bugün

şuan güzelliğin on para etmez dizeleriyle aptalca ağlamamı sağlamış aşık... bu adam farklı adam... bu adam apayrı adam... diyeyim bu adam güzel adam.
"ey gönül derdinden etme şikayet,
yüce dağlar gurur duyar karından"

mısralarını yazmış, değil insanların; dağların taşların bile önünde saygıyla eğilmesi gereken ustalar ustası... şiirlerindeki biçim, sadelik ve içtenlik sanıyorum sanatın tanımı yapıldıktan sonra verilebilecek en somut örneklerdendir...
anadolu yu anadolu yapan değerlerden biridir. o nun gönül gözü, cümle aleme yeter artar.
ne güzel adamdır o . ders kitaplarından sevemezsiniz onu belgesellerini izleyin videolarını izleyin ses kayıtlarını insanlara yaptıklarını izleyin babanız gibi seversiniz .
ahmet kutsi tecer keşfetmiştir.
ruhun şad olsun.

görsel
bu toprakların sesidir.
büyük ozandır.

bir dönem aleviler arasında atatürkçülüğü yaymak amacıyla devlet tarafından maaş bağlanmış bu süreçte atatürk,cumhuriyet konulu pek çok eer vermiştir.fakat bu eserler zorlama olduğu için edebi nitelik taşımamamktadır.daha sonra devletle bağlantısını koparmış ve muhteşem bir dönüş yapmıştır.

torunu olna müzik öğremeniyle beraber çalışma fırsatı buldum.fotoğraflarını falan göstermiş dedesini uzun uzun anlatmıştı.
"Seversin, alırsın, karın olur.
Seversin, alamazsan, kara sevdan olur..."
dünyaya ender gelen insanlardan biridir. bu dünyaya bıraktıkları her zaman başımızın üzerinde olacaktır.
ruhu şad olsun.
--spoiler--
nice güzellere bağlandım kaldım,
benim sadık yarim kara topraktır.
--spoiler--
gurur kaynağımız. bizzat köyüne gidilip evi, odası ziyaret edilmeli. hatta ablası ve akrabalarıyla karşılaşabilirsiniz.
"koyun kurt ile gezerdi fikir başka başka olmasa" dizeleri daha yüzyıllarca bir kitap yükü anlam ifade edecektir.
Joe Satriani'nin saygı duruşunda bulunduğu, adına şarkı yaptığı aşık.

http://www.youtube.com/watch?v=Al7EJ0G7b1A
atatürk'e ağıt yakmış büyük aşık.

Ağlayalım Atatürk'e
Bütün dünya kan ağladı
Başboğa olmuştu mülke
Geldi ecel can ağladı

Şüphesiz bu dünya fani
Tanrı'nın aslanı hani
insi cinsi cem'i mahluk
Hepisi birden ağladı

Doğu batı cenup şimal
Aman tanrım bu nasıl hal
Atatürk'e erdi zeval
Yas çekip nevsen ağladı

iskender-i Zulkarneyn
Çalışmadı bunca leğin
Her millet Atatürk deyi
Cemiyet-i akvam ağladı

Atatürk'ün eserleri
Söylenecek bundan geri
Bütün dünyanın her yeri
Ah çekti vatan ağladı

Fabrikalar icad etti
Atalığın ispat etti
Varlığın Türk'e terk etti
Döndü çark devran ağladı

Bu ne kuvvet bu ne kudret
Varıdı bunda bir hikmet
Bütün Türkler inönü ismet
Gözlerinden kan ağladı

Tren hattı tayyareler
Türkler giydi hep kareler
Semerkand'ı Buhara'lar
işitti her yan ağladı

Siz sağ olun Türk gençleri
Çalışanlar kalmaz geri
Mareşal Fevzi'nin askerleri
Ordular teğmen ağladı

Zannetme ağlayan gülmez
Aslan yatağı boş kalmaz
Yalınız gidenler gelmez
Felek-el mevt'in elinden
Her gelen insan ağladı

Uzatma Veysel bu sözü
Dayanmaz herkesin özü
Koruyalım yurdumuzu
Dost değil düşman ağladı

http://www.youtube.com/watch?v=qdes9l5WJnY&feature=fvwrel
kültür bakanlığı'nın sitesinde, atatürk'e ağıt isimli eseri sansüre uğramıştır.

http://www.ilk-kursun.com/haber/86937
" elden gelen bir şey yok. bu yola hepimiz uğrayacağız, anamız babamız çoktan uğramış bile. eğer mümkün olsaydı, atatürk'ü kurtarırlardı." aşık veysel.

