bugün

entry'ler (22)

behzat ç

Behzat Ç. karakteri, Erdal Beşikçioğlu tarafından canlandırılmış ve izleyiciler tarafından büyük bir beğeni toplamıştır. Behzat Ç. karakteri, Ankara Emniyeti Cinayet Büro Amirliği'nde görev yapan sert, mizahi ve bazen kuralları esneten bir polis memurunu temsil eder. Dizi, suçluları yakalama sürecindeki maceralarını ve kişisel yaşamındaki zorlukları ele alarak izleyicilere polisiye bir hikaye sunar.

Behzat Ç.'nin başarısının ardında, güçlü senaryosu, karakter derinliği, gerçekçi diyalogları ve Ankara'nın sokaklarında geçen atmosferik çekimleri bulunmaktadır. Ayrıca, dizinin toplumsal konulara da değinmesi ve karakterler arasındaki ilişkilerin karmaşıklığı, izleyiciyi ekrana bağlayan unsurlardan biridir.

Dizi, altı sezon boyunca devam etmiş ve geniş bir hayran kitlesi kazanmıştır. Behzat Ç., Türk televizyonculuğunda suç ve polisiye türündeki dizilere öncülük etmiş ve Türkiye'de bu türde birçok projenin kapısını açmıştır. Özellikle karakterin karizmatik ve anti-kahraman özellikleri, dizinin popülerliğini artırmış ve izleyiciyi ekrana çeken etkenlerden biri olmuştur.

Ancak, dizinin özgün yapısı ve karanlık tonu nedeniyle, bazı eleştirmenler ve izleyiciler arasında tartışmalı olmuş ve dizi zaman zaman sansürle karşılaşmıştır. Yine de, Behzat Ç., Türk televizyon tarihinde kendine özgü bir yer edinmiş ve kalıcı bir iz bırakmıştır.

kahverengi

Kelimenin kökeni. 1400'lü yıllarda Türklerin kahveyle tanışması sonrasında zaman içinde kahve bu renge adını vermiştir. Japonlar aynı renge, çay rengi anlamında "chairo" (Cha:çay, iro:renk) derlermiş, Osmanlıda "Fındıki" diye adlandırılmıştır. ingilizcede de adını fındıktan (hazel) almıştır. Kahve Osmanlı'ya gelmeden önce kahverengi yerine bu rengi tanımlamak için fındıkkabuğu rengi anlamına gelen bir kelime kullanılırmış. Fındıki denilirmiş. Fındığın kabuğunun rengi anlamına gelirmiş.

mor

antik yunan ve antik romalılara göre artistokratların rengidir.

sarı

japonyada ve çin halk cumhuriytinde en çok kullanılan renktir.

avukat ceren sümer cilli

Avukat Ceren Sümer Cilli Çag universitesindeyken aile hukuku dersimize girerdi. Uzman birisi olduğu kesin ama yaptigi sınavlar gerçekten çok zordu. https://eksisozluk1923.co...eren-sumer-cilli--5946013

roma hukukunun günümüze etkisi

Roma Hukukunun Günümüze Etkisi
Tarih kitaplarında Frank King Charles the Great, Almanya Otto I ve Batı Avrupa'daki diğer birçok ülkenin Büyük Roma imparatorluğu'nun hayalini kurduğu sık sık dile getirilir.

Bu bilgiler ışığında, Roma hukukunun kendi hukuku olduğunu savundular ve bunu genel hukuk olarak kabul ettiler.

Roma hukuku eski çağların yasal düzeni olmasına rağmen, birçok bakımdan gelişmeye ve yeni durumlara dahil edilmeye elverişliydi ve Orta Çağ'da Roma hukuku bölgesel ve ulusal hukuku aştığı için öncelikle italyan üniversiteleri tarafından araştırma konusu olmuş ve daha sonraki dönemlerde Avrupa ülkelerinin ilgisini çekmiştir.

Roma hukukunun günümüz hukukuna etkisi batı kanundan esinlenerek hazırlandılar ve iç hukuk düzenine verilen ilham, Roma hukukunun gücü olarak adlandırılır.

