bugün

Bana bir masal anlat kalbim; Pamuk prenses fahişe çıksın, uykuda numarası yapsın öptürmek için dudağını. Rapunzelin saçları dökülsün kemoterapilerde, Polyanna acıdan ölsün, Uyuşturucu satmaktan tutuklansın Kibritçi Kız, Narkotik Şubede işkenceyle sorgulansın...

hani kahkahalarla gülerken ağzına sinek kaçar ya, en sevdiğin yemeği iştahla kaşıklarken içinden böcek çıkar ya da... Böyle bir şeydi işte yıllar sonra fotoğraflarına rastlamak...

Korkulu gözlerle, kalktım rüyamdan. Sana yeni maskeler aldım yalan pazarından. Sen olmasan bu kadar incinemezdim ben. Sövemezdim bu şehri, atamazdım içimden. Nasıl bir vedaysa bu karşı koyamam. Dayanam yıkılırım dik duramam. intiharlar uçuşur aklımda, sana yeni maskeler aldım yalan pazarından...

Tanrı bazı insanları yaratırken beyinlerine ve ağızlarına müshil karıştırmış olmalı Jose. Ortalık boktan geçilmiyor. Ve inatla insanlar ağız ve beyinlerini bezlemiyor...

Kadınlar iki türlüdür; hisleri olanlar, hislerini vajinasına sıkıştıranlar. Erkekler de iki türlüdür; hisleri bıçaklananlar, vajina arasına sıkışmış hislere tapanlar...

Devasa bir futbol stadyumunun, kale arkası tribünleri gibiydin sevgilim. Biletini alan her ucuz adam girdi sana.

Yalnızlık işim, terk edilmek eşim. iyi bir işim, güzel ve sadık bir eşim var. Cinsel hayatımız da çok hareketli. Ama ben nankörüm! Sürekli ağzımın içinde bir küfür, sürekli kalbimde bir hüzün...

Az gelişmiş ülkeler gibiyim, açlıktan ölen umutlarım var, hücrelerimde çıkan ayaklanmaları kimyasal nöbetçiler bastırıyor. Ve yalnızlık dedikleri diktatör, ülkemin en cennet yerinde sefa içinde yaşıyor.

//Dedde

okumaktan en zevk aldığım kişi olsa gerek.
vay yavrum "bebeyim" ne olmuş sana böyle ya? bi'imza istesek, "tanıyom ben yaa" desek bakar mı acep yüzümüze, bu aciz kullara?*
pek yakında kitleleri peşinden sürüklemeye başlayacak olan addam.
alınan son haberlere göre kitabı çıkabilirmiş. sevenlerine duyurulur.
sağlam yazar...
eylülde morfinsiz çekilen düş sancıları adında kitabı çıkacak olan bir yazardır kendileri.
adam resmen saçmalıyor. yazdığı şeylerden -yazı mı hikaye mi ne sikimse anlaşılmıyor çünkü- iki cümleden fazla okumak için sağlam mala bağlamak gerekir. hadi bi şekilde okunduğunu varsayalım. mesela;

"aynı acılarla seviştik, aynı yalnızlıklarla yuvarlanıyoruz tepetaklak. toplu yangın terapilerine katılıyorum, kanıyorum, kanıyorum, kanıyorum... partisini kursam, iktidarı sallayabilecek kapasitede acı sahibiyim."

ben niye bir şey anlamıyorum lan. acılarla sevişiyor, yangın terapisi, kanamış, iktidar karışmış çık aradan... eee so what? hay ben batuhan dedde'nin tercüman olamadığı duygularımın ta aq demekten başka bir şey gelmiyor elden.
kafası karışmış bunalım tiplerin bir yerlerini yalamak için minimalist acılardan geçerek, konserve kavanozuna sıkıştırılmış esenlikleri kenarlarında ejderhaların beklediği uçurumlardan attığı bir yazar.

yorgun yalnızlıklara gönül koymuş bir çekirgenin matemiydi kulaklarımda çınlayan. hiç beklemediği masum gülücükler dökülüyordu ceplerinden. yırtık bir ağdan son kurtulan balığın süzgecinin deseni kadar karmaşıktı yalnızlık...

hahaha bu yazarı okuyanlara direk salak demek istemiyorum ama, bazen içimden de geçmiyor değil... arada sırada bu başlığa üç dörtlük mezur ölçüsü eşliğinde yazılar yazarım alınmayın hemen. bu sayede eserlerinde postmodernist nekloizmin nevrotik etkilerini ön plana çıkaran yazarınızın ratingi artar.
kalem, kağıt ya da her ne ile yazıyorsa onun aracılığıyla, kelimeleri baştan çıkaran cümelelere sahip yazar, şayirdir (kendi deyimiyle) .
Yaza doğru 'Rasyonel Şizofreni' adlı deneme kitabını yayınlayacak olan yazar. Melankolik ve pesimist tarzıyla bezediği şiyirleri okumaktan zevk aldığım addam.