http://www.youtube.com/watch?v=14dDCuxXvl0
anadolu’nun orta vilayetlerinden bir köyde, yavaş yavaş güneş batmaya, hava kararmaya başlar. karanlık iyice çöker köyün üzerine. evlerden birinde bir kadın ve adam yatma hazırlığı yapmaktadır. erken yatıp yarın sabaha, güneş ışığına erken uyanılacaktır. adam üzerini değiştirir, yatağına yönelir.
evin penceresinden, karanlık bahçeye vuran ışıkta, ağaçların arasında bir gölge belirir. kadın pencereden dışarı bakar ve gülümser. kadının sevgilisi bahçededir…
tam sözleştikleri gibi, sözleştikleri saatte ve yerde adam onu beklemektedir. kadın kocasının uyumasından emin olunca…
sessizce yataktan kalkar, üstünü giyer… ve pencereden aşağıya atlar.
başka bir adam için… kadın kocasını terk eder…
koşarlar iki sevgili.. tarlaları, ovaları aşarlar…
anadolu’da bir köy nasıl nasıl koşmasınlar ki. arkalarından onları kovalayacak onca şey vardır… namus belası. töre cinayetleri… yoksulluk… cefa… korku… arkalarında bunlar varken nasıl durabilirler…
köyden uzaklaştıklarına iyice emin olunca soluklanmak için dururlar…
kadın duraksamayı fırsat bilip nefes nefese der ki ;

“evden çıktığımdan beri, ayakkabımın içinde bir şey var beni rahatsız ediyor”…

çıkartıp bakarlar ki!
ayakkabısının içinde bir tomar para!
kocası her şeyin farkında… biliyor ki gidecek…
“beni terk edecek ama bunca yıl çorbasını içtim, çamaşırlarımı yıkadı, ütüledi. bana emeği geçti”
yaban elde muhtaç olmasin diye!
o yoksul köylü;
bütün parasını; başka bir adam için kendisini terk eden karısının, giderek kendinden uzaklaşan adımlarını attığı ayakkabısının içine koydu…
o güzel insanı…
o onurlu davranışı sergileyen…
o terk edilen adamı…
hepiniz taniyorsunuz!
çünkü o ;
bir dizesinde bize yürekten seslendiği gibi…
uzun ince bir yoldaydı ve
gidiyordu gündüz gece…

şimdi sorarım size ;
bu memlekette töre cinayetleri, kadına karşı uygulanan şiddet mi yakışır? yoksa… âşık veysel gibi hayatında hiç kitap okumasa, okuyamasa bile…
kitap gibi hayat yaşayan adamlar mi yakışır.
*~~
yazmanın, kalbe dokunmanın, hüzünlendirmenin, sevindirmenin edebiyat bilgisiyle hiç bir ilgisi olmadığının kanıtı olan muhteşem insan. muhteşem müzisyen. muhteşem yazar.
yedi yaşında kör bir çocuk, on yaşında sazla tanışan bir genç adayı, otuz dokuzunda atatürk için şiirler yazan cumhuriyet aşığı. dostlar seni hatırlasın!
Devlet uyuyorsa Millet uyanık kalmalıdır demiş Aşık Veysel ama bizde tam tersi bir durum mevcut.
görmeyen gözleriyle insanlara kalp gözüyle görme dersi veren aşıklar geleneğinin üstadlarından. 40 okul bitireceğime senin gibi bir ümmi olsaydım keşke üstad.
sivas' ın değerlerindendir.
hakkında yorum dahi yapılmaması gereken büyük, hem de çok büyük üstad.
ruhu şad olsun.
edebi yeteneğinin yanı sıra esprili kişiliği ve zekice söylenmiş nükteleri ile de tanınan bir aşıktır. uzun yıllar birlikte saz çaldığı dostu veysel kaymak bir kaç anısını kitabında paylaşmıştır. en dikkat çekenleri şunlardır:

saz acından öldü

aşık bulunduğu toplantıların birinde, söz uzayıp tatsız bir hal almaya başlayınca:

- Biz yedik, içtik saz acından öldü, diyerek bağlamasını alıp, çalıp söylemeye başlar, böylece de tartışma son bulur. Aşık'ı dinlemeye koyulurlar.

Bu Ses Sazın içinden mi Geliyor?

Yine bulunduğu bir toplantıda, saz çalıp türkü söylerken, gürültü çoğalınca; bağlama çalmaya ara vererek, kulağına yaklaştırıp, onu dinler gibi yaparak:

- Bu gürültü sazın içinden mi geliyor ne, diyerek; gürültü edenleri kibarca uyarır.

Körün Önünden Öte Dur

Aşık, konuşması sırasında, yeri geldiğinde bazen, "Körün önünden öte dur, asa sallar sana vurur" diye takılır; bazen de "iki gözüm kör olsun" diye yemin ederdi.

Körüm Ya

Son günlerinde, hastalığı sırasında çevre köylerden ziyaretinde gelenler çoğalmıştı. Bu günlerde ziyaretine gelen bir kadın, yüksek sesle, hastalığı konusunda sorular sormaya başladı. Aşık da aynı şekilde sorularını yanıtlıyordu. Bu duruma bir hayli kızmıştı. Dayanamadı, sonunda, "Körüm ya, sağır da sanıyorlar" diye açıkladı.

Kör Değilim

Bir tarihte konser için, otobüsle Amasya'ya gitmektedirler. Yanında Kul Ahmet oturmaktadır. Ferhat'la Şirin söylencesindeki dağın önünden geçerlerken, Kul Ahmet, Aşık Veysel'e dönerek, biraz da alaycı bir şekilde:

- Aşık, Ferhat'ın, Şirin için yardığı kayaların önünden geçiyoruz, görüyor musun, diye takılınca, Aşık Veysel'in yanıtı:

- Kör değilim, Kul Ahmet, tabii görüyom, olur.

