bugün

bir gün benim gibi içiyor olursanız falan dursun elinizin altında.

https://www.youtube.com/watch?v=VPX6Fa7VIRE

1 saat aynı zaten.
yeni sezonu çıksa dahi akıllarda savcı esra, harun, cevdet, eda'nın kaldığı o efsane baş yapıttır. geçen sezon ercüment çözer'in vurulmasından sonra artık dizi, eski halinden çıkmıştır. çekiç ve gül : bir behzat ç. hikayesi'nin ilk sezonunda yapılan siyasi göndermeler hoş olsa da, bunun devamı eski behzat ç. kitlesini bi nebze de olsa sıkmıştır.

behzat ç. : bir ankara polisiyesi 40k yorumdan 8.9 alırken, çekiç ve gül : bir behzat ç. hikayesi, 3.9k yorumdan 8.6 almıştır.

ankara'yı türkiye dizileri'nde tanıtan ve sadece ankara'yı değil, gençlerbirliği'ni tanıtan dizidir. ankara'da yürürken görülen teras bar'da, ah ulan, berna.. diyerek içimiz çekilir mesela.
Yeni bölümü yayında olan efsane.
(bkz: behzat ç bölümlerinin canlı yayınlanmaya başlaması)
Behzat Ç. karakteri, Erdal Beşikçioğlu tarafından canlandırılmış ve izleyiciler tarafından büyük bir beğeni toplamıştır. Behzat Ç. karakteri, Ankara Emniyeti Cinayet Büro Amirliği'nde görev yapan sert, mizahi ve bazen kuralları esneten bir polis memurunu temsil eder. Dizi, suçluları yakalama sürecindeki maceralarını ve kişisel yaşamındaki zorlukları ele alarak izleyicilere polisiye bir hikaye sunar.

Behzat Ç.'nin başarısının ardında, güçlü senaryosu, karakter derinliği, gerçekçi diyalogları ve Ankara'nın sokaklarında geçen atmosferik çekimleri bulunmaktadır. Ayrıca, dizinin toplumsal konulara da değinmesi ve karakterler arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı, izleyiciyi ekrana bağlayan unsurlardan biridir.

Dizi, altı sezon boyunca devam etmiş ve geniş bir hayran kitlesi kazanmıştır. Behzat Ç., Türk televizyonculuğunda suç ve polisiye türündeki dizilere öncülük etmiş ve Türkiye'de bu türde birçok projenin kapısını açmıştır. Özellikle karakterin karizmatik ve anti-kahraman özellikleri, dizinin popülerliğini artırmış ve izleyiciyi ekrana çeken etkenlerden biri olmuştur.

Ancak, dizinin özgün yapısı ve karanlık tonu nedeniyle, bazı eleştirmenler ve izleyiciler arasında tartışmalı olmuş ve dizi zaman zaman sansürle karşılaşmıştır. Yine de, Behzat Ç., Türk televizyon tarihinde kendine özgü bir yer edinmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.
H: şimdi niye söylüyon bunları? Başıma böyle şeyler geldiği için acıyon mu bana? Ha? Acıdığın için mi söylüyon sen bana bunları?
E: ne alakası var harun ya? Ben sana niye acıyim ki? Ben senin için kaygılanıyorum..
H: sen benim için kaygılanma eda. Çok sağ ol ama sen benim için kaygılanma. Benim çok sevdiğim arkadaşlarım var, ben kötü bi şey olduğu zaman onları arıyom onlar senin yerine de kaygılanıyo benim için. Sen bana sakın acıma!
E: ben sana acımıyorum ki. Yani ben seni.. acımıyorum sana..
H: ya sen şimdi niye arkadaş olmak istiyon benimle? he? şimdi niye arkadaş olmak istiyon eda benimle? ya ben senin için elimden gelen her şeyi yaptım. sen de biliyon, her şeyi yaptım. o sinemaya gittiğimiz günü hatırlıyon mu, ben nasıl heyecanlıydım. sonra sırf sen istiyon diye, yes-no kalmasın, daha iyi ingilizce öğrenim diye gittim ingilizce çalıştım 6 ay. sabahları vocabulary, akşamları grammer. hala ya, hala senin gözüne giriyim diye, o sarı cevdet’le bizim aslı’nın ilişkisine izin veriyom. sen naaptın? ben bunların hepsini yaptım! ben, harun sinanoğlu olarak bunları yaptım. peki sen, eda kaya olarak naaptın? naaptın bi söyle? hiçbi şey yapmadın. ya senin için sevgisinden ölecek, her şeyi yapacak olan adama bi şans vermedin, gittin o selim malını sevdin. sevdin de ne oldu? ona şans verdin, onunla beraber oldunuz. sonra seni aldattı. sonra sen bi şans daha verdin. ona iki şans verdin bana bi şans vermedin..
Bu film çocuklara polisliği sevdirmesi açısından çok başarılı.
başıma bir şey gelmeyecekse hiç izlemedim bunu.
-kayboldum ben
+sakarya da mı?
-yok genel bi kayboluş bu..
Eski bir dizidir.
- evini bulabilecek misin?
+ şimdi bana gidiyorum diye, sana geldiysem eğer ben. Sana gidersem? Eve giderim..
torun: niye küstün, ne yaptı hayat sana?
aziz başkomiser: yaşın küçük anlamazsın.