Sevdiğim kadın,
Kalabalık bir ihanet pazarında
Beni elinden yere düşürdü.
Kalabalıktı.
Üzerime bastılar ve
Dağıldım.
Annemi kaybettiğim gün
Kokaine bulaşmış bütün yüzlerimi
Aynalarda tek tek vurdum.
Bam! Bam!
Aslen yalnızdım.
Kütüğüm kimyasal maddelere kayıtlıydı
Sentetik bir mahallede yaşarken
Sen tetiktin.
Seni çektiler.
Şimdi senin yerine kafamın içinde
Sıcacık kurşunlar dolaşıyorlar.
Öyle sessizce ölüverirken yerde
Elimden bir sokak çocuğu tuttu
Sonra da zehirli bir iğne
Akrebin rolüne soyunan.
Kolunun birini aşka kaptırmış
Çolak Şahmeranlar vardı
Geceleri saçlarımı kanlı bir tarakla tarayan.
Eroin gibi beyaz bir rüyanın gölgesinde
Şehvetimi beslemek için elini uzatan bir cinin
Bileklerini kestim.
Biliyordum; nankördüm.
Yüzüme bağırmalarına gerek yoktu.
Nankörlük ettiler.
Öfkelendim.
Cesedimi orada bırakarak yürüyüp gittim.
Bunu da hatırlayın;
Babamı ilk kez bir kemoterapi seansında sevdim.

Düşüyordum.
Buz gibi bir bahar sabahına tutundum
Avuçlarımdan kaydı bütün donuk kiraz ağaçları;
Düştüm.
Kalktım.
Bir bacağımı orada bırakarak yola koyuldum.
Annemi bir uyuşturucu ticaretinde
Kaybettiğimi
Aslında bir hakikat kadar esaslı biliyordum.
Sırf intikamsı bir aktivite olsun diye
Beni ayaklarımdan
ihanete asan bütün kadınları zıvana yaptım.
Gözlerimi yumdum
Bir nefes aldım
Ve işte;
Ölümü soluyorum.

Annemi uyuşturucu ticaretinde kaybettiğim gün
Bir şeyler olmalıydı.
Esrarlı bir şeyler,
Sinestezik ve buğulu bir şeyler
Ele verirken kendini kokain kokan günceler;
Canım acıdı; diye bağırıyordu.
ipuçları teninden sarkan narkotik cinayetler.
Bir şeyler olmalıydı o gün
Kasvetine yaraşır bir şeyler havanın
Şanına yakışır bir şeyler gecenin
Beynimi ele geçiren o esrar kokusunun.
Tadına varmalıydı o gün bir göz ağlamanın
Bir bilek kanamanın
Birkaç damar eroine sarılmanın
Ve gri bir buluta asarken cesetleri
Çamaşır makinesinden çıkarttığım,
Polise yakalanmamalıydım.
Yoksa daha çok katil olacaktım
Kırmızı, erkeklerden de hoşlanacaktı
Bu bir memeye ihanet olacaktı
Çok ayıptı.
Sonra babam da gidecekti
Onu da kaybedecektim ama yüzüm gülecekti
Ki bu, ruhsal sorunlarımı deşifre eden
Bir tabancadan başkası değil.

Batuhan Dedde
--spoiler--
Gece biraz daha uzun olmalı Tanrım. Karanlık yetmiyor onu düşlemeye. Ve müzisyenler de yeni notalar bulmalı, şairler ise yeni kelimeler.
--spoiler--
kelimelerle anlatılması güç olan yazar

'Bugün benim doğum günüm,
Hem sarhoşum hem yastayım
Bir idam taburesi üstünde
Deniz'in öldüğü yaştayım...