Avrupa hukuku, bu ülkenin kanunlarının Roma hukukunun üstünlüğü ile uyumlaştırılması sonucu oluşturulmuştur.

https://www.cerensumer.av...hukukunun-gunumuze-etkisi

boşanmalarda babanın çocukları görme süreleri

Boşanma davaları günümüzde çok yaygın olarak yapılan davalar arasında bulunmaktadır. Herkesin ilk aklına gelen ve en çok merak ettiği sorulardan biri boşanmalarda babanın çocuğu görme süreleri ne kadardır?
Soruları olmaktadır. Boşanma davaları anne ya da babanın evliliklerinin sonlanması halinde çocuğun velayetini hakkını bir şekilde beraber kullanılması anlamına gelmektedir. Bundan dolayı anne ya da babanın velayeti kendi üzerine alabilmeleri için muhakkak yasal durumlarda bulunmaları gerekmektedir.
Evlilik sonlandıktan sonra hakim mevcut durumdaki çocukların ya da çocuğun velayetini babaya ya da anneye verebilmektedir. Evlendikten ve ayrıldıktan sonra velayet davalarında en çok meydana gelen olay boşanmalarda babanın çocuğu görme süreleri ne kadardır? Bu süreçte ortak velayetler mümkün olmadığı için her türlü boşanma davalarının sürecinde belli süreler biçilmektedir. Hakim bulunan durum ve mevcut kararlar doğrultusunda genel anlamda hafta sonları ya da ayda 2 gün çocuk görme sürelerini belirleyebilmektedir.

https://www.cerensumer.av...ureleri-ne-kadardir-5682e

ziynet eşyası

Ziynet Eşyası Nedir? Eşlerden Hangisine Aittir?
Ziynet eşyalarının kime ait olduğu sürekli olarak tartışma konusu olmaktadır ve özellikle evliliklerde ve bu evliliklerin sona erdirilmesi aşamalarında karşımıza çıkan ziynet eşyası problemi gün geçtikçe artmaktadır.

Boşanma davalarında en çok görülen konular arasında ziynet eşyaları gelmektedir en çok sorulan sorulardan biri Ziynet Eşyası Nedir? Eşlerden Hangisine Aittir? sorusu olmaktadır.

Ziynet Eşyası Nedir?
Ziynet eşyası; genel olarak altından yapılan takılardır ama sadece altından yapılması şarttır denilemez ve altın, gümüş gibi değerli maddelerden yapılan ve takı olarak kullanılabilen ve maddi değerleri olan eşyalardır.

Ziynet Eşyası Nedir? Eşlerden Hangisine Aittir? Tabii sadece takı olarak günlük kullanımı olmasa bile düğün, nişan gibi törenlerde geline ve damada düğün takısı olarak takılan her şey olabilir.

https://www.cerensumer.av...eslerden-hangisine-aittir

düğünde takılan takılar kime aitdir

Takılan takılar hem evlilik sürecinde hem de boşanma sürecince eşler için büyük önem taşımaktadır.

Özellikle boşanma davalarında takılan takılar tartışma konusu olmaktadır.

Örf ve adetlerin her yörede farklı olmasından dolayı dava sürecinde farklı sonuçlar ortaya çıkabilmektedir.

Son zamanlara kadar düğünde takılan takıların tamamı kadına aitti ve takıları kimin taktığı, kadına veya erkeğe takılmış olması önemli değildi. Bu eşyalar kadına bağışlanmış sayılıyordu.

Ancak Yargıtay bu konuda önemli değişiklikler yapma yoluna gitti. Bu durum da dava sonuçlarını etkilemeye başladı.

Peki düğünde takılan altınlar kime aittir? Takıları erkek tarafının ya da kadın tarafının takmış olması neyi değiştirir?

Düğünde Kadına Takılan Takılar Kime Aittir?
Erkek tarafının kadına taktığı tüm takılar kadına aittir. Kız tarafı ve erkek tarafının taktığı takılar genellikle ayrı ayrı ele alınmak istenmektedir.

https://www.cerensumer.av...kilan-takilar-kime-aittir-

avrupada doğmak varken türkiye de doğmak

büyük bir şanstır.

ukrayna konsolosluğu nun falcı gönderisi beğenmesi

(bkz: Falcı bacı)

ukrayna konsolosluğu nun falcı gönderisi beğenmesi

(bkz: Ciddiyse komik şakaysa daha komik)

ukrayna konsolosluğu nun falcı gönderisi beğenmesi

Savasta ve askta kural olmaz. iyi yapmislar.

melekler kahvesi fal ve tarot

An itibariyla acilamayan uygulamadır. Baya bir yogunluk oldu sanirim.