En üstteki entrynin devamındaki diyalog şöyledir;

Torun: Kaç yaşına gelince anlarım?
Aziz başkomiser: Bak hevesini kırmayayım ama galiba sen büyüyünce de anlamazsın.
Torun: Anlat ama anlarsam bana istediğim çizgi filmi açacaksın?
Aziz başkomiser: Tamam lan! Gel otur. Bak şimdi 15 yıl önce 6 kişi öldürüldü. Katilini buldum sanıyordum, ama benim bulduğum adam katil değilmiş. Tekrar buna benzer cinayetler işlenmeye başlandı, soruşturmaya kaldığım yerden devam etmek istedim. Ama beni istemediler. izin vermediler daha doğrusu. Sonra katil peşimde sansınlar diye bir gece oturdum parmağımı kestim. Önce yediler. Ama daha sonra durum anlaşıldı. Sonra da beni fırlatıp bir kenara attılar.
Torun: Cins misin sen dede ya?
Aziz başkomiser: Terbiyeli konuş lan! Siktir git odana yok sana çizgi film falan.
Torun: Hasta mıdır nedir ya!
Aziz başkomiser: Anlatanda kabahat! Amına kodumun çocuğu!
Tipime bi bak la! Polise benzemiyor muyum?
Sanırım bir bir buçuk sezonunu izlemiştim. ilk başta iyiydi ancak Sonra sıkıcı gelmeye başladı ve bir ara devam ederim diye bıraktım. Ondan sonra da izleyesim gelmedi hiç..
hayatın beni üzmeye başladığı zamanlarda başlayıp bitirdiğim dizi. Polisiye tarafından çok buhran, melankoli, depresyon,çarpık insan ilişkilerinin işlenmesi beni çekmiştir.
Torun: niye yatıyosun kalksana hasta mısın?
Aziz başkomiser: yok evladım, hayata küstüm
Torun: ne zaman?
Aziz başkomiser: geçenlerde, fazla olmadı
Torun: niye küstün, ne yaptı hayat sana?
Aziz başkomiser: yaşın küçük anlamazsın
--spoiler--

Babamın öldüğü gün birine aşık olmuştum. Bazen öyle olur; her şey üst üste gelir. Polis olmasaydım, katil olurdum. Çünkü sahici bir sarsıntı sahte bir dengeden iyidir. Binlerce ceset, binlerce katil ve bir evlilik gördüm. Seni, intihar etttiğin gün tanıdım kızım. Seninle o gün barıştım. Şimdi sadece geceleri yapayalnız ve yalınayak anlayabildiğim şeyler var. Şimdi benim de yalanlara inanmaya ihtiyacım var, bütün çaresiz insanlar gibi, dağılan bir okul gibi. Acılarımız da birbirine benziyor artık kızım. Birbirine benzeyen parmaklar gibi; ama her birinin eşsiz bir izi var. Bazen gözlerim doluyor karanlıkta ama fısır fısır konuşmaya başlıyorsun kulağımın dibinde hiç susmuyorsun. Ağlamama asla müsade etmiyorsun. Her şey affedildi babacık diyorsun. Hiç ayrılmayacağız diyorsun. keşke hep yanımda olsaydın diyorum öyle konuştuğunu duyunca. Bu kış çok kar yağar belki beraber kayboluruz diyorsun sen bana. Ama kar taneleri birbirine benzemez ki kızım. Cesetler de benzemez. Ama bir cinayet başka bir cinayeti hatırlatır her zaman. Koşan atlar, düşen atları hatırlatır. Yağmur yağar, durur, tekrar başlar, yanlış yolda yürümek doğru yolda beklemekten iyidir. Beşikten mezara kadar. karanlıkta herkesle çarpışabilir insan. Yalan mı söylüyorum sana? Affet beni kızım, affet. Bir sürü doğru söyledik ama hiç burnumuz kısalmadı ki kızım

--spoiler--
Diziyi izlerken hep arkadaşlarımla oturuyor sohbet ediyormuş gibi hissederdim ve hala arada yalnızlık çekince başvururum.
“Bazı günler uyandığımda hangi günde olduğumuzu bir türlü hatırlayamıyorum.. Pazartesi? perşembe? pazar? insanın hayatında günlerin bir anlamı olmalı. Hafta yedi ayrı gün değil de üç gün olsaydı ne değişirdi hayatımda? Ya da saatin kaç olduğu hangi günde olduğundan daha mı önemli? Bilmiyorum..”
“Seni kimse benim gibi sevemez diyenler olacaktır. Onlara benden bahset.”
noktası var bu başlığın.
görsel
buzdolabı birayla doludur.
türk işi süper kahraman.

vakti zamanında sözlüklerin çok katkıda bulunduğu dizi.

harun sinanoğlu olmadan bir yanı eksik kalmış baş komiser.

sevket ç. olmasa ümüğü sıkılacak olan berduş tip.

ercüment çözer ve memduh başgan'ın sevdiği model.
Bu dizinin en tırt tarafı içindeki dergici solcular mıydı, yoksa bu solcuların tırtlığını göstermeleri mi diziyi çok iyi yapıyordu buna tam karar veremesem de bahar ve şurekası en kıl olduğum yanıydı açık ara.

Bence insanların şucu bucu olması da sorun değil. Nasılsa herkes x oldum demekle olabiliyor bu hayatta. O yüzden sıkıntı yok.

Ama roman bakımından değil de dizi bakımından konuşursak aslında gerçek sol karakter hayalet’ti. Akbaba da bir nebze olabilir ama geçmişi ve görüşleri bakımından bence emrah serbes bile hayalet olabilir.

Onun dışında dergici tayfaya dönersek her fırsatta kendi sözümona yoldaşları olan kadınlara asılmaları, cinsellik beklentisine girmeleri, sponsorluk lafını duydukları gibi en ağa kapitalist karşısında sevgi kelebeğine dönüşmeleri ve yaşadıkları küçük burjuva hayatına karşın çocuklarının adını ulaş falan koyunca vicdan rahatlatmaları gibi detaylar enfestir.