Batuhan Dedde.
intihar etmesi olası kelimelerle oyun oynayan sağlam şair.
dikkat edin bu herife, ters domaltıp siker. sözleriyle.
küçük iskender popüler kültürün yemi olmuştur, dedde'nin öyle bir derdi yoktur. eğer küçük iskender'in eski şiirlerine, en basitinden ağır roman'da geçen şiirine bakarsak:
''savrulurken zamanın kırmızı pelerini o zarif öfkeye / zaman ki sana hasta oldu, incelikli haytasın. / nüksederken raksına mahallenin maşallahı-eyvallahı / güzelleş be oğlum, şimdilik ölümüne kadar hayattasın.'' argoda ne denli vurucu bir şiir olduğunu görürüz, şimdilerde ise onu bulmak çok zor olup, ergen bebelerin dilinden düşmemektedir.
kendimden çok sevdiğim, facebook aracılığıyla tanımış olduğum, yazılarını paylaşmaya kıyamadığım, her cumartesi radyo yayınını dinlediğim, güzel yürekli harbi delikanlı yazar. *
kendisi ilk olarak eylül ayında morfinsiz çekilen düş sancıları isimli kitabı, haziran ayında ise ikinci kitabı olan rasyonel şizofreni'yi çıkarmıştır. şuanda da üçüncü kitabına hazırlık yapmaktadır.
aslen romantiğim ama istanbul'da yaşıyorum...
tutmadı hiçbir masal havada asılı kalan elini palyaçonun.
palyaço kırıldı.
“gitme” dedi masala, “o tarafa gitme.”
masal bu, dinler mi hiç?
gitti...
bombalar patladı, bacakları koptu masalın.
ağladı palyaço;
‘bir masal daha masanın üzerinde yarım kaldı kanlar içinde’ diye bağırdı.
eve gitti palyaço.
bombaların, cesetlerin üzerine basmadan.
canına bir kalp kırığı battı, bir daha ağladı.
bir daha...
makyajı aktı.
sandıkta zula yaptığı bütün masalları yaktı palyaço.
bir kısmını da paslı jiletlerle lime lime doğradı.
ağladı yine.
ağladı.
dilini de kesti palyaço, dinini de.
ondan sonra ne kimseyle konuştu ne de kimseye inandı...
vallahi bak, inanmazsan rafta duran intihara sor.

*batuhan dedde ( aynı zamanda bizim evin muslukçusu )
benim gözümde küçük iskender taklidi şâir kimse.
yağmur yağıyordu. çölün kızgın kumlarına düşünce damlalar, buharlaşır da genzimize dolardı. biz bütün yetimler yeminlere sarılıp sevinirdik. bazı bazı peygamber de sevinirdi. o da insandı nihayetinde. allah’ın sevgilisini karşımda görsem şimdi ona sorardım, “sen hiç aşık oldun mu?” diye. o bana cevap verirdi, belki gözleri dolardı, belki sıkıntılı bir aşk yaşamı vardı belki de güzel vakitlerini anlatır hepimizi ağlatırdı. yobazlar olsa şimdi karşımda beni taşlardı. ama bilmiyorlardı ki peygamber de insandı, kalbi vardı. peygamber yobazlara da kızmazdı, saçlarını okşardı belki onların, onlara da aşkını anlatırdı biraz ağlamaklı, biraz kanamalı. peygamber büyük adamdı. onun da alnına yağmur damlardı. yağmur yağınca tanrı ağlardı. çünkü yağmurlar kutsaldı, peygamberler de. benim de gözlerimden yanaklarıma yağmur düştü geçenlerde. ben o kadar kutsal değildim. gözlerim de tanrı değil zaten. senin de alnına yağmur düşerdi bazen. ama o zaman sen ağlamazdın, ağlamana izin vermezdim, ağlarsan kıyamet erken kopardı. yağmurlar kutsaldı, sen de öyle. o halde yağmurlar sana özenirdi, kutsallaşmaya çalışırdı. belki tanrı da yalandan ağlardı, kutsallık adına bir şeyler yapabilmek için. birgün benimde suratıma düştü yağmurun, senin gözlerinden. görmen lazımdı nasıl eridim. asit miydi neydi pek bilemedim ama ben o gün yüzümü mazgallara terk ettim. bir balık çalmış suratımı denizde, sonra gidip peygamberin birini yutmuş, rabbim de bana kızdı. oysa ben yapmadım, balık yaptı.