evlilik birliğinin temelinden sarsılması

Medeni Kanunu’na göre boşanma sebepleri iki ayrılır. Gene ve özel boşanma sebeplerinden özel boşanma sebepleri dışında bulunan bütün davalar evlilik birliğini temelinden sarsma sebebi ile açılan davalar olarak kabul edilir. Evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebi ile açılan çekişmeli boşanma davaları, aile mahkemesi tarafından görülür.
Kanunlar kapsamında bulunan özel boşanma sebepleri dışında bulunan sebeplerin hepsi şiddetli geçimsizlik olarak değerlendirilir. Boşanma sebebi özel sebepler dışında bulunan taraflar şiddetli geçimsizlik nedeniyle boşanma dilekçesi örneği doğrultusunda dilekçe hazırlayabilir. Özel boşanma sebepleri kanunlara göre şu şekildedir;

•Zina

•Terk

•Akıl hastalığı

•Hayata kast, pek kötü ve onur kırıcı davranış

•Suç işleme ve haysiyetsiz hayat sürme

https://www.cerensumer.av...msizlik-nedeniyle-bosanma

melekler kahvesi

(bkz: melekler kahvesi fal ve tarot)

melekler kahvesi fal ve tarot

diğer bir falladin tarzı bir uygulama iyi gününde olduğunda herşeyi biliyor.

edit: uygulamayı soranlar olmuş. link atayim bari:

https://play.google.com/s...leklerinkahvesi&pli=1

boşanma avukatıyla evlenmek

günün sonunda boşanmanızla sonuçlanacak olaydır.

hazreti muhammed

alemlerin sevgili peygamberi kendisine inananlar oldugu gibi inanmayanlarda olacak zira şeytanın da kendince haklı olduğu düşünüldüğünde bu gayet normal bir durum. herkesin görevi zamanı dolana kadar sürecek. sonraki gelişmeleri beraber izleyip göreceğiz. eldeki süre boyunca herkes işini yapacak yazar yazarlıgını orospuçocugu orospuçocuklugunu.

ömer öngüt

ayet ve hadislere aykırı hareket ederek kafasına göre hüküm veren ve memleketi parselleyerek iman hırsızlığı yapan tüm cemaatlere savaş açmıştır. fetullah gülen gibi kişilere bizzat uyarılarda bulunmuş yaptıklarının ayetlere emri ilahilere ters düştüğünü hatırlatmış fakat cemaatin para ve nefis hırsı bu uyarıları görmezden gelmelerine neden olmuştur. fetullahçılar özellekle polis kadrosundaki yapılanmalarıyla zatın adını lekemek ve öc almak adına hayali bir belgeye ortaya atıp taraf gazetesindeki maşalarına olayı etrafa yaymaları için planlı programlı komplo girişime kalkışmışlar ve fetullahçı piç maşalarca karalama hareketine geçilmiştir. gayesi sadece allah-resulü ve kuran dır. ve bunlara aykırı hareket edip ilahi hükümlerden halkı saptırmaya çalışan yol kesicilere karşı kesin olarak mücadele etmekte bunuunla birlikte tamamen gönüllüeri tarafından konu ile ilgili kitaplar halka duyrulmak üzere tanıtılmaktadır. kitapların fiyatlarının çok cüzi olmasından kasıt halkın kolaylıkla alıp okumalaraı içinidr. gaye para kazanmak değildir. vakıf işidir. bu yüzden kimi zaman vakıf malına gözdikip bunu elde edemeyenler maskeleri düştüğünde işi çirkefliğe döküp türlü iftralara başvurmaktan çekinmezler.

hakkında:

muhterem müellif 1927 senesinde yugoslavya’nın yenipazar şehrinde dünyaya gelmişlerdir.

babaları muharrem efendi, anneleri çelebiye hanım’dır. resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin neslinden olan medine-i münevvere’li şeyh ahmed -kuddise sırruh- hazretlerinin torunudurlar.

şeyh ahmed efendi -kuddise sırruh- hazretleri bir sebeple geçici olarak yugoslavya’nın yenipazar şehrine geldiğinde vefat etmiş, çocukları ise orada kalmışlar, daha sonra torunları medine-i münevvere’ye değil de 1936 yılında türkiye’ye gelerek düzce’ye yerleşmişlerdir.

müellifimiz, şeyh muhammed es’ad erbilî -kuddise sırruh- hazretlerinin hulefasından şeyh halil fevzi -kuddise sirruh- hazretlerinin hizmetlerinde olmakla kemal bulmuşlar, 1950 senesinde ahirete intikallerinden sonra ise irşada başlamışlardır.

