca tüm dünyaya sövesim geliyor öfkemden orta yerimden yarılasım geliyor. Kusura bakma.

sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur
ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek
elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim
elbette gayet rasyoneldir attan atlamak

-freud diye bir şey yoktur.

sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim
belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma
bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün
yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.

-haydi iç de çay koyayım.

ah muhsin ünlü

Sen beni öptün. Ben senin benin öptüğü o öğretmenler odasında kaldım. Beni oradan bir sen alabilirsin tekrar dünyaya. Beni oradan sadece sen. Ben sensiz nasıl tüketeceğim bu ömrü. Bu saçmalık. Nasıl? Delireceğim. Delireceksin. Delirecek... Başka yolu yok. Sen aldığım bir haber bir haftamı cennete çeviriyor. Seninle birlikte olsam ben ölmem. Bizi de öldürtmem. Tanrı mı olurum? Hayır, zor meslek istemem tanrılığı. Herkesle uğraşacaksın. Ben sadece seninle ilgilenmek isterim. Tanrı değilim- gerçi ona da iki çift lafım var ya neyse zaten aramız yok şimdi şey yapmayalım- tanrı olmaya da gerek yok ölümsüz olmak için. Leyla ile Mecnun'un öldüğünü kim iddia edebilir. Ben bu ölümsüzlükten bahsediyorum.

"Senin sevinçlerini de, hüzünlerini de biriktiriyorum ben" demişti biri. Biriktiriyorum. Boğulmak üzereyim.

Kendi kendine ardaşak kaçağı
Arada bir bakınır ne yaptığına
Süresiz kapılır tablolara yangelir
Ve oturdu mu bir masaya
Hakkını verir çay içmenin

Cahit Zarifoğlu

Sen ne güzel çay içerdin. Senin elinden çay içmek. Seninle çay içmek ne büyük hazdı. Gerçi sen zehr-i şeker edersin sevdiğim. Elinden ölüm olsa ab-ı hayat gibi içilir de ikincisi yok mu denir. Yürüdüğün yollar ne kadar şanslı. Baktığın yerler hele. Hele hele öğrencilerin. Kapının önündeki paspasın bir toz olaydım. Çay içtiğin bardağın kulpu olaydım. Gülünce yanağında oluşan gamzede kıvrılıp uyuyaydım. âh... Ciğerlerini dolduran nefesin olaydım...

iki çay söylemiştik orda, biri açık,
keşke yalnız bunun için sevseydim seni.

Cemal Süreya