ben bunları yazarken hala yağmur yağıyordu. etraf bahar kokuyordu. biz çölün ortasında ne bilirdik baharı, goncayı, yaprağı. bizim peygaberimiz vardı, o kutsaldı, baharda kutsaldı, sen de. senin de koynun kokardı bahar gibi o halde bahar da sana benzemeye çalışırdı. komik görünürdü hep. bütün kutsal adamlar toplanıp gülerdik. ben o kadar kutsal değildim ama gülerdim aralarında sırıtmayayım diye. rabbim de gülerdi. gece elini kesmiş senin, ben sana demedim mi “bilmediğin yıldızlara elini uzatma karanlıkta, kesilirsin” diye. senin suratın acımış, ben gülüşmelerin arasından sinsi sinsi uzaklaşırdım. uzaklaşmak zorundaydım çünkü rabbim üstüme gülerdi. ben de incinirdim. bu biraz adice olurdu. bir insan rabbine incinmemeliydi. palto alıp yağmur damlalarının arasına karışırdım, alnına düşeyim diye ya da yanaklarına. arkamdan kutsal adamlar ağlardı, bütün çölü sel götürüyor anasını satayım. ben sellere binip sana seslenirdim “hadi sen de gel” diye. sen sellere ses etmezdin hiç, severdin onları sesli sesli. mırıldanırdı sel.
birgün bir şeyler olmuş çölün ortasında, göz pınarları kurudu diye haber geldi kureyşli bir palyaçodan. peygamber palyaçoları severdi görse. hiç sevilecek bir tarafını bulamasa, “rabbim yaratmış” deyip severdi. ben biliyorum, peygamber palyaçolara gülümserdi, hurma verirdi onlara dua bile ederdi. sonra bir haber daha düştü, putlar üzerine devrilmiş, yağmurlar kesilmiş hep. ben de bindim yağmur damlalarına, el salladım dünyaya. rabbime de dedim “n’olur, kusuruma bakma.” “tamam” dedi o da. ben çok sevindim. ben çok sevindim ama hiç sevilmedim. ben biraz sevilseydim binip gitmezdim yağmurlara, üzerine de devrilmezdi putlar, ben putlara çok kızardım peygambere derdim “onları döv” diye. peygamber bana gülümserdi, “olmaz öyle şey” derdi. ben ağlardım, peygamber bana dua ederdi. rabbim de belki o zaman beni severdi. belki sen bile beni severdin. sevilecek hiçbir şey bulamasan rabbim beni seviyor diye severdin. sezen aksu dinlemezdim mesela, mesela massive attack, portishead, johhny cash dinlemezdim. bunları severdim ama canımı yakmazlardı hiç. bunları gavur olsalar bile peygamber de severdi. çünkü caz güzel bir müzikti. blues’da öyle, trip hop’da öyle. müzik aslında hep güzeldi. o zamanlar cd çalar olsa peygamber vallahi caz dinlerdi, severdi de. sevilecek hiçbir şey bulamasa “bu adamları rabbim yaratmış, müziği de öyle” der, gene severdi. belki sen de beni severdin o zaman, peygamberle müzik zevklerimiz aynı diye.
eğer sevecek olursan beni sen rabbim yarattı diye, gidip belge isterim ben. çıktısını alırız herhangi bir internet kafeden. bir de tasdiklettiririm yukarılarda bir yerlerdeki noterden…

sen beni sev vallahi bak. rabbim beni severdi hem. peygamberler beni tanısa, onlar da severdi. bir tanesi hariç. onda da benim suçum yok, yüzümü çalan balık yaptı her şeyi. ve yağmur yağarken ideolojik sarılma bana, döverim seni…

/dedde.

en sevdiğim yazısıdır.
--spoiler--
Sik delisi kadınlara aşık olduğum da oldu zamanında
Onlar oturacak herhangi bir kucak ararken,
Ben onları kalbimin üstüne oturttum
Zaten bütün hastalıklı cümleler ondan sonra başladı.
--spoiler--
Facebook üzerinden üne kavuşmuş kelime oyunları ve şiiri okurken insanın içindeki acıları dışa vurdurması en önemli özelliğidir..
Şiirlerini okuyup okuyup ağlayan çok kız ve o şiirlerle kız kaldırmaya çalışan çok abaza vardır..
iyi okurlara lafım yok *
elime nasıl geçti, anımsamıyorum. ortalığı toplarken, bu da ne acaba deyip açtım sayfaları. şöyle diyordu bir yerinde.

"hem de öyle bir öleceğim ki; 'intihar' bilim dalı olacak"

ne diyim, sıkı yazmış. adamın idam perileri var...
"gerçek şu ki; ben ölmek istemiyorum, acılarım beni buna zorluyor. "
"ölümü bile kucaklayıp koşturasım var amaçsız, ne yaptığını bilmeyen bir halde. kontrolümü kontrollü bir şekilde kaybediyorum, gözyaşlarım alnıma doğru akıyor, yüreğimden soluyorum. sen beni sevdiğin zaman ellerim titriyor, aklım çıkıyor, aklımı yerine takamıyorum. "
"ruhlarımız yaşlı, ruhlarımız yaslı ve şu bedenler, bundan böyle nadaslı. "
"seni seviyorum ya hani... allah eros'un da belasını versin, hala elinde ok oralarda dolanıyor ben aşktan sorumluyum diye... "
"zaman aktı, gözyaşlarım aktı, zaman gözyaşlarına bulandı. "
"seni düşünmek, sıklıkla tercih ettiğim bir intihar yöntemi. "