okur-yazar olmaktan başka herhangi bir zahirî tahsilleri bulunmamaktadır. mânen yetişmeleri hususunda şöyle buyurmaktadırlar:

“tarikat-ı aliyye’ye alındığımızda şeyh muhammed es’ad efendi -kuddise sırruh- hazretlerimize karşı sonsuz bir muhabbet uyandı. alındığımızın haftasında tecelli ettiler ve bir daha da bırakmadılar. geceleri hep onlar meşgul olurlardı. gündüzleri ise zaten efendi hazretlerinin huzur-u saadetlerinde idik. bu suretle her iki pîrin himmet ve tasarruflarında bulunduk. bugün dahi her ikisinin himmetleriyle yürüyoruz. ve gelenleri de onlara havale ediyoruz.”

sohbetleri esnasında bir sual veya rüyâdan mevzu açılmakta; bazen de vakte, zamana, hâle ve istidada göre kendileri mevzu açmaktadırlar

son derece fasih, az ve öz, içten ve derinden, açık ve külfetsiz söz söylerler; herkesin seviyesine inerek, herkesin rahat anlayabileceği sadelikte konuşurlar. kendilerine has apayrı bir sohbet üslupları vardır.

gelenlerle engin bir hoşgörü içerisinde ayrı ayrı ilgilenir, dertlerini dinler, sıkıntılarını giderir, dünyevî ve uhrevî meselelerde yol gösterirler.

gaye ve hedefleri; allah ve resul’ünu sevdirmeye, allah ve resul’ünde birleştirmeye, nûr-i muhammedî’nin yayılmasına, kalpleri hakk’tan gayrı her şeyden kurtarmaya ve arındırmaya çalışmaktır.

en büyük iltifatları mahviyet ve istikamettir. sohbetlerin büyük bir bölümü mahviyetten geçmektedir. müşâhede mahviyeti içinde nice esrar ve hikmetlerin kapısını açmışlardır.

sohbetlerinde rüyâlar da ayrıca bir hususiyet arzetmektedir. anlatılan rüyâlardaki rumuzlara verdikleri cevaplar, her türlü takdirin üstündedir. soran da dinleyen de alacağını alır, yoluna koyulur.

kuran-ı kerim’in ifâdesiyle “edğâsu ahlâm = karmakarışık rüyalar”a bile kalpleri mutmain eden cevaplar ve öğütler vermektedirler. bu vesile ile nice ulvî işaretler, kudsi hakikatler, rabbânî sırlar ortaya çıkmaktadır.

•

muhterem müellifin, insana yaratılış gayesini öğreten, yaratan’ını tanıtan, ebedî saâdet ve selâmete yönelten, düşündüren, gönül üzerine, mâneviyat üzerine, iman, islâm, ilim-irfan, ahlâk-fazilet, aşk-şevk üzerine söylenen sözlerle dolu, bilhassa erbâb-ı sülûkün çok istifade edeceği eserlerinde islâm hakikatleri, iman letâfetleri, tasavvuf sırları âyet-i kerime ve hadis-i şerif’lerin ışığında selis bir üslupla anlatılmaktadır.

daha geniş kitlelerin istifade edebilmesi için bu eserlerin neşri yanında, bölümleri de kitapçıklar halinde yayınlanmaktadır.

•

tasavvuf; esrar odasının ilâhi sırlarına insanı mazhar eden bir yoldur, ilim-irfan mektebidir.

her zamanda olduğu gibi bugün de tasavvuf aynen mevcuttur. asliyetinden hiç bir şey kaybetmemiştir. ve bu yol kıyamete kadar bâkidir. bilhassa tarikat-ı nakşibendiyye’de kıyamete kadar pir eksik olmayacaktır. o has oda; odadan odaya, halkadan halkaya geçmiş ve hiç bozulmamıştır. hazret-i allah dilediğinin devrini kapatır, dilediğinin devrini açar.

“aşk ehli gitti, muhabbet şehri boş kaldı deme,
cihan şems-i tebrizî güneşi ile dolu isteklisi nerede!...”

hazret-i allah zâhirî ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden âlimleri eksik etmediği gibi, bâtınî ilimleri öğretmek için de tasavvuf ehlini eksik etmemiştir.

cenâb-ı hakk’ın lütuf ve ihsanı, sadece ilk devirlerde bulunan müslümanlara mahsus değildir. her devirde ilâhî ahkâma tâbi olan bütün müslümanların bu gibi ilâhî inâyetlerden istifade edecekleri açık bir gerçektir.