Saatim Yok

Samimi bulduğu kişilerle konuşması sırasında, sıhhatinin nasıl olduğu sorulduğunda, soruyu yanlış anlamış gibi, "saatim yok" diye karşılık verdiği olurdu.

Kır Çiçekleri

Aşık Veysel, Ankara'da, Ahmet Kutsi Tecer'in konuğudur. Davette bazı dostlarıyla birlikte, Ruhi Su da bulunur. Ruhi Su'nun ilk türkü söylediği yıllardır. Kendini bir usta karşısında sınamak düşüncesiyle, birkaç türkü söyler. Sonunda orada bulunanlarca ortaya "Nasıl buldun Veysel?" diye bir soru atılır. Veysel'in yanıtı:

- Efendim, dağlarda kır çiçekleri olur, onu alır şehre getirirsen, güzel saksılarda, güzel topraklar içinde yetiştirir, geliştirirsin. Belki daha güzel bir çiçek olur, ama o eski kokusunu bulamazsınız, şeklindedir.

Ruhi Su, Veysel'in benzetmesinden biraz alınır. Buna karşılık o da "işimin yanlış olmadığını biliyordum. Aldığım müzik kültürü, ses eğitimi içinde görevim zaten işte o 'başka çiçeği' bulmaktı, o gelişmiş 'başka çiçeği' demektedir.

Mini Etek Tartışması

Mini eteğin moda olduğu yıllarda, Aşık'ın da bulunduğu kadınlı erkekli bir yemekli toplantıda, konu tartışılır. Kimileri bunu aşırı bulur, kimileri de bunun bir zevk işi olduğunu ve isteyenlerin giyebileceğini öne sürer. Aşık, mini eteği göremediği için, tartışmaya kendi anladığı şekilde katılmak ister;

-Yahu bu anlattığınız nasıl bir şeydir, bari ben de şöyle bir elimle yoklayayım diyerek, yanında oturan mini etekli bayana doğru eğilerek, bacağından tutmaya çalışır. Şakasıyla orada bulunanları güldürür.

Sivas Güzeli

Aşık'ın bazı dostları, o yıl seçilen Sivas güzeli ile köye gelmişlerdi. Güzeli Aşık'la tanıştırdılar. Aşık, bir ara güzeli yanına çağırarak, kulağına bir şey söyleyecekmiş gibi yapıp, yanağından öptü. Oradakilerin gülüşmeleri üzerine; "Gözüm kör olsun ki bir şey yapmadım," diye espri yaparak yeni gülmelere neden oldu.

Trafik Polisi Sıkıştırıyor

Altmışlı yıllarda bir yaz günü, köye yine Aşık'ın konukları gelmişti. Aralarında Fransız konuklar ve bunlara tercümanlık yapan, öğretmen okulundan öğretmenimiz Necdet Korkmaz da vardı. Bir ara o dönemin Muhtarı rahmetli Veli Keçeci'nin konuğu oldular. Belli bir süre sonra dışarı çıkıldı. Evin yanında bulunan çeşmenin üstünde, uygun bir alana oturularak sohbete devam edildi.

Fransız konuklardan biri, Aşık'ın resmini çekiyordu. Aşık haberdar edildi. O sırada pipo içiyordu. Pipo içmeye ara vererek, "tütün yüzümü gölgelemesin," benzeri bir espri yaptı. Sohbet sona erdi. Oradan Aşık'ın evine gidilmek üzere hareket edildi. O yıllarda istanbul'da trafik polisliği yapan, Emlek Hüyük'ten Arif Çavuş da konuklar arasındaydı. Aşık, önde, konuklardan birinin kolunda hızlı hızlı yürüyordu. Bu durum oradakilerin dikkatini çekti. Arkada bulunanlardan biri, "Aşık acelene ne oldu, neden hızlı gidiyorsun?" diye seslenince; Aşık da, Arif Çavuş'u kastederek, "Ne yapayım, arkamda trafik polisi, sıkıştırıyor." Diye karşılık verdi.

Hocanın Melekleri

Aşık, son yıllarda ziyaretine gelen konuklarına, hoş beşten sonra, sazını eline alır, birkaç parça çalar söylerdi. Arkasından da çoğu zaman şu fıkrayı anlatırdı:

"Bektaşinin biri camiye namaz kılmaya gitmiş, ön saflarda hocanın yanında saf tutmuş. Hoca ruküda, 'Esselam-ı Aleyküm ve Rahmetullah' diye Bektaşinin olduğu tarafa dönünce, Bektaşi, 'Aleyküm selam' demiş. Hoca kızmış, 'Be hey melun, namazı fesada verdin, ben selamı sana mı verdim, Allah'ın meleklerine veriyorum' deyince, Bektaşi, 'Senin gibi hocanın benim gibi meleği olur' diye karşılık vermiş" der ve:

- Bu yaştaki birinin de bu kadar çalıp, söylemesi olur, diye bitirirdi.