hiç şüphe yok ki bu efdâl ümmet içinde, yağmurun toprağa düşmesi ile ölü toprağın nebat fışkırttığı gibi; hakk’ın izni ile ölmüş kalpleri diriltenler de mevcuttur. bütün engel ve güçlüklere rağmen, yalnız allah için mücâhede ve mücâdele etmektedirler.

dini, bütün tazeliği ile ayakta tutan onlardır. her devirde etraf ve muhitlerine nur saçmışlar, insan yetiştirmişler, yol gösterici eserler vermişlerdir. emin adımlarla gayelerine doğru ağır ağır ilerlemektedirler. hazret-i allah’ı tercih edenler bunlardır. hazret-i allah’ın da tercih ettiği bunlardır.

onlar ki; kendi mutluluklarını, mutsuz ve umutsuz insanlara umut, huzur ve teselli aşılamakta aramış ve bulmuşlar, mum gibi kendilerini eriterek etraflarını aydınlatmışlardır.

“ümmetim yağmur gibidir. evvelkiler mi daha hayırlıdır, yoksa sonrakiler mi daha hayırlıdır bilinmez.” (tirmizi)

evvelkilerden murad asr-ı saadet’tir. bir defa geldi, bir daha da gelmeyecek. sonra gelenler, saadet asrındaki müslümanlara çok benzedikleri için resul-i ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz onlara teşbih buyurmuştur. dilerse, dilediği zamanlarda asr-ı saadet gibi devir yaşatıyor hazret-i allah.

dilerse bütün kâinatın aradığını bir noktada toplar.

bir hadis-i şerif’te de şöyle buyuruluyor:

“ümmetimden bir taife kıyamet kopuncaya kadar hakk yolunda muzaffer olmakta devam edecek, muhalefette bulunanlar onlara zarar veremeyecektir.” (buharî)

bilindiği gibi hakikat, güneş gibi daima zâhir ise de; dünya muhabbeti ve aşırı meşguliyetler sebebi ile, kalp üzerine baskı yapan perdeler insanı hakikatten uzaklaştırıyor, müşâhededen ayırıyor.

hâtem-ül enbiyâ -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz’den sonra vahiy kesilmiş, ilham kapısı ise açık kalmıştır. din kıyamete kadar bâkidir. bu devrin karanlık günlerinde bile islâm’ın nuru gönüllerde parıldamaktadır. insanların yeni bir dine ihtiyaçları yoktur. fakat zamanla vesveselere dalıp, arzu ve heveslerine kapıldıkları için; hakikatı hatırlatmaya, ruhları kuvvetlendirmeye ihtiyaçları vardır.

•

ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm- resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimiz’in sohbetlerinde yetiştiler. sohbetten aldıkları feyiz ve bereket sebebiyle onlara sahabî denilmiştir. onları medine’de yetiştiren medrese cenâb-ı fahr-i kâinat -sallallahu aleyhi ve sellem- efendimizin mescidi idi.

bir taraftan islâmiyeti yaymaya ve güçlendirmeye çalışırken, diğer taraftan da müslümanlara dinlerini en ince noktasına varıncaya kadar öğretiyor, maddî-manevi her türlü müşküllerini hallediyordu.

ashab-ı kiram -radiyallahu anhüm- ondaki fesahat ve belâgatın hayranı idiler. sanki başlarında kuşlar varmışçasına, huzur ve huşu içinde dinlerlerdi.

sohbetin verdiği kemâlât ile, peygamberler hariç bütün insanlardan üstün oldular.

tasavvuf yolunda da sâlike merhaleler aştıran, onu terakki ettiren en mühim âmil mürşidin sohbetidir.

onların sohbeti yakınlık makamından doğar ve âlî makamlardan süzülerek gelir. kalplerinin üzerinde perde yoktur. allah yolunda köprü mesabesindedirler. sohbet ve nazarları feyz kaynağıdır, kalp hastalıklarına şifadır. söylediklerini görerek, bilerek ve yaşayarak söylemişlerdir.

tereddütlü kalplerin itminan bulması, gizli şeylerin öğrenilmesi ancak muhabbet ve sohbet ile mümkündür. mutmain olmayan bir kalp yürü demekle yürümez.

muhabbet ve sohbet ile kazanılan feyiz ve bereketin, vecd ve istiğrakın bir çok şeyle elde edilemeyeceği, ilâhî tecellilerin doğmasına sebep olduğu erbabınca malumdur.

rabbimiz bu taifenin neşesine ve neşvesine ererek yaşamaya muvaffak buyursun